..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
En bilge insanlar bile arasýra bir iki zýrvadan hoþlanýrlar. -Roald Dahl
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Alp Çetiner




19 Mart 2006
Meleðin Ziyareti - 2  
2: Birgün Yine, Belki

Alp Çetiner


Kalabalýðý yarýp “o adam”ýn yanýna vardýðýmda göz göze geldik onunla... Aðlamayý kesti, bir çocuk gibi mahzunlaþtý; hayretle karýþýk, “bak ne hallere düþtüm” der gibi bakýyordu yüzüme. Hiç düþünmeden yarýnýma, o çelimsiz adama sýmsýký sarýldým.


:BJFH:
Etrafýna bakýnýp ürkek adýmlarla bana doðru yürüyen küçük çocukla göz göze geldik. Önümde durup çekingen bakýþlarla bana birþeyler söyledi. Söylediklerinin tek kelimesini dahi anlamadýðým halde, hareket ve iþaretlerinden, on-on beþ metre kadar uzaktaki bankta oturmuþ beni süzen hanýmýn, yanýna çaðýrtmak için çocuðu bana gönderdiðini düþünüp ufaklýða teþekkür ettim. O da gidip kendisini bekleyen arkadaþlarýyla oynamaya devam etti.
Genç ve güzel, çok hoþ bir kýzdý (ben yaþlarda vardý galiba, belki benden bir-iki yaþ büyüktür). Bakýþtýk, mesajýný aldýðýmý farkettirdim ona. Gülümsedi; eliyle, oturduðu bankýn boþ kýsmýný gösterdi bana. Elbette ki bu bir davetti, ama ben hafta sonu tatilimi anlamsýz þeylerle geçirmek istemiyordum; kaldý ki böyle bakýþma-gülüþmeyle baþlayan iliþkilerden de oldum olasý tiksinirdim.
Oturduðum banktan kalkýp kýza doðru yönelmekle, baþýmý baþka yöne çevirip, onun çekip gitmesini beklemek arasýnda gidip gidip geldim. Ýri dalgalý simsiyah saçlarý, buradan bile farkedilen iri-güzel gözleri vardý. Açýk renk kotun üstüne beyaz bir anorak giymiþ, bacak-bacak üstüne atmýþtý. Rahat oturuþu ve -beni biraz da ürküten- rahat ve soðuk gülümsemesiyle kendisine fazlasýyla güvendiðini hissettiriyordu bana.
Kalkmakla kalkmamak arasýndaki o bir-iki saniye içinde bunlar geçti aklýmdan.
Sonra ansýzýn düþüncelerim deðiþti. Önce amacýnýn farklý olabileceðini, ardýndan da tanýdýk biri olabileceðini düþündüm.
Düþüncelerim beni yanýltmamýþtý. Onu tanýdýðýmý hissedince daha fazla mý gerildim, yoksa rahatladým mý, bilmiyorum. Ama hiç tereddütsüz, hýzlý adýmlarla onun yanýna gittim. Onunla ilgili düþündüðüm önceki tüm düþüncelerim silinip gitmiþti aklýmdan. Yanýna varana dek, daha önce birlikte yaþadýklarýmýz ‘bir film þeridi gibi’ gözümün önünden geçti.
Yanýna, selâm vermeden oturdum. Onunla iliþkilerimizde bu tür formalitelere ihtiyacýmýz yoktu, ayrýca þu âna kadar aklýmdan geçenleri de pekâlâ biliyordu.
“Nasýlsýn?” diye sordu rahatýný ve gülümsemesini bozmadan, “Nerelerdeydin?” diye karþýlýk verdim.
Yanýna oturur-oturmaz, onun rahat tavýrlarýna raðmen benim ona karþý soðuk ve fazlasýyla mesafeli davrandýðýmý hissettim. Düþüncelerimi sözleriyle böldü:
“Ben hep buralardaydým.”
Ben ne demek istediðini anlamaya çalýþýrken o devam etti:
“Sen o küçük gezintiden sonra yýllar, yýllar geçirdin. Bense o zamandan çýkýp bu zamana geldim, o kadar. Sen o günkü beyaz kýsraðýn sýrtýnda oturan küçük çocuk deðilsin. Büyüdün, deðiþtin, artýk tamamen farklý bir insansýn. Ben de o beyaz kýsrak deðilim artýk; seninle birlikte ben de deðiþtim; beni sen deðiþtirdin. Unuttun mu, benim varlýk sebebim de sendin; böylece deðiþimime sebep olan da sen oldun. Küçük çocuðun hayallerindeki kýsraðýn yerini bu güzel kýz aldý genç adamýn hayallerinde.”
Son cümlesini sarfederken eliyle kendisini gösterdi. Hep gülümsüyordu. Ve o kadar güzeldi ki...
O konuþurken, o zamanki küçük çocuðu anýmsadým, ve onun hayallerini... Sonra birden bugüne döndüm ve þimdiki ben’le kýyasladým onlarý. Birbirlerinden ne kadar da farklýydýlar... Ve ona hak vermemek olanaksýzdý: Çocuk büyüyüp bir genç adam olmuþtu, kendisiyle birlikte hayalleri de deðiþmiþti.
Meleðinin de deðiþmesi kaçýnýlmazdý elbette. O benimle vardý ve onu benim hayallerim þekillendiriyordu.
Kendimi daha rahatlamýþ hissediyordum: “Ee, þimdi n’apýcaz?” dedim gülümseyerek. “Buna birlikte karar vereceðiz” dedi.
Gözlerimi ondan ayýramýyordum, o da bunun bal gibi farkýndaydý ve hiç de kendisini -herhangi bir kýzýn yapacaðý üzere- naza çeker gibi bir hâli yoktu; öyle ya, o zaten benimdi!
Elini tuttum ve “bana yardýmcý olacaðýndan eminim” dedim. Sýcakkanlýlýkla elimi sýktý (içim ürpermeyle dolmuþtu) ve devam etti:
“Küçük, yoksul bir çocuk ve genç, idealist bir yazar... Buna kim yol açtý acaba! (gülüþtük) Elbette, düþüncelerini birlikte doðurtacaðýz. Ben ne için varým!”
