 • İzEdebiyat > İnceleme > Sanat ve Sanatçılar |
1
|
|
|
|
Yazmak için yazarların da kendince sebepleri var mıydı acaba diye bir araştırma yaptım ve gördüğüm kadarıyla çoğunun yazmak için sebepleri var imiş. İşte o isimlerden bazıları niçin yazdıklarını şöyle anlatmışlar…
|
|
2
|
|
|
|
Yahu bu Justin de artistik teki... Öyle zaten mi dediniz? Ben de farklı bir şey demedim. Anladık yürüyorsun da bunun reklamını niye yapıyorsun... Yürüyorsun madem, Aleyna kızımıza doğru niye gidiyorsun? Yürürken öyle sallana sallana mı yürüyorsun? Değil mi ama? İnsan hiç olmazsa ''Dağ başını duman almış yürüyelim arkadaşlar.'' marşı ile yürür, eğer ki birisine yürüyecekse... |
|
3
|
|
|
|
İzniniz olursa eğer, ben de milletimin üstün yetenekli insanlarını gözlerinizin önüne sereyim. Altıyüzlira civarında asgari ücret alıp, ailesini bu ücret ile geçindirmeye çalışan bir işçi, sorarım size bu vatandaşlardan daha mı az yetenekli? Daha bitmediiii durun bakalım. Devlet dairesinde basit bir memur olup da üçyüzmilyarlık villlada oturan, aynı zamanda altında son model mersedesi olan bir memurmu bunlardan daha az yetenekli?
|
|
4
|
|
|
|
Şarkılarda olduğu gibi şiirde de her yol ‘aşk’a çıkar. Ortak yönleri olsa da ‘yürek’ler kadar çeşitlidir aşklar. Sezai Karakoç’un tabiriyle “kaderin üstünde bir ‘kader’ olduğu” gibi, aşkların da ‘aşkı’ vardır. Kor alevler gibi ruhu sarıp sarmalayan, gözleri çeşme, yüreği rehin, zihni bulutlu yapan ve Leyla ile Mecnun, Mona Rosa ve Rüveyda’yı yeşerten masum aşk’lardır onlar…
|
|
5
|
|
|
|
Hiç bir şair veya şair adayı şiir yazmaya para kazanmak amacı ile girmez, yazmanın ve okumanın hazzı başka bir duygu ile ölçülmez. Geçmişin yaşamış büyük şairlerinin hayatına bir bakın, hep yokluk, bazı zaman cezaevi, kimi sürüm sürüm sürünmek ile geçmiştir... Lakin şiirleri uzun yıllardır dillerden düşmez, beste olur, ulaşır biz okurlara... |
|
6
|
|
|
|
Endülüs İslam Devleti' nde Musıki faaliyetlerine dair bir araştırma... |
|
7
|
|
|
|
Türk Tiyatrosu'nun İlk Oyunu Kabul Edilen "Şair Evlenmesi" ile İlgili Bir Makale |
|
8
|
|
|
|
'Ay bu fakirler çok aç, çoook yazık.' Sesine acıma duygusunu adeta 'acısso' tadında yükleyen 'beyaz leydi' bir yandan salıncakta sallanırken bir yandan da tavuklarını, yani fakirleri besliyor. 'Gel bili bili, gel bili bili, gel bili bili…(Sonra kadının çıngıraklı şuh kahkahası duyuluyor, tıpkı aptal liseli kızlar gibi sürekli gülüyor...) 'Ayyyyyy, burası çok eğlenceli canıııııım'. Çekirdekleri kapmak için eğilip koşuşturan, eşelenen, birbirleriyle itişen insanlara bakarak, yüzünde belirgin bir tiksinti duygusuyla, sanki biraz önce tavuklarını besleyen o değilmiş gibi, yanındaki adamlara dönerek emir vermekten de geri kalmıyor.'Ah, bu arada, şehrin kenarlarındaki sefil barakalar yıkılacak ona göre'. Sanki hiçbir şey olmamış gibi ılgın ılgın salıncakta sallanmaya devam eden Natella Abaşvili hazretleri. Yani, saygıdeğer valimizin kıymetli eşleri.
