Gece Delileri Tanýr
Bütün ömrünüz boyunca karþýnýza sadece bir kez çýkacak fýrsatlar ve kabuslar vardýr. Binlerce insan arasýndan þans size gülmüþtür. Daha ne olup bittiðini bile anlayamadan düþleriniz gerçekleþmiþ, ayaðýnýz yerden kesilmiþtir. Ýnanamazsýnýz… Etrafýnýzdaki insanlarýn yüzüne bakýp, yaþadýklarýnýzýn gerçek olup olmadýðýný anlamaya çalýþýrsýnýz. Yada siz farkýna bile varmadan ecelin soðuk nefesi yüzünüzü yalayýp geçmiþtir. Biraz evvel altýndan geçtiðiniz aðaca yýldýrým düþmüþtür. Ölüm sizi sýyýrýp geçmiþtir. Burun farkýyla hala hayattasýnýzdýr. Elleriniz siz farkýnda bile deðilken yüzünüzü, bedeninizi yoklar. Kendi gerçeðinizi aramaya baþlamýþtýr. Birkaç dakika geç kaldýðýnýz, yetiþemediðiniz otobüs kaza geçirmiþ ve kimse sað kurtulamamýþtýr. Hem çok þanslýsýnýzdýr, hem de sevinemezsiniz… Baþ aðrýsý þikayeti ile hastaneye gidersiniz. Muayene, tahlil falan derken yine büyük piyango size çýkmýþtýr. Milyonda bir görülen ve ne olduðu tam olarak bilinmeyen bir hastalýðýn sizi bulduðunu öðrenirsiniz. Kýsacasý yaþamýn size sadece bir defa sunduðu sürprizler vardýr. Bütün ömrünüz boyunca sadece bir defa... Çünkü büyük ikramiye hiçbir zaman ayný kiþiye iki defa çýkmaz.
Bütün geceler içinde biri vardýr. Karanlýðýna dokunsanýz katran gibi ellerinize sývanacaktýr. Sabahýn gelmesi, güneþin doðmasý neredeyse Kafdaðý’nýn ardý kadar masalsý ve hiç olmayan o güzel ülkeye gitmek kadar imkansýz gibi görünecektir. Bütün saatler ve zaman durmuþtur. Geleceðe dair bütün düþleriniz solgun ve sarý bir ýþýðýn kireç badanalý duvarlardaki silik bakýþlarýna hapsolmuþtur. Gece bütün korkularýyla üstünüze çullanmaktadýr. Bu oda, bütün yaþadýklarýnýz, umutlarýnýz eli kanlý bir ihanetin kurgusudur. Kendinizi sokaklara atmak istersiniz. Bu kenti ve yaþadýklarýnýzý bir elbise gibi üstünüzden sýyýrýp atmak, baþka gecelere, baþka sokaklara gitmek istersiniz. Bütün þiirler, bütün þarkýlar yüreðinize bir damla su serpmekten yoksundur. Gecenin kollarýnda sizi en iyi anlatan þey kendini zehirleyen çaresiz bir akreptir.
Ýri siyah gözlü, acýmasýz bir katildi gece,
Uykularýmý ve rüyalarýmý yaðmalayan harami,
Kendi adýný bile unutmuþ bir yaðmur çiseliyordu sokakta,
Gece günah, gece boynumda yaðlý bir urgan,
Gece cadý kazaný, yalancý bir fahiþe,
Gece cinnet kanatlý bir baykuþtu...
Gece ve karanlýk, beynimi tümüyle ele geçirmeden kendimi sokaða attým. Kol saatim sabaha daha üç saat var diyordu. Kent derinden horlayarak uyuyordu. Tenha sokaklardan alkollü sürücülerin kullandýðý, ecele koþar gibi giden otomobiller geçiyordu. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Kendimi ter içinde uykulu bir sokak lambasýnýn aydýnlattýðý kaldýrýmda otururken buldum. Garaja doðru gitmeye karar verdim. Bu kente sabah gelmeyecek artýk, iyisi mi ben baþka bir kente gitmeliydim. Ayaða kalktýðýmda yanýmda bir taksi durdu. Binmek istemediðimi iþaretlerle anlatmaya çalýþtým. Arkamdan bir ses “Abi, senin için gündüz tarifesi açarým.” diyordu. Aldýrmadýðýmý görünce gaza basýp gitti. Telefonuma sarýldým; “ben gidiyorum, kendimden uzaða, dünyadan bile uzak bir yere,” dedim. “Ne olursun gitme. Gecenin bu saatinde sokaklarda ne iþin var?” diyen sesi dinlemeyecektim. Sesin içindeki yalvaran ifade kendimi daha da kötü hissettirdi. Ýyice caným sýkýldý. Yürüdüm, “keþke telefon etmeseydim” diye mýrýldanarak yürüdüm. Sanki yine suçlu bendim. Gittiðim için acýmasýz olmak yine benim payýma düþtü. Aklýmý baþýndan almýþ bir öfkenin elinde oyuncaktým. Suçluluk, öfke ve cinnetim her adýmda gölgemden kaldýrýma aktý.
Anlatmak için, anlaþýlabilmek için zaman yanlýþtý. Kelimelerin yetersizliðinde yok olmak yerine sustum. Ben deliydim, o aklýmýn bana saniyede kaç karabasan yaþattýðýný anlayamazdý. Eðer baþka bir kente gitmezsem uyuyamazdým. Bana hiç tanýmadýðým sokaklar, pýrýl pýrýl bir sabah ve yaþadýklarýmdan uzakta bir yer lazýmdý. Anlatamazdým... Yeni ve baþka bir sabaha gitmeliydim.
Beni ve havaya kaldýrýp salladýðým kolumu ciddiye alan ilk otobüse atladým. On dakika sonra bütün sokaklar, karanlýk ve huzursuz bir uykuda horlayarak uyuyan kent geride kaldý. Kaç saat ve ne kadar yol gittiðimi bilmiyorum. Ýçimdeki bir ses “artýk yeter” dedi. Yol kenarýnda gözüme ilk iliþen mavi beyaz bir tabelada otobüsten indim. Sabah ve alaca karanlýk bir aydýnlýk geceyi silmeye baþlamýþtý. Yýldýzlar soluyor, camilerden sokaklara ezanlar yaðýyordu. Kuþ seslerini ve sabahýn taze yasemin kokularýný izleyerek yürüdüm. Duvar gibi yüksek söðüt aðaçlarýyla çevrili durgun bir ýrmaðýn kýyýsýna geldim. Köprüde oturup bütün yaþadýklarýmýn üstüne bir sigara içtim. Kuþlarýn sabah cývýltýlarýnda, okaliptüs, zakkum, yasemin ve serin suyun kokusunda yaþadýklarýma baktým.
Sabah güneþli ve sýcak bir güne usulca kayarken, gece ve halüsinasyonlarýn kanlý elleri silinip gitmiþti. Durgun suda peþ peþe birkaç balýk sýçradý. Gözlerim söðütlerin ýrmakta salýnan gölgelerine takýldýðýnda uyku bedenimi yavaþ yavaþ ele geçiriyordu. Suyu izleyerek þehrin içine doðru uzayan bir parka ulaþtým. Artýk tükenmiþtim. Suya en yakýn bankýn üzerine kývrýlýp yattým. Irmak elimden tuttu, beni derin ve rüyasýz bir uykuya götürdü.
Seyfullah Aðustos 2002
Deniz Fenerinin Güncesinden.