Düþüncelerimi doðurtmak için parklara ihtiyacýmýn kalmadýðýna sevinmiþtim.
-----------
Birlikte, yaþadýðým þehri gezmeye karar verdik (bu benim fikrimdi). Geçen sefer o beni gezdirmiþti; þimdi de ben onu gezdirmeliyim, diye düþündüm. Böylece sohbet de edebilirdik rahatça; benim ona anlatacaðým çok þey vardý ve -biliyorum ki- onun da bana söyleyecekleri vardý.
Onun geri dönüþünü büyük bir arzuyla beklemiþtim. Ansýzýn, hiç ummadýðým bir yerde ve hiç ummadýðým bir biçimde karþýma çýkmasý beni þaþýrtmýþtý doðrusu. Birgün, bir þekilde hayatýma girmiþ ve onu allak bullak etmiþti; tüm geleceðimi deðiþtirmiþ, hayat akýþýma yeni bir yön vermiþti. Kimbilir bu sefer ne için gelmiþti ve hayatýmda neler deðiþecekti! Ýþte bunun için onun geliþini yýllardan beri dört gözle bekliyordum.
-----------
Yürüyerek parktan uzaklaþtýk. On dakika sonra evimin önünde, on dakika sonra da arabamda, yollardaydýk.
Yola çýkana dek tek kelime konuþmadýk. Ne küçük seyahatimiz için onun fikrini aldým, ne de o merak edip birþeyler sordu.
Sonunda sessizliði ben bozdum:
“Çok güzelsin, biliyor musun...?”
“Biliyorum” diye karþýlýk verdi ve gülümsedi, yüzündeki güzel çizgiler belirginleþti.
“Gözlerini benden alamadýðýnýn farkýndayým” dedi, “beni güzel buluyorsun, çünkü tam da senin hayalini kurduðun, beklediðin, aradýðýn güzelliðim ben. Bugüne dek yaþayageldiðin hayattan bir seçkiyim, senin kanýksadýðýn güzel çizgilerin toplamýyým. Aþk da bu deðil midir zaten? Ama þimdiki durumumuz biraz farklý; zira aþk iki kiþinin paylaþýmýdýr, oysa ben senin bir parçaným.”
Direksiyon baþýnda bir gözüm yolda, diðeriyse sürekli onun üzerindeydi.
“Sence aþk gelip geçici mi yoksa sonsuza dek süren birþey mi” diye sordu.
“Eðer sana âþýksam, bunun kaynaðý sende bulduðum güzelliktir -ki illâ fiziksel olmasý gerekmez bu güzelliðin-. Eðer sende artýk bu güzelliði göremiyorsam gönlüm senden geçmiþ demektir” diye karþýlýk verdim.
“Beyaz kýsraðýn güzel kýza dönüþmesi gibi yani?”
“Evet” dedim; bu gerçekten güzel bir örnekti, çünkü aþkýn sadece karþý cinse duyulan bir tutku olduðuna inanmýyordum.
“Algýladýðým çevre, dünyam deðiþtikçe hayatýn bana bellettiði güzellik anlayýþý da deðiþecektir” diye devam ettim.
Derken, ona dýþarýyý seyretmesini söyledim. Yola çýkalý bir on beþ dakika olmuþtu ve þu an bozuk yollardan; yýkýk kulübelerin, araba mezarlýklarýnýn önünden geçiyorduk: Arsada çocuklar top oynuyor, tam ortada uyuz bir köpek oturduðu yerde pirelerini temizliyor. Gerçekten harap bir evin önünde, orada yaþadýðý anlaþýlan bir kadýn çamaþýr asýyor. Cýlýz hayvanlar, geçtiðimiz yolun kenarýnda biten tek tük otlarý yemeye çalýþýyor. Þiþmiþ bir katýr leþinin yanýndan geçiyoruz. Ardýndan þehir çöplüðünün, dev çöp daðlarýnýn yanýndan...
“Ne güzel manzara, deðil mi” diye sordum, cevap vermedi; suratý asýktý, biraz da þaþýrmýþtý; “Þimdi daha çok þaþýracaksýn dedim ve altýmdaki eski model arabamý gazlayýp tabelalarla iþaret edilen güzel asfaltlanmýþ, düzgün bir yola girdim.
“Hadi saat tutalým” dedim. Benim her zaman içimi okuyan meleðim, bu seferki tavrýma bir anlam verememiþ gibi gözüküyordu.
Düzgün yolda biraz sürat yaptým. Çevresinde hiçbir yerleþimin olmadýðý bir küçük tepe ve bir dönemeçten sonra vadi üzerine kurulu büyük bir köprünün üzerine çýktýk: Metrelerce aþaðýda küçük kulübeler seçiliyor... Gaza biraz daha bastým. Birkaç dönemeç daha geçtikten sonra önümüzdeki bir tepenin içinden geçen yolumuzda ilerlerken “bak þimdi!” dedim. Süratle geçitten geçtik ve kýsa bir rampayý týrmandýktan sonra önümüzde yeni bir þehir yükseldi! Hepsi birbirinden lüks evler, büyük-gösteriþli alýþveriþ merkezleri, son model arabalar, yollarda dolaþan, spor yapan -belli ki hâli vakti yerinde- insanlar...
“Hahh haa! Gördün deðil mi? Sanki bir zaman tünelinden geçmiþ gibiyiz ve henüz on dakika olmadý.”
Çok þaþýrmýþtý. Yüzünde böylesine belirgin bir þaþkýnlýk ifadesi görmek beni de þaþýrtmýþtý aslýnda. O bir melekti ve “þaþýrýyordu”! Ýçimden güldüm. Buna raðmen durumun ciddiyetini düþünüp konuþmayý sürdürdüm:
“Bazý gerçekleri öðrenmek için ayrýntýya girmek gerekir. Ýþte bu iki kutbu görmeden de hayatýn gerçekleri öðrenilemez. Birbirine bu kadar yakýn iki kutup...”
“Ne diyeceðimi bilemiyorum.”
“Adalet nerede? Göklerde yalnýz baþýna dolaþýyor olmalý. Yukarýdan bizleri seyrediyor mu acaba? Öyle de olsa göremez ki, aramýza karýþýp yaþamasý gerekir bizimle.”
“Ciddi þeyler söylüyorsun ve bir noktaya kadar haklýsýn da. Adalet göklerde dolaþýyor belki, ama onu yere indirmek sana baðlý. Onun bir ayaðý bulutlarýn üstündeyse, diðer ayaðýyla da sizin yükseklerinizden destek alýyor.”
O sýrada güzel asfaltlanmýþ yollarýn üzerinde ilerliyor, bir devâsâ alýþveriþ merkezinin önünden geçiyorduk. Otomobiller kuyruk oluþturmuþ, yüzlerce aracýn yeraldýðý otoparkta kendilerine yer arýyorlardý. Binlerce insan dev binaya girip çýkýyor, týka-basa dolu alýþveriþ sepetlerini bagajlarýna boþaltýyordu.
“O yüreklere, bedenlerde yer var mý ki hâlâ? Ýnsanlarýn yürekleri alýþveriþ sepetlerinin içinde atýyor artýk. Þu durumda sözünü ettiðin adalet, þu an otoparkta bagajlara yükleniyor. Ticarileþtirilmesi mümkün olan herþey alýnýp satýlýyor. Sahip olduðumuz bütün deðerlere bir fiyat atfetmiþ durumdayýz. Burada insanlar en anlamsýz þeylere çok büyük paralar harcarken öbür tarafta insanlar en temel ihtiyaçlarýný bile karþýlayamýyor. O yürekleri dolduran adalet nerede?”
Sinirlenmiþtim ve sesimin tonu yükselmiþti. Sakin olmam gerektiðine karar verdim. Ondan güçlü ve doyurucu bir cevap bekliyordum. Ama o, þaþýrtýcý bir þekilde suskun kalmayý yeðliyordu.
Onun yaptýðý her hareketin, söylediði her sözün bir sebebi vardýr. Eðer konuþmuyorsa bunun da bir hikmeti vardýr, diye düþündüm. Bu nedenle ona karþý, galebe çalmýþ olmanýn gururunu yaþadýðýmý söyleyemem.
Tepkisiz, ileriye doðru bakan gözlerinde masumâne bir güzellik vardý. Çocuksu bir güzellik yani; neyse, bunlarý kafamdan silmeye çalýþtým. Utandým bir an kendimden, ne de olsa neler düþündüðümü biliyor...
-----------
Yolculuðumuz sürüyordu.
Özür diledim ondan. “Önemli deðil” dedi. Benim için endiþeleniyormuþ aslýnda.
O iri güzel gözleri, her duygusal tavrýnda farklý bir güzelliðe bürünüyordu; her seferinde bambaþka þeyler anlatýyordu gözlerindeki o parýltýlar. Hani derler ya, “gözler ruhun aynasýdýr” diye, bu benim meleðim için de geçerliydi. Bu sefer de korku salýyordu yüreðime o gözler. Týpký sultanýn gözleri gibi. Âþýksýndýr ama korkarsýn da kudretinden ayný zamanda.
Bir gözüm yolda, diðeriyse hâlâ onun üstündeydi.
Üzerinde iþ makinelerinin çalýþtýðý çok geniþ bir düzlüðün önünden geçerken iþaret ettim:
“Ýþte burasý müstakbel olimpiyat köyümüz. Yýllar sonra olimpiyatlar þehrimizde yapýlacak. Bunun için insanlar harýl harýl çalýþýyor. Çok büyük paralar harcanýyor, -ama çok büyük paralar... Kime sorsan sporun dostluk, barýþ ve kardeþlik için olduðunu, ve nihayet buna da dediðini söyler.
“Bir zamanlar, bir yerlerde din kavgasý üzerine doðmuþ bir etkinliðin kardeþliði pekiþtirmek gibi bir amacý olabileceðine ben inanmýyorum. Birbirleriyle kýyasýya mücadele eden insanlarýn dostluk ve barýþ kaygýsý güdebileceðine aklým ermiyor. Hele iþin içine bir de para karýþýnca... Sonunda para olan bir spor mücadelesinin dostluk, barýþ, kardeþlik gözeteceðine sen akil erdirebiliyor musun? Hele ki büyük, çok büyük paralar kazanmak; daha pekçok büyük menfaatler elde etmek söz konusu olunca...
“Birtakým para babalarýnýn servetlerine servet katmak; kimi ülkelerin siyasi çýkarlarýný beslemek, desteklemek için akýl almayacak kadar büyük paralar harcanmasý ‘sporun evrenselliði’ gibi bir paravan ardýna saklanýyor.
“Katýldýðý müsabakayý kaybettiði taktirde milyonlarý, milyarlarý da kaybedecek olan bir sporcunun, ‘aslýnda ben bunu insanlarýn kardeþliði için, dostluðun pekiþmesi için yapýyorum’ demesi kadar saçma ne olabilir?”
“Sence ne içindir spor?”
“Ancak saðlýk ve eðlence için olabilir bana göre.”
-----------
Yolda ilerliyorduk, havanýn soðuk olmasýna karþýn pencereden içeri sýzan güneþ sýcacýk ýsýtýyordu. Kaloriferi kapattým. Meleðimin, beyaz anoraðýný daracýk alanda biraz zorlanarak çýkarýp kucaðýna aldýðýný gördüm; isterse arka koltuða atabileceðini söyledim, “aa, evet” deyip öyle yaptý.
Ýnsanlar meleklerin hayatýný merak eder, gökyüzünde yýllar yýlý öylece oturup ne yer ne içerler, gibi saçma sapan þeylere kafa yorarlar. Ben hiç de merak etmiyorum. Yýllar önce bir meleðin hayatýna bir süreliðine de olsa tanýk oldum. Hal böyleyken, yine de onlarýn, insanlarýnkinden daha renkli ve güzel bir yaþantý sürüyor olabilecekleri yolundaki safsatalara da kulak asýlmasý taraftarý deðilim. Ýnsanlarýn dünyasý daha renklidir; öyle ya da böyle, hatalar ve günahlar dünyanýn birer rengidir.
Ýþte yanýmda bir melek oturuyor. Ve ne ilginçtir ki, bir melekte olamayacaðýný varsaydýðýmýz þeyler sergiliyor: þaþýrýyor, gülüyor, terliyor (þimdi olduðu gibi). Neredeyse birazdan “kardým acýktý” diyecek. Üstelik bana öyle geldi ki biraz da safça... Süratli gittiðim zaman kapýnýn üstündeki halkadan tutunma ihtiyacý duyuyor; ama sað eliyle deðil de, sol eliyle tutunuyor.
“Niye? Sen böylelerinden hoþlanmýyor musun?” dedi.
“Nasýl yani?”
“Yani biraz saf, hattâ bazan biraz hafifmeþrep; ama gerektiðinde, gerekli zekâ kývraklýðýný gösterebilen kýzlardan...”
Ne denilebilir ki? Cevap vermedim.
Bir süre sonra, acýktýðýný, gözlerimin içine utangaç bir ifadeyle bakarak söyledi. Gülünç birþey bu, gülümsedim.
Az sonra açýk havada -o soðuk ama güneþli, güzel havada- etli ekmeklerimizi yerken þöyle bir etrafýna bakýndý ve “insanlar” dedi, “ne kadar güzeller, deðil mi?” O sýrada ekmeði tutan o küçük parmaklara bakýyordum. Devam etti:
“Hepsi ayrý bir yöne doðru yürüyor, or’dan oraya koþturuyorlar. Kimisi gülüyor, kimisi öfkeli; kimisi kendi kendisine konuþuyor. Kimisi birþeyler taþýyor, kimisi birþeyler satýn alýyor. Herbiri ayrý bir dünya içinde sanki...”
Meleðimin sözleri pek anlamlý gelmedi bana. Lâf olsun diye konuþuyor izlenimi verdi. Etrafa, uzaklara bakýnan gözleri birden bana çevrildi; elindeki ekmeði yaslanmakta olduðumuz arabanýn üzerine býraktý ve yakama yapýþýp, gülen gözlerle “beni öpmek ister misin?” deyiverdi!
Ben ‘bu kadar da olmaz’ diye düþünüp artan heyecanýmý bastýrmaya çalýþýrken o, dudaklarýma yapýþýp öptü bile... Dünyanýn en güzel öpüþünü iþte o an ben tattým, diyebilirim.
Böylesi durumlarda karnýma bir aðrý saplanýr, midemde bir ekþime olur. Ama kalbimin yerinden fýrlayacakmýþ gibi çarpmasý hiç de normal deðil... “Delisin sen!” diye ünledim, “niçin yaptýn bunu?”
“Duygularý gizlemenin bir anlamý yok, bunu ne kadar çok istediðinin farkýndayým, yakýþýklý. Biliyor musun, insanlar birarada yaþayan varlýklardýr, tek baþlarýna yapamazlar. Ama yine de bir ‘özel hayat’larý vardýr ve hayatlarýnýn bu özel alanýna müdahale edilmesinden hoþlanmazlar. Özel alan, toplumsal alanla kimi noktalarda kesiþir. Ýþte aþk, öyle bir noktadadýr.”
Ekmeðin tekrar eline alýp bir küçük lokma kopardý. Bense konuyu nereye baðlayacaðýný merakla bekleyerek hayretle yüzüne bakýyordum. Az önceki öpüþmenin etkisiyle kýzaran dudaklarýn ýslaðý üzerinde duruyordu.
“Sense aþkýn peþinden koþarken, aralarýnda yaþadýðýn insanlardan da hýzla kaçýp uzaklaþmaya çalýþýyorsun, sevgililerini seviyorsun, ama insanlarý sevmiyorsun. Seni öpüp okþayan kadýnlar güzeldir, dünyadaki geri kalan insanlarsa bir aptallar sürüsüdür. Etrafýna bir bak, yapayalnýzsýn; ailen-kardeþlerin, arkadaþlarýn nerede? Senin gibi davranmayan insanlara ateþ püskürüyorsun.”
“Belki doðru söylüyorsun ama... Bilmiyorum. Benim gibi yetim büyümüþ birisi için zor olduðunu kabul etmelisin. Yani demek istiyorum ki...”
“... Saçmaladýðýnýn sen de farkýndasýn. Buna hiçbir þey gerekçe olamaz. Ýnsanlarýn seni dýþladýðýný düþünüp onlardan nefret ediyorsun. Belki sadece senin farkýnda deðiller... Belki gerçekten de senin düþündüðün gibi yanlýþ yapýyorlar. Ýyi ama sen onlarý uyarmak için ne yapýyorsun, o çok söyleyip þikayet ettiðin ‘sistem’in bir parçasý olmaktan baþka!?”
Suskunluk... Nasýl kurtulabilirim bu iþkenceden...
“Bankacýsýn deðil mi?”
“Evet?”
“... Ve bu genç yaþta çok paran var. Araban da var, ne güzel... Yani sistemin tam içindesin...”
“... Ama ben sadece bir süreliðine...”
“Kendin inanabilirsin ama beni kandýramazsýn. Biliyorum ki dünyayý deðiþtirmek gibi büyük hayallerin var. Ama bunu ancak insanlarý severek ve onlar için çalýþarak yapabilirsin, onlardan nefret ederek deðil. Zorluklarýn, sýkýntýlarýn, engellerin içinden sýyrýlarak ‘iyi þeyler’ yapmalýsýn, ‘kötü þeyler’ deðil... O sýkýntýlar seni onlarý düzeltmeye zorlamalý; onlarý býrakýp kaçmaya, veya yakýp yýkmaya deðil. Engellere küfrederek onlarý ortadan kaldýramazsýn. Ve unutma ki, yolcunun en büyük sorumluluðu arkasýna kalan yolu düzgün býrakmaktýr. Engelleri ortadan kaldýrmak ve bozukluklara karþý ardýndan gelen yolcularý uyarmaktýr. Dönüp gitmek, emin ol, sana da zarar verir. Artýk otur ve tekrar tekrar düþün. Ne yapýyorsun?”
Yine sessizlik...
“Yazýyorum...”
“Biliyorum, yazýyorsun. Peki ama neden hâlâ...”
Lâfýný kestim. Bu konunu dönüp dolaþýp buraya dayanacaðýný anlamalýydým. Belli oranda güç, otorite, söz sahibi olmadan birþeyleri becermek kolay mýydý? Bunlarý, ideallerinin bir güç iliþkisi ardýna gizlenmesi gerektiðini söylemedim. Ama biliyorum, o anladý.
“Yazýlarýmýn dilediðim, hayâlini kurduðum etkiyi uyandýracaðýna inanmýyorum. Ben öldükten sonra, benim dünyadaki sorunlarý haykýran yazýlarýmý okumayacak ve “kahrolasý bir saðcýydý”, “Allah’ýn belasý bir solcuydu” diyerek karalayacak birileri. Oysa ki siyaset yapmak deðil amacým. Ýnsanlýðýn önünde bunca sorun dururken kuþlardan, çiçeklerden, böceklerden bahsetmek, insanýn içinde bulunduðu gaflet, kendi türüne karþý iþlediði cinayettir bana göre. Ýnsanlarý bir þekilde uyandýrmak, yaþadýklarý dünyanýn içinde bulunduðu sorunlara karþý uyarmak, artýk onlarýn da taþýn altýna ellerini sokmalarýnýn gerektiðini onlara hatýrlatmak ve nihayet adaletsizliklere karþý baþkaldýrmalarýný saðlamak gerek.”
“Bunu gerçekleþtirebileceðin daha iyi bir yol var mý yazmaktan baþka?”
“.........”
“Peki’ niye yazýyorsun?”
“Bir umut iþte...”
“Kendine gel. Yazmaktan daha iyi bir seçeneðin yok senin. Baþka þansýn da yok. Ýnsanlarý bilgilendirmek, onlara daha iyi yaþamak ve ölmek seçeneðini tanýtma yükümlülüðünü üzerinden atamazsýn. Böyle bir insana yerin ve göðün bütün güçleri lânet eder.”
Haklýydý þüphesiz. Bunun üstüne söylenebilecek ne var ki?
Üþüdüðünü söylemesiyle bindik arabaya. Bu soðuk havada arabadan dýþarýya anoraðýný giymeden çýkmýþtý. Ellerinin soðuktan kýzardýðýný gördüm. Bense soðuðu hissetmiyordum bile. Ellerini avuçlarýmýn içine alýp ýsýtma cüretini kendimde görmedim. Sadece, bir türlü bitiremediðim ekmeðimi kâðýdýna sarýp koyduktan sonra anoraðýný arka koltuktan alýp sýrtýna verdim. Ekmeðini, yanýna aldýðým gazozla birlikte yiyip bitiren meleðimin aksine ben, ekmeðimi sarmaladýktan sonra gazozumu açýp içmeye koyuldum. Çocukluðumda aradýðým tat bu... O zamanlar harçlýðýmý biriktirip de aldýðým bu nefis içeceði, tadýna vararak içmeyi severim.
Yanýmdaki bir hanýma þýk bir restoranda güzel bir yemek ýsmarlayabilecek kadar param artýk her zaman vardýr. Ama iþte þu an burada yaþlý amcanýn, þehrin nispeten tenha ve yüksekçe bir yerinde kurulu küçük kulübesinde hazýrlayýp sattýðý, abonesi olduðum baharatlý etli ekmeði gri þehir manzarasýna karþý yemek benim için oldukça anlamlýydý.
O koca, çirkin binalardan aðýr aðýr yükselen dumanlar, binalarýn karanlýk gölgeleriyle birbirine karýþýyordu. Göðü kaplamýþ koyu kurþuni pusa bakarken gazozumdan bir büyük yudum aldým.
“Bilgiye ulaþmak istiyorum. Gördüklerimin, görebildiklerimin de arkasýndaki gerçeklikleri görmek istiyorum.”
“Peki bunun için çaba gösteriyor musun?”
“Çalýþýyorum, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalýþýyorum: okuyorum.”
“Okumak kuyudan su çekmeye benzer. Susadýðýnda, susuzluðunu giderebileceðin tek kaynak bir ‘kuyu’ ise, bir ip ve kovayla suya ulaþýrsýn. Asýl amacýn su içmektir, ipin ve kovanýn yardýmýyla suya ulaþýr, kana kana içersin.
“Ýþte böyle, okumak da düþünmeye giden yolda bir araçtýr -sadece bir araç-.
“Okumak, düþünmeye açýlan kapýlardan biri (belki de en önemlisi)dir. Ama tek yol deðildir asla. Seni belli bir konu ya da obje üzerinde kafa yormaya sevkeder. Birileriyle sohbet etmek, tartýþmak da böyledir. Bu ve bu gibi düþünme araçlarý, senin düþüncelerini doðurtmana yardým eder.
“Bilgiyi istiyorsun. Peki’ bilmenin yüklediði sorumluluðu kaldýrabilecek güçte misin bakalým? Açlýktan ölmek üzere olan insanlarýn önünde, elinde pastalarla, böreklerle durmak nasýldýr, hiç düþündün mü? Ya da içinde insanlarýn çýrpýndýklarý, boðulmak üzere olduklarý nehrin kýyýsýnda elinde halatla durmanýn sorumluluðunu?”
“Bunun için almam gereken tüm sorumluluklarý üstlenmeye razýyým.”
“Peki’, buna tam anlamýyla hazýr mýsýn?”
“Evet, evet öyle hissediyorum.”
“Ama ben pek öyle düþünmüyorum.”
“Ama, neden?”
“Bak; bilgi her zaman için, ona sahip olanlarýn kullanabileceði bir potansiyel silahtýr. Kalbinde insan sevgisi yeþermemiþ insanlarýn elinde bu silah gerçekten çok tehlikeli ve yýkýcý olabilir. Seninse, o gönlünde yeþermiþ sevgi fidanýný büyütmen gerek. Evet, kesinlikle... Sende o yeþil, küçük fidanýn varolduðunu söylüyorum. Elindeki gazozdan, buradaki satýcýya olan baðlýlýðýndan belli bu. Ve yine unutma ki, insan, doðanýn bir parçasýdýr. Doða sevgisi olmadan da insan sevgisi olmaz.”
“O zaman sevmeyi öðret bana meleðim...”
Yüzümde, o anda beliren heyecanýn izlerini bulmuþ olacak ki, þöyle bir durup þefkatle süzdü beni. Ardýndan anoraðýna sýkýca sarýnýp karþýlara doðru baktý ve devam etti:
“Sevmek, sevdiðin þeylerden ödün verebilirliðinle ölçülür. Sevdiklerinden ödün verebildiðin sürece seviyorsundur. Ve þunu bil ki seven, karþýlýk beklemeksizin verendir.
“Sevgi aslýnda birtektir ve/fakat onun çeþitli görünümleri vardýr. Anne-babaya karþý duyulaný, dostça olaný, cinsel olaný gibi... Ama bunlarýn hepsinin kökeninde birtek gerçek sevme edimi vardýr, o da ‘Sevgi’yi sevmektir. Ýþte bu ilahi olguyu seven, ona izafeten onun görünümlerini, yani ‘herþey’i sever. Ýþte bu sevgiye siz ‘Tanrý’ diyorsunuz. Sevgisini iþte bu ana kaynaða baðlayan, karþýlýk bulamadýðý Sevgi türevlerinden ötürü yýlmaz, usanmaz, yarý yolda kalmaz. Sevdiði þeyleri kaybetmekten gocunmaz. Çünkü gerçek Sevgi hep vardýr, hayattadýr-ölmez ve senin yanýbaþýndadýr. Sevgi’yi sevdiðin sürece sevgi seni hiç terketmez.”
“Benim ölen annemi sevmem gibi yani...”
“Evet, öyle.”
“Geçenlerde ölen kedisi için aðlayan bir çocuk görmüþtüm. Dünyasý baþýna yýkýlmýþtý sanki. Sonra bir arkadaþý geldi yanýna ve o da birkaç gün önce çok sevdiði bebeðini kaybettiðini söyledi. Ama babasý ona ertesi gün yeni bir tane almýþ. Onun için üzülmemeliymiþ. Buna ne dersin?”
“Dünyadaki en basit sevgi çocukça sevgidir. Sevilen þey yitirildiði zaman yerine yenisinin gelmesi, ya da onun yerini baþka birþeylerin doldurmasý beklenir. Ama çoðu zaman öyle olmaz. Ýþte o zaman da çocuðun, karþýsýndakilere, elinde onu verme gücü olanlara küskünlüðü, hattâ belki nefreti baþlar.
“Gerçek sevgi umut doludur. Belki hiç meyve vermeyeceðini bilsen bile meyve aðacýný diri tutmak için sulamaktýr sevgi. Geri getiremeyeceðini bilsen bile o çok sevdiðin kitaplarýný arkadaþýna ödünç vermendir. Bir daha asla ona dokunamayacaðýný, onu göremeyeceðini bilsen de, sevdiðin kiþiye mektup yazýp onu ne kadar sevdiðini söylemendir. Seni birgün býrakýp uzak diyarlara gideceðini bilsen de yavruna her zaman þefkatle bakmaktýr.
“Doða’daki herþey sevme-sevilme potansiyeline sahip olduðu için, hatta belki, sýrf bu yüzden deðerlidir ve güzeldir. Doða’daki herþey sevgi doludur, insanlar bile. Kendileri farkýnda olmasa bile bu böyledir. Çünkü Mutlak Sevgi ve Güzellik’in bir parçasý, yaratýðýdýr o.”
“Anlýyorum galiba.”
“Anlamalý ve gerçekleþtirmelisin. Sevmemek senin de sonunu getirir.”
“Nasýl yani?”
“Hayatta gerçekten kalýcý hiçbir þey yapamayacaðýn gibi, sevmeyerek kökenini inkâr etmiþ ve bütünden kopmuþ bir parça olarak çürümeye mahkûm, asalak gibi yaþamayý kabullenmiþ olursun.
“Bir þey daha... Ýnsan sevmeye herþeyden önce kendisinden baþlar. Kendisine saygýsý olmayan, hattâ belki aynadaki yüzünü bile görmekten tiksinen insan baþka hiçbir þeyi de gerçekten sevemez.
“Saygý dedim... Biliyor musun, saygý sevgiden doðar ve sevgi temeline dayanmayan saygý da aslýnda sahtedir.
“Dediðim gibi, kendinden baþlamalýsýn. Kendini sevmek de herþeyden önce kendini tanýmaktan geçer. Bunun için de kendi varoluþun üzerine düþünmelisin.
“Kendi varoluþu üzerine düþünmeyen insan, eksik insandýr. Ancak yürüyen bir et parçasýdýr o. Hayatýn anlam ve amacý üzerine kafa yormayan insan kör ve saðýr bir insandýr.
“Bu ikisi daima birarada bulunur; dünyaya, insanlýða ve yaratýlýþlarýna iliþkin hiçbir mantýklý söz, hiçbir gerçekçi yaklaþým göremezsin böylelerinde. Sen bunlar gibi olmayýp, bunlarýn içindeki sevgi cevherini ortaya çýkarmaya çalýþmakla yükümlüsün. Düþün, önce kendinden baþlayýp her yana salmalýsýn ýþýðýný.”
Son cümlelerinde, konuþurken hararetle elini kolunu kullanmaya da baþlamýþtý; “çok konuþtum galiba, yordun beni yine” deyip gülümsedi. “Ama ben dinlemekten sýkýlmadým” dedim, “konuþurken aðzýnýn içine baktýrýyorsun.”
-----------
Saatin epeyce ilerlediðini farkettik.
Arabayý çalýþtýrdým, biraz gaz verdim ve “gidelim mi artýk?” der gibisinden bir bakýþ attým yan koltuða. Onayý aldýktan sonra aðýr aðýr, süzülerek anayola çýktýk ve yolumuza devam ettik. Radyoyu açtým; biraz gürültü yapsýn, konuþmamýza fon oluþtursun diye, ve sesini iyice kýstým. Son günlerde moda olan pop þarkýlarýndan biri çalýnýyordu, “öp beni yar, sev beni yar, yaaaar” diye... Az önce bulunduðumuz yerde uzaktan görünen devâsâ caminin önünden on dakika sonra geçtik. Meleðim büyük bir dikkatle etrafý seyrederken bir yandan da radyodaki þarkýnýn bitip tükenmek bilmeyen nakaratýna eþlik ediyordu. Ona camiyi gösterdim:
“Ýþte bu, ülkenin deðil, kýtanýn en büyük camilerinden biri... Ve yüzyýllar önce yapýlmýþ tarihi camilerin bir modern kopyasý. Biliyor musun, önünde yoksullar ekmek parasý dilenirken cami görevlileri altýn yaldýzlý duvar iþlemeleri, dokuma halýlar için baðýþ topluyor. Bu çok saçma bence...”
Meleðim pek ilgileniyormuþ gibi gözükmedi. Etrafa bakýnýp þarký mýrýldanýyordu. Sadece baþýyla, dinliyorum, der gibi yapýp tempo tutmaya devam etti.
Eski evime, onunla ilk tanýþtýðýmýz yere gitmek istiyordum þimdi. Uzun zaman sonra oralarý tekrar görmek iyi olacakmýþ gibi geldi bana. Radyoda biteviye çalýnýp duran, birbirinin aynýsý þarkýlardan sonunda o da sýkýlýp kendi eliyle çevirdi kanalý; daha yumuþak, Doðu müziði çalan bir istasyon bulunca durdu, sesini biraz açtý. Vurmalý sazlarýn hakim olduðu, gerçekten de benim zevkime göre “güzel” bir müzikti bu. Sonra bununla tempo tutmaya baþladý.
Nereye gittiðimizi merak etmiyordu.
“Evlenmeyi düþünüyor musun?” diye dönüp sordu birden. “Seninle mi?” diye geçirdim içimden. “Sana benim gibi bir kýz lazým” dedi gülümseyerek. Gülümserken kaþlarýnýn yükseliþine bayýlýyorum. O ifadeyi görmek için yüzüne baktým.
“Pek öyle kolay kolay kimseyi beðenmiyorum. Hem bana tahammül edebilecek insan ner’de? Ayrýca böyle hayatýmdan memnunum. Gerçekten, neden evlenir ki insanlar? Kendimi böyle özgür hissediyorum.”
“Ýnsanlar yalnýz yaþayamýyor. Sakýn kendini örnek gösterme... Ýnsanlarýn kendilerini gerçekleþtirebilmek için bir çevreye, birþeyler paylaþtýðý insanlara ihtiyacý var, bu kesin. Ýnsan dostlarý-arkadaþlarýyla, anne-babasýyla, çocuklarýyla birþeyler paylaþýr. Ama eþiyle herþeyi paylaþýr, öyle deðil mi? Ve insanlar hakkýnda bir þey daha biliyorum ki; kadýnlar korunmaya, erkekler yönetilmeye muhtaçtýr. Þu halde evlilik de iþte bu gizli nedene dayanýr.”
“Kadýnlarýn korunmasý neyse de, erkeklerin yönetilmesi ne oluyor? Tarihteki hemen hemen bütün yöneticiler erkektir..”
“Ama onlarý da yönetenler kadýndýr... Bak, erkekler insanlarý yönetmekte belki baþarýlýdýr; bu güçle, iktidarla ilgili birþey. Ancak kendilerini yönetmekte baþarýsýzdýrlar. Çünkü bunun güçle pek ilgisi yoktur. Herþeyden önce gelip senin evini görmek isterdim aslýnda.”
“Eh, biraz daðýnýk... Aslýnda katýlýyorum biraz buna. bunu doðru kabul edersek þu mantýðý yürütebiliriz belki: Son yüzyýlda geleneksel aile kurumunda çok þey deðiþti. Artýk devlet-toplum, üyelerini korumak için çok daha fazla þey yapýyor. Polis var mesela. Sonra sosyal güvenlik denilen þey var. Þu halde kadýn kendisini koruma konusunda bir erkeðe ihtiyaç duymayabilir. Toplum onu maddeten ve mânen koruyor zaten. Ama erkek hâlâ kendisini yönetmek konusunda yetersiz. Bunun için hâlâ bir kadýna ihtiyacý var, arkasýný takip edecek bir kadýna. Bunu bir eþ de yapabilir, anne de, bence. Eðer söylediðim doðruysa evliliðin bir bacaðý eksik kalmýyor mu? Bu, son yýllardaki boþanma sayýsýndaki artýþý da açýklayabilir belki... Vay be! Böyle bir akýl yürütme yapabileceðim hiç aklýma gelmezdi... Aslýnda senin söylediklerine tamamen katýlýyorum. Düþünüyorum da, uzun yýllardýr evli bir yaþlý çiftten erkek ölürse kadýn hayatýný sürdürebiliyor az çok; ama kadýn ölürse erkek biraz zor yaþýyor. Bence bu seni doðrular.”
“Evet, belki de, bu zekâ kývraklýðýna hayran kaldým açýkçasý. Her nasýl olursa olsun, bir gerçek var ki, insan kendi kendisine yetemez. Bir þekilde kendisinden üstün birþeylere muhtaçtýr. Anne-baba, aðabey, patron, çevre, toplum, devlet ve nihayet Allah.”
Bu arada, iþte eski yoksul mahallem. Eski, yýkýk-dökük evlerin arasýndan yeni apartmanlar yükselmiþ; toprak yollar yapýlmýþ, yeni yollar açýlmýþ... Ýþte kestane aðacým... Fakat, fakat eski evim...?
Öyle görünüyor ki, o yeni apartmanlardan biri bizim ihtiyar üç katlýnýn yerinde yükselmiþ...
Oraya, kestane aðacýnýn yanýna arabayý çekip indim, tabii o da benimle... O ihtiyar aðaca, eski bir dostla tokalaþýr gibi dokundum. Sonra ellerim belimde, eski evimin yerindeki binayý süzerken meleðin beni izlediðini farkettim. “Üzüldün mü” diye sordu, hemen cevap veremedim...
