Suskun
Bir anlamsız şekildi yüzümde donup kalan, bir isimsiz hikaye, kelimesiz cümle. Hayattan dolayı değil, hayatta olmanın ağırlığı ile sarsıldığım düşüncesi gelip geçti aklımdan.
"Yazmak, aslında ölmek için bir bahanedir; okumak ise bu bahaneyi ertelemenin en zarif yoludur." - Umberto Eco"
"Yazmak, aslında ölmek için bir bahanedir; okumak ise bu bahaneyi ertelemenin en zarif yoludur." - Umberto Eco"
Bir anlamsız şekildi yüzümde donup kalan, bir isimsiz hikaye, kelimesiz cümle. Hayattan dolayı değil, hayatta olmanın ağırlığı ile sarsıldığım düşüncesi gelip geçti aklımdan.
" Senin yanmayan öpülesi ellerin
Duaya açılırdı bizim için
Toprak kokulu yüzünde
Küçük gözlerinde
Sessizliği sevginin "
Kanepeye uzattılar. Midesi sırtına yapıştığını belirten bir sinyal veriyordu. Kocaman kırmızı bir ışık yanıyordu, gövdesinin tam orta yerinde. Kalbinden geçen trenlerin ışıkları olmalı bu, diye düşündü. Kendisine uzatılan tüm elleri reddediyordu günlerdir. Ne yemek, ne de ilaç Zoraki ve bıktırıcı ritüellerdi sadece. Mutlaka bir plan yatıyordu ardında, tüm
Sabahattin Ali
Ülkenin ana hedefi sürdürülebilir karlılıktı. Ancak bu sürdürülebilir kelimesi bir süs olarak değil, gerçek anlamıyla kullanılıyordu. Sonraki yıllarda ortaya çıkan ürünlerde görüldü ki, yeni ülke her türlü üründe sadece mali karlılığı değil, enerji kullanımı ve atık üretiminde doğayla uyumluluğu da ana bir ilke olarak kabul etmişti. Bu arada
Sevda, bir taşın başına oturmuş dalgın bir vaziyette, mahmur gözleriyle etrafını seyrediyordu. Her şey o kadar yabancıydı ki kendisine, kime ne danışacak, neye göre davranacaktı bilemiyordu. Gelenek ve göreneklerin aynı olmasına rağmen, kendi yaşadıkları ve öğrendikleri ile, geldiği bu yerlerdeki insanların gelenek ve görenekleri kendisininkine o kadar zıttı
Adını bilmediğim bir sarmaşık lila renginde çiçek açmış, pencerenin bir yanından yukarıya doğru sarılıp tırmanmıştı. İçimde o tanıdık, gittiğim her yerde beni bulan o acıtan boşluk hissi; bu manzaranın içinde de yoktum...
Gitme vakti gelmişti, gitmeliyim...
Zamanla gelişen gölge adam yaklaşımı da sistemin dinamizmini artırdı. Her seviyedeki her grupta birincinin ardından gelen en çok oy alan ikinci kişi gölge adam oluyor ve bir üst seviye için gölge oy kullanıyordu. Böylelikle yerini kaybeden birinin boşluğunu kimin dolduracağı hemen hemen kesin bir olasılıkla bilinebiliyordu.
Aniden elindeki bardağın ne kadar kirli olduğunu farketti adam, üzeride dudaklarından bulaşmış az önce yalanmış bir kaç organın doku kalıntıları , kedi kılları, üçüncü sınıf fındığın, dördüncü sınıf kırmızı şarapla karışarak oluşturduğu tatak büyüklüğünde sarılıklar ve kadehin içinde dışından daha çok bulunan parmak izleri ... hepsini bir araya
bir yazarın kendisi ile yüzleşmesi!....
Ani bir inilti ile derin uykusundan kalkı.Gözleri ve bedeni sersemleşmişti.Hafif aralıklarla odanın tavanında asılı bulunan küçük ampülden süzülen sarı ışık süzmesi gözlerini kamaştırıp uyunmasına engel oluyor herşeyi bulanık gösteriyordu.
Hep bir ablası olsun istemişti. Mahallenin çocuklarından kaçıp, sığınmak için ama yoktu. Ne zaman yanında ablası ile geçen birini görse içi burkulur. Abla ile dolardı gözleri, minik gözleri...
Kahramanımız Abdülrezzak , bir dakikanın altmış kere kafasına kaya kütlesi gibi indiği bu zor anlardan birini farklı bir boyutta yaşadı!... Yutkunacak oldu, ağzı kurumuştu; dili damağına yapıştı!... Öylece kaldı!... Ama, Abdülrezzak, hazmetme kapasitesi sayesinde bunu da atlatır evelallah!...
Gaye Boralıoğlu