“Beni de bir yazýnda anlatsana. Sendeki kendimi çok merak ediyorum. Beni nasýl anlatýrsýn? Düþün bakalým biraz, sen mutlaka yazacak bir þeyler bulursun.” Farkýnda olmadýðýný biliyorum. Lisedeki fizik öðretmenimden sonra en zor ödevi sen verdin. Bana biraz zaman tanýmalýsýn. Aklýmdaki dosyalarýný karýþtýrmalýyým. Paylaþtýklarýmýzdan yola düþüp, bendeki izlerini sürmeliyim.
Bütün Yaseminler, bende yaz akþamlarý ve Ýzmir kokar. Narin dallarýnda eski bir aþkýn ipeksi beyazý dokunur anýlarýma. Uzatýp ellerimi tutamam. Uzaktan bakarým, sokulamam. Bütün Yaseminler körfeze Karþýyaka’dan düþen yalýlarýn beyaz gölgesi gibidir. Simit kokar vapur iskelesi, uyku mahmuru sokaklarda, sabah güvercinleri. Gençliðimin en deli, en taze sabahlarýný anlatýr.
Gözlerinden, yüzünden, veya saçlarýndan söz etmek istemiyorum. Aynalarý kýzdýracak bir gülüþün bile yok bende. Öfkelerine yabancýyým, kýzgýnlýklarýna ve inadýna... Yinede ortak birþeyler var aramýzda. Yol yol yanmýþ çeltik anýzlarýna yüksek bir tepeden bakarken birlikte susmak gibi. Akþam güneþinin gümüþe boyadýðý derede büyülenmiþ bir durgunluðun kollarýnda yatmak gibi...
Bütün yazdýklarýný okuyup senin için rüyaya yattým. Daha kabuk baðlamamýþ yaralarýn vardý. "Kimdi o, þimdi nerede" diye sorsam. Kanayacaklardý ve sen aðlamaya baþlayacaktýn. Demedim... "Sen çay severdin deðil mi?" dedin. Telaþla kalktýn, geç kalmýþçasýna... Mutfaða giderken yüzünde çok bildik, çok alýþýlmýþ gülümsemeni de götürdün. Gazete eþantiyonu iki fincanla geri geldin. Konuþacak, konuþmaya baþlayacak bir laf arýyorduk. Bulamadýk, sustuk...
"Yanýlýyorsun, bu ilk karþýlaþmamýz deðil." Daha ikindi vakti ayazýn indiði bir dað köyündeydik. Evin taþ duvarýna yaslanmýþ isli ocakta meþe kütükleri yanýyordu. Duvara asýlý gaz lambasý ýþýðýnda yoksulluðu konuþuyorduk. Baþýnda aðaç baský kenarlarý iðne oyalý beyaz bir yazman vardý. Görünmez, usul adýmlarla ocaða gelip, çömlekteki fasulyeyi karýþtýrýyordun. O zamanlar eve gelen yabancýlara bakmak günahtý. Bakmadýn... Yeni yeni uzak, ýssýz köylere salgýn bir hastalýk gibi göç sevdasý düþmüþtü. Bütün gelinlik kýzlar kendilerine þehirli bir kýsmet çýkmasýný düþlüyordu. Bütün delikanlýlar asker dönüþü fabrika iþçisi olmayý kuruyorlardý. Uykunun dipsiz derinliklerinde zengin oluyorlar, araba alýyorlar, bahçesi çiçeklerle bezenmiþ bir apartmanýn üçüncü katýnda oturuyorlardý... Sabaha kadar, geceler boyu, uzun zemherilerde...
“Seni herkesten çok tanýyorum. Bana öyle þaþýrmýþ gibi bakma.” Ben görmemiþ olmanýn, gizemin merakýnda çoðaltýyorum seni. Çaresiz, merakýmýn her gün mayaladýðý bir dað oluyorsun. Eteklerinde denizleri kucaklýyorsun, dalgalarý okþuyorsun her sabah. Gördüðüm her insandan bir tutam alýyorum. Her sabah yeniden sevdasýna canlar telef edilecek tanrýçayý yaratýyorum. Bakýþlarýn Munzur’da kýrk göz ýþýk, kýrk göz pýnar olup, ovalara koþuyor nefes nefese.
“Bu kadar çabuk kýzýlýr mý? Övgüler yazmayý býraktým iþte.” Her þeyi yazmadýðýma aldýrma. Bir haftadýr týrnaðýnda gezen Hint Mürekkebi’ni de seviyorum. Sandýk baþkaný sana torpil geçmiþ. Neredeyse bütün parmaðýný boyamýþ. Bir tahminde bulunayým mý? Sen yine derse geç kalmýþsýn. Ne zaman telaþlansan burnunu üstünde birkaç damla ter birikir. Süveterinin yakasý bozulur, çantan omuzundan sýrtýna kayar. Yalnýz ve telaþlý olduðunda yürürken baþýný çok sallýyorsun. Buna biraz dikkat etmelisin. Seni çok hantal gösteriyor. On yýla varmaz sen kel kalýrsýn. Dikkatini derse verdiðinde yada okurken saçýnla çok oynuyorsun. Benden söylemesi...
Ben usta bir yalancýyým. Kardan konserve olmaz, yaðmurdan sigara kaðýdý... Taþ yerinde aðýrdýr, sevda acemi bir yürekte. Boþuna üzülme, kuþlar bu bahar yine dönecekler, yaz meyve yüklü dallarýyla güneþe gerinecek. Her fýrtýna sonrasý denizler ipek ýþýltýlarýna yeniden sarýnacaklar. Tek gerçeði ömrümüzün; ýssýz gecede uzun uzun eceli çaðýran baykuþ ile annemizin kucaðýndan bir ninninin sýcaklýðýna yeniden sarýlmaktýr.
Seyfullah Kasým 2002
Deniz Fenerinin Güncesinden