..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsandaki gerçek güzelliði ancak yaþlandýkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Sanat ve Sanatçýlar > Seval Deniz Karahaliloðlu




30 Eylül 2007
Taþa Þiirler Yazan Adam : Malik Bulut  
Sivas’ta Yakýlan Edebiyatçýlara Adanan Bir Heykel: Cumhuriyet Güneþi

Seval Deniz Karahaliloðlu


Öylesine deli bir cesaretle atölye açtým ki, taþ bulamadýðým dönemler oldu. Mesela, ‘Ýstanbul’da patlamýþ kaldýrým taþlarýný sokaktan toplayarak heykel’ yaptým. Kaldýrým taþlarýndan heykel yaptýðým günlerden bugünlere geldim. O kadar kendi heykelimi yapamamanýn verdiði hýrs ve birikimle doluydum ki, düþündüðüm ve gerçekleþtiremediðim her projenin heykelini yapmaya baþladým. Birden aklýma çocukluðumda ‘o çam aðaçlarýnýn iðne yapraklarýndan yaptýðým zincirler’ aklýma geldi. O zamanki oyunlarýmdan biriydi. Herkes soruyor ‘bu zincirler nerden aklýna geldi?’ diye. Ben de bu ‘zincir’ tutkusunun temellerinin, çocukluk dönemlerinde ‘çam aðaçlarýnýn iðne yapraklarýyla’ oynarken atýldýðýný düþünüyorum.”


:CGGH:
Taþa Þiirler Yazan Adam : Malik Bulut

Sivas’ta Yakýlan Edebiyatçýlara Adanan Bir Heykel: Cumhuriyet Güneþi

Seval Deniz Karahaliloðlu

Bir ülkedeki aydýnlar, yazarlar, þairler, sanatçýlar, bilim adamlarý o ülkenin olmazsa olmazlarý. Çünkü toplumun kültürel birikiminin ve yapýlanmasýnýn oluþumunda önemli bir yer tutan bu insanlarýn yetiþmesi de kolay olmuyor. Ya kara eller tarafýndan bir kalemde yakýlmalarýna ne demeli? Onlarý yakmak, bir ülkenin tarihini, kültürünü, sanatýný, kimliðini yakmakla eþ deðer. Þair Behçet Sefa Aysan, Þair Metin Altýok, Yazar Asým Bezirci, Yönetmen Erdal Ayrancý, Karikatürist Asaf Koçak, Sanatçý Yeþim Özkan, Sanatçý Nurcan Þahin, Sanatçý Muhlis Akarsu, Sanatçý Murat Gündüz, Sanatçý Handan Metin, Sanatçý Ahmet Özyurt, Sanatçý Huriye Özkan, Sanatçý Ýnci Türk, Sanatçý Özlem Þahin, Sanatçý Yasemin Sivri, Sanatçý Asuman Sivri, Þair Uður Kaynak, Sanatçý Sehergül Ateþ, Sanatçý Gülender Akça, Sanatçý Gülsün Karababa, Sanatçý Mehmet Atay, Sanatçý Hasret Gültekin, Sanatçý Serkan Doðan, Sanatçý Muammer Çiçek, Sanatçý Belkýs Çakýr, Sanatçý Menekþe Kaya, Sanatçý Serpil Çanik, Sanatçý Sait Metin, Sanatçý Nesimi Çimen ve daha nice sanatçý, yazar, þair ve karikatüristlerin bulunduðu bu liste, bir ölüm listesi. Anadolu’nun bereketli topraklarýnda yetiþmiþ ve yine o topraklardan beslenmiþ aydýnlarýn yobazlar tarafýndan yakýldýðý liste bu. Dizeleri, öyküleri, þiirleri, yüreklerinden damýttýklarýyla gönlümüze kazýnanlarý, 2 Temmuz 1993 günü Madýmak Otelinde kara bir el yakýverdi.
Hem de Anadolu’nun baðrýndan çýkan ozan geleneðinden beslenen bir þehirde, Sivas’da, Madýmak Otelin’de aydýnlarýmýzý korkunç bir katliamda kaybettik. 2 Temmuz 1993 sadece Sivas için deðil Türk Tarihi için de ‘kara bir leke’ olarak kalacak. Kara yürekli, kara elli yobazlarýn yakarak yok etmeye çalýþtýðý þairler, yazarlar sonsuza kadar yüreklerimizde ve beyinlerimizde yaþayacak. Bir de taþa þiirler yazan heykel sanatçýsý Malik Bulut’un yaptýðý ve Madýmak Otelinde yakýlan aydýnlara adanan ‘Cumhuriyet Güneþi’ Heykelinde.
“Taþa þiirler yazan” heykel sanatçýsý Malik Bulut’la edebiyata, yazýn dünyasýna, bütün þairler, yazarlar ve aydýnlara adanan Cumhuriyet Güneþi üzerine konuþtuk. Neden Cumhuriyet Güneþi? sorusuna Malik Bulut’un cevabý çok net. “Cumhuriyet Güneþi’ni özellikle Sivas’ta tasarladým. Çünkü Sivas Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atýldýðý yer. Türkiye Cumhuriyet’inin kaderini belirleyen kararlar ‘Sivas Kongresiyle’ alýnmýþtýr. Sivas’ýn geçmiþine baktýðýmýzda, içinde güneþi ve ýþýðý taþýyan ozanlar ve aydýnlarýn bu kentte yetiþtiðini görürüz. Pir Sultan Abdal gibi, Aþýk Veysel gibi. Daha sonra, Cumhuriyet’in yetiþtirdiði bu aydýnlarýn maalesef karanlýk bir zihniyet tarafýndan Madýmak Otelinde nasýl yakýldýklarýna da tanýk olduk.”

