Susuz Yaz mı?
Bu yaz güzel İstanbulumuzu bekleyen büyük bir tehlike sanırım deprem riskini de unutturacak bize. Susuzluk !
"Erteleme, yaratıcılığın en az bilinen ve en çok uygulanan formudur." – Oscar Wilde (kurgusal alıntı)"
"Erteleme, yaratıcılığın en az bilinen ve en çok uygulanan formudur." – Oscar Wilde (kurgusal alıntı)"
Bu yaz güzel İstanbulumuzu bekleyen büyük bir tehlike sanırım deprem riskini de unutturacak bize. Susuzluk !
\- Yaşı küçük ama kalemi güçlü Sevgili Duygu Ergun’a.........-
İnsanlar yeni gün doğumunda sevinirmi,heyecanlanırmı yoksa yaşından bir gün geçti diye üzülürmü onu bilmem.Ama ben her yeni doğan güne çok önem veririm.Benim için her yeni doğan gün yaşama gözlerini açmış taptaze,günahsız bir bebek gibidir.
Fazıl Say müzisyen olarak Batı' da gördüğü ilgiyi , Türkiye' de görmeyince, savunduğu marijinal söylemlerle gündeme gelmeye çalışıyor. Bunun için de Türk toplumunda kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılıyor, onun da ötesinde onları neredeyse hainlikle suçlayacak noktaya kadar ileri gidiyor...
Tüm bu bilgiler ışığında asıl sorun şu; temsiliyet meselesi, yani bir yeri anlatan herhangi bir şey, bir yere konulan bir heykel orayı simgeleyen, temsil eden bir özelliğe bürünür ve bu çok güçlü bir görsel, işitsel ya da yazınsal bellek oluşturur.
Yaratıcı yıkım Schupeter'in geliştirdiği bir iktisat kavramıdır. Bu kavramdan yola çıkarak insan düşüncesi ve etkileşimi üzerine bir denemedir.
Çocukları olsa da yanlarında geceleri buz gibi bir yatakta uykuyu hasretle bekleyenler… Göz yaşlarını yastığa akıtırken, bedenlerinin isteklerini çaresizce susturanlar, unutmaya çalışanlar…
Baş kapatmak,cahillikle eş tutulmuş yıllarca.Kapalı kadın,mürteci,bilgisiz,kapalı beyne sahip,doğurganlıktan başka vasfı olmayan zavallı olarak görülmüş bazı entellektüel aydınların(!)gözünde.
Demokrasi özgür bireylerden oluşan toplumlara özgü bir rejimdir. Bireyleşmenin önündeki engeller demkrasimizin gelişmesini de engellemktedir.
Bir 15 yıl daha bu değişen kadın profilinin ekmeğini yiyecekleri ortadadır ama sonrası Amerika’nın yeniden bekarete önem verip, çekirdek aileye dönmesi gibi olacaktır, biz de “Ah nerede hata yaptık!?” diye dövüneceğiz.
Hayallerimiz hiç gerçekleşmeyecek olmasına rağmen bizi hep mutlu etti.
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin”
Yukarıdaki dizelerle başlayıp biten şiiri hepimiz biliriz. Abidin’ e bu soruyu soran Türk şiir ustası Nazım Hikmetten başkası değildir...
İnsanın kendi bedeni, kendisinde saklı ve özeldir. Kendisinden başka hiç kimseye, hele devlete ait olamaz. Eğer ki devlet insan bedenine, insanın ruhuna ve bedenine ait bir karara böylesine bir müdahale yapıyorsa ve bunu kamusal alana taşıyarak yaptırım gücünü artırmaya çalışıyorsa bunun adı doğrudan faşizmdir.
“Birbir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar…”
Geniş meydanları, tüm şehrin sana gülümsediği büyük parkları olan bir kentin yok ki! Kendi şehrini bir kral gibi seyredeceğin taştan heykellerin yok ki senin! Kendinden kaçmak istediğinde, yorulduğunda ve özlediğinde buluşabileceğin bir ormanın yok; ağaçların sesini dinlemek istiyorsan vermen gerek iki lirayı!
Sosyoloji hocası terminolojimize 'mahalle baskısı' diye bir kavram sokmuştu hani!İslamcı entelentsia'da doğasına uygun olarak, bunu inkar etmiş;'Böyle bir şey yoktur!' demişlerdi.
Hamdi Koç