Her İnsanın Bir Meleği Var
Meleklerin insanlardaki pisikolojik işlevlerini şöyle tanımlayabiliriz.
“ Yıkılan kişiselliğimizi yeniden yapılanmasına yardım eden ve var olan
kişiselliğimizi koruması altına alan.”
"Yazmanın en zor yanı, kelimeleri doğru sıraya dizmek değil, onları doğru zamanda susturmaktır." – Terry Pratchett"
"Yazmanın en zor yanı, kelimeleri doğru sıraya dizmek değil, onları doğru zamanda susturmaktır." – Terry Pratchett"
Meleklerin insanlardaki pisikolojik işlevlerini şöyle tanımlayabiliriz.
“ Yıkılan kişiselliğimizi yeniden yapılanmasına yardım eden ve var olan
kişiselliğimizi koruması altına alan.”
Aysız bir gecede bırakıp kaçtığın düşlerimizi, Marsailles Lejyoneri bir adamın, kanlı parmaklarına ve kirli geçmişine sırtlarken,her ilmiği askla örülmüş sevdalarımızı kızlık kanınla buladın sen..
...tüm yaşadıklarının hayal olma tehlikesini bertaraf etmek istercesine sağ elini yumruk haline getirdi. Avucunun içinde sakladığı küçük kağıt parçasını hissetmek istiyordu. Kağıt bir davetle ilgiliydi.
Gülbahar, yuvasından yavrusunu kaptırmış kuş gibi, çaresiz dönüp durdu eşinin başında. Aklına birden kayın validesiyle kayın babası düştü. Gecenin bu ileri saatinde -henüz üstünden çıkarmadığı-gelinliğiyle, kayın babasının yanına gitmek için hızla evden çıktı. Kocasını o halde tek başına bırakarak.
hep bi terslik var kırıntıları toplamaya çalışıldığında izleri,hep bir terslik var damlaları yakalamaya çalışıldığında yerdeki izleri
Belki yakışıklı bir yalnızlık, üzerimizde güzel duruyor olabilir. Neden mi? Biz seçmişizdir o yalnızlığı da ondan. Ya bizim seçmediğimiz yalnızlıklar?
Mevsimler bir cumartesi sabahını vurduğunda, ufacık bir kene, kırmızı deri ceketli bir mor ineğin kapkara, çikolata renkli sırtında, ineğin cinselliğini emiyordu. Aynı anda gökyüzü, bir galaksiler arası çatalca ayrılmışçasına, karşıt görüşlü bulutlar tarafından birkaç parçaya bölünmüştü. Ayın 32’siydi.
Genç çocuk çantadan gri renkli bir defter çıkardı. Üzerinde küçük kareler vardı. Gördüğüne inanamıyordu, olamaz diye geçirdi içinden.Elleri titreyerek defteri aldı. Açarken kalbi durmak üzereydi. Birkaç saniyeliğine gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İlk sayfayı açtı. Kendi elyazısıydı. Günlük kendi günlüğüydü. Yarı şuursuz bir şekilde sırt çantasını açtı.
Yalnızım, Yalnızsın, Yalnız…
Yalnızım, Yalnızsın, Yalnız…
Yalnızım, Yalnızsın, Yalnız…
Sustu adam... Bir anda çocukça küsme krizlerine girdi. Perdelerini kapadı, hatta belki pijamalarını bile giydi. Akşam karanlığına sarılıp yattı. Üşüyordu ve sabahın serinliği bastırdığında – koskoca adam- altına işeyebilirdi, tıpkı eskisi gibi, tıpk
Nar'ın Bahçesi,
her an karşılaşacağımız içimizden birinin öyküsü...
Yaşamın
her anında etkisinde kalınan çocukluk anılarının beklenmedik öyküsü...
Kalkıyor, pencereye doğru yürüyor... Çıplak ayaklarından zeminin serinliğini hissediyordu. Bir de gözlerine gelen güneş ışıkları olmasa !..
Kız bir yandan yoldan geçenlere bakarken bir yandan da o iki mavi lambanın göz kamaştıran ışıklarının hala kendi üzerinde olduğunu hissetti.
İçine çektiği nefesi bıraktı. Yalnız verilen bir nefesin, kötü kokmuş artıklarıydı saçılanlar. Tüm bu yıldızlara rağmen, bu kadar ağır mı olmalıydı yaşananlar ?
''Çığlıklar arasında acımasız bir oyun vardı. Her bir çığlık boğuyordu bir diğerini. Böylece hepsi boğulacaktı.''
Kan beynime sıçradı. Tüm organlarım eksikliği saydı. Bir eksik vardı. Aradım dünyayı, ayı, evreni ve zamanı. Girmediğim kara delik yanmadığım atmosfer kalmadı kainatta. Sonra seni gördüm, tattım dudaklarının kokusunu. Yok sende değildin aradığım. Tam yüz yirmi kişi, sende dahil yüz yirmi kişi. Kimdir nedir bulamadım bir türlü.
Kimliği belli olmayan bir ölüyü toplum "öldüğünü" bile bile dışlar. "Kimliği belirsiz" de tüm ölü haline rağmen "topluma inat" yaşamı sorgulamaya başlar.
İskender Pala