Babalar Günü Hediyesi Babaya Özel de Anneler Günü Hediyesi Neden Eve Özel?
Babalara özel olsun...
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Babalara özel olsun...
Yüreğin üşüyorsa, dünyanın çeşitli yerlerinde olan katliamlara bunu solcular yaptı, onu sağcılar yaptı, şunu köktendinciler yaptı, onlar faşist, bunlar kominist diye bakarsın. Ama temelde ölen insandır eti ile kemiği ile, duyguları ve düşünceleri olan bir canlıdır...
Yarattığınız sistemler Kullandığınız yöntemler Yaşamak istemem artık aranızda Demiş şair Haksız mı?
Ünlü Çek yazar Milan Kundera'nın da bir kitabının adıydı ''Var olmanın dayanılmaz hafifliği'' yıllardır düşünür dururum. Var olmak ağırlık mıdır, yoksa hafiflik mi? Romanı okuduğumu söyleyemem dört dörtlük, şöyle bir sayfalarına göz gezdirmiştim...
Tamam sayı olarak seksenbirmilyon olabiliriz, buna itirazımız yok asla ve kata, ancaaaak bu seksenbir milyonun en az on onbeşmilyonu hiç bir şeyden anlamayan bebebelik, bazıları yaşlı ve hasta, bazıları yatalak ya da bitkisel hayatta... Bilmem anlatabildim mi?
Hadi anlarım Ankaralılar denize koşsun kaplumbağalar gibi, İstanbulun denizi mi yoktu? Bodrumun kaçınılmaz geleceği İstanbul'unkiyle benzer mi?
Peki nasıl duracağız, bizi kim durduracak?
İnsanlar, yani yörenin insanı size yardımcı olmak için elinden geleni yapardı. Zaman içerisinde toprakları para edince onlar da bozuldu. Bir filimden bir replik aklıma geldi Para adamı bozar.
İnsanların güzelliğine bakar mısınız, kiracısı olduğunuz bir evin sahibesi sizin için erkenden kalkıp dolma hazırlıyor. Bizim insanımızın böyle
nnem söylemedi ama bir klişe daha vardır. Köy kızları mahcup olduğu kadar masumdurlar. Utangaç oldukları kadar bakiredirler. Onlar gizli yerlerde açan nadide çiçekler gibidirler. Eşsiz ve el değmemiş, hiç koklanmamış. Bak neredeyse unutacaktım. Üstelik doğurgandırlar. Topaç gibi al yanaklı bebeleri olur. Ne kadar çok istersen Dört, beş altı
Paylaşmak büyük önem taşır insanlar arasında. Çünkü mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, acılar umutsuzluklar paylaşıldıkça son bulur. Gelin hep birlikte acıları paylaşıp mutluluğa çevirelim; mutsuzlukları umutsuzlukları yok edip, bitirelim.
Dün akşam bi ürya gördüm ki sevgili günlüğüm, bu seferki evlere şenlik. Her zamanki gibi korkunç değildi. Pek eğlenceliydi. İlk defa şöyle doğru düzgün bi ürya gördüm. Uyanınca da, keşke bu ürya gerçek olsa dedim, Emel Sayın gibi.
Siz hiç paralel ürya gördünüz mü?
Gelişen sürecin doğru olan deklarasyonuna göre zulmü ve ceberrutluğu içinde başa gelen köleci deklarasyona uygun olmakla doğruydu, kaderdi. Kadere rızasızlık yanlıştı, kâfirlikti.
Ne kadar bomboş olduğunuzu sizlerin yüzüne vurmak istiyorum ya da ne kadar alkolü sevdiğimden akıl oyunları yapıyorum… Hangisi doğru? Hangisi yanlış? Bilemezsin… Bilsen dahi… Ne fark eder ki? Gün sonunda olan oluyor… Anladınız mı? Anlamadınız değil mi? Ağır geldi biraz değil mi? Tekrar tekrar oku… O zaman anlarsın.
Sadece canlılar mı ölür, peki ya kitaplar? Kitapların da bir ruhu yok mudur?
Kitap sektörünün ve yayıncılığın zor günler geçirdiği günümüzde, acilen bir şeyler yapılmazsa eğer kitaplar ölecek ve kültür büyük bir darbe görecektir. Kitapların ölmesi demek, toplumun hafızasının ölmesi demektir ki bu da ciddi bir
"Laiklik" kelimesi, İngilizce "secularism" kelimesinin tercümesidir. Kelime aslen alem ya da dünya anlamına gelen ve kilesinin karşılığı olarak kullanılan Latince "saeculum" kelimesinden türemiştir. "secular" kavramının kullanımı, ilkin 1648'de imzalanan Vestfalya anlaşması -Avrupa'da ki en uzun din savaşını bitiren anlaşma- ve çağdaş laik devlet ortaya ilk çıkışıyla birlikte gündeme
İnsanların kendi doğrularına olan inançları ve bunların gerçekliği üzerine düşündüren, toplumsal normlar, adalet ve ego kavramlarını sorgulayan, güzellik algısı üzerinden doğruluk kavramını tartışan felsefi bir deneme. Herkesin doğrusunun kendine ait olduğu düşüncesini eleştirel bir bakış açısıyla ele alıyor.
Zülfü Livaneli