Herkesin derdi baþka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
Tenefüste birlikte kahve içeceðim bir arkadaþ olsaydý, ne iyi olurdu. Öðle yemeðinde yalnýzdým, tenefüste yalnýzdým. Bazen bir konuda birinin fikrini alma ihtiyacý duyuyordum. Bazý konularda birilerine bir þeyler sormam gerekiyordu. Ama kimse yoktu. Ýþte bu nedenlerden dolayý okulda yalnýz olmak hiç hoþ deðildi. Okulun hem öðretmeni, hem de müdürüydüm. Zaman zaman hizmetli görevi de yapýyordum. Çocuklar sobayý yakamýyorlardý. Çoðu zaman ben yakýyordum. Hizmetli olmadýðý için, temizliði öðrenciler yapýyorlar, camlarý bile kendileri siliyorlardý. Onlarýn bu iþlerine ben de yardým ediyordum. Özellikle cam silerken. Sobada tutuþturucu olarak kozalak yakýyorduk. Okulumuzun kozalaðýný, süresi çok uzun olan öðle tenefüslerinde, hemen yakýnýmýzdaki ormandan topluyorduk. Bahçenin kýrýlan tarabalarýný bile ben onarýyordum. Bir bayan olarak, bu iþte hiç de baþarýlý deðildim. Aslýnda asýl sýkýntým çok baþkaydý. Belimden rahatsýzdým. Hem de birkaç yýldýr. Konulan teþhis bel fýtýðýydý. Uygulanan tedavilerin yararý olmuyordu.Birkaç kez fizik tedavi de uygulanmýþtý. Bu tedavilerden sonra onbeþ- yirmi günlük iyileþme dönemi oluyor, daha sonra aðrýlarým artarak devam ediyordu. Çaresizlikten, her tavsiye edilen doktora gitmeye baþlamýþtým. Sandalyeye oturamýyor, eðer oturduysam kalkamýyordum. Eðilip ayakkabýmý, çorabýmý giyemiyordum. Ancak birçok kiþi rahatsýzlýðýmýn farkýnda bile deðildi. Sabahleyin evden çýkarken belimi güçlükle doðrultuyor, bel korsemi takýyordum. Eðilmediðim, oturmadýðým, bir þeye uzanmadýðým müddetçe hiç sorun çýkmýyordu. Beni ayakta dimdik görenler, rahatsýz olduðumu düþünemezlerdi bile. Evde çektiðim sýkýntýyý kýzým ve eþim biliyordu. Özellikle ev iþlerini yapmakta çok zorlanýyordum. Her sabah yataktan zorla kalkýyordum. Belim tutuluyordu. Yataktan yuvarlanarak yere iniyor, ellerimi yere koyarak diz çöküyordum. Ayaða kalkmak,belimi doðrultmak için birkaç dakika kendimi zorlamam gerekiyordu. Belimi doðrulttuktan ve korsemi taktýktan sonra, zorunlu olmadýkça eðilmiyordum. Rahatsýzlýðýmýn günden güne arttýðýnýn farkýndaydým. Rapor almayý düþünüyordum her sabah.”Bu böyle olmayacak. Ya rapor alýp bir süre sert zeminde yatayým(Gittiðim bazý doktorlar yirmi gün tahta üzerinde yatmamý öneriyorlardý.), ya ameliyat olup kurtulayým.” Diyordum. Bu kararýmý hemen ertesi gün uygulamayý düþünüyordum. Ama bu ertesi günler hiç bitmiyordu. Çünkü her günün bir ertesi günü vardý. Okula gidip, belimin öðleden sonra biraz açýldýðýný farkettiðimde, rapor almaktan vazgeçiyordum. Bu böyle haftalarca devam etti. Rahatsýzlýðýma alýþmýþ, belimin bana verdiði sýkýntýlara katlanmayý, bu sýkýntýlarla yaþamayý öðrenmiþtim artýk. Okulda tek baþýma çalýþýyor olmam , iþimi zorlaþtýrýyordu. Rapor aldýðýmda yerime bakacak bir öðretmen olmadýðý için okul kapalý kalacaktý. Onbeþ-yirmi gün için yerime bir öðretmen verilemiyordu. Okulun kapalý kalmasýný istemiyordum. Ýþte o nedenle rapor almýyordum. Öðrenciler, raporlu olduðum sürede derslerden geri kalacaklardý. Ben onlarý sonra nasýl toparlayacaktým?Tedavi olmak için þubat tatilini bekliyordum. Bu