Not Defterinden Arta Kalanlar
Yaşarken ölmüş bir insanın öldükten sonra yaşama hikayesi. Zor bir hayat, pişmanlıklar. Sır bir arkadaş. Ve tarihe kazınan anılar.
"“Yazmak, dünyayı kurtarmaktan önce, kahve bitmeden kelime yazabilmek meselesidir.” – Umberto Eco"
"“Yazmak, dünyayı kurtarmaktan önce, kahve bitmeden kelime yazabilmek meselesidir.” – Umberto Eco"
Yaşarken ölmüş bir insanın öldükten sonra yaşama hikayesi. Zor bir hayat, pişmanlıklar. Sır bir arkadaş. Ve tarihe kazınan anılar.
Demek ki insan memnuniyetinin bu dünya da bir sınırı yok. Bütün yeniliklerin, bütün icatların ve bütün israfların sebebi bu memnuniyetsizlik ve daha iyi olduğuna inanılana duyulan özlem değil mi? Ama bütün bu yeniliklerin değeri insan hayatından çaldıklarının değeri ile ölçülebilir mi?
Dikkat edin dostlar, melekler her zaman korumayabilir, her zaman zevk almak için dünyaya geldiğinizi ve bunun için yaşadığımızı düşünmeyin…
ilk hatırladığım o güzel sözleri yazarken çok düşünmediğim ve kalbimin içinden geçen binlerce sözcük arasında seçtiğim küçük bir kaç cümle
Yaz gelince yüklüklere kaldırılan ağır yorganlar gibi gökyüzü de tüm ağırlığını bir sonraki yıl kullanmak üzere kışa bırakmıştı. Gökyüzü açık bulutları ile sere serpe uzanmışlar gibiydi. Onlar da sanki ince bir pikeyi bile kaldıramayacak kadar özgür ve hafif olmak istiyorlardı.
12 ler bir daha yaşanmasın
bir ilkokul öğretmeninin 12 lerin yaşananlarından bazılarını penceresinden yansıtmasını okumaktasınız. kurgu değildir
"ve seni görüyorum yine
yumuşuyor adiliğin ve uçmazlığın ben bakınca,
yumuşuyor insana uyuşmazlığım sert kayada ,
...
BÖYLE Mİ OLMALIYDI?
12 den 12 ye milyon kere milyon
yaşanmaması gereken yaşanılanlardan
yüreklere akanların anısına
Uykum geldi artık... evet... uyku bu herhalde… Bu ışık!... ve bu masmavi parıltı… Bu aydınlık beyaz ışık… Yoksa?...
Vicdan sadece kendimizi yargılamak olmamalı.Vicdan içimizi yırtan,paralayan kara bir çalı olmalı,unutmamalıyız.Vicdanımız her yaptığımızı sorgulayan bir hakim,temelleri sağlam olması gereken bir anıt..
"Bir sardalya pulu kadar tutunamadım mı tenine?"
Makinistin, ayaklarının altında sarsılan demir levha, elindeki saplama arasında askıda kaldığı, ciğerlerinde uzun madencillik yıllarından arta kalmış ne varsa söküp atarmışcasına bağırdığı bu anlarda, gözleri şehvetle kısılır...
Çocukluğumun yeşil sokağı, annemin sabun kokulu elleri, yanaklarıma batan babamın kirli sakalı, güvende olduğum, sığındığım, bahçesinde güller açan evim... Her yolculuk bir şekilde götürür beni oralara. Yaşlı ceviz ağacına tırmanıp dalların yaprak