İnsan ilişkilerinde hiçbir şey söylememek, her şeyi söylemekten daha ağır gelir. 2019 yılında yüz yüze geldiğimiz o günden beri bu duygu durumunu düşünürüm… Yaşadığımız onca olumsuzluklara rağmen hiç bir zaman kırgınlık veya öfkeyi sinemde taşımadım… Ama daha çok; birbirine değmiş, tuz-ekmek paylaşmış, duygularını açmış yetişkin iki insanın kendi yollarına çekildiğinde ortaya çıkan o “boş alan” hissini üzerimde her zaman taşıdım! Yine de kimseyi suçlamayan, kimseyi küçültmeyen bir sessizlik içinde…
Bir insanı özlemek de garip bir şeydir… Gün içinde işine gücüne bakar, konuşur, bir şeylerle meşgul olursun ama içinin bir yerinde ince bir sızı oracıkta duruyordur. Adı konulmamış, yüksek sesle söylenmemiş bir şeydir bu. Öylesine, sessizce akıyordur… İnsan bazen neyin eksildiğini tam anlayamıyor olsa da hissediyor ve anlıyor ki artık bir şeyler yolunda değildir! Benim için de son günlerde böyle oldu. Onunla konuşmak, bir şeyler paylaşmak, hayat üzerine iki kelam etmek iyi geliyordu. Bir insanın yüzünü görmeden bile enerjisini taşıdığı olur ya hani işte öyle bir şey… İçten, samimi, gerçek.. Belki de uzun zamandır böyle bir sıcaklığı özlemiş olabilirim… Ama bir noktada geri çekildiğini hissettim. Bunu dil, davranışlar veya mesajlar söylemese de kalp dediğimiz acayip organ anlıyor… Peki kırıldım mı? Hayır.
Kırgınlık başka bir şey. Bu daha çok “acaba iyi mi?” merakı.. Çünkü bazı insanlar öyle şeyler yaşar ki, yorulduklarında susmayı tercih edebilirler… Bu sebepten kimseyi kınamıyorum. Onların yaşadıklarını ben yaşasam kim bilir belki de kimse yüzüme bakmaz. Ama bazılarının fıtratları, yaşama azmi güçlüdür. Bir yol yoksa bile yeni bir yol açabilirler. Evet, onca yaşanan olumsuzluklara rağmen, onlar, her şey yolundaymış gibi duran ama içinden sessizce akan insanlardır ki artık çoğunu tanıyabiliyorum. Hatta kendimden de biliyorum. Herkesin bu hayatta içi daralabilir. Bazen kendini suçlar, bazen geçmişi kurcalar, bazen bir sözü yanlış yorumlar, bazen “Acaba fazla mı oldum?” der. Ve hayatın biz insanlara bakan yönüyle ilginç, garip, bir yanı vardır. Birine gerçekten değer verdiysen, onun susmasının seni düşündürüyor oluşu ise garip gelir. İyi de niye böyledir? Sanıyorum bu da insanın elinde olan bir şey değil, düşünmek istemesek de nasıl olduğunu merak etmek, insanın kalbinde bir refleks gibidir. Üstelik sahiplenerek filan da değil -bir sahibi olsa bile- insani bir bağın devam etmesindendir…
Evet, yıllardan beri hiçbir zaman kötü bir düşünceye kapılmadım. Yapamadım. Onunla yan yana gelmek, konuşmak, yolculuk yapmak, bir ekmeği paylaşmak, iki insanın birbirine güvenerek hoşa giden bağıntılar yaratabilmesi muhteşem bir güzellikti kendi adıma. Ve belki de bu yüzden, onun kendini geri çektiğini hissettiğimde içimde hafif bir sızı hissettim. Alıştığın o sıcaklık bir anda eksildiğinde, bunu görmezden gelemedim. Ama bu sızı “neden böyle oldu?” diye hesap soran bir tarzda değil; daha çok “inşallah iyidir” diye içimden geçen bir dua, bir dilek gibi…
Hayatın hızlı akması ile ilgili çok şey karaladım bu blokta. Görüyorsunuz ki hayat hızlı akıyor. İnsan istemeden yoruluyor, içinden taşan yükleri saklamayı öğreniyor. Kim bilir, belki o da böyle bir dönemden geçiyordur… Belki kendine dönmek istiyor, ama benim yüzümden dönemiyordur… Belki bazı şeyleri toparlaması gerekiyordur. Herkesin zaman zaman yaşadığı insani bu ihtiyacın önünün açılması için geriye çekilmek gerekir diye düşünüyorum. İşte ben de öyle yaptım. Geriye çekilip ona alanın en büyüğünü bıraktım. Bu öyle bir alan ki doğruyu idrak etmesini bekleme alanıydı. Zira benim ondan hiçbir zaman; sevgisi, muhabbet, iletişimi kesmemesinden başka bir beklentim olmadı. Bir açıklama dahi beklemedim. Bir borç istemedim. Bir şeyler dediysem geri dönüş zorunluluğu taşımasını bile istemedim.
Eğer bir gün benimle tekrar konuşmak ister, bir cümlenin ucundan tutmak dilerse, buna kapalı olmadığımı dile getirmeye çalışmak için karaladım bu metni… Kapı beklemek için değil; iyi niyet bozulmadığı sürece tüm ilişkilerde açık kalması gereken bir yer olduğu için böyle söylüyor, böyle düşünüyorum… Ve bu sözlerim de bir çağrı değil, bir baskı hiç değil! Sırf olgun bir insanın payına düşen anlayışı gösterme çabası olarak kalsın isterim. Benim onun sessizliğine kırgınlığım yok. Uzaklaşmak isteyen, duvarlar ören, değerli olduğu halde değersizmiş gibi hisseden birine karşı duyduğum o insani özlem, iyilik ve güzelliğe dair iyi dileklerimin olduğunu bilmesini istememdir.
Hayat kısa. Kimseye “gel” diyemiyorsun, kimseyi “kal” diye tutamıyorsun. İnsan kendi yolunu kendi seçiyor. Ama bazı insanların yolu ne kadar dolansa da bir yerde tekrar sana çıkıveriyor. Akış böyledir. Benim dileğim şu: O içinden ne geçiyorsa, neyle savaşıyorsa, neyi düşünüp susuyorsa… hepsi bir gün hafifsin. Ve bir gün, kendi istediği vakitte, kendi istediği biçimde yeniden konuşsun.
Ne zaman? Bilmem. Ama ben bekleyen tarafta değilim; sadece kapıyı kapatmayan taraftayım.
Hepsi bu kadar. Benim niyetim temiz. Kalbim rahat. Suçlamıyorum. Zorlamıyorum. Takip etmiyorum. Sadece onun bir insan olarak iyi olmasını diliyorum. Gerisi? Hayatın yazdığı yerde duruyor.
Kalın sağlıcakla.











