Babamın Elleri Soğuktu...
Yaklaşan babalar gününde babama veremeyeceğim hediye beni üzerken birden ona kalıcı birşey vermek istedim.Bende birikmişleri de atacaktım dışarı belki biraz nefes almak adına.
"“İyi yazmak, düşüncelerinizin düğündeki davetliler gibi – hepsi orada ama kimse konuşmuyor.” – Dorothy Parker"
"“İyi yazmak, düşüncelerinizin düğündeki davetliler gibi – hepsi orada ama kimse konuşmuyor.” – Dorothy Parker"
Yaklaşan babalar gününde babama veremeyeceğim hediye beni üzerken birden ona kalıcı birşey vermek istedim.Bende birikmişleri de atacaktım dışarı belki biraz nefes almak adına.
İçimde iki tane ruh yaşıyor. Biri delinin teki: Herkes diyebilir ben deliyim diye. Ama onu tanıyanlar bir daha bu kelimeyi kullanmaktan kaçınabilir. Ve diğer ruh, ben ona Yürek demekle yetiniyorum. Bir yürekten öte o da bir ruh, ama tarzı dolayısı ile bu lakabı taktım ona.
Bulunduğum otel odasından caddeden geçenleri izliyorum. On beşinci kattaki odamın penceresinden insanları karıncalar gibi peşisıra geçiyorlarken görüyorum. Geçen insanlar bana geride bıraktığım şehrimi, şehrimin insanlarını, ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi ve sevipte dost olamadıklarımı hatırlatıyorlar. Herşeyden halas olduğumu düşündüğüm bir anda geçmişime dair düşünceler arılar gibi beymimde vızıldıyorlar. Manila da
"Bırak Şenol be şu hikayeyi, masalı. Bize askerlik anılarını anlat. Nerede yapmıştın askerliği, Erzurum da değil mi?" diye sorunca şok olmuştum."Hayrola beyler canınız sıkıldı herhalde" diye sordum. Balıkçı İrfan dayanamadı."Ya Şenol yanlış anlama bizi. Diyorum ki kitap falan bastırsana, yani bizim aramızda meşhur olamazsın öyle değil mi? Vallahi
Aşka eşkıya çocukların hayatla hiç örtüşmediği kadar sahici yarınsızlıklarına kırptığım ergen yıldızlardan dökülen sağanaksız pırıltıların, bıyıkları yeni terlemiş acemi çocukluğumun ergenlik sivilceleriyle cebelleşmesinden daha acıydı uzaklardan gelen ölüm haberleri.
Satış temsilcisi olarak çalıştığım ithal kömür satan firmayı temsilen, geçen yılın haziranında, iç anadoluya dört gün süren bir yolculuk yapmıştım.
Ben genelde içki içmek için birahaneleri tercih ederdim. En çok uğradığım yer mahalleme yakın bir yerdeydi. Adının hala unutmadım. “Köylüm Birahanesi”. Adı müşteri profiline uygundu. Burası alt sınıfın, avamın, alttakilerin mekanıydı. Köyden kente gelen insanlar burada birasını içiyor, akşam da köyün otobüsüyle köyüne dönüyorlardı. İşsiz, fakir gençler burada
Sağlıklı ve güçlü toplumlar sağlıklı bireyler yetiştirmekle oluşur ancak. Maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayacağımız kadar çocuk sahibi olmaya toplumca özen gösterelim. Aile planlamasını günah sayıyorsak eğer, çocuklarımızı yarı aç yarı tok g
Bu öyküdeki olaylar yaşanmış gerçeklerdir.Şahısların isimleri ise tabii ki değiştirilmiştir...
Evden 50-60 metre uzaklaştığımda karşıma bir sokak köpeği çıktı.Bana bakıyor.”Neresinden ısırsam ne kadar et koparırım” diye düşünmediğini sanıyorum.Çünkü bakışları dostça,tanıdık birine bakar gibi.
Milletvekili de, bürokratı da, zengini de, köylüsü, hırsızı, şüpheli şahısı, inşaatçısı da bu takım elbiseyi giydiğinde eşit konuma geçebilir. Bu yüzdendir belki takım elbise insanı insan yapan, insanın kendisine de, karşısındakine de güven veren bir elbise türüdür
Uzun iriyarı , kapkara sakalı bir adam. Başı sarıklı, ayaklarında kara lastik, pantolonu yün çoraplarının içinde. Topuğundan dizine kadar çorabını iplerle sarmış. Sırtında kara uzun bir palto. Dev gibi bir adam. Adam dingin, duru bir sesle “Muallim evde mi?” diye soruyor. Şaşkın bakıyorum yüzüne. Ne dediğini anlamıyorum.
Öyküdeki anı defterinin gerçek olup olmadığı çokca sorulan bir soru.Gerçek veya değil...Ne farkeder ki!
Okulda her tip insan bulunur ama bunun farkına birçok şey gibi sonraları varırsınız tembeller mutsuzlar çalışkanlar orta düzey zenginler...
Çocukluğum,çocukluğumuz....
Hayatı aşağıdan yukarıya seyrettiğimiz yıllar..
Keşke insanlar hep çocuk kalsalar