Ne İlk Ne de Son Bahar Olacak
Herkes mutlu,herkes gülüyor olacak işte o zaman herkes tekrar ilkbaharın geldiğini anlayacak
"Gelecek, eskiden olduğundan daha karışık. Ama en azından artık daha fazla kahve var." – Virginia Woolf (kurgusal)"
"Gelecek, eskiden olduğundan daha karışık. Ama en azından artık daha fazla kahve var." – Virginia Woolf (kurgusal)"
Herkes mutlu,herkes gülüyor olacak işte o zaman herkes tekrar ilkbaharın geldiğini anlayacak
İnsan, neden insanca yaşamayı denemez?
Kendilerine ait olmayan yaşamları, yaşanmaz hale getirmek için neden yarış içine girer? İnan ki ''gücüme gidiyor, böyle yaşamak''
Basitlikten kastım “ucuz” olmak değil… Yalın olmak…
Basitlik, maalesef, hiçlik toplumumuzda…
Oysa…
Basit olmayı becerebilmek başlı başına bir mesele, her ne kadar önemsenmiyorsa bile… Hatta, hafifsenme nedeniniz olsa bile.
Ben, topraktan gelen
ve ateşte pişen su’dan yaratıldım
Ben insan’ım.
Bir günümün içinde bin günüm geçer
Bir acımdan benim bin acı çıkar
Aylardan sonra yine yazmaya cesaret ediyorum. Bir cesaret bu gerçekten,öyle birikmişlikler var ki,bir anda ne ben onlarla yüzleşebilecek kadar güçlüyüm, ne de taşmalarını kontrol edebilecek kadar dingin...
Sağar gibi yavaş yavaş olmalı,sağaltma dedikleri de aslında bu olmalı ama, nasıl yapmalı?
O yüzdendir ki,yani kontrol
aynı yol kaç kez geçilirse geçilsin
tazelenen sadece bizizdir..
yendien bakabilmeyi becermek zordur
Sıcak... Çok sıcak ! Haziran ki; alışkın değilim bu ay da, böylesi sıcağa. Çünkü Haziran, tatlı bir geçiş ayı. Baharın, bir meltem yumuşaklığında yaza geçişi... Öyle olmasına öyle de fakat bu yıl; bir meltem yumuşaklığında geçmedik de bahardan yaza, yazın ortasında bulduk birdenbire kendimizi. Hem öyle ki; sersemletici
Anlatsam da anlamayacaksın, biliyorum. Elimi yaktım, canım çok acıdı desem… Babamı kaybettik , çok üzgünüm desem…
Anlamayacaksın, biliyorum! Beni anlayamayacaksın…
Tek bir şeyin cevabını bulamıyor insanoğlu. AŞK... tanımı yok, formülü, çaresi, ilacı, zamanı yok. Hipermarketlerde herşey satılırken onu bulmak imkansız raflarda...
Direnmenin anlamı yok; geldi işte yine, yeni yıl. Yani en klişesinden, bir yıl daha yaşlandık, olgunlaştık, hatalarımızı gördük, hayatlar kattık hayatımıza...
Kendi kendine konuşmaya başladı.Geceleri yazarken ‘de kendi kendine konuşurdu hem gerçekçiydi böylesi hem ‘de yalnızlığı unutmak.
.'Anlatabilsem' ile 'anlayabilsen' arasında kaldığın zamanlar incecik bir sızı duyurur kendini, içini yavaşça, derinden yayılarak kaplar. Nefes alamamaktan duyduğun ani bir korkuyu hissedersin, kalıcı olmayan, giderken ciğerlerini patlatırcasına havayla
Savunmaya kalkma kendini,
sen kendince hep haklısın,
en iyisi, sadece seviş benimle;
sen sus,
sus birşey söyleme.
Denizin kızı Akçaabat, işveli bir gelin oluyor bembeyaz duvağının altında. Bu gelinin yüreğindeki umutlar Karadağ’dan daha yüce ve heybetli… Acılar ders oluyor geleceğin mimarlarına. Umut harmanları endişeleri bertaraf ediyor. Akçaabat yarınlara parlayan gözlerle, taze beklentilerle bakıyor. Akçaabat yüzyılın şerefini bütün hücrelerinde hissediyor.
Ne desek boş elbet yaşamın en buğulu dakikalarını yaşamadan. İşte bir fotoğraf, bir hayat, bir düşlem daha... Buyrun harmana...