|
|
9
|
|
|
|
Birkaç gündür çoğunuzun bildiği meşhur filozof Sokrates’in döneminde kendisini suçlayanlara karşı yapmış olduğu meşhur savunmasını okudum. Bu okumaları öylesine değil kendi dönemini, içinde bulunduğu ruh halini, karşısındaki muhataplarını kafamda canlandırarak gerçekleştirdim…
|
|
10
|
|
|
|
Bir konser vesilesi ile Ödemiş'e gelen Münir Nureddin Selçuk, bestecinin yaşamında bir dönüm noktası oluşturur. |
|
11
|
|
|
|
Romanda, hasta bir katilin kurbanlarını kaçırdıktan sonra onunla yakından ilgisi olan bir kişiye telefon açarak "Bu kadını neden kaçırdığımı kırk sekiz saat içerisinde bulabilirsen kadın yaşar. Eğer bulamazsan, ölür." şeklinde haber vermesiyle başlayan cinayetlere yer verilir. Tabii, polise haber verildiği anda kadının anında öldürüleceği ve bunun sorumlusunun da o kişinin olacağını belirtir. İnandırıcı olması için de o kişiye kurbanı ile ilgili bir hediye gönderir. Bu, ya onun kesilmiş bir parmağıdır; ya da onunla ilgili olan bir nesnedir. |
|
12
|
|
|
|
Bu yıl 20.si düzenlenen Uluslararası İzmir Festivali, 12 Haziran – 20 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV)’in son 20 yıldır büyük bir başarıyla yürüttüğü festival kapsamında bu yıl görkemli bir kutlamayla sanat severlerin karşısına çıkıyor. Beş ayrı festival mekanında 645 sanatçıyı festival izleyicisiyle buluşturacak olan Uluslar arası İzmir festivali bire ilke daha imza atarak ilk defa bu yıl üç aylık bir zaman dilimine yayılıyor. |
|
13
|
|
|
|
Gri takımlarıyla, zarif insanlarla donatılmış resimde, ‘punctum’ noktası gibi duran aykırı Japon’a alıcı gözle bir daha baktı. Birden, onun Willy Loman’ın aksine, ortamın kurallarını zorladığını sezinledi. Uygunsuz kıyafeti ve tavr |
|
14
|
|
|
|
Çakırcalı Mehmet Efe de bunlardan biridir. Küçük yaşta babasının öldürülmesi, babasının intikamının alınması için toplumun ona yaptığı baskılar ve babasını öldüren zaptiye çavuşunun ondan çekinmesiyle ona çeşitli iftiralar atıp hapse girmesi için çaba harcaması üzerine hapiste yatıp delil yetersizliğinden çıkması sonucunda dağlara çıkıp eşkıya olması anlatılıyor. |
|
15
|
|
|
|
Türk Mûsıkisi Bestekâr ve solisti Münir Nureddin Selçuk Hakkında... |
|
16
|
|
|
|
Yurtdışından döndüğümde, Ahmet Adnan Saygun, İstanbul’da AKM’de verilen ilk konserime gelmişti. Konserin sonunda, Ahmet Adnan Saygun’u tanımayan görevliler kendisini yukarı bırakmamış ve hocam içeri girememişti ve o yaşta büyük besteci kapıda beni beklemiş. Ahmet Adnan Saygun o gün bana şunları söyledi. “Atatürk, bunu bana 1936 yılında söylemişti. Şimdi de ben sana söylüyorum. Bu ülkede çok büyük işler başaracaksın sen oğlum” dedi ve bana sarıldı. Ahmet Adnan Saygun’un bana söylediği bu söz, yaşantımda aldığım en büyük madalyadır.”
|
|
17
|
|
|
|
Çocukken önüne serdiği bir haritada, minnacık parmaklarıyla işaret ettiği yerleri umduğundan fazlasıyla gezip gören ve tanıtımını en güzel şekilde yapan şanslı insanlardan biri, modern bir Evliya Çelebi idi, Barış Manço. |
|
18
|
|
|
|
Dışarı masa hazırlamıştı. Bizleri, hanımıyla birlikte güler yüzleriyle kapıda karşıladılar. Çok geçmeden bir araç geldi. Araçtan iki kişi indi.
Gelenlerden biri Ardahan Köyü’nden Yalçın’ın çok samimi arkadaşıydı. Yanında ise mahcup, sessiz, sakin ve efendi bir kişi vardı. Elinde kılıfa girmiş bir müzik aleti vardı. Bu da gecenin sürpriziydi. Bu sessiz ve sakin adam Adana Fekeli Aşık Osman Akçay’dan başkası değildi.
Ozanlık geleneğinin Türkiye’deki son dönemde yetişen usta aşıklardan biriydi Aşık Osman Akçay. |
|
19
|
|
|
|
‘‘Sinarit Baba’ öyküsünde balıkçılar vardır. Bir kayanın olduğu yere demir atarlar ve Sait Faik onlara denizin altındaki Sinarit Baba’nın hikayesini anlatır. ‘Sinarit Baba’ artık çok yaşlanmıştır ve ölmek istemektedir. Sinarit Baba, ‘öyle bir balıkçının elinde öleyim ki hem bu ölüm anlamlı olsun, hem de bu balıkçı beni hak etmiş olsun’ der. Tek tek bütün balıkçıların zokalarını koklar, kusurlarını bulur, kendisini yakalamayı hak etmedikleri kanısına varır. Birdenbire, bu balıkçılardan bir tanesini gözü tutar. Onun iyi taraflarını görür. Ve o balıkçının zokasını bilerek yutar. Ve zokayı yutar yutmaz anlar ki bu adam da aslında onu hak etmemiştir. Çünkü balıkçının olumlu gibi gözükmesinin nedeni daha önce hiç ciddi bir sınavdan geçmemiş olmasındandır. Ben, ‘Sinarit Baba’ gravürünü deniz altındaki mağaralarda deniz dibinde yaşayan ‘Sinarit Baba’nın görsel, estetik değerlerini ortaya çıkarmak için yaptım.”
|
|
20
|
|
|
|
Bir gün, Yahya Kemal kaldığı Park Otelin lobisinde hayranlarıyla söyleşiyormuş. Şair adaylarına başlıktaki sorusunu sormuş : Beyler, |
|