tatilde ameliyat olabilir, onbeþ günlük yatak istirahatinden sonra göreve dönebilirdim. Böylece öðrencilerin hiçbir kaybý olmazdý. Olaylarýn bu þekilde geliþmesini istediðim için, þubat tatilinin tedavime yeteceðine inanýyordum. Rahatsýzlýðýmýn, ameliyat sonrasýnda üç aylýk dinlenmeyi gerektirecek kadar ilerlemiþ olduðunu bilmiyordum. Zaten böyle uzun süreli dinlenmeyi aklýma bile getirmek istemiyordum. O zamanlar, takmasý çok rahatsýzlýk veren bir korse kullanýyordum. Belimin alçý ile kalýbýný çýkarmýþlar, bu kalýba göre korse yapmýþlardý. Kalýn, sert bir mikadan yapýlmýþ gibiydi. Hani derler ya, “Kurþun atsan iþlemez.” Ýþte öyle bir korse. Kasýklarýmdan göðsümün altýna kadar sarýyordu vücudumu. Otururken kasýklarýma, göðsüme batýyordu. Vücudumda , korseden dolayý tahriþler ve yaralar oluþmuþtu. Bunlar da ayrý bir sýkýntý veriyordu bana. Yine de korseyi takmaya devam ediyordum. Çünkü ancak bu korseyle ayakta durabiliyordum. Þubat tatili bir gelseydi; ameliyat olacak, bu dertten kurtulacaktým. Derste hemen hiç oturmuyordum. Oturursam kalkamýyordum çünkü. Bir de Beden Eðitimi derslerinde problem oluyordu. Öðrencilerim, kendileriyle birlikte oynamamý istiyorlardý. Ama bu mümkün deðildi. Eðilip doðrulamýyordum ki, onlarla oyun oynayayým. Bunu da þöyle telâfi ediyordum: Sabahlarý o zamanlar yirmi dakika olan “hazýrlýk” süresinden önce; öðrencilerle orta tempoda koþuyorduk. Arkasýndan basit cimnastik hareketleri yapýyorduk. Rahatsýzlýðým buna bir engel teþkil etmiyordu. Her sabah onbeþ- yirmi dakikayý bu etkinlik için ayýrýyordum. Öðrenciler çok zevk alýyorlardý bu etkinlikten. Ben de her sabah onbeþ-yirmi dakika erken gidiyordum okula. Çünkü, yaptýðýmýz koþu ve cimnastiðin; o yirmi dakikalýk hazýrlýk saatine sarkmasýný istemiyordum. Sabahleyin okula geldiðimde çocuklarý bahçede sýra olmuþ ve beni bekler durumda buluyordum. Bu koþu ve basit cimnastik hareketlerini her sabah yapýyorduk. Böylece öðrenciler saðlýklý olmada sporun yerini ve önemini anlamýþ oluyorlardý. Sabahlarý beni eþim býrakýyordu okula arabayla. Okulun önünde küçük bir dere vardý. Arabayla bu dereden geçemiyorduk. Adýmýmý geniþçe atýp, dereden atlayamýyordum. Belim buna izin vermiyordu. Öðrencilerim bir tahta parçasý bulmuþlardý bana. Bu tahta parçasýný derenin üzerine uzatýyorlar, geçebilmem için bana köprü yapýyorlardý . O tahta parçasýna basýp öyle geçiyordum dereyi. Son dersten sonra yine eþim gelip alýyordu beni. Tam dersten çýktýðýmýz saatte beni gelip almasý mümkün deðildi. O zamanlar eþim özel þirkette çalýþýyordu. Genellikle on beþ- yirmi dakikalýk, bazen de yarým saatlik bir gecikmeyle geliyordu. Bu bana sýkýntý vermiyordu. Hatta bundan yararlanmanýn yolunu da bulmuþtum. Öðrencileri, eþim gelinceye kadar býrakmýyordum. Öðrenciler bu sürede akþam ödevlerini hazýrlýyorlar, gerektiðinde benden yardým istiyorlardý. Birlikte çalýþýyor, hemen her gün âdeta etüt yapýyorduk. Bir gün son dersin sonuna doðruydu. Okulun önünde bir araba durduðunu gördüm. Arabayý kullanan, eþimin iþ arkadaþýydý. Belli ki eþimin iþi vardý. Beni almaya baþkasýný göndermiþti. Zilin çalmasýna birkaç dakika vardý. Her zaman gecikmeli olarak