Dr. Senai Demirci, “İhlas Suresi: Ehad ve Samed’in Psikospiritüel Okuması” başlıklı yazısında, bu kısa surenin derinliğini açıyor. Ehad’ın (biriciklik) insanda otantiklik duygusunu; Samed’in (hiç kimseye muhtaç olmamak) ise içsel özerklik ve yeterlik bilincini beslediğini gösteriyor. Hocamızın yazısını okurken benim de takıldığım bir kaç nokta oldu. Evet, İhlas Suresi sadece teoloji değil, aynı zamanda ruh için bir terapi, insanın özüne de açılan bir davettir ancak sûre, Ehad ve Samed’le bitmez.
Devam eder: “O, Doğurmamış ve doğurulmamıştır.” (lem yelid ve lem yûled)
Bu ifade, yalnızca Allah’ın soy-sopla ilişkilendirilemeyeceğini ilan etmez. Aynı zamanda insanın varoluşunu sorgulayan bir ayna hükmündedir. Bugünün dünyasında soy, miras, köken ve aidiyet üzerine kurulu bütün o büyük anlatılar karşısında, Kur’an’ın bu sözleri özgürleştiricidir ve insan değerini, kimin çocuğu olduğundan gelmediğini; asıl değerin, senin oluşundan geldiğini söyler.
Günümüzün modern insanı DNA testleriyle, ulusal tarih anlatılarıyla, aile beklentileriyle kuşatılmış durumdadır. Hepimiz kimliğimizi “nereden geldiğimiz” üzerinden tanımlamaya çalışıyoruz öyle değil mi? Oysa İhlas Suresi bu yanılsamayı da kırar: Eğer Allah’ın anlamı nesep ve soyla ilişkili değilse, insan da kendi değerini yalnızca geçmiş veya gelecek üzerinden araması doğru değildir.
Psikolojik açıdan bu ayet, bizim süreklilik takıntımızı hedef alır. Erikson, yetişkinlikte “üretkenlik”ten, yani ardında bir şey bırakma ihtiyacından bahseder. Ancak bu ihtiyaç aşırıya kaçtığında, anne-babalar çocuklarını kendi tatmin edilmemiş arzularının yüküyle ezer; toplumlar bireylerini ebedî bir ulus miti uğruna feda eder. Kur’an’ın kısacık vurgusu, bu zinciri kırar: “Senin varlığının anlamı, senden öncekilerde ya da senden sonrakilerde değil, senin şu andaki varlığında saklıdır.” der.
İhlas Suresi, modern insanın “ölümsüzlük projeleri” (Ernest Becker) dediği saplantıyı da şifaya kavuşturur. İsimlerimizi, genlerimizi, eşyalarımızı geleceğe aktararak ölüme meydan okumaya çalışıyoruz. Oysa Allah’ın birliği bize şunu öğretir: kıymet, üretmekte değil, var olmakta.
Senai Demirci’nin İnstagram’da konuyla ilgili yaptığı canlı yayınında işaret ettiği gibi, insan yüzü yalnızca bir suret değil, aynı zamanda bir sîretin de aynasıdır. Her yüz, biricikliğin imzasını taşır; her çizgi, her bakış, bir daha asla tekrarlanmayacak bir varlığın ilanıdır. Yüz, Ehad’in insana nakşettiği muhteşem bir mühürdür ve o “Ben tekrarı olmayanım.” der.
Kıymetli Demirci’nin Ehad ve Samed üzerine ışık tutan okumasına yeni bir boyut daha ekleyecek olursak o da sırasıyla aşağıdaki gibidir:
Ehad → biriciklik, özgünlük.
Samed → özerklik, yeterlik.
Lem yelid ve lem yûled → soy kaygısından özgürleşmek.
Böylece İhlas Suresi sadece tevhidin özeti değil; aynı zamanda kimlik pedagojisi hâline de getirerek: Biricik ol, özgür yaşa, köklere zincirlenme, geleceğine ipotek koyma diyebiliriz. Zira, varlığını, şimdi de kendin olarak tamamlayabilirsin. İhlas’ın mesajını yaşamak, yüzünü bir şahitliğe dönüştürmektir: Yani Ehad gibi tekrarsız, Samed gibi dirençli, soy zincirlerinden de azade bir halde tevhidin aynası göklerde değil, yüzünde de yazılı olduğunu gör, bil…
Sağlık ve sağlıcakla kalın…