Ddt
Doğanın ve ananın kucağında, babanın yanıbaşında yetişen bir köy çocuğunun, gündelik yaşamından geleceki
günlerine yansıyanlar.
"Bir yazarın cenneti, ölüp de arkasında bıraktığı okunmamış kitaplardır." — Terry Pratchett (Kurgusal)"
"Bir yazarın cenneti, ölüp de arkasında bıraktığı okunmamış kitaplardır." — Terry Pratchett (Kurgusal)"
Doğanın ve ananın kucağında, babanın yanıbaşında yetişen bir köy çocuğunun, gündelik yaşamından geleceki
günlerine yansıyanlar.
Kendimizi çok güçlü sandığımız çağlar geride kalır birgün ve gözlüksüz gazete okuyamaz,soluklanmadan
merdiven çıkamaz hale geliriz.O zaman hayatta iseler,
anne-baba algımız,sevgimiz değişir.Gidilen meşakkatli yolun bir yerinde bir onlara,bir kendimize bakar,niçin yanıldığımızı sorgularız.İşte bu öykü böyle bir soluklanma ve sorgulama anında yazıldı.
Çok uzun yıllar geçiyor gözlerimden, Burgaz Ada da kollarımdan tutup bir çukurun üstünden hızla sallıyor babam, Kalpazan Kayadaymış bu çukur, ben hiç korkmuyorum, çünkü babam tutuyor, o beni düşürmez. Bana kediler getiriyor, birinin adı “Cingöz”, diğerinin de “Duman”.
Büyük bir evin içinden çıkan zincirlerin ucunda sallanan kozalakları, kırmızı çatısı ve kırmızı penceresi olan kahverengi o koskocaman güzel eve hayran, hayran bakıyorum. çok yüksekte. Ayak parmaklarımın ucunda yükseliyorum ve işte, o hiç unutamayacağım an; küçücük bir kuş çıkıyor, "guguk,guguk" diye öterken, geri. geri gidiyorum şaşkınlıkla, arkaya, bir
Küçük bir oda odanın içerisinde bir köşede ufak bir mum yanıyor mum küçük bir alevle kırmaya çalışıyor odanın karanlığını ama yetmiyor aydınlatmaya nesneleri
Nesneler karanlığı üzerlerine örtmüşçesine kendi dünyalarını yaşıyorlar mumun alevinden çekinen bir edayla dalmışlar kendi sessizliklerine
Sarmaşık olup sardı sevgin içimi, zehrin içime aktı. Bu ilk aldatılışımdı. Ve olsa olsa bu son aşkımdı…
Kaptana kalırsa aradan geçen yıllar sonra şu deniz öyle dar gelmeye başlamıştı ki… Gemiyi terk etmek gerekse değmezdi buna. Bütün personeli bindirirdi de filikaya, kendisi binmezdi. Mavi gözleriyle hep güneşi arıyordu; evine hala dönmemişti.Oysa deniz güneşin eviydi: sabah ön kapıdan çıkar, akşam arka kapıdan girerdi.
Bir yanda gemisiyle,topuyla ve asker sayısıyla bizden kat be kat üstün olan düşman orduları,diğer yanda en önemli silahı göğsündeki imanı ve vatan sevgisi olan Türk Askeri
Size okumayı öğreten insan yıllar sonra son dersini vermek için sizi çağırırsa?..
Fırtınanın sesi,Hako’nun iniltileri gibiydi.Ne yapıyordu acaba şu anda?Gözleri hala o boşlukta mıydı?Pencerede uğuldayan rüzgar,Hako’nun sesiyle bir türkü mırıldanıyordu şimdi.Ama ağır bir türküydü bu;kaderi yazanlarla onu oynayanlara bir küfür gibi…
Evlerimize gitmek için hepimiz ayrı ayrı otobüs duraklarımıza yönelirken bile bunu konuşuyorduk. Bu arada ne kadar dolaştığımızı kestiremiyorum, ama şundan eminim ki; yorgunluktan ölüyordum!
Lezzetli melodilerin göz kararı bekleyişlerine inat olacaktı gözyaşları, biliyordu. /
...Rüzgar , üzerine attıkları paçavranın uçlarını havalandırınca , saçları kadar beyaz yüzü göründü.
ilk hatırladığım o güzel sözleri yazarken çok düşünmediğim ve kalbimin içinden geçen binlerce sözcük arasında seçtiğim küçük bir kaç cümle
Okuldaki arkadaşlarının tepkisi ise çok farklı olmuştu. “Dörtgöz dörtgöz” diyorlardı. Suratında taşımak zorunda olduğu bu fazlalıktan nefret etti. Hatta ilk günler okulda takmadı. Ceketinin cebinde saklayıp, eve yaklaştığında gözüne taktı