 • İzEdebiyat > Öykü > Deneysel |
1
|
|
|
|
Uzun zamandır anahtar deliğinden içeri giriyorum. Sessizce süzülüyorum, ağır ağır. Eve attığım ilk adımda nedense “N’aber?” diyesim geliyor ama duvarlara konuştuğumu fark edip kursağıma düğümlüyorum naberimi. |
|
2
|
|
|
|
" Her şey hakkında yazmak istedim. Her şeyi... Bir zamanlar olduğumuz kişileri, her şeyi! Ve en sonunda her şey birbirine girdi ve ben başaramadım. Başaramadım! Neyle başlarsan başla, sonunda o kadar eksik oluyorsun. Lanet olası, saf kibir ve aptallık!"
The Hours Filminden |
|
3
|
|
|
|
İnsanın çocukluğunda beynine ve yüreğine ne doldurursanız yaşamının tüm geri kalanını onlar belirler ama her zaman sizin beklediğiniz biçimde değil.... |
|
4
|
|
|
|
ehliyetsizliğimin bilincindeyim.bilinç yüklüyüm.ruhum kılıçlar üretiyor yeni adalar fethediyorum.duygu adacıkları.içinde sevişiyor ama boşalamıyorum. |
|
5
|
|
|
|
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Amerikan edebiyatına damgasını vuran Kurt Vonnegut’un kısa öykü hakkındaki tezi, vakti zamanında Chicago Üniversitesi tarafından kabul edilmemişti. Zaman, üniversitenin yanıldığını gösterdi. İşte Kurt Vonnegut’un verdiği derslerde önerdiği sekiz hikâye tüyosu: |
|
6
|
|
|
|
Okunacak hiçbir şey yoktur.
Yaşanmıştır ve bitmiştir.
Bu kez yaz'ıl'mamıştır!
|
|
7
|
|
|
|
Selviler neden aklımı dolaştırıp duruyor bu akşam? Hâlbuki ağaç denince aklıma ilk önce Selviler gelmez ki. Ulu çınarlar, köknarlar, ladinler, yabani elmalar, çakal erikleri gelir. Ama illa kirazlar ve onların sonbaharda ateş rengi yaprakları... Dere kenarında dalları sulara doğru sarkan söğütler. Asfalt boyunca uzayıp giden karaağaçlar, çamlar, akasyalar, iğdeler ve tek tük incir ağaçları. Az kalsın unutacaktım. Yaz kış parlak yapraklarıyla capcanlı görünen taflanları severim ben. |
|
8
|
|
|
|
İmdat, ırzıma geçiyorlar. Namusum elden gidiyor. Yetişin…
Ne alakası var şimdi. Aklıma karpuz kabuğu düşürdü salak.
- Şalvarında ne varsa çıkar, şuraya koy, dedim. Masayı gösterdim. Hiç niyeti yok.
O hala bir fırsat kolluyor. Şaşkınlığımdan yararlanıp kaçacak. Pencereler demirli olmasa uçup giderdi zaten. Kaçamıyor, bağırıp duruyor. Hırsız bizi kendi evimizde faka bastıracak. Vay uyanık vay... Ben de bağırmaya başladım.
|
|
9
|
|
|
|
Yalnız kaldığım bu zamanlarda aynı banka oturup yalnızca yazdım,bir anlam aramadım |
|
10
|
|
|
|
zaman kaderi örtüyordu.beklentilerin altından bir asit nehri geçiyordu |
|
11
|
|
|
|
Herşey akıyordu,değişiyordu hayat çoğu insanı savuruyordu bu kasabadan,etkilenenler,tutunamayanlar uzun yıllar sonra baktıkları resimlerde ilk bıraktıkları gibi karşılarına resimlerde donmuş olarak çıkıyordu.Çocukken oyun oynadıkları geniş alanlar,sarı güneşin yakıcılığı yeşil alanlardaki su sesleri ...sahip oldukları ve olmadıklarıyla terkettikleri sokaklar... |
|
12
|
|
|
|
12 eylül'ün çalkantılı günleri,Osman'ın gerçeklik duygusunun oluşması,kayıp bir kuşağın Osman'ın kişiliğinde yansıtılması |
|
13
|
|
|
|
annecim, pastanın soğumasını bekleyen o eski benden eser kalmadı, senin kadar bile olamadım, ne vasiyet bırakacağım biri var ne de vasiyetime yazabileceğim bir pasta... |
|
14
|
|
|
|
Birisi barışı başlatmalı. Tıpkı savaşı başlattığı gibi!
Stefan Zweig
|
|
15
|
|
|
|
Senin ki bilmem kimdedir aslolan anlamı değil Ardına bakma göremezsin Seni yaşamak istiyorum uyan dedi kalk ve git.. |
|
16
|
|
|
|
Gülbahçe hani bu tavuğun bacakları?, dedim.
- Yahninin içinde.
- Kemikleri nerde peki?
- Pişirmeden büyük kemiklerin hepsini çıkardım.
- Lades kemiğini de görmedim?
- Doğrurken kesilmiştir.
- Bırak numarayı bu kemikler tavuk kemiği değil. |
|
17
|
|
|
|
- Sen bana âşıktın dimi lisedeyken, dedi.
- Bilmem, çok zaman geçti, hatırlamıyorum.
- Bana mektup yazmıştın, İstanbul’a…
- Yazmış mıyım? Niye yapmışım ki öyle bir şey?
- Âşıktın işte o yüzden.
- Çocuktum ben o zamanlar. Aştan ne anlarım?
- Bu işlerin yaşı başı mı olur? Evet, sana âşık olmuştum demen seni küçültür mü?
|
|
18
|
|
|
|
İnsanları buraya çeken neydi?Irmağın üstündeki,tahtaların bir adım boyu aralıkla dizildiği bu köprüyü insanlar aşağı bakmadan geçmek çabasındaydı.Köprüden suya tepeden baktıklarında, insanların başı dönüyor,her an suya düşebilecekleri duygusunu uyandırıyordu.İnsanları buraya çeken kaynadığı söylenen günlerdir kurumadan aktığı söylenen kandı. |
|
19
|
|
|
|
Annem “Senin baban var ama nerde, bilmiyorum “ dedikten sonra bana duvarlar boyunca uzanan kitaplığını göstererek “Ama bak bir sürü kitabın var” demişti. |
|
20
|
|
|
|
Ben yola çıkmadan önce tam yirmi üç gün aralıksız yağmur yağmıştı. Saçaklardan akan suların şıpırtısı ve bacanın etrafındaki tenekede oynaşan damlaların tınlayan sesi artık sussun istiyordum. Neredeyse aklımı kaçıracaktım. Oysa ben yağmuru ölesiye seven, damlalar toprakla buluştuğunda bağlasalar evde duramayacak biriydim. |
|