Edebiyat yaþamýn öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediði biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
“Ne bu hal ulan! Ulan, n’aptýnýz öyle, þerefsizler! Neden zapt edemediniz iki piçi? Öteki piçi neden býraktýnýz! Neden gebertmediniz! Beceriksiz pezevenkler!” Eþkýya, korkulu, “sen býrakýp gelin diye iþaret ettin ya!” diye söylendi. Fiko, hýrsýnýn önünü alamayarak adama bir yumruk savurdu. “Ulan ben, çabuk olun, diye iþaret ettim, dangalak!” Eþkýya, yediði yumruktan sakýnarak, “Hemen çýkýp getiririm onu da Fiko aðam!” dedi. Fiko, sakinleþmeye çalýþarak, “Olur! Attýðýn silahý köyde duymayan kulak mý kalmýþtýr sanýrsýn? Hadi toparlanýn, gidiyoruz buradan! Gidiyoruz... Hadi, sallanmayýn!” diye baðýrarak yürümeye baþladý. Gruptakiler, Fiko’nun peþi sýra kalenin dýþýna çýkarak köyün aksi istikametinde uzaklaþmaya baþladýlar. * Gülbahar, kendini toparlayarak ayaða kalktý. Kaçmak, uzaklaþmak için harabelerin etrafýndan dolanarak arkalardaki uçurumlara gitmeye baþladý; oradan köye ulaþacak, köydekilere her þeyi anlatacaktý. Kayalýklarýn arkasýndaki dar keçi yolunda ve ulaþtýðý boþ yamaçta düþe kalka koþarak vadi dibine ulaþtý. Babasýyla Hüsrev’in öldürüldüðü yerden çok deðil, yüz metre kadar beriden dere yataðýný aþtýktan sonra, bu defa da karþý yamaçtan yukarý doðru köylülerin küçük bahçelerini birbirinden ayýran çitlerin ve alçak taþ duvarlarýn üzerinden atlayarak, köye doðru koþmaya baþladý. Üzeri türlü engellerle ve çukurluklarla kaplý arazide koþmak, yorucu olmaktaydý ve yorulduðu için de sýk sýk tökezlemekteydi. Korku, adrenalin ve kati bir kararlýlýkla düþe kalka ilerlemekteydi ve ne yapacaðýna bir türlü karar verememekteydi. “Muhtara gitmeliyim... Ama o elli tane soru sorar þimdi. O zamana kadar adamlar çekip gider. Annem de hemen aðlamaya ve suçlamalara baþlayarak, yaygarayý kopartacaktýr. Yardým edemez. Babam oluverseydi... O, þimdi Bulanýk’ta. Sadýk amcama varmalýyým. O elbette bir þeyler yapabilir, yapacak baþka bir þey de yok...” Köye ulaþtýktan sonra haykýrmaya baþladý: “Alican’ý vurdular! Ýmdaaat! Kardeþimi vurdular! Eþkiyalar Alican’ý öldürdüler!” Dokuz, on haneden ibaret mezrada ki ev aralýklarýnda in-cin top oynamaktaydý… Derken, havlamaya baþlayan köpeklerin sesi, ortaya çýkan insanlar ve insan sesleri, insan çýðlýklarý, elleri silahlý, korucular ve korkulu, güçsüz erkekler, kadýnlar, çocuklar doluþuverdi ortalýklara… Uzaktan, kimin söylediði belli olmayan þiveli sözler duyulmaktaydý: “Baskýn mý varmýþ?” “Herkes silahlarýný alýp çýksýn ortaya!” “Ali’nin evine baskýn vermiþler! Oðlunu vurmuþlar!” Gülbahar, köy meydanýna yakýn bir evi doðrultmuþtu. “Amcaaa! Eþkiyalar kardeþim Alican’ý vurdu amcaaa!” Koþtuðu