Doðruyu söylemek gerekirse, yanýtýn kýsalýðýndan olsa gerek hafif bir hayal kýrýklýðýyla doðal bir þekilde soruveriyorum. ‘Sadece bu kadar mý?’. Malik Bulut, gayet olgun bir tavýrla hafiften gülümseyerek devam ediyor. “‘Cumhuriyet Güneþi’ heykeli, benim için Sivas'ý Sivas yapan bildiðim, duyduðum, inandýðým bütün duyumlarýmýn bir bileþkesi olduðu için tasarlanmýþtýr. Neden özellikle ‘Cumhuriyet Güneþi’? Çünkü ismini Cumhuriyetin temelinin burada atýlmasýndan alýyor. Sivas’a doðacak güneþin eðitimden geçeceðine inandýðým için böyle bir isim koymayý uygun gördüm ve Cumhuriyet Üniversitesi kampüsüne yerleþtirdim. Sivas’ýn geçmiþine baktýðýmýzda, ülkemizin kurtuluþ ve baðýmsýzlýk güneþinin ilk kez Sivas’tan doðduðunu görüyoruz. Bu ýþýðý ilk taþýyan Mustafa Kemal'dir. Sivas, içinde ýþýk taþýyan ozanlar yetiþmiþtir ve yine ayný Sivas'ta 37 aydýn, sanatçý, yazar, þair insanlýk dýþý bir þekilde acýmasýzca yakýlmýþtýr. Ýþte, bu nedenle, ‘Cumhuriyet Güneþi’nin Sivas için çok anlamlý olduðunu düþünüyorum.”

Biraz da heykelin yapýsal özelliklerinden bahsedelim mi? “Cumhuriyet Güneþi’ni, 2006 Mayýs ayýnda, Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nin düzenlediði, ‘2. Uluslararasý Taþ Heykel Sempozyumu’nda yaptým. Boyut olarak 3 metreyi bulan zincirlerden oluþan, yuvarlak ve içi boþ formuyla, kendi içinde hareketli bir halkasý olan ve bir kaide üzerinde yükselen bir heykel oldu. ‘Cumhuriyet Güneþi’, yöre taþý travertenden uygulanmýþtýr, topraðýn rengini taþýmakta ve yansýtmaktadýr. Ýki parça blok taþýn üst üste denge ile geçmesiyle kilitlenmiþtir. Çapý 2 metreden oluþan dairenin zincirlerden tasarlanmasý, dört yaný düþman kuvvetlerince sarýlmýþ ülkemizi temsil eder. Ortadaki boþluktan giren ýþýk ise güneþi, aydýnlýðý, Mustafa Kemal'i ve onun fikirlerini anlatýr. En üstteki hareketli tek zincir halkasý ise ilk kongrenin, ilk hareketin, ilk kývýlcýmýn Sivas’ta baþlamasý anlamýna gelmektedir. ‘Cumhuriyet Güneþi’, Sivas’ý Sivas yapan bütün duyumlarýmýn bileþkesidir diyebiliriz. Travertenden yaptýðým bu heykeli mermerden yapmayý isterdim. Çünkü materyal olarak kullandýðým Travertenin olanaklarý projeyi biraz deðiþime uðrattý. Her taþýn olanaklarý farklý. Yapýlabilecek iþlerin tasarýmlarýný, taþýn yapýsý sýnýrlayabiliyor. Heykelin mermerden olmasýný çok isterdim. Çünkü mermerin suyu, yönü, karakteri ve bir kimliði vardýr. En önemlisi mermerin bir ýþýðý, sesi ve týnýsý vardýr. Traverteni yontarken duymak istediðim bu sesleri maalesef duyamadým. Travertenin süngerimsi yapýsý, taþý yontarken, darbelerin þiddetini yutuyor, müzik olarak sesini dýþarý yansýtmýyor.”

“Bu heykeli Cumhuriyet Üniversitesi’nde yaptýnýz. Peki, heykeli yontarken öðrencilerin tepkileri nasýldý?” Daha öðrenciler der demez, Malik Bulut’un yüzü aydýnlanýyor, gözleri ýþýl ýþýl parlýyor. Öðrencilerin onda býraktýðý heyecaný görmemek imkansýz. Öylesine sahici ve öylesine yoðun bir ifade var ki yüzünde. “’Cumhuriyet Güneþini’ yontarken üniversite öðrencilerinin ilgisi tek kelimeyle ‘müthiþti’. Bütün öðrenciler etrafýmý sardý. Bir teknik, herhangi bir teknik öðrenebilmek ve bir þeyler kapabilmek için heykel bitene kadar hepsi yanýmdaydý. Heykel yontarken beni hiç yalnýz býrakmadýlar. Deneyimlerimden, öðrendiklerimden mümkün olduðu kadar çok bilgi kapmaya çalýþtýlar. Bu da beni çok heyecanlandýrdý ve mutlu etti. Mesela, taþý yontarken öðrenciler de ellerine çekiç aldýlar ve benimle birlikte yonttular. Tasarýmý nasýl gerçekleþtireceðimi göstermek için taþýn üzerinde çizimler yaptým. Ve yamuk bir taþtan kafamýn içinde tasarladýðým modeli taþa nasýl aktardýðýmý çizimlerle anlatarak göstermeye çalýþtým. Bu sürede öðrencilerin de yontuya katýlmalarýný saðladým. Nasýl alet tutacaklarýný, çekici nasýl kullanacaklarýný, büyük bir parçanýn küçük bir darbe ile daha az güç harcayarak nasýl kopartýlacaðýný, kýrýlacaðýný gösterdim. Öðrenciler, heyecanla ellerinde çekiç adeta taþ kýrma yarýþýna girdiler. Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nde çok heyecanlý, bilgiye aç, gözlerinde ýþýk yanan öðrencilerin olduðunu görmek çok güzel. Cumhuriyet Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekaný Ýlknur Okatan ve diðer hocalar, öðrenciler inanýlmaz istekli, sanata aþýk insanlar. Heykeli kendime göre bahçeye yerleþtirdiðim sýrada Dekan Ýlknur Okatan beni odasýndaki penceresinden izliyormuþ. Beni yukarýya çaðýrdý. Heykelden çok etkilendiðini söyledi. Odasýnýn camýndan sürekli olarak, heykeli görebileceði için çok mutlu olacaðýný söylemesi beni de çok mutlu etti.’

“Biraz önce taþýn çýkardýðý sesten bahsettiniz Hakikaten bu ses bu kadar önemli mi?” Tek kelimeyle ‘Hem de nasýl’ diye yanýtlýyor sorumu ve baþlýyor anlatmaya. Mesela, “Boðaziçi’ isimli heykeli yaparken taþa vurduðumda, taþ çýnlýyordu. Darbe bütün taþý dolaþýyor ve taþta çýnlýyordu. Yontarken bu sesi hep dinler ve daima bu sesi ararým. Çünkü bu sese göre, bu sesin rehberliðinde heykeli yontarým. Taþ beni heykeli yontarken sesiyle, týnýsýyla, vurduðumda çýkardýðý müzikle yönlendirir.”

O zaman, hazýr söz açýlmýþken ‘Boðaziçi’ heykeliyle devam edelim diyorum. “‘Boðaziçi’ heykelini tasarlamadan hemen önce, Uður Kökden’in Ýstanbul'u anlatan ve Yapý Kredi Yayýnlarýndan çýkan, ‘Ýstanbul Zamana Açýlan Kapý’ isimli kitabýný okuyordum. Kitap adeta sokaklar, yapýlar, düþler arasýnda tarihin sayfalarýný aralýyordu. ‘Boðaziçi’ heykelini tasarlarken, Ýstanbul'un çok renkliliðini de katmak gerektiðini düþünerek, iki yýldýr kafamda dolaþan ve üzerinde tasarýmlar kurguladýðým zincirler projesinde yoðunlaþtým. Sonuçta, bu zincirler ‘Boðaziçi’ ile hayata geçmiþ oldu. Ýstanbul deyince aklýmda karmaþa, kalabalýk, çok kültürlülük, tarih, bað gibi birçok anlam beliriyor ve bu kozmopolit oluþuma raðmen bir sistem, bir denge içerisinde hayat akýp gidiyor. Kültürler biri birlerine, tarihten bu yana bir zincirin halkasý gibi baðlanýyorlar. ‘Boðaziçi’ iki denizi birbirine baðlayan ama ayný zamanda iki kýtayý da Asya’yý Avrupa’ya baðlayan bir konumundadýr. Boðazýn sularý alt ve üst akýntýyla farklý yönlere aksalar da ayný sudur yine. Bu tasarým, Bizans'ýn Haliç’e gerdiði zincire de gönderme özelliði taþýmaktadýr. Bu tasarým, hem bu kadar karmaþayý hem de dengeyi içinde barýndýrýr. Kendi içersinde, hem tek parça hem çok parçalýdýr ve hareketlidir. Aðýrdýr ama hafif görünür. Boðaziçi’nin içinden deniz geçer, ýþýk geçer, zaman geçer, aþk geçer.”

“Uður Kökden’in kitabýndan bahsediyordunuz” diyecek oluyorum. O da bana kitaptan bir bölüm aktarmak istiyor. “Evet, Uður Kökden’in bu kitabý ‘Boðaziçi’ heykelini tasarlama aþamasýnda beni çok beslediði, zenginleþtirdiði için ben de özel bir yeri var. Ve þimdi sizinle kitaptan bir bölümü paylaþmak istiyorum. ‘...bu sularla bu topraklarda, karalar karalara, denizler denizlere, bir anakara öbür anakaraya baðlanmýþ. Ýklimlerin, kavimlerin ve ticaret yollarýnýn harman olduðu bir kavþak bu su boðazý. Savaþ gemileri ve askerler burada toplanýp burada daðýlýyorlar. Güçlü esintilerle görünmeyen yüzey ya da dip akýntýlarý, yine bu bölgede birbirine düðümlenip çözülüyor, çünkü bir kilit kent Ýstanbul. Cumhuriyetten öncekiler neredeyse bilinmiyor oysa, o "gümüþ zincir" Ýstanbul'u ve Boðaziçi’ni yansýtan bir kültürü temsil ediyordu (Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Mehmet Akif, Halide Edip, Yahya Kemal ve ötekiler…) Daha öncekiler, yani "altýn zincir'e" gelince, onlar da þu ana deðin gelebilmiþ mirasý yazýlan çizilen özenileni oluþturdu, biçimlendirdi, miras býraktý. Nasýl, doða önünde insanoðlu "olmazsa olmaz" bir saygý ve vefa borçluluðu içindeyse, benzer biçimde Ýstanbul önünde de orada oturmuþ, orayý sevmiþ, oraya baðlanmýþ herkesin gerçekleþtirmek zorunda olduðu bir hesaplaþma var. Bir gönül borcu, bir sevgi vergisi. Tanrý armaðaný bir doðaya karþý, özel bir sevgi vergisi. Hem iklime, hem tarihe, hem insana karþý.....’özellikle, Uður Kökden'in kitabýndan okuduðum bu bölüm, beni inanýlmaz etkiliyor. Sözün özü, ‘Boðaziçi’ heykeli, benim için Ýstanbul’a ve Boðaz’a duyduðum bir gönül borcu, bir sevgi, bir duygu eylemidir. Bütün bu duygularýn bileþkesi geçmiþi geleceðe baðlayan ‘taþ bir zincirle’ ifade edilmiþtir.”

Öyle bir þaþýrmýþým ki ‘Taþtan zincirler mi yapýyorsunuz?’ deyiverdim. Þaþkýnlýðým Malik Bulut’un hoþuna gitmiþ olmalý ki, ‘taþ zincir’ konusunu ‘Boðaziçi’ heykelinin yapýsal özellikleri içinde anlatmaya koyuldu. “Evet, taþtan bir zincirden bahsediyorum. Burada amacým kütleyi, boþluðu, parçalýlýðý ve hareketi bir arada kullanmaktý. Kendi içinde hem çok parçalý hem de hareketli bir heykel tasarladým. Ayný zamanda, kütlesel özelliði, yani kütlenin gücünü de vermeye çalýþtým. Heykeldeki boþluk etkisini de hesaba katmak gerekiyor. Heykelin boþluktaki gücü ve boþluðun heykel üzerindeki etkisi var. Boðaziçi, Avrupa ve Asya yakasýný, iki yakayý birbirine baðlayan ‘zincirler’ tasarladým. Bu iþte çok anlamlýlýk var. Bu tasarým ayný zamanda, boðazýn iki denizi birbirine baðlamasýný da anlatýyor. Boðazdaki alt ve üst akýntýyý, hareketliliði, ‘zincirlerdeki hareketlilikle’ anlamlandýrabiliyoruz. Bu zincirlerin birbirlerine baðlanarak bir bütünlük oluþturmasý Ýstanbul’daki çok renkli mozaiði çaðrýþtýrabiliyor. Ve ayný zamanda bu ‘zincirler’ Ýstanbul’un fethinde Bizanslýlarýn Haliç’e gerdiði zincire de bir gönderme özelliði de taþýyor.”

“Peki, bu zincir meraký nereden çýktý?” Ben bir kere ‘zincirlere’ takýldým ya, illa ki öðreneceðim. Malik Bulut biraz düþünüyor ve tek kelimeyle ‘çocukluðumdan’ diyor. “Ustam heykeltýraþ Mehmet Aksoy ile çalýþýrken, ona ‘taþtan zincirler yapmak istiyorum’ demiþtim. O da bana ‘sen delisin, yaparsýn’ demiþti. Mehmet Aksoy’un yanýnda asistan olarak çalýþtýðým dönemde, ‘zincirlere’ iliþkin maketler yaptým ama çok yoðun çalýþtýðýmýz için tasarladýðým ‘zincir maketlerini’ gerçekleþtirecek vaktim olmadý. Ama atölyemi kurduktan sonra, düþündüðüm projeleri hayata geçirmeye baþladým. O kadar kendi heykelimi yapamamanýn verdiði hýrs ve birikimle doluydum ki, düþündüðüm ve gerçekleþtiremediðim her projenin heykelini yapmaya baþladým. Birden aklýma çocukluðumda ‘o çam aðaçlarýnýn iðne yapraklarýndan yaptýðým zincirler’ aklýma geldi. O zamanki oyunlarýmdan biriydi. Herkes soruyor ‘bu zincirler nerden aklýna geldi?’ diye. Ben de bu ‘zincir’ tutkusunun temellerinin, çocukluk dönemlerinde ‘çam aðaçlarýnýn iðne yapraklarýyla’ oynarken atýldýðýný düþünüyorum.”

“Biraz önce, Uður Kökden’in Ýstanbul’u anlatan kitabýndan yola çýkarak yaptýðýnýz ‘Boðaziçi’ heykelinden bahsettik. Bu edebiyat meraký sadece ‘Boðaziçi’ heykeliyle mi sýnýrlý yoksa baþka yazarlar ve þairlerin eserlerinden yola çýkarak yaptýðýnýz heykelleriniz var mý?” Malik Bulut bir an düþünüyor ve ‘Ýçimdeki Yabancý’ ve ‘Sýnýr’ diyor. “‘Ýçimdeki Yabancý’ isimli heykeli yazar Hermann Hesse’nin ‘Bozkýrkurdu’ kitabýný okuduðum dönemde tasarladým. Hermann Hess’in 1927 yýlýnda yazdýðý bu þiirsel öyküde, toplumun sýð deðer yargýlarýna ve kiþiliksiz, yüzeysel yaþamýna uyum saðlayamayan bir insaný tanýmlýyor. Herman Hess, bu tanýmý yaparken ‘yalnýz kurt’ simgesinden yararlanmýþ ve kitabýna da bu ismi vermiþtir. Bu kitabý okurken bir bedende iki kiþilik bir yaþantý, bir çatýþma hissettim. Ayný bedende istemediðin ama taþýmak zorunda olduðun diðer kiþilik gibi. Bu duygu bana, kýrmýzý bir taþýn içindeki beyaz damarý, ona ait ikinci bir baþ olarak görmemi saðladý. Bu iki baþý tek bedene sarmalamamý yönlendirdi diyebilirim. Heykel, duygularýn dokunulur, elle hissedilir hale getirilmesi deðil mi? Bu duygu yoðunluðu uygun malzeme ve duyarlý ellerle buluþunca ortaya bir paylaþým çýkýyor, soyut bir duygu somutlaþýyor, dokunulur, hissedilir, izlenir ve paylaþýlýr hale geliyor. Hermann Hesse bu duyguyu ‘Bozkýr Kurdun’da þöyle açýklýyor “.....varlýðýnýn böyle açýk seçik ikiye ayrýlmasýna, birbirine düþman iki yarýma dönüþmesine karþýn, yine de kurt ile insan bazý mutlu anlarda birbiriyle kardeþ kardeþ geçindiðini görür....” Herman Hesse’nin bu görüþüne katýlmamak elde deðil.”

“Gelelim ‘Sýnýr’ heykeline ve sizi besleyen edebi kaynaða.” Malik Bulut benden kurtuluþ olmadýðýný fark etmiþ olacak ki çaresiz anlatmaya baþlýyor. “ ‘Sýnýr’ heykeli, Özdemir Asaf'ýn yine ayný isimli þiirinden esinlenerek tasarlanmýþtýr.”

SINIR
sýnýrlar,
her zaman,
her an,
Yakýndan,
Uzaktan
Birbirlerine bakýþýrlar,
Durmadan birbirlerine
Kendilerini taþýrlar
Birindeki nöbetçi
Öbüründeki bekçidir.
Her ikisi de yakýn
Birbirine
Her ikisi de uzak
Bir
olasýlýða
karþýdýrlar.

(Özdemir Asaf)

“Heykel ve edebiyat. Bu çok farklý iki disiplin, neredeyse sizin heykellerinizde koyun koyuna yatýyorlar. Edebiyatla bu yoðun etkileþimi nasýl açýklýyorsunuz.” Malik Bulut alýþýlmýþýn dýþýnda bir þey yapýyor. Ciddi düz cümleler kurmak yerine çok tanýdýk bir þiiri genizden bir sesle okumaya baþlýyor. “ Yaþamak,/Bir aðaç gibi tek ve hür,/ve bir orman gibi /Kardeþçesine / Bu hasret bizim." Nazým Hikmet sevdiðim ve etkilendiðim þairlerin baþýnda geliyor. Sonra þair Ahmed Arif var. Ahmed Arif’in dizelerinde Anadolu ancak bu kadar yalýn, bu kadar katýþýksýz anlatýlabilir. Ahmed Arif deyince aklýma hemen ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’, ‘Adiloþ Bebe’ ve ‘Otuz Üç Kurþun’ geliyor. Sonra olmazsa olmalar arasýnda, büyük Can Baba var. Can Yücel'in ‘Ben Hayatta En Çok Babamý Sevdim’ þiirini her dinleyiþte o duygu yoðunluðu beni yüreðimden vurur. Sonra, baþka büyük bir þair Atilla Ýlhan'dan ‘Ayrýlýk da Sevdaya Dahildir’ benim ilk aklýma gelenler. Ama Nazým Hikmet'in 'yaþamak bir aðaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeþçesine' bir heykel tasarlatacak kadar kuvvetli bir duygu uyandýrýyor bende.”

"Yaþamak,
Bir aðaç gibi tek ve hür,
ve bir orman gibi
Kardeþçesine.
Bu hasret bizim."
Nazým Hikmet Ran

“Edebiyat konulu söyleþilerde klasik bir soru vardýr ‘ en son hangi kitabý okunuz’ diye, biz de kuralý bozmayalým diyoruz.” Edebiyat söyleþilerinin beylik sorusudur. Hani sorsan bir türlü sormasan baþka türlü dedirtecek cinsten bu soruyu, Malik Bulut yine kendi mesleði ile ilgili olarak yanýtlýyor. “En son okuduðum kitap Augustin Roden’in hayatýný anlatan ‘Düþünce Kývýlcýmlarý’ idi. Bu kitabý okuduktan sonra, Roden ustayý bir daha düþünmem gerektiðini anladým. Heykel sanatçýsý çok zor yetiþiyor. Ve yaklaþýk olarak her 100 yýlda, geriye akýllarda sadece bir isim kalýyor. Michelangelo'dan sonra Roden bu anlamda önemli bir heykel sanatçýsýdýr. Ben bu tür isimlere ‘zincirin’ birer ‘halkasý’ diye bakýyorum.”

“Peki, mesleki okumalarýn dýþýnda sizin baþucu kitabý olarak nitelediðiniz bir kitap var mý?” Hiç duraksamadan ‘var’ diyor. “Daha önce okumuþ olduðum ve mutlaka okunmasý gerektiðini düþündüðüm Turgut Özakman'ýn ‘Þu Çýlgýn Türkler’ kitabý bende çok derin izler býraktý. Bu kitabý okurken ülkemizin bugünkü halini düþündüm. Ve o dönemde hangi þartlarda mücadele edildiðini hayal etmeye çalýþtým. O günlerde, ülkemin içinde bulunduðu durum içimi sýzlattý. Tam donanýmlý düþman kuvvetlerine karþý üçte bir sayýda, silahsýz, aç ve çýplak denilecek kadar zor koþullarda canlarýný feda eden Mustafa Kemal'in askerleriyle, Fatma Onbaþý, Elif Çavuþlarla ‘Baðýmsýzlýk Zaferi’ kazanýlmýþtý. Bir komutan yanýna verilen yeni askerlerin isimlerini öðrenmek istemiyor, onlarla fazla samimi olmak istemiyor, çünkü birkaç gün ya da birkaç saat sonra þehit olduklarýnda daha az acý çekmiþ olmak için ayakta kalabilmek için . Ýþte, o günlerden bugünlere nasýl hangi þartlarda gelindiðinin öyküsünün anlatýldýðý bu kitabý herkes okumalýdýr diyorum.”

“Dönelim heykel sanatýna. Hani sanata olan ‘istidadým’ küçük yaþlardan itibaren fark edildi gibi ‘güveler kokan’ klasik bir deyim var ya. Bu sizin için de geçerli mi ?” Ýkimizde ayný ayna kahkahayý basýyoruz. Malik Bulut gülerek devam ediyor. “Küçükken heykeltýraþ olacaðým diye bir düþüncem hiç olmadý. Ýlkokul öncesinde, 4-5 yaþlarýndayken, bir býçaðým, bir de çekicim vardý. Küçük materyalleri þekillendirirdim. Alet kullanma yeteneðini o yaþlarda edindim. Küçüklüðüm doðada geçti. Doðayý, çiçekleri, otlarý ve taþlarý çok iyi bilirim. Onlarla yaþadým ve büyüdüm. Bunlar beni heykele yönlendirdi ve beni besledi. Aðaç kabuklarýndan kendi oyuncaklarýmý kendim oyardým. Ne oynamak istiyorsam arabalar, hayvan figürleri kendim yapardým. Yeni bir þey gördüðümde, mesela bir iþ makinesi, hemen onu beynime kaydeder, sonra onu tasarlar ve yapardým. Çocukluðumda çamurla oynar, çamurdan koç, inek, boða gibi hayvanlar yapardým. Yontusu kolay aðaç kabuklarýndan, araba ve tekerlek gibi hareketli mekanizmalar tasarlardým. Þimdi ise taþtan zincirler yapýyorum. Çocukluðumda, ben doðadan ve çevremden böyle beslendim.”

“Bu durumda, heykel olgusuna iliþkin ilk etkileþimler yine çocukluk çaðlarýna dayanýyor her halde.” Heykele nasýl baþladýðý konusunda bilgi almaya çalýþýyorum. Hakikaten insan, bir sabah yataktan kalktýðýnda ben heykeltýraþ olacaðým mý der yoksa bu kararý vermesine neden olan süreci farklý bir biçimde mi yaþar? “Evet ilk etkileþimler 4-5 yaþýnda çamurla baþlamýþtý. Biraz daha büyüdükten sonra, kolay yontulabilen aðaç kabuklarýna býçakla küçük insan figürleri yontmaya baþladým. Aslýnda ben heykeli hiç düþünmüyordum. Resme olan ilgim artmaya baþladý. Bu ilgi, gitgide güçlenmeye baþladý. Artýk baþka þeyler ilgimi çekmiyordu ve sonra da tek derdim resim oldu. Hafta sonlarý bütün gün yaðlý boya tablolar ve karakalem resimler yapardým. Bütün arkadaþlarým futbol oynamaya çaðýrdýklarý zaman resim yapma tutkusu daha aðýr bastýðý için onlardan ayrý kalýrdým. Lise 1’de resim öðretmenimle tanýþtým ve hayatým deðiþti. Bir resim dosyam vardý. Ders çalýþýyormuþum gibi yapýp dosyanýn içinde desen çiziyor ve resim yapýyordum. Lise bittikten sonra, Mersin Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sýnavlarýna girmeye karar verdim. Daha sonra, 1996 yýlýnda, Mersin Güzel Sanatlar Fakültesine girdikten sonra, taþla tanýþtým. Kendimi taþla ifade edebildiðimi fark ettim. Ýþte, benim malzemem budur dedim ve hala taþla birbirimize aþýðýz.”

