Ahlaksızlık, Hırsızlık, Riyakârlık, Yalakalık
Kişiye, başka bir kişi tarafından yapıldığı sürece rahatsızlık uyandırmayan, hatta teşekkür edilerek sürdürülegelen, ince davranışlar bütünü = yalakalık.
Hakkı olduğuna inandığı kadarını, karşıdaki kişiden habersiz almak, zamanını alanın karşılığında parasını tırtıklamak gibi bir kılıfla süslenen, çevre tarafından da pek mantıklı bulunan bir takas yöntemi = hırsızlık.
Birbirine nefret duyan her insanla iyi geçinme sanatı, küçük bir duruş bozukluğu = riyakârlık.
Kısa bir an egolarınızdan arının. Ve kendi dünyanızda düşünün: Hangi haksızlıklara sebep oldunuz? Nelere göz yumdunuz?
Kimden alıp, kime verdiniz? Bunu neden yaptınız?
Kendi çıkarınıza uymayan ama doğru olduğuna inandığınız bir şeyi yaptığınız oldu mu mesela, yakın bir zamanda?
Mesela dolaylı bir çalma yöntemi olarak kendi puanınızı, priminizi artırmak için, primer size ait olmayan işler yaptınız mı?
Yanlış olan, etik olmayan, ahlaka aykırı bir duruş sergilediğiniz oldu mu?
Elbette olmadı.
Muhtemelen aklınıza hiçbir şey gelmedi, çünkü siz mükemmelsiniz!?!.
Şimdi biraz daha zorlayalım. Gerçekçi olalım. Ve şöyle düşünelim:
Ben bile bunu yapıyorsam… diğerleri?
Başkalarına lanetler yağdırdığımız bu günlerde, siz hiç kendi yanlışlarınızı sorguladınız mı?
Sorgulayalım ne olur. Çünkü tek sorunumuz kolonlarımız değil.
Bizim içerisinde bulunmadığımız, hiç anlamadığımız sektörlerde, sizce insanlar nelere göz yumuyor?
Bir kısmını öğrendik. Peki ya bilmediklerimiz? Henüz karşılaşmadıklarımız? Hiç karşılaşmayacaklarımız?
Hepimiz, bir miktar da olsa bu deprem felaketiyle, kendi ülke gerçeğimizle bir kez daha yüzleşmiş olmadık mı sizce de?
Sizce tek sorun, kolondan demir ve beton çalanlar mı?
Belki de asıl sorun, bütünüyle yozlaşmamızdadır.
Deprem felaketiyle birlikte, inşaat sektörünün ahlaksızlığı ortaya çıktı.
İnsanlar zorda kalınca çay, çorba, battaniye, arsa, villa fiyatları fırladı mı tepelere?
Yardım TIR’ları yağmalanmadı mı?
Deprem için maaşlarımızdan kesilen paraların aslında olmadığını öğrenmedik mi?
Ya ortaya çıkmayan diğer ahlaksızlıklar?
Keşke tek sorunumuz bu olsaydı diyeceğimiz, şu an için en büyük sorun olarak gördüğümüz “tek” sorunumuz gerçekten sadece kolonlar ve kirişler mi?
Yaşamak çok zor. Nefes almak çok zor. Düşünen bir beyin için burada hayat çok zor.
Buralarda hesap sormak yoktur. Bu ülkede susmak öğretilir.
Gerçi hesap sorsan da, zaten duyulmaz sesin. Sorularının bir muhatabı yoktur.
Kafandan geçenlerin onda biri gelmez diline. Beynin öyle korkutulmuştur ki yazamazsın, söyleyemezsin, konuşamazsın.
Adalete güvenebilir misin? Güvenmediğin yerde konuşabilir misin? Konuşamadığın yerde yaşayabilir misin?
Bir kalp için çok ağır.
Bizden nasıl “normal” şekilde yaşamamız beklenebiliyor? Bizden nasıl yaşamamız bekleniyor?
Öfke en güçlü duygum. Bunlara öfkelenmemek bana normal gelmiyor. Ancak bu kadar çok öfkeyle gerçekten yaşanmıyor.
Masum insanlar yok oldu. Birileri çok zengin oldu. Şehirler kayboldu. Bir medeniyet kül oldu canım Antakya’da.
İnsanın kalbi nasıl acımaz? Bu acı, nasıl öfkeye dönüşmez?
İnsan bu öfkeyle nasıl yaşar?
Yaşanmıyor.