okuldan ayrýldýðým için, daha öðrencilerin ödevlerini bile vermemiþtim. Beni okuldan almak gibi hiçbir mecburiyeti olmayan birine, ”Ýki dakika var zilin çalmasýna, bekleyin.” diyemezdim. Mecburen öðrencileri daðýttým. Ýki dakika dediðin nedir ki? Bekletmemek için alelacele dersten çýktým, arabaya bindim. Daha yüz metre bile ilerlemeden, karþýdan Kaymakamlýðýn arabasýnýn gelmekte olduðunu gördüm. Karþýlýklý geçiþtik. Kaymakam Bey okula geliyor olabilirdi. Arabanýn arka camýndan baktým. Eðer araba okulun önünde durursa , geri dönecektim. Kaymakam Beyin içinde bulunduðu araba, okulun önünden geçti, köyün içine doðru yol almaya devam etti. Bu karþýlaþma çok canýmý sýkmýþtý. Kaymakam ilçemizde yeniydi. Beni tanýmýyordu. Sadece, bir öðretmen olduðumu biliyordu. Hakkýmda kötü düþünebilirdi. Görevinden erken ayrýlan, daha doðrusu görevini savsaklayan biri olarak deðerlendirebilirdi beni. Üzülmüþtüm ama, olan olmuþtu bir kere. Bu olayýn üzerinden iki gün geçmiþti daha. Son dersteydik. Beden Eðitimi dersinde. Hava soðuk olduðu için sýnýftaydýk. Sýnýfta oynanabilecek bir oyun oynuyorduk. Ben dersin baþýnda sandalyeme oturmuþtum ve hiç kalkmamýþtým. Her oturup kalkýþta, anlatmasý tarifsiz bir acý duyuyordum çünkü. O nedenle oturduðum yerden dersi iþliyordum. Ancak, ne kadar uzun süre oturursam, kalkmakta da o kadar zorlanýyordum. Çocuklar masamýn baþýna toplanmýþlardý. Bütün sýnýf ayaktaydý. Oyun oynuyor, gülüyor, baðýrýp çaðrýþýyorlardý. Top patlasa duyulmazdý sýnýfta. Ýþte tam bu sýrada, camýn önünde bir hareket gördüm.Sanki okula biri geliyordu. Okul tek katlýydý. Okula gelen birisi, sýnýfýn penceresinden rahatça görülebilirdi. Ne olduðunu anlamadan sýnýfýn kapýsý açýldý. Gelen Kaymakamdý. Suratý asýktý. Selâm bile vermedi. Geliþinin nedeni belliydi. Zilin çalmasýna birkaç dakika vardý. Ben bakalým gene erken mi çýkacaktým dersten? Beni kontrol etmeye gelmiþti. Kaymakamýn gözünde, görevinin ihmal eden bir öðretmendim. Hemen yerimden kalkýp, Kaymakam Bey’e “Hoþgeldiniz” demem gerekiyordu. Ama belimi doðrultup kalkmam ne mümkün! Ýki elimle masaya dayanarak güçlükle doðruldum. Ayaða kalkabilmek için belimi zorladým. Duyduðum acý mutlaka yüzümden belli oluyordu. Kaymakam Bey’in “Rahatsýz mýsýnýz Hocaným? Neyiniz var? “ demesini bekledim. Selâm vermesini, bana “Nasýlsýnýz?” diye sormasýný bekledim. Ama nafile....O , durumumu hiç görmezden geldiði gibi, beni uyardý. Önce saatine baktý, sonra ”Hocaným, daha ayrýlma vaktiniz gelmedi mi?” dedi, alaycý bir ifadeyle. Mesai saati bitmemiþti oysa. Yani bana þunu demek istiyordu: “ Geçen günki gibi yine erken çýkmayacak mýsýnýz?” Ve arkasýndan devam etti: ”Bir daha okuldan erken ayrýlmayýn. Sabah saat sekiz buçukta da okulda olun.” Dedi. Bir öðretmeni, öðrencilerinin karþýsýnda uyarmanýn ne kadar sakýncalý olduðunu acaba bilmiyor muydu? Beni, öðrencilerimin yanýnda küçük düþürmeye hakký var mýydý? Oysa ben her gün, onun istediði saatten yarým saat önce okulda oluyordum,en az yirmi dakika geç ayrýlýyordum. Baþka hiçbir þey söylemeden çekti, gitti. Kendisini ayakta karþýlayan öðrencilere ”oturun” bile demedi. Þaþýrdým kaldým. Selâm vermeden girmiþti sýnýfa . “Alasmarladýk” da demedi giderken. Þok olmuþtum. Benim binbir sýkýntýyla görev yaptýðýmýn, görevimi yapamayacak kadar rahatsýz olduðumun ve gösterdiðim fedakârlýðýn hiç kimse farkýnda deðildi. Her sabah, mesai saatinden önce gelip, akþam okuldan geç ayrýlýþýmýn, belim rahatsýz olduðu halde rapor almayýþýmýn karþýlýðý bu mu olmalýydý? Ben amirinin korkusuyla görev yapan biri deðildim. Benim en büyük amirim vicdanýmdý . Öðretmenlik benim için âdeta bir tutkuydu. Görev konusunda beni hiç ama hiç kimsenin uyarmasýna ihtiyacým yoktu. Kaymakam Beyin bu sözleri, beni aþaðýlar tutumu çok aðýrýma gitti. Demek ki; binbir sýkýntýya katlanarak, özveriyle çalýþmanýn hiç gereði yoktu. Kýzdým kendi kendime.” Al raporunu, tedavini ol. Senin rahatsýzlýðýn kimin umurunda?” diye içimden söylendim. O anda daha baþka neler hissettiðimi anlatabilmek keþke mümkün olsa. Hem sinirlenmiþ,hem üzülmüþtüm. Bu uyarýyý asla hak etmemiþtim. Uyarýlacak deðil, teþekkür edilecek bir öðretmendim ben. Çalýþanlarýn, lâyýk olduklarý deðeri göremeyeceklerine inandým o gün. Kendimi savunmama fýrsat bile vermemiþti Kaymakam Bey. Ben ameliyat olmak için þubat tatilini bekliyordum. Birçok kiþinin dayanamayacaðý aðrýlarla okula geliyordum. Okulun kapalý kalmasýný istemiyordum. Belimdeki korse ile ancak ayakta durabiliyordum. Ama Kaymakam Bey tarafýndan ”mesai saatlerine uymam” konusunda uyarýlýyordum. Oysa ki halimden rahatsýzlýðým öyle belliydi ki. Anlamamýþ olmasý mümkün deðildi. Bunlarý söylemeden önce Milli Eðitim Müdürüne beni soramaz mýydý? Beni uyarmasýný ondan isteyemez miydi? Bunlarý düþündükçe iyice sinirleniyordum. Çok incinmiþtim. O gün içimden , hem de yüreðimin derinliklerinden bir þey istedim: “ Allahým!” dedim. “Kaymakam Bey bir gün, bana takýndýðý bu tavýrdan ,sarfettiði sözlerden piþman olsun. Piþman olmak yetmez, utansýn. Bu da yetmez, bana ileride bir gün teþekkür etmek gereðini duysun.” Aradan bir ay geçti-geçmedi; aðrýlarým dayanýlmaz boyutlara ulaþtý. Korseyle de ayakta duramaz hale geldim. Ameliyat oldum. Doktorum bana üç ay rapor verdi. Ama üç ay bile , saðlýðýma kavuþmama yetmedi. Normal hareket edebilmem, araya binip inebilmem, günlük normal hayata dönebilmem altý ayý buldu. Bu olayýn üzerinden bir yýl geçti. Bir milli bayram sonrasý Kaymakam Bey bana takdirname verdi. Geçirdiðim aðýr ameliyattan ve üç ay gibi uzun süren bir dinlenme döneminden sonra , okulun halkoyunlarý ekibini çalýþtýrmýþtým.( O yýl atandýðým Mudurnu Dumlupýnar Ýlkokulu’nda.) Belim için sakýncalý olduðu halde, ameliyatýmdan altý ay sonra çalýþmalara baþlamýþtým. Günlerce, haftalarca bu çalýþmayý sürdürmüþtüm. Oysa bu çalýþmalar,belim için sakýncalýydý. Belimin zorlandýðýný hissediyordum.... Bayram töreninde ekibimizin oyunlarý çok beðenilmiþti. Ekibin çalýþtýrýcýsý olarak bana takdirname vermeyi uygun görmüþtü Kaymakam Bey. Fakat ne yazýk ki, testi kýrýlmýþtý bir kere. Bu belge benim için deðerli miydi? Asla! Bana verilen bu takdirname, meslek hayatým boyunca aldýðým yirmiye yakýn belge içinde benim için en zor kazanýlmýþ olanýydý.Ama , benim için hiçbir deðer ifade etmiyordu.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |