..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Mermere sýkýþmýþ bir melek gördüm ve onu özgürlüðüne kavuþtuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Yazarlar ve Yapýtlar > Hulki Can Duru




16 Nisan 2010
Uykularýn Gizemi ve Agoraphobia (1ci Bölüm)  
Hulki Can Duru
Hokkabazlar, sel sularý, mezarlýklar, horoz dedeler, adý saný bilinmedik kuþlar, sýçrayýp ayýn omuzlarýna çýkan çatal dilli yýlanlar, aðýzlarýndan ovalar dolusu ateþ püskürten dað büyüklüðündeki ejderhalar, gölgeleri þehirleri kaplayan devasa testiler ve týpký insan gibi hýçkýra hýçkýra ta dünyanýn öteki ucundan yuvarlanýp gelen kum taneleri ve benzer gerçeküstü imgelerle dolu büyüleyici anlatýmýyla Asturias’ýn “Guatemala Efsaneleri” ni çaðrýþtýran romanda, Jheronimus Bosch’un fantastik tablolarýný andýran, masalýmsý bir dünya da gözler önüne seriliyor.


:BAEH:
"Ama, dedim. bunlar benim dayýmýn sözleri.
Hayýr, bunlar dayýnýn sözleri deðil,
dayýnýn aðzýndan gelip geçen
hayatýn sözleri."
(Uykularýn  Doðusu, Hasan Ali Toptaþ, Doðan Kitap, 1.ci baský, Eylül 2005, Ýstanbul.)

John Steinbeck’in beyaz perdeye  aktarýlmýþ olan ünlü “Cennetin Doðusu” (East of Eden) romanýndan sonra Hasan Ali Toptaþ’ýn “Uykularýn Doðusu” bende öncelikle, yine taklit maklit mi söz konusu gibi, önyargýlý bir kuruntunun doðmasýna yol açtý söz gelimi… 

“Cennetin Doðusu” Kaliforniyalý birkaç çiftçi ailesinin yaþamlarýný anlatýrken Kutsal Kitap’taki  yeryüzü cenneti Aden bahçesine, Habil ile Kabil’e gönderme yaparak iyi ile kötünün bitmez tükenmez kavgasýný  irdeler.

 Oysa “Uykularýn Doðusu”  anýlar ve özgeçmiþle yoðrulmuþ, bambaþka bir çizgide,  baþtan sona gerçeküstü ögelerle harmanlanmýþ, büyüleyici bir masalsý roman.  Klasik roman tanýmýna da pek giriyor diyemeyiz. Bir masal roman, veya masalsý bir süit. Yine de çok daha ilginç isimler bulmak varken neden yazarýn “Uykularýn Doðusu”nda karar kýldýðýný anlamýþ deðilim.

KAFKA SENDROMU
 Birbirine ardýþýk masalsý öykülerden oluþan roman radyo evinde çalýþan, ona buna yaltaklanmaktan zamanla arkasýnda koca bir kuyruðu oluþan bir adamýn öyküsüyle baþlýyor. Bu adamýn “acayip bir yaratýða”, bir süre sonra “paspal bir köpeðe” benzemesi, Prof. Yýldýz Ecevit’in yorumuyla, ilk bakýþta Kafka’yý andýrýr gibi olsa da, yine de Toptaþ’ý palas pandýras Kafka’ya benzetmeye kalkýþmak pek doðru olmaz derim. Yani gerçekten anlayamýyorum, Türk yazarlarýný Kafka'ya benzetmek gibi bir sendrom mu var bu ülkede?

 Çek asýllý, ama yapýtlarýný Alman diliyle yazan Franz Kafka’nýn “Baþkalaþým” (Die Verwandlung) öyküsündeki “Gregor Samsa” bir sabah uyandýðýnda kendisini tam anlamýyla dev bir haþarat (dev bir böcek veya hamamböceði) olarak yataðýnda sýrtüstü yatarken bulur. Oysa,  “Uykularýn Doðusu”ndaki adam ise yavaþ yavaþ köpeðe “benzemeye” baþlar: Sesi “köpek hýrýltýsýna” benzedikten sonra bir gün ceketinin yýrtmacýndan fýrlayan kuyruðu da görünür, ama hiçbir zaman bir “baþkalaþým” geçirerek tam anlamýyla bir köpeðe dönüþmez.

 Tabi bu arada “Die Verwandlung” u  Almanca’dan Türkçe’ye “Deðiþim” veya “Dönüþüm” olarak çevirenlerin  “alla turca” bir yanlýþ yaptýklarýný da hemen belirteyim. Bu kitap Fransýzca’ya “La Métamorphose”, Ýngilizce’ye  “ The Metamorphosis” olarak çevrilirken, bizimkilerin, dilimizde bu sözcüklerin bire bir karþýlýðý olan  “baþkalaþým” dururken “deðiþim” veya “dönüþüm”ü tercih etmelerindeki derin  anlamý ve bilgeliði doðrusu anlamýþ deðilim.  Nasýl desem, bu cüret, yetki ve hakký nereden, kimden, nasýl alýyorlar onu da bilemiyorum. Eðer “Die Verwandlung” böyle “mealen” þallak mallak çevrildiyse, içerik nasýl çevrilmiþtir acaba? Bunlar Hilmi Yavuz’un çeviri eserler hakkýnda yazdýklarýný da mý okumazlar?

 Baþkalaþým (metamorfoz) biyolojik bir süreç olup bir yaratýðýn bambaþka bir þekle, bambaþka bir yaratýk haline dönüþmesidir. Örneðin, ipek böceði týrtýlýnýn koza örüp bir süre sonra buradan bir kelebek halinde çýkmasý gibi, veya, “Sinek” filminde sinek olan adam gibi.

Enkarnasyon/reenkarnasyon (beden alma/ baþka bir bedenle dirilme) gibi büyüsel, doðaüstü kökten dönüþümler de bu kapsamda deðerlendirilebilir. Yabancý filmlerin isimlerini Türk halkýnýn anlayacaðý þekilde çevirmek huyundan tam kurtuluyoruz derken bu kez baþka bir çeviri vartasý yazýn dünyasýnda karþýmýza çýkýyor!

 Ýþte sonunda Kafka’nýn “böcek adamý” ile örtüþtürülmeye çalýþýlan Toptaþ’ýn “kuyruklu adamý” eve kapanýr, kimseyle konuþmaz. Dilini çözmek için hacýlar, hocalar gelir ama nafile. Adamcaðýz sonunda evden kaçar, aylarca saðda sola gezinir. Ancak,  hemen belirteyim ki bu kuyruklu adam öykünün sadece kahramanlarýndan biri. Böcek Gregor gibi baþkahraman deðil. Üstelik Kafka’nýn öyküsü salt bu hamam böceðine dönüþen kiþinin etrafýnda geçerken  Toptaþ’ýn romaný bin bir deðiþik kiþinin anlatýldýðý çok daha karmaþýk bir kurgu sergiler.

 MASALIMSI BÝR DÜNYA
“Uykularýn Doðusu” Toptaþ’ýn  özyaþam öyküsünden enstantaneler de sunuyor, ve, yazar çok sevdiði Cebrail isimli dedesi ile  dayýsýnýn, babasýnýn yaþamlarýný da anlatýyor. Kitabýn ilgi çekici yerlerinden biri  14.cü bölümde  cehennem gibi bir uçurumun dibinde olan bir fabrikayla ilgili. 

 Söylentilere göre bu fabrikada hem insanlarýn aklýný yavaþ çalýþtýrmak, hem de gelecek nesilleri bön bön bakan salak bir kalabalýða dönüþtürmek için belli aralýklarla havaya salýnmakta olan bir çeþit gaz; ya da,  insanýn aklýný daha hýzlý çalýþtýrsýn memleketi daha iyi yönetsinler diye bir çok devlet görevlisi için özel “kýrmýzý haplar”; ya da, insanýn þansýný açan  “mucizevi bir sakýz” üretilmektedir. Belki de bu fabrika her yöremizde mevcut, ya da, her yeni açýlan tesisin yanýna böyle bir fabrika yapýlmasý için gizli bir emir de verilmiþ olabilir!

 Hokkabazlar, sel sularý, garip mezarlýklar, horoz dedeler, sessizlikler, adý saný bilinmedik kuþlar, sýçrayýp ayýn omuzlarýna çýkan çatal dilli yýlanlar, aðýzlarýndan ovalar dolusu ateþ püskürten  dað büyüklüðündeki ejderhalar,  gölgeleri þehirleri kaplayan devasa testiler ve týpký insan gibi hýçkýra hýçkýra ta dünyanýn öteki ucundan yuvarlanýp gelen kum taneleri ve benzer gerçeküstü imgelerle dolu  büyüleyici  anlatýmýyla Miguel Angel Asturias’ýn “Guatemala Efsaneleri” ni çaðrýþtýran romanda,  Jheronimus Bosch’un  fantastik tablolarýný andýran, masalýmsý bir dünya da gözler önüne seriliyor. Böyle bir dünyada rüzgar bile çok tuhaftýr:

 “Ýþte o zaman ok výzýltýsýna benzeyen oldukça yaþlý ve insafsýz bir rüzgâr da gelir, ortalýkta yavaþ yavaþ gezinmeye baþlardý. Sýrýklara baðlanmýþ sivri uçlu taþlarýn aðýrlýðý da olurdu bu rüzgârýn içinde. Acý ýslýklar eþliðinde gidip aniden vahþi hayvanlarýn  dalgýnlýðýna saplanan mýzraklarýn uzunluðu da olurdu sonra; ormanlarýn uçsuz bucaksýz karanlýðý, göðe doðru yükselen kývrak diþli ateþlerin sýcaklýðý ve ýssýz bir zamanýn insana çok uzaklardaymýþ gibi gözüken, etrafý korkunç böðürtülerle çevrili, dillere destan geniþliði de olurdu.”

 Bu masalsý romanda “hikayenin içinde yaþayana insanlar” ile “hikayenin dýþýnda yaþayan insanlar” sürekli birbirine karýþýyor. Çizgi film kahramaný Woody Wood Pecker’in duvarda asýlý bir tablonun içine atlayýp kaçmasý gibi yazar da öykünün içine atlayýp uzaklara kaçma eðilimdedir.

UYKULARIN DOÐUSU NERESÝ?
 Steinbeck’in “Cennetin Doðusu” Kaliforniya veya bir kaçýþ yeridir, peki bu “Uykularýn Doðusu” neresidir? Kutsal Kitap’ta  söz edilen “cennetin doðusu” ile kastedilen yer Kabil’in kardeþi Habil’i öldürdükten sonra ceza olarak sürgüne gittiði “Nod” ülkesidir (Tevrat,Yaratýlýþ 4:16).   Yani yeryüzündeki cennetin dýþýnda kalan bir “kaçýþ” yeridir. Nod sözcüðü “aylak, avare, sürgün” anlamlarýna gelir.   O halde, “Uykularýn Doðusu” ile “uykularýn dýþýnda kalan” simgesel  bir kaçýþ yeri mi kastediliyor?

 Uyku hakkýndaki düþünceler 7.ci bölümün sonlarýna doðru ele alýnmýþ. Toptaþ küçük bir çocuk iken uyuyup kalýrsa dünyanýn birden duracaðýna inandýðýndan korkudan uyuyamaz. Bu yüzden babasýnýn hediyesi küçük radyosunu sabaha kadar açýk tutar. “Al yanaklý þarkýlarla, bol dumanlý türkülerin” içine gömülerek  uyur. Ýnsanýn gördüðü þeylerin toplamý kadar uyanýk, görmediði þeylerin sonsuzluðu kadar uykuda olduðuna inanýr. Ýnsan sýnýrlarýný algýlayamadýðý kocaman bir uykunun içinde uyuyup uyanmaktadýr.

 KÝÞÝLER
Roman baþkahraman yazarýn aðzýndan birinci tekil þahýs kipinde  anlatýlýyor. Öne çýkan kiþiler yazar/anlatýcý, Haydar, badem býyýklý adam, yazarýn dedesi Cebrail, yazarýn dayýsý, isimsiz adamlar.. Fakat genelde kimselerin isimleri, soyadlarý, kimlikleri tam anlamýyla belirgin deðil.  Bu kiþilerden bazýlarý da kendi bildikleri öyküleri birbirlerine monolog þeklinde anlatýyorlar.

 Bir hayli saldýrgan görüntü veren ismi cismi belli olmayan anlatýcýlardan biri, yaramazlýk eden çocuklarý ve koyun ruhlu insanlarý fýrsat buldukça özel bir sopayla dövme eðilimindedir. Kýzýlcýk sopasý gibi ünlü ve ismi “haziran sopasý” olan bu özel sopanýn Ýslam cehenneminde yetiþen zakkum aðacýndan yapýldýðýna inanýlmaktadýr.  Týpký cehennem gibi gece gündüz yanan bu sopa “aklý içine alýp, aklýn dýþýnda kalan” bir þeydir.

 Bu öfkeli anlatýcý,   küçüklere meydan dayaðý çektikten sonra hiçbir tepki vermeden koyun gibi   bakmaya devam eden  “ciðeri beþ para etmez” büyükleri de “kahrolasý hýmbýllar, kahrolasý hýmbýllar” diye baðýrarak sopadan geçirir. Vurdukça onlarýn gövdesinde sürüp giden hayatýn uyuþukluðuna da vuruyormuþ gibi olur. Ama tüm bu aðýr dayaklar ve hatta falakaya raðmen büyükler, yani, “hayatý okumasýný bilmeyen” o koyun ruhlu insanlar gene bir köþeye çekilip gözlerini diker ve olup bitenlere sinir bozucu bir þekilde gene öylece aval aval bakmaya devam ederlermiþ: 

 “Taþlar gibi bakarlardý týpký. (…) Onlarýn nasýl baktýklarýna  bakýnca, derhal uykusu gelirdi sanki insanýn; durduk yerde topraða yatýp ölesi, durduk yerde çýldýrasý, ya da ne bileyim, bir þeyleri kýrýp dökerek birilerini öldüresi gelirdi” diyerek Toptaþ insanýmýzýn geleneksel bön bakýþýný, tepki vermedeki zayýflýðýný, duyarsýzlýðýný betimlemeye çalýþýr.

 Derken tüm bu dayak kötekten sonra  çýtýr çýtýr kývýlcýmlar saçan bir takým derviþ kýlýklý adamlarýn ortaya çýkmasý, bu adamlarýn  koyun ruhlu insanlarý korumak için sopalarýn önünde bir perde oluþturmasý, anlamlý, simgesel bildirimler içeriyor. Ancak, bu adamlar dayak yedikçe daha çok ýþýk saçmaya, ýþýklar da insanlarýn kalbine girmeye baþladýkça “bu ýþýk adam denen puþtlarýn” yok edilmesi için emir verilir.

 Anlatýcýlardan biri olan yazarýn dayýsý kötü bir hastalýk sonucu kol ve bacaklarý doktorlar tarafýndan birer birer kesilen ve sonunda bir aðaç kütüðü gibi salt bir kalýp gövde halinde, yaþayamaya çalýþan bir adam. Toptaþ’a “Hasaným Ali” diye hitap eden dayýsý, uðradýðý psikolojik yýkým ve çektiði korkunç acýlara raðmen, yaþamý anlamlý kýlmanýn baþlýca yollarýndan birinin öykü anlatma sanatý olduðunu vurgular. Dayýsýna göre aslýnda “zihin denen fahiþe”  bir hikaye anlatýcýsýdýr.

 Bir þekerci dükkaný iþleten Cebrail dedesi ise bir gün iþi gücü býrakýp delice bir tutkuyla  bulanýk su arayan bir kuþun peþine düþer. Bu öyle garip bir kuþtur ki bulanýk su bulamadýðý zaman berrak sularý gagasýyla bulandýrmaktadýr. Hermann Hesse’nin “Sidharta”sý gibi asla aramaktan vazgeçmeyen dede sonunda delirir, bir kuþ gibi çýrpýna çýrpýna yataðýnda ölür. Þimdi bu durumda Toptaþ’ý hemen Hesse’ye mi benzetelim yani?

