 • İzEdebiyat > Öykü > Anı |
1
|
|
|
|
Sevgili okur okuyacaksan oku, okumayacaksan kitap falı yap bırak bu kitabı çünkü bu kitap bir iç döküşe dönüştü dönüşecek. |
|
2
|
|
|
|
Düşmek de sanatsal bir eylem.
|
|
3
|
|
|
|
Köyümüzde ilk radyoyu Rahmetli Babam satın almıştı.. Sonra çoğu zaten arkadaşlarım olan köyümüzün çocukları nefes nefese etrafımı kuşatarak “ Baksana, senin baban köye küçük ve acayip bir sandık getirdi, düğmelerine basınca içindeki insanlar hem konuşuyor hem türkü söylüyorlar vallahi, inanmıyorsan git de bak..” |
|
4
|
|
|
|
Pirinç tarlalarındaki maceram bir haftadan bir kaç haftaya kadar uzadı. Yeşilin her tonunu seven ben, pirinç tarlalarından çıkmayacak kadar çok sevdim nedense. Bilgisayarımda yıllarca duran pirinç tarlalarındaki kulübede otururken, geldiğim iyi olmuş diye düşündüm. Bu bölgede Türkler çok az. Arada bir özlemiyor değilim ülkemi. Ama hiç fotoğraf çekinmedim burada. Çünkü sulu boya resim yapıyorum boş bulduğum zamanlarda. Annem ve babam sesimdeki mutluluğu anladıkları için her aramalarında istediğin kadar kal dediler ama dönme vaktim geldiğinde Türkiye’me döneceğim. İşçi olmak güzel bir duygu. İşçi kızıyım çünkü. Alınterimle kazandığım paramla arada bir tapınak falan dolaştım. Hiç fotoğraflardaki mistik duyguya ulaşamadım.
Tapınakları dolaşırken aklıma delikanlı geldi. Aslında vardı ondaki tarçın kokusuna karışmış kiraz mevsiminde ama neydi? Telefonum olduğu halde arayıp sormadı da. Neyse belki her zaman ki gibi hiç ummadığım bir an da çıkar karşıma. Hayat kısa, kuşlar uçuyor. Pirinç uykularım var benim hiç uyanmak istemediğim. Acaba numarasını engellemiş miydim? Bulur O beni diyor içimden bir ses. |
|
5
|
|
|
|
Harbi bu delikanlıyı ilk nerede görmüştüm. Kafam darmadağınık oldu. Gözleri ne renkti. Her zaman ki gibi yine kediyi aldığı gibi babamların yanına gitti. Bitmiyor siyaset sohbetleri. Gidip yanına oturacağım hemde annem, babam ve minnoş teyzeye aldırış etmeden. Artık bu emri vakilere tahammülüm kalmadı. Hatta babamla ikisinin arasına oturdum. Bacağı bacağıma çarpmasın diye öbür tarafa attı bacağını kediyi seviyor gerginliğini almak için. Babamda aynısını yaptı ve anneme doğru kolunu attı. Harbi sevgi güzel bir şeymiş. |
|
6
|
|
|
|
Elime sıkıştırılan ayakabıları rahmetli annem, -Bu ayakkabıları kavaflar aralığında ki Ördek Ali diye bilinen ayakkabı tamircisi Ali amcaya götürüver. Tamir edilecek yerleri göster,kaç paraya yapacağınıda sormayı unutma dedi. O zaman kadar hiç gitmemişsemde Ördek Ali lakaplı eski ayakkabı tamircisini ilçede tanımıyan yoktu. |
|
7
|
|
|
|
Dar sokaklardan ilerliyoruz. Minibüs, yolcu alıp indiriyor. Bu nedenle sık sık duruyor ve hareket ediyor. Yolcuların büyük çoğunluğu yabancı. Minibüste genellikle hep İngilizce konuşuluyor. Türkçe konuşan yok denecek kadar az.
Şoföre:
- Ne kadar kaldı? diye soruyorum.
- Daha var, gelince ben size söylerim, cevabını alıyorum.