“Çok sayýda uluslar arasý sanat kampýna davet ediliyorsunuz ama bir tanesi sizin için çok özel galiba, neden?” Gülüyor ve ‘deli adam’ lakaplý Abdullah Þen’den bahsetmeye baþlýyor. “Bu yýl üçüncüsü gerçekleþtirilen Uluslar arasý Kapadokya Sanat Kampý’na ‘Tutsak’ isimli heykelle katýldým. Uluslar arasý Kapadokya Sanat Kampý, sanatý ve sanatçýyý desteklemek için yola çýkan Karlýk Evi’nin düzenlediði bir giriþim. Bu giriþim, devletten hiçbir destek almadan ‘sanata ve sanatçýya aþýk’ olan bir ‘deli’ olan Abdullah Þen tarafýndan düzenleniyor. Bütün sanatçýlarýn sevgiyle taktýklarý ‘deli adam’ lakabýnýn nedeni, sanatý ve sanatçýlarý çok seviyor ve karþýlýksýz olarak destekliyor oluþundan kaynaklanýyor. Bu yýl ilk defa heykel sanatý da disiplin olarak, ‘Kapadokya Sanat Kampýnda’ diðer sanat disiplinleri arasýnda yer aldý. Önümüzdeki yýl, 8-10 civarýnda heykel sanatçýsý sanat kampýna davet edilecek. Burada, heykelleri olan bir alan yaratýlmasý hedefleniyor. Kapadokya dünyanýn en büyülü yerlerinden biri. Çünkü burada doða heykellerini kendi elleriyle kendi yaratýyor. Heykelleri zamanla yontuyor ve bu süreklilik arz ediyor. Mesela, yeni oluþan heykeller, yeni oluþan peri bacalarý var. Bunlar sürekli gelen, yaþayan ve ömrünü tamamlayan nesiller gibi Kapadokya’da yer alýyorlar. Kamptan ayrýlmadan bir önceki gece Uç Hisar’da gördüðüm ana tanrýça gibi duran ve doðanýn yonttuðu bütün gücü ve heybetiyle duran o ana tanrýça heykeli beni çok heyecanlandýrdý. Doðanýn kendi elleriyle yaptýðý bu kadýn heykeli, bütün gücü ve anaçlýðýyla, Anadolu kadýnýný anlatýyor ve dimdik ayakta duruyordu. Kapadokya, Uç Hisar’daki o gece, bu heykelin görüntüsünü aklýma kaydettim. Bir gün uygun bir malzemeyle karþýlaþtýðým zaman mutlaka bu görüntü benden taþacak ve benim süzgecimden geçtikten sonra taþta þekillenecektir.”

“Kapadokya’da yaptýðýnýz ‘Tutsak’ isimli heykelin yapýsal özelliklerinden bahsedebilir miyiz?” “Tutsak’ Kapadokya yöresinde bulunan ‘Kayseri Ýnce Su’ dediðimiz bir taþtan yapýldý. Çünkü heykelin çevresiyle bütünlük saðlamasý için yöresine aykýrý düþmemesi lazým. Heykelin adý ‘Tutsak’ çünkü benim taþa olan tutsaklýðýmý, taþa olan ‘aþkýmý’ anlatýyor. Bu heykeli, kadýnýn yuvarlak formundan yola çýkarak, kadýnýn sýcaklýðýný, naif yapýsýný ve zarafetini vurgulayarak tasarlamaya çalýþtým. ‘Tutsak’, bir kaide üzerinde ve zincirlerle kaideye baðlanmýþ yuvarlak formlardan oluþan bir yapý olarak, Kapadokya Karlýk Evi’nin bahçesinde yerini aldý.”