 Öykü, masal ile gerçek dünya arasýnda gidip gelirken,  týpký bir su, bir ýþýk, ya da bir hayalet gibi þaþýlasý bir hýzla akýveren, bazan ýssýz bir su kabarcýðýna, bazan derinliði hayal edilemeyen geniþ bir uykuya , bazan  belleklerden taþmýþ bir rüyaya, bazan da bakýþlar arasýnda gezinen bir boþluða, ya da, henüz kimseciklerin tadamadýðý, oldukça uzak ve acayip bir sarhoþluða benzetilen “Haydar”,  yazarýn gerçek dünya ile iletiþim kurma anýnda ortaya çýkan, gerçek mi yoksa düþ mü olduðu belirsiz bir simge, veya, yazarýn anýlarý ile geçmiþini taþýyan “bellek”  konumunda.

 Toptaþ, Haydar’ý “Bin Hüzünlü Haz” adlý öyküsünde yokluðuyla var olan Alaaddin’e benzetir. Pamela Travers’in “Marry Poppins”i gibi çatýlarýn, bacalarýn üstünde dolaþan, ayaklarý üzerinde yaylanan, bulutlarýn içinden süzülüp geçen, kentin üzerinde uçan “Haydar”, bir bakýma  Ýskoç yazar James Mathew Barrie’nin “Peter Pan”ýna da benzemektedir.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Çok faydalandým
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
17 Nisan 2010
Üstadým teþekkürler.Saygýlarýmla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mevlana'nýn Kimyasý
Köpekliðin Aþký ve Varoþ Kültürü
Ka, Kar ve Kars
Yeni Hayat (2ci Bölüm)
Yaþam, Aþk ve Rastlantý
Râna ve Rânalarýn Açmazý (2. Bölüm)
Kürtçülük Sorunu ve Güneydoðudan Öyküler
Yeni Hayat (1ci Bölüm)
Þebeke ve Sabetayizm
Aþka Allah'a ve Akla - Tarihi Simalardan Mevlevi

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Paganlýktan Gelme Bir Tapýnma Þekli: Namaz (2)
Cinsel Saldýrý Suçu ile Tecavüzden Yargýlananlarýn Hadým Edilmesi Yasa Tasarýsý
Paganlýktan Gelme Bir Tapýnma Þekli: Namaz
Çaðdaþ Gericilik: Postmodernizm
Mevlana ve Ýslam
Dinin Ahlaksýzlýðý, Yahut, Ahlaksýzlýðýn Dini
Haksýzlýða Kesinlikle Karþýyým
Tevfik Fikret'ten Teröre Övgü
Özel Mezarlýklar: Kârlý Bir Yatýrým Kapýsý!
Postmodern Haçlýlar

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Elsa'nýn Gözleri [Þiir]
Albatros [Þiir]
Kraliçe ve Bahçývan - II [Þiir]
Yeryüzü Rüzgarlarý [Þiir]
Kraliçe ve Bahçývan [Þiir]
Op. 11 Piyano Ezgileri, Arnold Schönberg [Þiir]
Malta Þahinlerine [Þiir]
Uçan Ayakkabý [Þiir]
Havanýn Ölümü [Þiir]
Her Ocak Hiddetle Tütüyor… [Þiir]


Hulki Can Duru kimdir?

Baþlýca yapýtlarý: Eski Kule Müziði (þiir) Geometrik Aydýnlýk (þiir) Havanýn Fen Noktasý (þiir) Tartaros Paradigmasý (eleþtiri) Teslis Sendromu (eleþtiri) Nano Kutsallýk (eleþtiri) Sevgili Kutlu Yaþam (öykü) Kuþku Bilinci ve Eleþtiri (eleþtiri)

Etkilendiði Yazarlar:
Montaigne, Descartes, Russell, Tolstoy, N. Hikmet, Dostoyevski, Nietzsche, Freud, Darwin, Marx, Engels, Lenin, Bakunin, Kropotkin, Voltaire, Diderot


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.