Kriz Teğetcileri Vuruyor
Krizin teğetçilere dokunmaya başladığını feryatlarından anlayabileceğiniz gibi, gazetelerin internetteki emlak sayfalarına bakarak da anlayabilirsiniz.
"“Yazmak, kelimelerle evlenmektir; ama boşanmak için imzaladığınız dava dosyası, çoğunlukla sayfalardır.” – Franz Kafka"
"“Yazmak, kelimelerle evlenmektir; ama boşanmak için imzaladığınız dava dosyası, çoğunlukla sayfalardır.” – Franz Kafka"
Krizin teğetçilere dokunmaya başladığını feryatlarından anlayabileceğiniz gibi, gazetelerin internetteki emlak sayfalarına bakarak da anlayabilirsiniz.
-Mesela geçen gün çalışma ortamının verdiği sıkıntıdan çok bunaldım. Bedenimi dışarıya attım. Gelişi güzel yürüdüm. Biraz sonra bir parkın içinde buldum kendimi. Orada neşeli, güleryüzlü hatta mutlu görünen çok sayıda insan vardı ve de çocukların olması daha da canlı bir ortam yaratıyordu. Biraz sonra elindeki sopasıyla sağa sola
-Diğeri de annemin babam tarafından öldürüldüğü gece. İkisinde de karanlık, gök gürültüsü ve çaresizliğim vardı.
-Korkularını fazla düşünme. Çünkü korku, ondan korktuğunu anlarsa, korkutmaya devam eder.
-Sen bilirsin, ama kendini aldatıyor olmayasın! Bak, bir düşünür “en kolay şeyin bir insanın kendini aldatması” olduğunu söylüyor;oysa ben aksi kanaatteyim. Çünkü kişi kendini aldatmış gibi görünse bile aldatamadığının farkındadır.
O nedenle kırgınlıkları,küskünlükleri,şahsi çıkarları,kızgınlıkları,hepsinden önemlisi egoist düşünceleri bir tarafa atıp siyasi görüşümüze uygun olan muhalefetteki iki büyük partiden birinin içinde yer alıp güçlerimizi birleştirmeliyiz.Fikirdaşlarınızla bir hesaplaşma planlıyorsanız bunu şimdilik erteleyip ülke selamete çıktıktan sonra yapabilirsiniz.
İki dakikanızı ayırıp bu yazıyı okursanız,belki de uzun süredir üstesinden gelemediğiniz bir sağlık probleminizi bertaraf etmiş olacaksınız...
Gazetelerden okuyoruz,bir apartmanda tek başına yaşayan bazı kişilerin cesetleri öldüklerinden haftalarca hatta aylarca sonra fark edilebiliyor.O da cesetleri kokup etrafa rahatsız edici kokular yaydığı için.Koku da olmasa belki de yıllarca anlaşılmayacak öldükleri.
Eskiden:
-Sağdaki soldaki gençler birbirleriyle kavga ederlerdi.Ama ne sağdaki ne de soldaki emperyalizmin uşağı olmayı kabul etmezdi.
Şimdi:
-Sağ,sol kalmadığı gibi küreselleşme yutturmacasıyla emperyal güçlerin ya kalemi ya da ağzı olduk.
Birkaç günlük talimden sonra yola çıkacaktık.Kısa boylu ve yaşım küçük olduğundan omzuma astığım tüfek neredeyse yere değiyordu.Gerçi boyum şimdi de kısa,ama o zaman daha da kısaydı.Şimdi olsa bırak askere almayı bunlar daha “kızan” deyip kahveye bile sokmazlardı.Amcaoğlu Hüseyin, benden daha iri ve uzundu.Bir kavga oldu mu o yüzden
-Aşı pişiren ile iyi geçinirsen aç kalmazsın.
-Sevdiğinde kusur aramaya başladığın an,o iş bitmiş demektir.
-Fakir zenginin,korku hayatta kalmanın,kötü de iyinin gizli sigortasıdır.
-Aşk,çok basittir,öğrenmesi kolaydır,diploma filan da gerektirmez.İşte o yüzdendir ki herkes tarafından bilinir. \*
-“Bizimki geçek aşktır.”,”Gerçek aşk şöyledir”,”Yok gerçek aşk böyledir.”Allah aşkına bu aşk denilen şeyin bir de sahtesi mi var da gerçeğine bu kadar çok vurgu yapılıyor?
-Affet ki gerçek acının ne olduğunu anlasın.
-Üzüntünü büyütmeye çalışma;zaten her üzüntü yeterince büyüktür.
-Acılar hayatın heykeltraşlarıdır.Çekiç darbeleri nasıl ki kayayı yontarsa,acılar da insanı yontar ve mükemmelleştirir.
-Zorluk cahili bocalatır,korkağı kaçırtır,akıllıya ise çözüm yolu aratır.
-Düş kurmayı kötü bir şeymiş gibi göstermeye çalışanlar büyük bir hata yapıyorlar.Çünkü her buluş bir insanın düş kurmasından sonra ortaya çıkmıştır.
Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap
Eğer insanlar gölgelerine göre değerlendirilseydi,günün en ileri saatine kadar sokaklar bomboş kalırdı;güneşin batacağı sırada ise sokaklarda iğne atsan yere düşmezdi!
-Aşıkın namusu mu;namuslunun aşkı mı?
-Bildiklerini uluorta söylersen başına geleceklere karşı da önceden tedbir almayı unutmamalısın.Çünkü başkalarını rahatsız edecek sözlerin dostlarının bile kolayca saf değiştirmesine neden olabilir.
-Aşk en az bir asır sürerdi eskiden,şimdi ise o güzelim aşkı dakikalara indirdiler.
Bunlar alışageldiğimiz kahramanlık hikâyeleri değil; seferberlik, cephede çarpışan askerden çok geride bıraktıklarının hikâyesidir çünkü ve biz o hikâyeleri hemen hiç bilmeyiz.
Cephedeki harpten gerilere düşen kıtlık, korku, ümitsizlik, hasret, hastalık, perişanlık ve yoksulluk gibi âfetlerdir; öyle hâller ki, eminim o hayat levhalarını yaşamak zorunda kalan geridekiler,
-Daha sonra yaparım,nasıl olsa önümde daha uzun yıllar var,diye düşünme.Çünkü zamanın cömertliği sadece kendinedir.
Prof. Dr. Yılmaz, bu kitapta, insan zihninin çalışma mekanizmasını ayrıntılarıyla tanıtmakta ve öğrenmede en yüksek verimi sağlayacak koşullara ilişkin bilgiler vermektedir.
Nereden çıkıyor bu “en”ler.Tabii ki “Ben”den!
Baksanıza “ben” denilen aslında,bir “B” ve ona eklenmiş bir “EN”….
Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım.İddiasız iki romanım var.Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim.Emekli bir felsefe öğretmeniyim.Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var.Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.
04 03 1952 doğumluyum.13 sene devlette felsefe öğretmeni,müdür yardımcılığı ve okul müdürlüğü görevlerinde bulunduktan sonra özel sektöre(dersanecilik) geçtim.16-17 sene bu sektörde çalıştıktan sonra emekli yaşamı sürmeye başladım.
Deneme türü yazıları daha çok sevdiğimi farkettim.
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.
Cevaplaması zor bir soru.Buna okur karar versin.