istikamette karþýsýna koþarak annesi Hacer Elmas çýktý; o da kýzýna doðru haykýrmaktaydý: “Gülbahaaar! Gülbaaahaaarrrr...” Gülbahar ulaþmak istediði kapýya henüz varmak üzereydi ki, birden bire annesiyle yüz yüze geldi. “Ne oldu? Ne oldu? Söylesene kýzým!” “Eþkýyalar, Alican’ý vurdular!” Hacer Elmas’ýn çýðlýðý boðazýnda düðümlendi ve hiç ses çýkaramadý. Bir an için nefes bile alamadý. Gülbahar, onunla vakit kaybetmek yerine o da bir korucu olan amcasýnýn kapýsýna doðru koþmaya baþladý, kapýya ulaþmasý sanki asýrlar sürmüþtü. “Amca! Amca!” Oysa amcasý Sadýk çoktan silahlanmýþtý. Kapý önüne çýkýp yeðenini görünce bekledi. “Gülbahar! Ne oldu?” diye seslendi. “Amca, eþkiyalar kardeþimi öldürdüler!” Adama yaklaþtýðý an tökezlenip yere düþtü. Amcasý hemen yanýna koþup baþýna dikildi. “Nerede? Çabuk söyle Gülbahar, nerede?” Gülbahar çabucak toparlanýp ayaða kalkarken, “Harabelerde,” dedi. Sadýk, þaþkýnlýk halinde, “Harabeler mi? Ne harabeleri?” diye söyleniyordu. Gülbahar, “Kalede,” diye tekrarladý. Yüzünde topak topak biriken kanlý kirleri temizlerken, kesilen nefesini de toparlamaya çalýþmaktaydý. Az toparlandýktan sonra derin bir nefes alýp sözcükleri art arda sýralamaya baþladý. “Onu vurdular, amca! Alican'ý vurdular! Birini düþürdüm... Ötekiler... Çok... Kaçtým... Kaledeki harabeler. Neredeyse beni de yakalayacaklardý. Alican'a yardým etmeye çalýþtým ama elimden bir þey gelmedi. Onlarý engelleyemedim. Birisini kayalardan düþürdüm... Öldü...” Sadýk’ýn gözleri bulutlandý ve gümbür gümbür bir sesle konuþmaya baþladý. “Allah aþkýna! Harabelerde ne iþiniz vardý? Allah seni kahretsin! Elinin tersiyle kýza vurdu. “Ananýn babanýn baþýna bela olmaktan vazgeçmedin be!” Gülbahar, amcasýnýn þamarýnýn etkisiyle toz topraðýn içine yuvarlandý. Göz pýnarlarýnda yaþlar birikiyordu. Kendini toparlayýp elini yanaðýna götürdü, acýdan aðlamamaya karar vererek, düþtüðü yerden; “Özür dilerim, amca. Yanlýþ yaptýðýmýzý biliyorum… Kardeþimin katillerini yakalamalýsýnýz!” Sadýk, ya sabýr çektikten sonra silahýný eline alýp köy yolunda koþmaya baþladý. Önlerini kestiði kendisi gibi korucu olan beþ altý köylüyle konuþtu. Sadýk'ýn boða gibi kalýn bir ensesi, sert hava koþullarý ve hayat gailesiyle boðuþmaktan al al olmuþ bir suratý vardý. Öfkesi burnunda bir adamdý. Kýtlýk, bedenini ve ruhunu epey yýpratmýþ, derisini buruþ buruþ etmiþ ve gözlerine harap, hastalýklý bir bakýþýn yerleþmesine neden olmuþtu. Yolunu kestiði silahlý köylüler köy dýþýna doðru koþturmayý sürdürürken muhtarlýðýn önüne varýp, içeri girdi. Muhtarlýkta, baþ korucu olan adamla muhtar telefonun baþýnda bir þeyler tartýþmakta iken yanlarýna vardý. Dili dolanarak derdini anlatmaya koyuldu. “Komutan... Baþ efendi, komutan, teröristler yeðenimi vurmuþlar...” Baþ korurcu, Sadýk’ýn lafýný aðzýna týkadý. “Duyduk, Sadýk! Telefon ettik askeriyeye þimdi. Gelecekler...” Sadýk, ona öfkelenerek, “Onlar gelinceye kadar, kayýplara karýþýr onlar! Yeðenimin kaný ne olacak? Daha on bir yaþýnda bir çocuktu o be!” diye baðýrdý. Baþ korucu, “Bir þey yapabileceðimizi mi düþünüyorsun? Komutanla konuþtum þimdi. Köyde kalýn, köyü müdafaa etmekten baþka bir iþe kalkýþmayýn diye emir verdi,” dedikten sonra yanýndaki muhtara tasdik ettirmek için, “Ýþte muhtarýn yanýnda konuþtuk. Öyle deðil mi muhtar?” diye sordu. Muhtar onu, “Öyle...” diyerek onayladý. Sadýk, onlarý, “Baþ efendi, n'olursun! En azýndan, kaledeymiþler, oradan uzaklaþmadan...” diye ikna etmek istediyse de adamlarýn ikna olmaya niyetleri yoktu. Baþ korucu, otoriter tavýrlarla, “Herkes köy civarýnda mevzilendi. Sen de vazifeni yap Sadýk! Bu silah, köyü savunmak için verildi sana... eþkýyayý askeriyeye býrak, onlar yakalarsa yakalar,” dedi. Sadýk ile baþ korucu birlikte ayrýlýp uzaklaþtýlar oradan. Muhtar, muhtarlýðýnýn önünde ki arabasýnýn baþýna gitti, açýk olan kapýlarýný kapatýp, kilitledi. Gülbahar onun yanýna sokuldu. “Muhtar amca, bana yardým et, ne olur...” Muhtar, þaþýrarak baktý, “Ne yapabilirim ki?” “Eþkýya kaçmadan yakalamalýyýz. Evet. Bu iyiliði yaparsan bana, ömür boyu hizmetinde ücretsiz olarak çalýþýrým senin...” Muhtar, kýza acýyla gülümseyerek yola doðru tükürdü, muhtarlýða döndü yeniden. “Git baþýmdan...” Gülbahar, “Hiç insaf yok mu, kimsede? Senin kardeþin Hüsrev dayýya bi’þi olaydý, böyle hareketsiz kalýr mýydýn? Kovalamaz mýydýn eþkýyayý… Hiç kimse bir þey yapmayacak mý? Hepiniz ödleksiniz!” diye haykýrarak oradan kýzgýnlýkla uzaklaþtý. * Nöbetçi astsubay telsiz telefonu makinesi üstüne koyup hýzlý hareketlerle ayaklandý. Nöbetçi çavuþa seslendi; “Hey asker! Gel buraya! Çabuk!” Nöb. Çvþ. Koþarak gelip topuk selamý verdikten sonra, “Emredin komutaným!” dedi. Astsubay, “Çok çabuk tabur komutanýna git!” diye bir emir verirken kendi kendine, “ Neydi köyün adý? Hah, Kayaköy,” diye mýrýldanarak, “Kayaköy’de bir terörist grubun, köye saldýrdýðýný haber ver. Çabuk!” diye tamamladý. Öteki iki askere daha seslenerek, “Onunla gidin!” dedi. Asker hemen harekete geçerken, Astsubay telefonun baþýna dönerek karýsýný aradý. “Karýcýðým! Dað köylerinden birinde teröristler baskýn yapmýþ yine. Beni bekleme, yemeðe gelemem herhalde...” Makineli tüfeðini ve diðer teçhizatýný kuþanýp karargâhýn içinden çýkýþa doðru yürüyüp gitti. * Çok geçmeden zýrhlý araçlar içinde motor gürültüleriyle devriyelerin askeri kýþladan çýkýp gittiði görüldü. *
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |