 • İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu |
1
|
|
|
|
Bu görevli neden insanların kötü şeyler yapmak için kullanabileceği şeyleri onlara sunuyordu? Bu işe neden girmişti, niye oradaydı? |
|
2
|
|
|
|
Evi de yoktu. Sağlıksız, virane görünümlü, boyasız, sıvasız, rutubetli küçücük bir odada kalıyordu. Burası bir dükkândan bozma bir mekândı. Ev desen eve benzemiyor, dükkân desen dükkâna benzemiyordu.
Yalnızdı. Yapayalnız. Karısı, çocuğu, akrabası kimsesi yoktu. Bu yüzden gamsız, kedersiz, umarsız olmuştu. Beklediği, istediği hiçbir şey yoktu. Nasıl olsa ölecekti. Niye bu dünyayı kendine zehir edecekti? Bir döşek, bir yastık, bir battaniyesi vardı ya, kuş tüylü yatağı, yorganı olsa ne yapacaktı? |
|
3
|
|
|
|
Yaşananlar bir gün anı olur.
Gün gelir şiir olur, öykü olur çıkar karşıma.. |
|
4
|
|
|
|
Yaklaşık 20 sene önce bir abimizin 5 yaşındaki oğlunu gece 3, 4 sularında apar topar acile götürmüştük… Minik Burağın ateşi bir hayli yüksekti. Yavrucuk yükselen ateş sebebiyle kusmaktan, kusmaya çalışmaktan bitap düşmüş, burnu ile nefes almakta zorlanır hale gelmişti. O pempecik yanakları sararıp solmuş, gözlerimizin içine yarı baygın bir şekilde bakıp duruyordu…
|
|
5
|
|
|
|
Artık Deniz bağımsızdı, dilediği işi yapabilirdi; onu kimse tutamazdı. Deniz aldı yürüdü, ülkenin bir numaralı mankeni oldu.
ERDEN ERKİN |
|
6
|
|
|
|
Dışarı çıktım. Hafif, incecikten bir yağmur yağıyordu. Arabama bindim, silecekleri çalıştırdım. İçimde derin bir hüzün...Nasıldı bu insanlar, aman Allahım, para için insanlıklarını bile unutmuşlardı.
ERDEN ERKİN... |
|
7
|
|
|
|
Arada rakısını yudumlarken iki damla yaş süzülüyordu yanaklarından ama ne yapsındı, bu işler böyle dönüyordu...
ERDEN ERKİN |
|
8
|
|
|
|
“Öğrenmenin yaşı olmazmış ama, keşke bunları daha genç yaşlarda öğrenmiş olsaydım,” diye hayıflandım birkaç kez… |
|
9
|
|
|
|
Üretim kurallarını anlatmaya başlamadan önce kuşların yağlanmasının önüne geçilmesi gerektiğini belirtmek isterim |
|
10
|
|
|
|
Burada her türlü insan var. Anasını kesen, babasını soyan, çocuğunu doğrayan ne ararsan var.Hele İstanbul’dan gelen iki tinerci daha gelir gelmez bizim ormancı Hüseyin’in oğlu Cabbar’ın suratını kesti. Geçenlerde iki paket sigaramı çaldılar. Traş kolonyamı bile içmişler. O gelen tinerciler yapmış. Gardiyanlar bile bir şey demiyor. “Birbirinizi idare edin. Kardeş kardeş yatın. Siz artık bir ailesiniz.” diyorlar |
|
11
|
|
|
|
Kara bibersiz ve pul bibersiz yemek mi; aman Allah etmesin. Kara biberde aslında kara değil ama, işte öyle koymuşlar adını, biraz hakiye kaçan bir rengi var. Pul biberin içinde de pul yok zaten. Ona kırmızı biberde derler, bir normali var bir de acısı var, sonrada isot diye acının katmerlisi var. Yandım Allah çektiren cinsinden... |
|
12
|
|
|
|
Hayallerimizi aldılar. Hiç değilse düşlerimizi, kişiliklerimizi, kırıntıları kalmış özgürlüğümüzü almalarına #HAYIR DİYELİM Mİ? |
|
13
|
|
|
|
Sibel erkek egemen sistemin ve gericiliğin kurbanı olan genç kızlardan sadece birisiydi. Her yıl birçok kız çocuğu Sibel gibi durumlar ile karşılaşabiliyor. Sibel celladını babasının yüzünde gören genç kızlardan biriydi... |
|
14
|
|
|
|
Elimde mikrofonla sokağa çıksam ve rast geldiklerime sorular sorsam. Kadına ve erkeğe. Gencinden ihtiyarına. Mini eteklisinden kapalısına. Şalvarlı erkekten kravatlısına. İlkokullusundan üniversitelisine. Cami cemaatinden bayramdan bayrama namaza gidenlere. Ha, yirmi beş sene öncesindeki bay Veysel Başer’e de. İğne önce kendine batırılmalı. Cevapları az çok tahmin etsem de… Sanki bir bilen yalnız benim de… Bu konularda beni sulu dereye götürüp de susuz getirecek sayısız insan vardır. Buna rağmen sormadan edemeyeceğim. |
|
15
|
|
|
|
Geçen mutfakta ki kaşıklar aralarında konuşuyorken şahit oldum. Birisi ’’Yahu bu Ahmet ağabey epeydir bizi eline almıyor, eskiden ne güzel onun bardağına girer şıkır şıkır sesler çıkartırdık, müşterilere de ikram ederlerdi, onlar da kaşıkları şakırdatırdı, ne güzel olurdu, bize de onlara da müzik gibi gelirdi.’’ |
|
16
|
|
|
|
Elektrik direğinin az ilerisinde, az önce nefesleri kesilircesine koştukları sokağın bitiminde elinde kanlı baltayla onlara bakıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı, “Kaç Nazlıcaaaann kaaaççççç!” |
|
17
|
|
|
|
PTT’de öylesine bir gün işte… PTT, ne iş yapar diye sorarsanız. Mektup taşır. Telgrafınızı ulaştırır. |
|
18
|
|
|
|
Bir ülke düşününüz, (AB Ülkesi) sizin ülkenizde cana ve mala zarar verici her türlü terörü destekleyerek, sizi Ermeni Soykırımı ile dahi suçlarken, size karşı şahsen, hiçbir haksızlık etmemiş olacak ve mahkemeleri ama sizi asla haksız olarak mahkum etmeyecek. Bu mümkün değil. Bunu mümkün sayan mantık ne yazık ki ancak ve sadece Türkiye’de vardır |
|
19
|
|
|
|
Ülkemizde yaşanan makam, mevki düşkünlüğü ve bu makamlara gelebilmek için kimlere yüz suyu döküldüğü malum. Bu hikâyedeki Tâli Bey bir prototip.Nice nice Tâli Bey'ler kimlere nice taklalar atıyor... |
|
20
|
|
|
|
Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşecektim. Elde avuçta ne varsa satıp kendime bahçe içinde bir ev alacaktım. Çiçekler yetiştirecektim, birkaç ağaç mandalina, limon, portakal… Ağaçlar evin arka bahçesinde olacaktı. Güller ve mevsim çiçekleri denize bakan tarafta… |
|