“O evle ilgili pekçok güzel aným oldu. Kimbilir, birgün belki birarada geçirdiðim günlere özlem duyarým. Ama o evi kesinlikle özlemeyeceðim. Özlem duyabileceðim þey soðuk duvarlar deðil anýlarým, o geçmiþte kalan günlerim; ve onlarý belleðimde, beraberimde taþýyorum ben.”
Bir süre öylece kaldýk. Etrafa þöyle bir bakýndým: Ýþte, benim için herþeyin baþladýðý noktaya geri dönmüþtüm. Ve þimdi yine herþey yeniden baþlýyordu, bunu hissettim. Ýþte bu his, meleðimin gitme vaktinin de geldiðini iþaret ediyordu ayný zamanda.
Geri dönüp arabaya bindik, arabayý çalýþtýrmadan önce göz göze geldik ve dedim:
“Sözlerinle yine çok þey öðrettin ama bugün bana en ufak bir mucize bile göstermedin, bilinçli bir þey miydi bu?”
Bunu sorduðuma çok piþman oldum. Yüzüme sert bir ifadeyle baktý, gereken cevabý çýkarttým gözlerinden. Ve konuþtu:
“Mucize mi istiyorsun? Peki’, beni o üzerinden geçtiðimiz köprüye götür.”
-----------
Köprüye vardýðýmýzda güneþ batmak üzereydi. Çevrede, daha önce hiç farketmediðim evler, yüksek binalar dikkatimi çekti. Ve, köprünün ortasýnda, kenarda bir küçük kalabalýk...
Tam köprünün baþýna geldiðimizde melek durmamý söyledi. Durup, onunla birlikte arabadan indim; köprünün ortasýna, kalabalýða doðru yürümeye baþladýk.
Ýnsanlarýn arasýndan, köprünün kenarýnda intihara yeltenen birisini seçebildim. Çevresindekiler de onu vazgeçirmeye çalýþýyordu anlaþýlan: on beþ kiþi kadar varlardý ve bunlarýn çoðu polisti. Yanlarýna iyice yaklaþtýk. Ýnsanlar korku ve heyecanla aralarýnda konuþuyor, bir yandan genci gözlüyor, birþeyler yapmaya çalýþýyor, çaresizlikle bekleþiyorlardý. Bu tablo beni de heyecanlandýrdý, kalp atýþlarýmýn hýzlandýðýný hissettim. Gözüm bir ara ona takýldý: sakin ve vakur görünüyor; köprünün ortasýna doðru, olabildiðince tepkisiz yürüyordu.
Bu arada oldukça yoðun olan trafikte arabalar köprünün ortasýna yaklaþýnca yavaþlýyor, arabadakiler olan-bitene þöyle bir bakýyordu. Böylece meraklarýný gideren insanlar, daha fazla olayla ilgilenmeyip, çekip gidiyordu.
Yanlarýna vardýðýmýzda intihara yeltenenin zayýf, uzun boylu bir adam olduðunu gördüm: Hüngür hüngür aðlýyor, birþeyler anlatmaya çalýþýyordu; ancak söylediklerinin tek kelimesi bile anlaþýlmýyordu. Buna raðmen yanýndakiler, adam her aðzýný açtýðýnda sanki ona cevap verir gibi “sakýn atlama!” türünden çýkýþlar yapýyorlardý.
Artýk böylesi sahnelerle -hem de her gün- karþýlaþmak insanlar için olaðan bir durumdu, benim için de öyle. Ancak melek tarafýndan buraya getirildiysem bunun mutlaka olaðandýþý bir sebebi vardýr, diye düþündüm. Ve inanýlmaz ama gerçek: köprünün kenarýndaki atlamak isteyen, gözünden yaþ gelmemecesine aðlayan adamý tanýdým! O, o bendim! Benim yýllar sonraki hâlimdi o adam... ne yapacaðýmý, neler söyleyeceðimi þaþýrmýþ bir halde öylece kalakaldým. Meleðe ona, yani bana yardým etmesi için yalvarayým mý; gidip ölümün eþiðindeki kendime yardým mý edeyim; yoksa o anda oralardan kaçýp gideyim, böylelikle bu kâbustan kurtulayým mý, diye düþündüm. Ben o dehþet ânýný yaþarken melek gözlerimin içine bakarak anlamlý bir þekilde “git kurtar onu!” diye ünledi. Ama nasýl? Buna daha fazla kafa yormadan kurtarma içgüdüsüyle, hýzla kendime doðru koþtum. Herhangi bir insaný mý, geleceðimi mi, yoksa bizzat kendi hayatýmý mý kurtarmaya çalýþtýðýmý düþünerek o birkaç metrelik mesafeyi saatlerce, günlerce koþtum sanki (belki de cevap “hepsi” idi).
Kalabalýðý yarýp “o adam”ýn yanýna vardýðýmda göz göze geldik onunla... Aðlamayý kesti, bir çocuk gibi mahzunlaþtý; hayretle karýþýk, “bak ne hallere düþtüm” der gibi bakýyordu yüzüme.
Bir “ben” gibi deðil de, sanki, iki ayrý kimlik gibi, iki eski dost gibi bakýþtýk, aðlaþtýk. Ben yarýnýma ulaþmanýn, o ise geçmiþine tekrar kavuþmanýn sevincini yaþýyordu (yaþýyorduk). Köprünün korkuluklarýný aþýp bana doðru yöneldi. Bütün engelleri ortadan kaldýrýp birbirimize doðru hamle yaptýk. Geçmiþine, benim boynuma atýldý aðlayarak... O anda ikimiz, geçmiþ ve gelecek birleþtik, “bir” olduk.
Hiç düþünmeden yarýnýma, o çelimsiz adama sýmsýký sarýldým.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sürrealizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güvercin
Hayat Aðacý
Meleðin Ziyareti - 1

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tuhaf Gerçek
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor!
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine
Hayatýn Anlamý
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir
Doðu - Batý
Sevgili Günlük!..
Yabancý Bir Gezegendeki Tuhaf Canlýlar
Aþk Þarkýsý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Þu Dil Sorunu Dediðimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatýn Ýfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.