Günlük siyasi tartýþmalarýn doruk noktasýna ulaþtýðý günlerde, içinizi saran karamsarlýk duygularýný atmak için neler yaparsýnýz! Yoksa o tartýþmalarýn bir parçasý olup heyecan içinde tuttuðunuz tarafý savunma psikolojisi ile saðý solu kýrýp döker misiniz?

Diliniz sivri, üslubunuz aðýr, içiniz dolu mu? Muhataplarýnýzý yaralayýcý sözler kullanmaktan çekiniyor musunuz yoksa tam aksine “ fýrsat gelmiþken þuna bir haddini bildireyim” mi diyorsunuz?

Hayatý boyunca Kemal Tahir okumamýþ, okumuþsa da anlamamýþ, Ýdris Küçükömer’in varlýðýndan bihaber, insan hak ve hukukunu bostan hýyarý zanneden cehl-i mürekkeplere sinirlenir misiniz?

Dini ya da dinleri, dinlerin tarihini ve kutsal kitaplarý, tarihi oluþumunu, geliþimini, toplumlar üzerindeki etkisini ve bu etkilerden oluþan muazzam tepkilerini bilmeyenlerin allamelik taslamalarý sizi rahatsýz eder mi?

Toplumu kendi deðer yargýlarýna göre veya tapýndýðý ideolojinin kalýplarýna sokmak için elli türlü takla atan, aklýnýzla, zekânýzla alay eden toplum mühendislerine tepki mi gösterirsiniz, yoksa nemelazýmcýlýk mý oynarsýnýz?

Yaþadýðýnýz ülkede olaylara ve geliþmelere seyirci mi kalýrsýnýz, size dayatýlanlarý kayýtsýz þartsýz benimser, boyun mu eðersiniz, yoksa “ Hey, yavaþ ol! Ben de varým ve ben sadece benim, kendimim!” mi dersiniz?

Resmi tarihteki – biraz da duygularýnýzý okþayan- allama pullama, pohpohlama, hamaset, böbürlenmelerin cazibesine mi kapýlýrsýnýz, yoksa “ ben þunlarý bir derinlemesine araþtýrayým sonra da kendi fikirlerimi olgunlaþtýrayým” mý dersiniz?

Siyaset ve tarih, din, dinlerin içindeki bölünmeler, mezhepler, hizipler, tarikatlar…

Toplum içindeki sosyolojik bölünmeler, bu bölünmelerden doðan kinler, nefretler…

Öte taraftan bölünmelerin etkisiyle kenetlenmeler, sosyal ve psikolojik dayanýþmalar…

Ahlaksýzlýða, þerefsizliðe, yalana, talana, yaðmaya, duygu ve düþünce sömürüsüne, bitmek tükenmek bilmeyen yükselme ve hükmetme hýrsýna…

Ýnsani hasletlere, sevgiye, aþka, vefaya, inanca, özgürlüklere, örtünme hakkýna, soyunma hakkýna, düþünmeye, düþünceyi ifade etme hakkýna…

Fikir ve düþünce sahiplerine, felsefeye, edebiyata, romana, þiire, denemeye, mektuplara…

Daha onlarca niceliði olan insana özgü niteliklere…

Yerine göre karþý çýkar sesinizi yükseltir misiniz, yerine göre ilginizi verir araþtýrýr mýsýnýz, yerine göre siz de içinde bulunur, destekler misiniz?

Tolstoy’u mu seversiniz Dostoyevski’yi mi? Tolstoy’un saçýnýn, sakal ve býyýðýnýn cazibesine mi kapýlýrsýnýz yoksa edebi diline mi hayransýnýz?

Gorki’nin çocukluðundaki bizzat Gorki olup þöhret sahibi olmayý mý, yoksa Çiganok olup kýsacýk hayata özgürlüðü ve haylazca yaþamayý sýðdýrmayý mý seçersiniz?

Yaþar Kemal’in Ýnce Memed’i mi, Aziz Nesin’in Zübük’ü mü olmak istersiniz?

Veysel’in uzun ince yolunda yürürken; kendi ceylanýnýzý sazýnýzla avlamak hissi yaþadýnýz mý hiç?

Yunus’un Ýlahi aþkýna ortak oldunuz mu?

Mevlana’nýn sözlerindeki derin anlamlarý es mi geçtiniz yoksa ellerinizi baþýnýzýn arkasýnda birleþtirerek; bizzat yaþýyormuþçasýna düþünüp kendi anlamlarýnýzý da onlarýn içine yüklediniz mi?

Sadi’nin, Hafýz’ýn kýssalarýndan hisseler çýkardýnýz mý? Azrail’i Baðdat’ta görüp Semerkant’a kaçmak isterken aslýnda ölümle randevunuzun Semerkant’ta olduðunu tahmin ve hayal edebildiniz mi?

En önemlisi: Siz, siz misiniz? Benliðinizdeki kiþi size mi ait yoksa elinizle baþkalarýna mý teslim ettiniz!

Kimseyi deðil, sorularýmla kendimi sorguluyorum. Ýçimdeki “ben”dir hedefim…




Cahit Kýlýç

Ýstanbul, 13 Mayýs 2010