“Anadolu’nun hiç umulmadýk yerlerinde heykel üzerine çok güzel sempozyumlar düzenleniyor. Mesela, Van’da gerçekleþtirilen sempozyumdan bahsedelim istiyorum.”
Malik Bulut da heykelin Anadolu’nun en ücra köþelerine kadar ulaþmasý gerektiðine inanmýþ sanatçýlardan biri olarak bütün toplantýlara caný gönülden destek veriyor. “Van’da Erciyes Belediyesi’nin düzenlediði ‘Kültür Sanat Festivali’nde ilk defa bu yýl, bir heykel taþ yontma sempozyumu düzenlendi. Kapadokya’dan Erciyes Belediyesi’nin gerçekleþtirdiði ‘Erciþli Emrah ve Selvi Festivali’ kapsamýnda düzenlenen taþ yontma sempozyumunda, ‘Anadolu Kadýný’ isimli heykeli travertenden yaptým. Traverten yontuya çok elveriþli olmayan, detaylara girilemeyen bunun yaný sýra doðaya kolay uyum saðlayan ve iddialý duruþu olmayan bir taþ. Bunun için zorlamaya gelmez ve yontucu ona uymak zorunda kalýr. Ses vermez darbeyi yutar. Nerede durulacaðýný bilmek lazým. Neden, konu olarak ‘Anadolu Kadýný’ný seçtiðime gelince, Anadolu’nun en uç sýnýrýnda Van Gölü kenarýnda yaþayan Erciþ halký, ilk defa bir heykelle tanýþtý. Yontu süresince beni izlediler, yontuyu anlamaya ve anlamlandýrmaya çalýþtýlar. Erciþ Halký kendinden bir þeyler bulmak, olaya dahil olmak istiyordu. Burada yaptýðým ‘Anadolu Kadýný’ heykeli benim için çok önemli. Çünkü çok þey anlatýr. Yöresel baþörtüsüyle zincire vurulup susturulmuþ, dað gibi duran anaç gövdesiyle anlatmak istediðim ‘Anadolu Kadýný’nýn gözlerindeki duyguyu, ezilmiþliði, ne zincir ne de örtü zapt edebilir.”

“Siz 24 saat heykeli, sanatý ve edebiyatý ayný anda yaþayan bir sanatçýsýnýz. Atölyenizi açtýktan sonra hayatýnýzda neler deðiþti?” Hayatýný taþa adayan bir adamýn samimiyetiyle kýsaca nereden nereye geldiðinin öyküsünü anlatýyor. “Ben akþam yatmadan önce yaptýðým iþlerimi görür, ziyaret eder, onlarý okþar, sever ancak ondan sonra yatarým. Mehmet Aksoy’dan ayrýldýktan sonra, kendi atölyemi Ýstanbul’da 4. Levent’te açtým. Þimdi 24 saat heykelle yaþýyorum. Ve o mekanda bana zaman yetmiyor. Bazen gece sabah saat 3.00’e kadar heykel yapmama raðmen zaman yine de yetmiyor. O dönemde, elimde 5 heykel vardý. 2004 yýlýnda, Tüyap Sanat Fuarýna davet edildim. Ve Hanefi Yeter gibi bir ustayla, ayný standý paylaþtým. Hanefi Yeter’in resimleri, benim heykellerimle fuara katýldýk. Bunu 1.5 ay sonra katýldýðým Ýstanbul Sanat Fuarý izledi. O fuarda iþlerim çok beðenildi, ilgi gördü ve evlerin oturma odalarýna girdi. Ve benim atölyede iþler yürümeye baþladý. Öylesine deli bir cesaretle atölye açtým ki, taþ bulamadýðým dönemler oldu. Mesela, ‘Ýstanbul’da patlamýþ kaldýrým taþlarýný sokaktan toplayarak heykel’ yaptým. Kaldýrým taþlarýndan heykel yaptýðým günlerden bugünlere geldim. Bunda eserlerimin iþyerlerine, özel kurum ve kuruluþlarýn yaný sýra evlere de girmesinin etkisi çok büyük. Heykelin evlere girmesiyle birlikte, insanlar heykeli canlý bir varlýk olarak özel hayatlarýna da dahil etmiþ oluyorlar. Bunlarý bilmek bana devam etme gücü ve heyecaný veriyor.”








Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sanat ve sanatçýlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
'Kafkas Tebeþir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Uluslarararasý Ýzmir Festivali 20. Yaþýný Kutluyor.
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düþlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasýný Taþýyan Onurlu Bir Sanatçý : Rengim Gökmen
Ýlhan Berk"in Þiirleri ve Sait Faik"in Öykülerini Gravürde Eriten Adam: Fatih Mika
Commedia Dell"arte Ýþliði : Michele Guaraldo, Simone Campa ve Korsanlar
Cemal Süreya"dan "Üstü Kalsýn" : Hakan Gerçek
Aðýr Abla Cecilia"nýn Müridinden Faydalý Hayat Dersleri : Ayhan Sicimoðlu
Romanya Ulusal Tiyatrosundan Bir Baþ Yapýt : Fýrtýna
Shakepeare"den Verdi"ye : Falstaff Operasý

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Varmýþ Hiç Yokmuþ
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Þensoy
Ermiþler Ya da Günahkarlar, Ýyilik Ya da Kötülüðün Dayanýlmaz Lezzeti…
Sineklidað"ýn Efsanesi : Keþanlý Ali"nin Ýbretlik Öyküsü
Sahibinden Az Kullanýlmýþ "Ýkinci El" Stratejiler
Tek Kiþilik Oyunlarýn Efsane Ýsmi : Müþfik Kenter
Yaðmur Yaðýyor, Seller Akýyor, Kral Übü Camdan Bakýyor
Efes'li Herostratus ve 'Hukukun Üstünlüðü Ýlkesi'
Tanrýlarýn Takýlarý
Ruhi Su"nun Ýzinde : Köy Enstitüleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.