Bazı ayrılıklar insanın üzerine bir perde gibi iner. Yavaş yavaş kapanır her şey. Önce sesler çekilir, sonra kokular unutulur, en son insan kendi gövdesini de hissedemez olur. Bir gün bir bakarsın, elinin bir yanı eksilmiş, bir sesin devamı yarım kalmış. Kimin gittiğini bilirsin ama neyi kaybettiğini uzun zaman sonra anlarsın.
Kayınpederim Bican Deniz de gitti bu dünyadan…
Ve ben, geriye kalan dumanın içinden kendimi toplamaya çalışıyorum şimdi. O sigarayı çok severdi. Hani bıraksak sigarayı dürüm yapıp yiyebilirdi. Ona göre sigarayı bırakmak için bir sebebi yoktu. Doktorlar, “Bırak” dedikçe, o daha sıkı sarıldı. Bazı alışkanlıklar insanı öldürür ama insan yine de o alışkanlıklardan vazgeçmek istemez. Çünkü o alışkanlıkların içinde yaşama dair bir şeyler vardır. Sigarası onun için bir kaçış değil, bu dünyada bir duruş, bir kalıştı. Sigara içerken hiç bir yere gitmez tam orada olurdu; yanında, balkonda, dumanın içinde. Sigaranın ucunda hayata tutunan bir adamdı o. Çoğu insan gibi o da en çok kendisine zarar veren şeyi sevdi.

Onu yatağından kaldırmak bana düşmüştü. Başkaları yardım edebilir miydi bilmiyorum ama yardım etmesine de gerek yoktu. Çünkü insan sevdiği birini taşırken yükü tartmaz. Elini nereye koyduğunu bilmez. O an, yalnızca kalkmasını istersin. Sadece kalksın istersin. Hatta bazen o kadar çok kalksın istersin ki, onun da seni bırakmaya hakkı olmadığını sanırsın. Ama insan böyle işte. Kimi zaman en çok güvendiği yere en ağır yükü bırakır. Onu ben kaldırdım. Onu ben indirdim. Ama en çok da ben yıkıldım.
Ölümün telaşı sessizdir a dostlarım. Yoktur çığlığı.. yoktur bağırması… Sadece bir hastane koridoru vardır. Ve bir bekleyiş! İnsan bazen ölümün gelmeyeceğine inanır. Bazen ölüm kapının dışında bir misafir gibi bekler de sen kapıyı açmazsın. Ama ölüm her zaman usulca girer. Ne zaman ki elime ölüm raporunu verdiler, o zaman da inanmak istemedim. Çünkü bazı ölümler hiç bir kağıda yazılmıyor, yazılsa da sığmıyor!
Ölümlerin sığacağı tek yer olsa olsa kara toprak olur herhalde. Ben de onun mezarına ilk toprağı atana kadar bu yüzden inanmadım. Evin balkonunda oturduğu tekerlekli sandalye şimdi boş. Küllük kıpırtısız. Ama ben hâlâ orada bir duman kaldığını hissediyorum. Gitmiyor işte bazı dumanlar. Ah evet insan gidebilir, zaman geçebilir ama bir evde bir duman da kalabilir değil mi? Kokusu çekilmiş bir gömleğin cebinde kalır. Yarım bırakılmış bir bardak çayın kenarında durur. Kimi zaman bir evin kapısından girerken, burnuna çarpan o eski zaman kokusunda bile saklanır.

Ben artık bu kokuların arasında yaşıyorum. Onun nefesi çekilmiş bu evde, onun gölgesinin söndüğü bu balkonda, onun sesinin kırıldığı bir odada dolaşıyorum… Zaman biraz ilginç. Zaman ileri gitmiyor kimi zaman. Zaman bir balkonda asılı kalıyor işte! Bican Deniz, zamanını evin içinde unuttu bence. Ben de unuttum. Onun zamanı orada kaldı. Biz yürüdük, onun saati hep aynı vakitte durdu..

Ben yıkadım onu. Son kez ben dokundum ona. Elini öptüm helallik istedim ruhu olmayan cesedinden. Biliyordum ki tepemde ruhu bana bakıyordu… Ve biliyordum ki, bazı tenler soğuyunca, insanın içi bir daha kıyamete kadar ısınmayacak… Beni sorarsan, o gün orada kaldım ben. Kefenin kenarında, sessiz bir elvedanın yanında kaldım. İnsanın eksikleri bitmiyor. Duymak istediğin sesleri geriye döndüremiyorsun. Oturduğu sandalyenin ikisi de boş olsa da onun sigarasının sönmediğini biliyorum. Bir sigara borcum kaldı ona. Ama daha da büyüğü, ona bir veda borcum kaldı. Allah senden razı olsun. Ben senden razıydım. Sen de benden razı kalmışsındır inşallah…

Ey Rahman ve Rahim olan Aziz Allah’ım…
Lütfen, onun tüm günahlarını affet.
Kabrini geniş, makamını Nebi’nin dizlerinin dibi yap.
Onun vazgeçemediği o dumanını, bizim dualarımıza karıştır ki eksikliğini, bizim sevgimizle tamamlasın…
Amin.