"Bir yazarın en büyük düşmanı, kahve bittiğinde suçlayacağı boş sayfalardır." – Franz Kafka"

Hayatın Kökenine Dair Evrimsel Paradoks: RNA Dünyası ve İmkânsızlık Zinciri

yazı resim

**Bilim insanları, hayatın kökenini açıklama çabasıyla birçok hipotez geliştirmiştir. Ancak bu hipotezler arasında en dikkat çekici olanlardan biri, 1980'li yıllarda ortaya atılan RNA Dünyası hipotezidir. Bu hipotez, yaşamın başlangıcını açıklamaya yönelik bir girişim olsa da beraberinde çözülmesi zor pek çok soruyu getirmiştir. Moleküler evrimin bu kritik kavramına ve onun dayandığı bilimsel problemlere yakından bakalım. 1950'lerde Stanley Miller ve Harold Urey'in deneyleri, ilkel dünyanın atmosferinde basit organik moleküllerin oluşabileceğini öne sürüyordu. Ancak 1970'li yıllarda yapılan yeni araştırmalar, bu atmosferin deneylerde öngörülen gazları içermediğini ve amino asit sentezini mümkün kılmadığını ortaya koydu. Bu bulgular, moleküler evrim hipotezi için büyük bir darbe niteliğindeydi. Böylece 1980'li yıllarda bilim insanları yeni hipotezlere yönelmek zorunda kaldı ve RNA Dünyası hipotezi bu arayışların bir ürünü olarak ortaya çıktı. 1986 yılında Harvard Üniversitesi'nden Walter Gilbert tarafından ortaya atılan RNA Dünyası senaryosu, ilk RNA molekülünün kendiliğinden oluştuğunu ve bu molekülün çevresel etkenlerle protein sentezlemeye başladığını öne sürüyordu. Daha sonra bu RNA molekülü, bilgiyi depolamak için DNA'yı üretti. Ancak bu hipotezin her aşaması ciddi imkânsızlıklarla doludur.

  1. RNA’nın Oluşum Problemi
    RNA, nükleotid adı verilen kompleks moleküllerden oluşur. Ancak nükleotidlerin dünyada nasıl oluştuğu ve uygun bir dizilimde bir araya gelerek RNA’yı oluşturduğu bilimsel olarak açıklanamamaktadır. Araştırmacı John Horgan, RNA’nın tesadüfen oluşmasının neredeyse imkânsız olduğunu belirtmiş ve bu konunun çözülmesinin giderek zorlaştığını ifade etmiştir.
  2. Kendini Kopyalama ve Protein Sentezi
    RNA Dünyası hipotezine göre, RNA molekülü kendini kopyalayabilen bir yapıya sahip olmalıydı. Ancak bu mekanizmanın nasıl işlediği ve nükleotidlerin kopyalama için nereden temin edildiği hala açıklanamamış bir sorudur. Ayrıca RNA'nın protein sentezini gerçekleştirebilmesi için karmaşık mekanizmalar gereklidir ve bu mekanizmaların ilkel dünyada var olması mümkün görünmemektedir.
  3. Protein Sentezine Geçiş
    RNA, protein sentezi için gerekli bilgiyi taşır; ancak bu bilgiyi işleyecek mekanizmalar olmadan protein üretimi gerçekleşemez. Bu durum, bir fabrika olmadan araba üretmeye benzetilmektedir. Protein sentezi, ribozom adı verilen ve kendisi de proteinlerden oluşan bir organel tarafından gerçekleştirilir. Dolayısıyla, ribozomun da RNA ile aynı anda tesadüfen oluşmuş olması gerektiği gibi mantıksız bir varsayımı beraberinde getirir.
    Nobel ödüllü biyolog Jacques Monod, protein sentezinin yalnızca nükleik asitlerdeki bilgiye indirgenemeyeceğini ifade etmiştir. Çünkü bu bilgi, ancak kompleks mekanizmalarla aktarılabilir. Evrimsel biyolog Leslie Orgel ise RNA Dünyası hipotezini "imkânsız bir masal" olarak tanımlamış ve bu hipotezin ancak evrimci bir hayal gücüyle mümkün olabileceğini vurgulamıştır. RNA Dünyası hipotezi, hayatın başlangıcına dair önemli bir teori olarak kabul edilse de çözülmesi imkânsız gibi görünen pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. RNA’nın dünya koşullarında nasıl oluştuğu, kendini nasıl kopyaladığı ve protein sentezine nasıl geçtiği gibi sorulara bilimsel olarak tatmin edici yanıtlar bulunamamıştır. Bu durum, hayatın rastlantılarla başladığı iddiasını destekleyen hipotezlerin hala büyük eksiklikler taşıdığını göstermektedir. Hayatın kökeni, moleküllerin ötesinde bir kavram olarak kalmaya devam etmektedir. Bilim insanları bu sorunun cevabını bulmaya çalışsa da, bugünkü bilgilerimiz bu sürecin rastlantılarla açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu işaret etmektedir.**

Yorumlar

Başa Dön