Araç, devam ediyor. |
|
8
|
|
|
|
Gözlerim ilk defa babama aldırış etmeden gözlerine odaklandı. İçimde menekşeler açıyor mor menekşeler, kırlangıçlar delişmen delişmen uçuyor. Ruhuma bahar geldi sanki.
|
|
9
|
|
|
|
Ben, her ihtimale karşı, saha kenarındaki seyyar satıcılardan köfte de almıştım. Öyle ufak tefek şeylerle doyacak biri değildim.
Sahaya erken girmemize rağmen, etraf mahşer günü gibiydi. Saha içi seyircilerle daha şimdiden dolmuştu. Tüm seyirciler, tezahürat ederek takımlarını destekliyordu. Ama bırakın saha içini dışarısı da öyleydi. Ana baba günüydü. Binlerce insan stada girmek için kuyrukta sıra bekliyorlardı. Sahanın etrafı köfteciler, kebapçılar, şapka satanlar, bayrak satanlar, kaşkol satanlar, forma satanlar, binlerce görevli polis, kapıcı, biletçi, görevli ile doluydu…
|
|
10
|
|
|
|
Kendim ettim, kendim buldum. |
|
11
|
|
|
|
Çin içinde bir çini vazo, içinde bahçeden toplanmış beyaz çiçekler ve çiçeklerin üzerinde beyaz kelebekler. |
|
12
|
|
|
|
Dün akşama doğru nedense biraz içimdeki sıkıntıyı atmak birazda değişik bir ortamda bulunma isteği ile hiç kimseye haber vermeden bazı zamanlar gittiğim deniz kenarındaki o içkili lokantaya yanlız olarak gitmeye karar verdim. |
|
13
|
|
|
|
Okuyamayıp tasdikname alınca bir işyerine çalışmaya başlamıştım. Geceleri de yaşıtlarımızla mahallemizdeki kahvelere çıkıyorduk. Kağıtla ilk tanışmam mahalle kahvesinin o göz gözü görmez sigara dumanlarıyla dolu akşamlarında başlamıştı. İlk önce merakla başlıyan masadaki oyunları seyretme,daha sonra masalarda dördüncü olarak yer almakla devam etti. Öyle olduki daha askere gitmeden bilmediğim hiçbir oyun kalmamıştı. |
|
14
|
|
|
|
Bu kısa yaşam da bir birimizi kırmadan,darıltmadan yaşamak mümkün olsadı... Neden pişmanlıklar hep son dakikaya kalıyor... |
|
15
|
|
|
|
Kırmızıyı sevdim bu gece harbi. Kısa mısa ama delikanlı renk çıktı. Herkes dut yemiş bülbül gibi bana bakıyor. Dedim ya baskın basanındır. Başka hostel aramanın vakti geldi gibi. |
|
16
|
|
17
|
|
|
|
Eğlenecek bir yer bulamamışlardı.
Çareyi köye dönmekte buldular. Köye geldiklerine kahvehaneyi açık buldular. Arabadan inip içeri girdiler. Kimileri içip sohbet ediyor, kimileri televizyon seyrediyor, kimileri de küçük çaplı okey oyunu oynuyorlardı.
Arka tarafta bulunan odanın kapısı kapalıydı. Merak edip baktılar. İçeri girdiler. İçerde bir masa kurulmuş oyun oynanıyordu. Oynanan oyunu izlemeye başladılar. |
|
18
|
|
|
|
- Etme gözünü seveyim. Onu Allah doyuramıyor ki ben doyurayım. Adam, insan değil, mübarek ayı. Doymak nedir bilmiyor ki, dedim.
Tam bu sırada dışardan uzun bir korna sesi duyduk. Bir araba tam ön tarafımızda durdu.
Gelen Burhan’dı:
- Hocaaaaa! Diye bağırdı.
Mehmetali:
- İşte geldi seninki hocam, dedi. Bu arada kebapları da atmıştı mangala.
|
|
19
|
|
|
|
Hayatta önümüze çıkan engellere rağmen başarılı olabiliyoruz. |
|
20
|
|
|
|
Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış. |
|