Ddt
Doğanın ve ananın kucağında, babanın yanıbaşında yetişen bir köy çocuğunun, gündelik yaşamından geleceki
günlerine yansıyanlar.
"Yazarlık, kahvenin bittiği anda başlar; o an gerçek düşmanını tanırsın." – Franz Kafka"
"Yazarlık, kahvenin bittiği anda başlar; o an gerçek düşmanını tanırsın." – Franz Kafka"
Doğanın ve ananın kucağında, babanın yanıbaşında yetişen bir köy çocuğunun, gündelik yaşamından geleceki
günlerine yansıyanlar.
Güneşi kim buzla kapladı?Her kimse çıksın ortaya! Sıcak günlerin umudunu insanlara bahşeden sonra da hiç acımadan kalplerinin sıcaklığını çekip alan, insanları sarı günlerin altında tir tir titreten kimse hüküm giymeli!Hüküm giydirilmeli! Sizin hiç uyanm
Dedem köyden kente göç etmiş ve yer yer köylülükten kalma yaşam biçimini sürdüren bir fabrika işçiçisiydi. Dolu dolu yaşamış ve yaşadıklarını kendince felfileştirmiş ve çevresinde sevilen, sayılan kendi çapında bilge bir kişiydi.
"... ...benim tattığım acıyı mı merak etmiştin ? ne yaşadığımı mı? hayır sevgini alenen gösteremeyecek kadar vahşiydin ve bunun için mataryı istemiştin. demek ki vahşi olduğumuz ortak gerçek..."
bizi adeta büyülemişti sanırım odada tütsü niyetine kafa yapıcı bir şeyler yakılıyordu çünkü hoca yerde bu dumana mağruz kalmıyordu ve biz ayakta durduğumuz her saniye içimize çektiğimiz bu tütsü kokusuyla dumanı başımızı döndürüp dilimiz damağımız kuruyordu bizi biraz ayakta beklettikten sonra yere oturttu. Ben hiç konuşmuyordum arkadaşımla öyle
Oooo pity pity karamela sepeti...Anlamlı anlamsız bir dostluğun hikayesi
Yalnız bir gerçek var; ülkemizde askerlik gibi, kolejlere hazırlık dönemi de her anne ve baba için "Mecburi hizmet".
Şarkılar bir rumdan, bir türkten ama hep Ege’den kopuyor, ayaklarımızın tabanındaki ritme vuruyor. Sahnedeki tüm ekibin sandalyelerindeki duruşlarıyla çalgılarından çıkan sesler arasında insana huzur veren bir tezat var. Kıyafetleri sade, bakışları
"yani tarzan ruhlu bir benliğe doğranmış selülozun yaşayanından daha değerli olduğunu anlatmak çok zordu, çünkü kitabın-kalemin hala fotosentez yaptığını ispatlamaları gerekiyordu"
Demir çerceveli pencerelerin ardında, Topkapı Sarayı, denizin üzerine serdiği incili yorgana baş aşağı uzanmış, yatıyor.
Evlerimize gitmek için hepimiz ayrı ayrı otobüs duraklarımıza yönelirken bile bunu konuşuyorduk. Bu arada ne kadar dolaştığımızı kestiremiyorum, ama şundan eminim ki; yorgunluktan ölüyordum!
Sonunda merdiveni çıkmayı tamamen bırakmak istedim. Çok uzun, bitmeyen uykuya kendi kendime dalmaya çalışarak merdiven çıkarken en tehlikeli olan kazayı yaşadım; kendimi yaraladım.
Okuldaki arkadaşlarının tepkisi ise çok farklı olmuştu. “Dörtgöz dörtgöz” diyorlardı. Suratında taşımak zorunda olduğu bu fazlalıktan nefret etti. Hatta ilk günler okulda takmadı. Ceketinin cebinde saklayıp, eve yaklaştığında gözüne taktı
Dilencilerin dejenere ederek kullandığı bir kelimenin aslında basit bir kullanım hatası olmadığını anlatan bir gezi yazısı...