İhtimallerin Direnişi
Her bayram bir tabut kalkıyordu omuzlara,boş sayfaların üstündeki gözyaşlarıydı zarfsız mektuplar ve karanlıkları üstüme kusan ejderha gibiydi gece...
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın, en azından bir süreliğine, başka bir varoluşsal bunalıma dönüşmesidir." - Franz Kafka"
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın, en azından bir süreliğine, başka bir varoluşsal bunalıma dönüşmesidir." - Franz Kafka"
Her bayram bir tabut kalkıyordu omuzlara,boş sayfaların üstündeki gözyaşlarıydı zarfsız mektuplar ve karanlıkları üstüme kusan ejderha gibiydi gece...
eskiyi özleyişin,, yanlızlığın trajikomik hikayesi..
Yağmur yemiş duvarlar gibiydim,fırtınanın karşısına korkmadan dikilmiş ama içeriden rutubet bağlamış.Her günüm birbirinden hassas birbirinden kırılgandı acının yıktığı duvarsız odamda.Sayısını hatırlayamadığım senelerimde sayılı gün hüküm sürememişken,işte bu gün benim günümdür diyerek içinden saatleri çekip kendime esir edememiştim ve bu yüzden öfkem isyandı kelimesiz,harfsiz en sessizinden,çınlıyordu kulaklarımda.O çınladıkça deliniyordu
Kemal Tahir
Son üç gündür telefonum kapalı, bu kadar rahatlayacağımı düşünmemiştim. Tamam çok iyi bir alet tamam iletişim ama arayanların dırdrından mı, sürekli ulaşılabilir olmaktan bıkmaktan mı? yoksa şu lanet radyasyonun etkisindenmidir bilinmez çok bunalıyor, çok sıkılıyormuşum bu aletten.
İnsanları buraya çeken neydi?Irmağın üstündeki,tahtaların bir adım boyu aralıkla dizildiği bu köprüyü insanlar aşağı bakmadan geçmek çabasındaydı.Köprüden suya tepeden baktıklarında, insanların başı dönüyor,her an suya düşebilecekleri duygusunu uyandırıyordu.İnsanları buraya çeken kaynadığı söylenen günlerdir kurumadan aktığı söylenen kandı.
Odaya giren olmamıştı, ama ben bu kaba davranışa neden olan kişiyi tanımak için hızla kapıya yöneldim. Koridorda küçük bir kalabalık ve en önde yeni tayin olmuş albay, ardında ona yağ çeken her devrin adamı müdür yardımcımızı gördüm. Öfkeyle haykırdım:
Ayı olsa şu kapıyı çalmadan önce bir
Biliyorum, ölü aşklara verilmiş sözleri tutmak mecburiyetimiz yok. Istersek mezarlarına bile uğramayabiliriz. İşte bu yüzden paylaşıyorum satırlarımı seninle. Madem ki aşklar ölebiliyorlar, o zaman böylesine hortlayabilirler de, ben istemesem de.
"Yokladı hafıza sandığını. Başladı çıkarmaya tozlanan anıları. Anlattıkça neşelendi. Bir anlattı bir neşelendi. Neşesinin doruğunda artık güvenle ayrılabilirdim ondan. Teşekkür etti bana. Yalnızlığına ortak olmuşum.
Asıl ben teşekkür ederim sana.
Çünkü fark ettim ki: Hiç düşünmemişim bir gün bir sandık dolusu tozlanan anım olacağını,
Parasal başarının en üstün değer olarak görüldüğü, pazarlamanın hakim olduğu bir kültürde insanlar arasındaki ilişkilerinde ticari ve iş piyasalarında geçerli olan alış-veriş yöntemleriyle gerçekleştirilmesine şaşmamak gerekti!
Şair hangi yaştan bahsediyordu dizelerinde bilmiyorum ama ben kışa doğru yol aldığım bu yaşımda böylesine bir duygu ile ilk defa tanışıyordum. Ve bu her ne ise, anlamaya dinlemeye yorumlamaya çalışıyordum.
…Bu dansı bana lütfeder misiniz sesiyle irkildi kız. Şaşırmıştı, bunu beklemiyordu. Gözlerini oğlanın göz bebeklerinde görüyordu. Heyecanlı bakışlardı bunlar, titrek dokunuşlardı. Elbette dedi kız tereddüt etmenden. Orkestra çalmaya başladı Notre Dame de Paris’in büyülü şarkısı “Belle” kulaklarda çınlıyordu.
Emrah Safa Gürkan