İki kadın..İki yürek
Bir ara elime telefonu alıp, aklıma bir bıçak gibi saplanan numaraları tuşladım.
“Aradığınız aşk’a şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz”
"Yazmak, aslında konuşma engelli olmanın en şık yoludur." - Franz Kafka"
"Yazmak, aslında konuşma engelli olmanın en şık yoludur." - Franz Kafka"
Bir ara elime telefonu alıp, aklıma bir bıçak gibi saplanan numaraları tuşladım.
“Aradığınız aşk’a şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz”
Dengemi kaybetmek üzereyim, boynuna yaslıyorum ağır kafamı, huzur içindeyim.
"O da sinirlenirdi ki bazen, camdan perdeye vuran gölgesini değişik şekillere benzetirdi beni korkutmak için karanlık gecelerde. Kasıtlı yaptığına inanıyordum bunu, aksi halde bir ağaç dalı nasıl olur da bir kediye,bazen bir ata ya da daha da fenası ağzını açmış bir cadıya benzeyebilirdi ki!.."
Kar altında yürümekten bir tek tipi olduğu zamanlar vazgeçerdim. Zorlandığımdan, üşüdüğümden ya da rahatsız olduğumdan değil! Doğa ananın en güzel gösterilerinden birinin tipi esnasında ortaya çıktığı düşündüğümden vazgeçerdim.
İlk ayı geride bıraktım. Andırın dönüşü, Münir'e uğradım. Öğrencilerimin eksik kitaplarının siparişini verdim. Münir çaya davet etti beni.
Köpek seslerinden korkan iki yemek kaşığı çilek reçelini, dolayabilir misiniz hayatın eteğine?
Yeşil t- shirt giymiş kelebek katili, futbol konuşacak birilerini aramaya; pembe elbiseli kız ise kelebeklerini yeniden hayata döndürecek bir mucize aramaya gidiyordu...
"Bir sardalya pulu kadar tutunamadım mı tenine?"
Kapı sesine ve köpeğin havlamasına uyanmıştır çoktan anne. Kapıda belirir; gözlerinde sabah mahmurluğu, yüzünde yılların yorgunluğu. Son görüşünüzden bu yana saçlarındaki beyazlar artmış, yüzündeki çizgiler mi derinleşmiştir yoksa sana mı öyle gelmektedir bilemezsin.
Başka bir şehre taşındığından beri, bir haftadır haber yoktu babasından. Ne bir mektup, ne bir telefon… Ölmüş olabileceğinden şüpheleniyordu yirmi iki yaşındaki öz oğlu.
Gürültülü şehri adeta ikiye bölen gizemli sese yönelmişti artık. Buğulu gözlerinde hatıralarını arar gibiydi…
Leyla'nin Yaşaminda Bi̇r Arkadaş Gi̇bi̇ Gördüğü Mor Koyunun Ve Babasi Reşat Ağanin Öyküsü Konu Edi̇lmektedi̇r.
Dilencilerin dejenere ederek kullandığı bir kelimenin aslında basit bir kullanım hatası olmadığını anlatan bir gezi yazısı...
Gerçekte Yaşanmiş Olan Anadoluda Yeti̇şmi̇ş Türk Subayi İle, Ermeni̇ Kizi Anuşka'nin Aşk Öyküsünü Konu Etmektedi̇r.
Sıhhiye'deki Adliye Sarayı'nın yerinde Tekel Depoları var o günlerde bir de Tekel çalışanlarının lojmanları. Enerji Bakanlığı; Bakanlıklarda, bugünkü Yargıtay binasında, Pertol Ofisi Kocatepe Camii'nin oralarda bir yerlerde. Ama camii falan yok daha. Tepeyi yok etme aşamasındalar henüz, camiiyi kondurmak icin patlattıkları her dinamitle Petrol Ofisi'nin camları şangur şungur...
EKSİLEN BEYAZLARIM
Mutfak penceresinden yansıyan ilk sabah ışıltıları gönlümdeki mahzenlere ve d tipi katlarına inemiyor.
Her sabah birbirine benzemeyen gri tonlarla uğraşıyorum.Şizofren artçıların kasıp kavurduğu kesif
sancı rüyalardan kalkmanın yorgunluğuyla kafeine tutunuyorum.
Beyazım eksildi.Boyayacağım günün sarı oklarını,kalın fırçamın halden anlamaz
Yer: İzmit. Tarih 17 Ağustos 1997. Saat 03.00 Omuzumda basın çantası varken ve dışarıda bulunduğum bir anda başladı sarsıntı. Depremin ilk fotoğrafı ve enkazda küçük bir kız çocuğu... Adı Merve... "Sesimi duyan var mı?" çığlıkları arasında kayboluverdi her şey...