Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalýnamayaný anlatýyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bilmek hem merak gidermekte, hem de öðrenmenin sevincini yaþatýp, bunu birileriyle paylaþma gereksinmesi vermektedir. Bir bebeðin ilk öðrendiði þey gülmek ve güldürmek… Karþýsýndaki kiþinin neye odaklandýðýný bebek fark ederse, o hareketle karþýsýndaki kiþinin ilgisini topladýðý için, hareketi kendisi ya da karþýsýndakinin býkkýnlýðý ortaya çýkana dek devam ettirir. Bilgi seviyesi çok düþük olan kiþilerde de bu böyledir. Öðrendiði her bilgiyi birileriyle paylaþmak ister kiþi. Bu yüzden de, ne kadar az bilirse o kadar çok, o bilgiyi paylaþýr ve kendisinin bir þeyler bildiðini kanýtlamaya çabalar. Bu durum bilginin artmasýyla ters orantýlýdýr. Kiþinin bilgi seviyesi arttýkça bilgisini paylaþma isteði de ayný oranda düþer. Çünkü kiþi artýk kendinden çok emindir ve bu tür bir paylaþýma ve kendini ispata gerek duymaz. Ancak kendisine sorulan bir þey olursa, açýklama gereði duyar. Hatta sorulandan fazlasýna yanýt verme yoluna gitmez, en kýsa ve en iþe yarayacak miktarda konuþur. Çevrenize bakýn bakalým; en çok ve en boþ konuþan kiþiler mutlaka en az bilgiye sahip olan kiþilerdir. Bilgi seviyesi yüksek kimseler bu tür kiþilerle bir araya gelmemeye, konuþmamaya özen gösteriler. Eðer dinlemek bir zorunluluða dönüþmüþse, mutlak bir bahaneyle oradan uzaklaþmaya bakarlar. Ali Þeriati öðrenme iþleminde, öðrenilen þeyin gerçek bir bilgi olmadýðýný, kiþinin yalnýzca ne kadar þey bilmediðinin farkýna vardýðýný söylüyor. Bir çocuk önce bir odanýn içinde neleri bilmediðini fark ediyor. Dýþarý çýktýðýnda evinin içinde ve bahçesinde neleri bilmediðini far ediyor. Sonra cadde, mahalle, þehir, ülke, kýta, dünya evren gibi sýralanýyor bilinmeyen unsurlarýn fark edilmiþliði. Sonunda bilmediklerinin okyanus, bildiklerinin ise yaðmurda bir çise bile etmediðini fark ediyor. Bu kadar çok þeyin farkýnda olan insan hangi bilginin ne kadarýný, kiminle, hangi zaman içinde paylaþabileceðine bakýyor ve paylaþmaktan vazgeçiyor. Sadece kendisine yöneltilen sorulara kýsa yanýtlar veriyor. Oysa az bildiðini bildiðimiz kiþilere baktýðýnýzda kendisine sorulan sorunun cevabýnýn ötesinde yýðýnla bilgiler sýralayarak karþýsýndaki kiþinin hayranlýðýna muhtaçlýðýný ortaya koyuyor. Bilgi eksikliði gidermek deðil mi? Eðer bizler de ruhumuzu kaplayýp bizi kendi varlýðýmýza hapseden nefsi aralayýp insanlýk denilen gerçeði yakalayýp, bu araçla doðada yardýma ihtiyaç duyan her canlýya ulaþýp, yardým edebiliyorsak, gerçek bilgiye ulaþmýþýz demektir. Yoksa hem bilginin, hem de nefsimizin hedef gösterdiði varlýklarýn kölesi haline gelmiþiz demektir. Benim hep üzerinde düþündüðüm ve durduðum bir konu var; Allah Kur’an-ý Kerim’de ahiret ayetlerinde cennet tasvirlerine oldukça fazla yer veriyor. Dünya yaþantýsýyla ilgili ayetlere de bakýldýðýnda insan yaþantýsýný olumsuz etkileyecek her þeyi yasaklýyor. Benim bundan çýkarýmým, Allah Müslümanlardan yeryüzünü bu yasaklara uyarak, uyulmasýný saðlayarak ve cennet tasvirlerini dikkate alarak, yeryüzünü cennete çevirmelerinde ýsrar ediyor. Zannýmca, bu konuda çaba göstermeyen Müslümanlarýn cennetten faydalanmalarý da olaðan görünmüyor. Bir baþka husus ise Allah Müslümanlardan liderlerini seçerken (seçme ve seçilme hakkýna dikkat çekmek istiyorum özellikle) mevcut kiþilerin en bilgilisinin seçilmesi bir zorunluluk. Bunun örneði de tapýnsal eylem (namaz veya salah) sýrasýnda en bilgili kiþinin imam tayin edilmesi gibi. Bu toplumsal bir sorun ve biz bunu hakkýyla bir türlü çözüme ulaþtýramadýk. Nedenine gelince. En baþta söylediðimiz noktaya geri dönüyoruz. Az bilenin çok, çok bilenin az konuþmasý. Yani kiþilerin kendi hadlerini bilmek yerine hep karþýlarýndaki kiþilere hadlerini bildirme giriþimleri. Bu sorunu aþtýðýmýz zaman sosyal olgunluða ulaþýp hata payýný en aza indirebiliriz. Bu durumu peygamber de “Âlimlerin susup, cahillerin konuþmaya baþladýðý zaman kýyameti bekleyin” diye izah ediyor. Bu durum gerçek bir kýyamet olmasa bile, zaten sosyal bir kýyamet anlamýna gelmekte. Sözü uzatmayalým; mesele insanlarýn neye inandýklarý deðil, yaþarken nasýl yaþadýklarý… Ýnsan denen varlýðýn yaþayan canlýlara bir faydasý var mý, kendi çýkar ve faydalarý için bütün canlýlarý kullanýyor mu, bunlara bakýlmalý ve düzenden beklentiler bu doðrultu da saðlanmalý, diye düþünüyorum. Hülasa Nazým Hikmet’ten biraz bozarak aldýðým bir cümleyle, insanlýk zor zanaat, diyorum. 17 Eylül 18 Gölcük
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Osman AKTAÞ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |