..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir þey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Alp Çetiner




18 Mart 2006
Meleðin Ziyareti - 1  
1: Hayatýn Kaynaðý

Alp Çetiner


Birazdan gözlerini açacaksýn ve rüyalarýn en garibi olan Dünya’ya baþlayacaksýn. Aðaracak gün ve senin o garip dünyanýn uzak ayrýntýlarý aydýnlanmaya baþlayacak yavaþ yavaþ... Günaydýn çocuk!


:BAEI:
“Düþler dünyasýna hoþ geldin çocuk!”
“Seni en güzel bildiðin güzelliklerden geçirecek güzellikleri benimle gezeceksin. Benimle göreceksin, ürkütücü azametini görünce korkacaðýn Feza’nýn derinliklerini.
“Aç gözlerini artýk küçüðüm, korkma uyanmazsýn. Senin dünyanýn uyanýklýðý benimkine benzemez. Bu böyleyken senin uykun benim uyanýklýðýmdýr. Bak, böyle konuðum oluverirsin birdenbire rüyalarýnda.
“Kimseye anlatamazsýn, kimse de anlamaz burada gördüklerini, çünkü sizin kelimeleriniz kifayetsiz kalýr benim dünyama. Burada benim dilimi konuþacaksýn. Kalbinin diliyle konuþacaksýn benimle... Dene bak ne kolay, aðzýný oynatmana bile gerek yok. Senin dünyanda mucize derler buna, benim dünyamda ise tabiat!”

-     Kimsin sen?
-     Ben senin þimdi ve sadece seni gezdirmek için yaratýlmýþ meleðinim.
-     Bir daha hiç uyanmayacak mýyým?
-     Ömrünün en uzun uykusunu uyuyacaksýn, ama uyanacaksýn maalesef. Senin uykunu birlikte yaþayacaðýz. Hadi bin sýrtýma çocuk, yolculuðumuz baþlasýn.
Genç adam güzelliðine hayran kaldýðý uzun, zarif bacaklý ve iri gövdeli beyaz atýn sýrtýna bir hamlede bindi. Küçücük pencereden giriþine hayret ettiði kanatlý, beyaz, güzel hayvanla birlikte ayný küçük pencereden gökyüzüne süzüldüler.
Hayvan beyaz, uçlarýna doðru tatlý bir gök mavisi rengini alan dört iri kanadýný kýsarak gökyüzünde yükseldi. Genç adam, bahçelerindeki kestane aðacýnýn gölgesinin üç katlý, dökük sývalý evlerinin üstünde dans ediþini hayranlýkla izledi. Gölgesinde büyüdüðü iri kestane aðacý ona hiç bu kadar güzel görünmemiþti.
-----------
Çoktan kararmýþ olan gökyüzünde kayarcasýna süzülürlerken genç adam; þehrin sarýlý, beyazlý, kýrmýzýlý göz alýcý ýþýklarýnýn beyaz hayvanýn iri gövdesinde oynaþmasýný seyrediyordu. Büyüklüðüne yenik düþtüðü kent ýþýl ýþýl caddeleriyle, aynalý dev binalarýyla ayaklarýnýn altýndaydý þimdi. Baþ döndürücü hýzýna gýptayla baktýðý arabalar þimdi birer karýnca gibi küçülmüþtü.
-     Yazýk sana ki düþünmüyorsun çocuk. Sahibi olduðun benliðin göklere çýkýnca deðer kazandýðýný sanýyorsun hâlâ.
-     Sen benden üstünsün melek, benim bilmediklerimi biliyorsun. Bana doðru olaný öðret.
-     Güneþ’e ve Ay’a, ve tüm dönüp duranlara andolsun ki sen bana ve tüm yaratýklara üstün kýlýndýn. Ve yine andolsun ki, sana bildirdiklerimden bir harf dahi fazla bilgim yoktur. Müjdeler olsun ki sana çocuk, aklýn ve iraden sayesinde benden üstün oldun.
Genç adam, ayaðýnda tek kalan potini de umursamazca boþluða fýrlattý ve baþýný hayvanýn beyaz yelelerine yasladý. Nice sonra boþlukta kanat çýrpmadýðýný gördüðü hayvan gökyüzünde süzülürken, tatlý bir serinliðin koltuk altý yýrtýk gömleðinin içinden göðsüne doðru aktýðýný hissetti. O, bu serinliði hissedebilmek için dökük sývalý evlerinin kiremitlerinin üstüne çýkar otururdu bunun gibi yaz akþamlarýnda, acý meyvelerini diþlediði o yaþlý kestane aðacýnýn tepesine bazan da... Daha sýký sarýldý sonra, baþýný koyduðu boynuna hayvanýn.
Sonra yola çýktý, aslýnda pek de parlak olmayan bir yýldýza doðru uçuk mavi kanatlý beyaz at...
-----------
-     Bizi güzel bir genç kýz gibi düþlediniz siz hep, bazan da yakýþýklý bir delikanlý gibi... Bazan da -þimdi gördüðün gibi- güzel bir hayvan olarak belleklerinizde yer ettik. Ama hiçbir zaman sizin algýladýðýnýz gibi bir varlýk olmadýk aslýnda -þimdi bile-. Görünmemiz gerektiði gibi göründük size, o kadar.
-     Peki ama niye, ne gerek var buna? dedi genç adam, baþýný kaldýrmadan.
-     Bizi olduðumuz gibi görmeye dayanamazsýnýz. Tabiatýnýz buna izin vermez. Böylesi bir kýlýfla karþýnýza çýkarýz biz de.
“Aslýnda sizin sahip olduðunuz bedenleriniz de bunun gibidir. Onlar da sizin dünyalýk kýlýflarýnýzdýr. Týpký ayaklarýnýza giydiðiniz ayakkabýlarýnýza benzer bu kýlýflarýnýz. Meselâ onlarý farklý yerlerde, farklý þartlarda ve farklý amaçlar için giyersiniz. Ve o size sadece belli bir yerde gereklidir: Evinizden dýþarý çýktýðýnýzda örneðin... Ve insanlar ayakkabýlarý için yaþamaz, ayakkabýlarý insanlarla vardýr. Ayakkabý ayaðýn bir parçasý deðildir. Ayrýca ayaðýn düþündüðünüzden ve sandýðýnýzdan daha fazla gücü vardýr. Ayakkabý bu gücün kullanýlmasýna yardýmcý olur ve/fakat bir yandan da sýnýrlar bu gücü. Ýnsanlar bedenlerinin içinde taþýdýklarýný, bedenlerine bakarak anlayamazlar. Bedenlerinin içine bakmanýz gerekir: Týpký bir ayaðýn güzel göründüðünü söyleyebilmek için ayaðýn kendisini görmek gerektiði gibi... Ayakkabýna bakarak bunu anlayamazsýnýz.
Ayakkabýlarýnýzý zaman zaman temizleyip onun güzel görünmesini saðlarsýnýz. Ýhtiyacýnýz olduðunda kullanýrsýnýz onlarý, sonra da çýkarýrsýnýz. Ruhunuzun kýlýflarý da ayaklarýnýzýn kýlýflarý gibidir. Bazýlarýnýz sýrf bu kýlýf için yaþar, onun içinde ebediyen kalmayý umar. Bir kýlýf içinde ne ruhlar heder olur.”
Meleði dinlerken genç adam, baþýný koyduðu yerden ardýnda býraktýðý Dünya’nýn büyüleyici güzelliðini irkilmeden izledi. Aslýna bakýlýrsa, kestane aðacýnýn parýltýlý gölgesinden sonra pek de þaþýrtmadý onu bu güzellik. Baþýný kaldýrýp ileriye baktýðýndaysa deðil kestane aðacýný, adýný bile unuttu neredeyse genç adam... Bulutsuz gecelerde damdan gözlediði gökyüzünün ihtiþamý onu hiç bu kadar etkilememiþti. Yýldýzlar, o yüksek, parýltýlý gökdelenlerden bile böylesine muhteþem görünemezdi herhalde. Doðrulup seyrettiði yýldýzlar þimdi ayaklarýnýn altýndaydý da.
Aydede’nin hiç de “dede”ye benzemediðini farketmesi için uzun bir gözlem gerekmedi.
Bir tek Güneþ, Ay ve yýldýzlar süslüyordu gökyüzünü yerden bakýnca. Dünya’nýn da göðü süslediðini düþündü genç adam ardýnda gitgide küçülen Ev’ini görünce. Ýkisi kýrmýzý, biri kahverengi hareli üç gezegeni ve ayaklarýnýn altýndan geçen kocaman taþlarý görünce fikrini yine deðiþtirdi.
Ne kadar da göz alýcýydý Güneþ! Üstünde kamçýlanan yalýmlarýysa ilk defa görüyordu. Hiç de penceresinden görünen Güneþ’e benzemiyordu. Karþýsýnda gördüðü iri, parlak bir portakaldý sanki.
Boþlukta devamlý duruyorlarmýþ gibi geldi ona. Hareket ettiklerini etrafýndan geçen kaya parçalarýndan ve artýk Dünya’nýn görünmez oluþundan anladý.
“Herbiri mükemmel bir denge ve uyum içinde dans ediyor. Ýzleyedurduðun bu ahenkli dansýn gözünle göremeyeceðin kadar küçük boyutlusu ve yine gözünle göremeyeceðin kadar büyüðü var. Aslýnda her ikisi de ayrýdýr. Siz bunu bilemiyorsunuz, buna ve bunun gibi birçoklarýna ârif olanlarýna da “ermiþ” diyorsunuz.
“Bana ermiþleri sorarsan sana onlardan bahsederim:
“Bilimadamý bilim gözlüðüyle bakar dünyaya, þeyleri bilimle açýklamaya çalýþýr. Âþýk aþk gözlüðüyle bakar, o da sevgide bulur hayatýn anlamýný. Baþýnýzdaki idareciler çoban gözlüðüyle bakar tebaasýna ve hepsini yek-vücut görür. Sanatkâr sanat gözlüðüyle bakar herþeye. Herþeyi bir sanat eseri olarak görür o da. Ýþte ermiþ bunlarýn hepsidir, o gözlüklerin hepsini birden ayný anda takar.
“Ermiþin yolu uzun uzadýya merdivenler barýndýran çok katlý bir binaya benzer. Týrmandýkça, her katta ayrý bir güzellik bulur insan. Ermiþ teras katta oturur. Onun tepesinde, diðer kattakilerin tepesinde olduðu gibi basýk bir tavan deðil; uçsuz bucaksýz, masmavi bir gökyüzü vardýr. Kapýsýnýn da kilidi yoktur, hafifçe ittirdin mi girersin içeriye...”
-     Onlar bizden üstün insanlar, deðil mi?, dedi genç adam, boþluða yönelttiði düþünceli bakýþlarla.
-     Neye göre?, dedi melek ve devam etti:
“Onlarý olduklarýndan üstün gördünüz hep ve olmak istemedikleri yerlerde tuttunuz onlarýn manevi varlýklarýný. Onlara hayranlýk bile beslemeniz hatayken siz ilah edindiniz onlarý kimi zaman kendinize...
“Sana þunu derim:
“Birisine karþý hayranlýk besleyen insan, çoðu zaman kendisini aþamayan -ya da aþmak istemeyen- zayýf bir insandýr. Bununla birlikte insanlarý türlü meziyetlerinden ötürü kendisine örnek almayan insan da bir zayýflýk örneði gösterir.
“Hayran olan, hayranlýðý karþýsýnda birþey elde edemez. Çünkü ruhunu aþaðýlýk duygusu kaplamýþtýr. Örnek alan ise geliþmeye açýlan bir kapý bulur önünde. Çünkü karþýsýndakini, kendisini geliþtirecek bir cevher olarak görür.
“Hiçbiriniz hayran olunmaya lâyýk olacak kadar mükemmel deðilsiniz.”
Melek havada küçük bir tur attý ve aþaðýyý gösterdi:
“Bak!”
Aþaðýda her tanesi pýrlanta gibi parýldayan ýþýk noktalarýndan oluþan muhteþem bir disk duruyordu. Eteðinde binlerce beyaz inci tanesi gibi, daðýlmýþ yýldýz bulunan koca bir ýþýk topu, karþýsýnda duruyordu genç adamýn.
“Ýþte sizin göðünüz, çocuk.” dedi ve diskin ortalarýnda bir yerde belli belirsiz parýldayan küçük bir ýþýk noktacýðýný gösterdi:
-     Ýþte sizin Güneþ’iniz. Senin insanlarýn þimdi orada. Disk dönüyor ve her geçen gün ýþýk topu kendisine karýþan yýldýzlarla daha da büyüyor. Yakýnda sizin de sonunuz gelecek.
-     Ne zaman melek?
-     Ben bilemem. Þimdi bir balonun içindeyiz, o gitgide büyüyor ve birgün patlayacak. Belki sonunuz böyle gelecek, belki de hiç bilmediðimiz bir þekilde. Maddi olan herþeyin bir sonu vardýr.
“Sana maddeden bahsedeyim biraz da:
“Tabiatýnýn gereði, daha fazla para kazanmak istiyorsan daha fazla çalýþýrsýn. Eðer kazanma hýrsýn ve ihtiraslarýn onurunun önüne geçmiþse çalýp çýrpmaya bile baþlarsýn ‘daha fazla para için’.
“Acýktýysan yemek yersin. Midende hissettiðin açlýðýn þiddetini ‘daha fazla yiyerek’ bastýrýrsýn.
“Susadýysan su içersin. Ve eðer yanýyorsan susuzluktan ‘daha çok’ ve ‘kana kana’ içersin suyu.
“Bunlar sizin dünyanýzýn kanunudur.
“Ama eðer sevgiye susamýþsan, içindeki azýcýk sevgi içkisini etrafýna daðýtman gerekir. Paylaþarak çoðaltýrsýn içindeki sevgiyi, gizleyerek ve çevrenden koruyarak deðil. ‘Sevgi Hazinesi’nin sahibi olabilmek için o küçücük sevgini ‘daha fazla’ paylaþmalýsýn çevrenle. Onu savurabildiðine savurmalýsýn ki doðaya ve kitlelerin üzerine, ‘daha fazla’ kazanasýn.
“Mutluluk ve bilgi de böyledir.
“Daha fazla mutluluðu, daha fazla varlýkla paylaþarak elde edersin. Ve bilgi içkisinden içtin mi bir kez, bir daha doymak bilmezsin.
“Ýþte benim dünyamýn kanunu, benim maddemin doðasý da böyledir çocuk. Bunlar sana benim dünyamdan bahþedilmiþtir.
“Sana Zaman’ý da örnek olarak vereyim:
“Dönüp de arkana baktýðýn zaman özel geçirdiðin her bir âný zihninde ölümsüzleþtirmenin nedeni, onun da benim dünyamýn kanunlarýndan olmasýdýr. Sonunda bu ‘özel anlar’ý ve dönemleri birarada toplayýp adýna da ‘tarih’ dersiniz.
“Zaman sizin dünyanýzda bir süzgeç olur da maddenin bu süzgeçten süzüle süzüle akýp gider. Buna da ‘ömür’ dersiniz.
“Dün’ü özler, Yarýn’ý beklersiniz; sanki onlar Bugün’den farklýlarmýþ gibi... Halbuki aslýnda Yarýn yoktur, Dün de yoktur; ancak koca bir ‘Bugün’ vardýr.
“Yarýn’ý hayal ettiðinde veya Dün’ü düþündüðünde mutlu olursun, çünkü senin tahayyülün Zaman’dan münezzehtir. Zaman dahilinde ise ne mutluluk, ne de huzur vardýr. Geleceði düþlediðinde, gelecekten umduðun huzur ve mutluluðu düþündüðünde; veya geçmiþteki sevinçleri ve güzel günleri hatýrladýðýnda aslýnda zihninde sadece bir düþten ibaret olan zamansýzlýðý görmüþ olursun. Bugün’den Yarýn’a geçtiðinde Yarýn’a ‘Bugün’ dersin ve Yarýn’ýn aslýnda ‘gelecek’ olmadýðýný anlarsýn.
“Buna göre geçmiþte yaþayanlar ‘Dün’ deðil, kendi ‘Bugün’lerinde yaþamýþlardýr.
“Dün Bugün’den farklý yaþanmadý, Yarýn da Bugün’den farklý yaþanmayacak.
“Ýnsanlar bir yatak dolusu yündür de Zaman onlarý hallacedip daðýtýr, kimi saða savrulur kimi sola.
“Ýnsanlar bir bardak sudur ki Zaman o bardaðý alýp yere döker. Her damla farklý anlarda farklý yere damlar. O halde bin yýl önce yaþamýþ olanlarýnýzý bin yýl sonrakilerinizden nasýl farklý görürsünüz? Öyle ya da böyle ayný bardaktaki suyun damlalarýsýnýz.
“Böylece her bir varlýða Zaman vasýtasýyla bir ölçü koyulmuþtur. Ama Zaman’ýn kendisini ölçemezsiniz. O bir ve mutlak da deðildir. Sürekli deðiþir.”
-----------
Iþýk diski de çoktan gözden kaybolmuþtu. Genç adam þimdi deðiþik yýldýzlarýn deðiþik renklerini seyre koyulmuþtu. Boylu boyunca uzanan karanlýk içinde oynaþan ýþýklarý gözlerken “Peki insanlar?” deyiverdi, “Ýnsanlýktan haber ver bana”.
“Dedeleriniz de sizin gibi insandýlar ve onlar da hatalar yaptýlar. Onlarýn sözlerini ‘deðiþmez’ kabul edip kendilerini de ‘ulaþýlmaz’ kýldýnýz. Sizin torunlarýnýz da size ve sizden öncekilere ayný damgayý vuracak ve bu böyle sürüp gidecek.
“Halbuki fikirler ve görüþler deðiþecek, toplumlar geliþecek ve Ortak Bilinç’iniz de zenginleþecek. Evet, Ortak Bilinç’iniz... Dünyanýzda pek çok þeyi onunla ortaya çýkardýnýz. Ortak zevkleriniz hep onun eseriydi. Sanatçýlarýnýz birbirlerini taklit etmedi. Sadece ‘ayný anda’ ve ‘ayný þeyi’ düþündüler. Mucitleriniz birbirlerinden kopya çekmedi, Ortak Bilinç aðacýnýn ayný meyvesinden yediler sadece. Onun sayesinde ‘ayný þeyleri’ yemekten hoþlanýp ‘ayný þeyleri’ giymekten zevk aldýnýz.
“Sahibi olduðunuz bireysel bilincin bir de bilmediðiniz yaný vardýr ki, sizi yöneten, bilincinizin asýl bu yanýdýr. Esiri olmak istemediðiniz bu yöneticinizi de ancak ‘iradenizle’ yenersiniz. Birþeyi gerçekten istediðinizde sabredin ve Dünya’da uymanýz gereken kurallara uyun, ona mutlaka ulaþýrsýnýz. Bu söz sana hediyemdir.
