Kanun ve Vicdandan Uzak Kalan
Hukukta hukuksuzluğu savunanlara, adalet yuvalarında adaletsizliğin tarafında olanlara sitemdir.
"Yazmak, bir hayaletle güreşmek gibidir; kazansanız bile, ellerinizden kayıp gitmiştir." – **Franz Kafka**"
"Yazmak, bir hayaletle güreşmek gibidir; kazansanız bile, ellerinizden kayıp gitmiştir." – **Franz Kafka**"
Hukukta hukuksuzluğu savunanlara, adalet yuvalarında adaletsizliğin tarafında olanlara sitemdir.
Hep merak ederdim.Neydi derdi? Neden bu hale gelmişti. Sokakta sıra dışı bir görünümü, farklı bir yürüyüşü vardı.
Ci'nin çirkin bir kadın olduğunu söylesem kötülük etmiş sayılmam. Bunun için adeta uğraşmış gibiydi çünkü. Salaş giyim, kötü makyaj, kötü ve yamuk bir saç kesimi. Üstelik erkeksi tavırları vardı.
Güzel bir temmuz sabahıydı, Topkapı’dan Şehremini’ne doğru yürüyordum. Belediyeye ait otobüs garajının oraya gelmiştim ki, onu gördüm.
Yaklaşan babalar gününde babama veremeyeceğim hediye beni üzerken birden ona kalıcı birşey vermek istedim.Bende birikmişleri de atacaktım dışarı belki biraz nefes almak adına.
Vatman şakir bey, Kocaman iki kanadı olan, üzerinde kapıya yakışan demirden dökme büyük bir anahtarla açılıan kilidiyle, bizi koruma görevi dışında bizden bir parça gibi, bizimle yaşayan, sokak kapımızın karşısında duran divanın üzerine babamın evden çıkma vakti geldiğinde, onun ancak iki küçük çocuğun kaldırabileceği ağırlıktaki deri ceketini, iki
Delilikle dehânın arasında ince bir çizgi vardır, derler. Mahallemizden onun dehâsına kafa yoranlar çıktıysa da, kimse ona deli demedi.
Ömrü boyuca mutluydu da, zayıf kalbi onu yarı yolda bıraktığında da mutlu muydu, bilmiyorum. Bir şey biliyorum: YAŞADI. Çokları bunun anlamını bilmezler.
İskorpit balığının zehirli olduğunu biliyordum ancak, panzehirinin işemek olduğunu bilmiyordum.
Yenişehir, Ankara’nın bir zamanlar en gözde semtlerinden biriydi. Çocukluğumun uzun bir bölümü o semtte geçti. Oturduğumuz ev bahçe içinde iki katlı bir evdi. Çevredeki bütün evler bahçe içinde, iki veya üç katlı, farklı görünüşlere sahipti.Sıcacık komşuluk ilişkilerinin yaşandığı mahallemiz, sokaktan geçen simitçi, yoğurtçu,sütçü ve at arabalarıyla meyva´- sebze
Dostum, öyleyse bana söyleyebilir misin, her VAR OLAN GERÇEK midir, her GERÇEK VAR mıdır?
'Elveda' demiyorum melek çocuk; sadece... tekrar buluşuncaya kadar 'hoşçakal'....
Yıl 1981: 12 Eylül’ün ortalığı tozu dumana kattığı; bir çok devlet memurunun asılsız ispiyonlarla sağa sola savrulduğu acılı günler. Sisli bir Kasım günü hiç beklemediğim kararı duyunca, ister istemez sarsıldım, hıncım bir an öfkeye döndü.
Çocukluğumun yeşil sokağı, annemin sabun kokulu elleri, yanaklarıma batan babamın kirli sakalı, güvende olduğum, sığındığım, bahçesinde güller açan evim... Her yolculuk bir şekilde götürür beni oralara. Yaşlı ceviz ağacına tırmanıp dalların yaprak
Ödemiş’te çoğu kimse tarafından bilinmeyen bir leylek vakfının varlığını yıllar önce çıkardığımız Ödemiş Efe dergisinde yayımlamıştık. Bu vakfın amacı, çeşitli yollarla yaralanmış ve uçamayacak durumdaki leyleklerin bakımını üstlenmek ve onları iyileştikten sonra göç yollarına salıvermektir.
Uzun iriyarı , kapkara sakalı bir adam. Başı sarıklı, ayaklarında kara lastik, pantolonu yün çoraplarının içinde. Topuğundan dizine kadar çorabını iplerle sarmış. Sırtında kara uzun bir palto. Dev gibi bir adam. Adam dingin, duru bir sesle “Muallim evde mi?” diye soruyor. Şaşkın bakıyorum yüzüne. Ne dediğini anlamıyorum.
Karla karışık yağmalandı çocukluğumdan bu yana yüreğimde biriktirdiklerim...
Gagasında kundağa sarılmış bir bebek taşıyan; konacak baca arayan bir leyleğin kabarma resmi işli, tahtadan, dört köşe kumbarayı babam bir iş dönüşü evrak çantasından çıkarıp önüme koymuştu.
Ercan Kesal