“Size sonunuzun nasýl geleceðinden de haber vereyim:
“Baþýnýzdaki yöneticiler adalet erdemini yitirmeye baþladýkça, ihtiyaçlarýnýn ve þehvetlerinin kurbanlarý oldukça ve siz onlara alternatif yöneticiler çýkaramadýðýnýz sürece içinizden; insanlar asýl uðraþmalarý gereken iþlerle uðraþmadýkça ve iþinin ehli bir insan bulamadýðýnýz zaman dertlerinize derman üretecek; bilim mefhumunu yerinde bulamadýðýnýz sürece ve onun olmasý gereken yerde kara cahilleri görmeye baþladýðýnýz zaman korkun soluðunu ensenizde hissettiðiniz yýkýlýþýnýzdan. Ve topraklarýnýzda, sizden öncekilerin býraktýðý harabelerden ders alýn.”
-----------
Dünya’dan yola çýktýklarýnda belli belirsiz gördüðü ve oraya gittiklerini -içsel bir dürtüyle- anladýðý yýldýzýn, aslýnda diðer yýldýzlarý ve hattâ herþeyi yutan kocaman yuvarlak bir þelale olduðunu anladý. Önünde duran kocaman deliði; emdiði yýldýzlarýn ve diðer gök cisimlerinin büyüleyici parlaklýðý ve renkleriyle, ýþýkta pýrýl pýrýl parlayan dev gümüþ bir tepsiye benzetti. Dikkatle baktýðýnda, her þeyin büyük bir vakarla ve düzenli bir þekilde delikten içeriye kaçtýðýný, deliðin tam ortasýndaki bembeyaz parlaklýðýn içinde gözden kaybolduðunu gördü. Dev deliðe giderek yaklaþtýklarýný hissetmek onu korkuttu. Ama diðer cisimler gibi onun çekimine kapýlmadýklarýný anlamasýyla rahatladý. Deliðe yaklaþtýkça gökcisimlerinin onun içine doðru bir lastik gibi uzadýðýný farketti. O sýrada deliðin tam ortasýndan dumansý beyazlýðýn içine, içeriye süzüldüler.
Daha önce yaþamýþ gibi oldu bunu; belki de benzer duygular hissetti daha önce yaþadýðý bir olayla, ama çýkaramadý.
“Bu neydi?” diye sorarken genç adam, “Evrenin köprüsü” diye yanýt verdi melek, gencin sorusu bitmeden. “Boþlukta böylesi köprüler vardýr ki, göðü bir uçtan bir uca baðlar. Onunla uzaklar yakýnlaþýr” diye devam etti.
“Baþka bir köprüden daha haber vereyim sana” diye yeniden söze baþladý melek:
“Ýçinizden peygamberler seçerek sizinle katý arasýnda köprüler kuran Hak. Peygamber o kimsedir ki ledünni emirleri insanlara iletsin; yaþayýþýyla, hal ve hareketleriyle, görünüþü ve sarfettiði sözlerle Hakk’ýn emrini kendi benliðinde simgeleþtirsin, insanlara örnek olsun; Hak’la kullarý arasýnda bir köprü olsun ki, Hak onun üzerinden vahyini kullarýna akýtsýn.
“Gün gelir Hak, o köprüyü kaldýrýr; birgün bunu da kaldýracaðý gibi...
“Kimi zaman bizden biri de Hak’la peygamber arasýnda köprü olur.”
-----------
Çevrelerini saran uçsuz bucaksýz karanlýða renk veren þölen taký gibi allý-morlu bulutsularýn, sarýlý-beyazlý ýþýltýlarýn ve gizemli bir birliktelik oluþturan yýldýz gruplarýnýn altýndan-üstünden ilk bakýþta sezilmesi güç bir hýzla süzülüp gidiyorlardý. Meleðe “Nereye gidiyoruz?” diye sormaya gerek bile duymadý. Merak etmiyordu doðrusu bunu. Etrafýnda gördüklerini izlemek onu mest etmiþti zaten. Böylesine esrimiþ, kendinden geçmiþken bunun daha ötesini aramaya gerek duymadý.
“Neden ben?” sorusuna takýldý ardýndan. Öyle ya, otobüs yolculuðu deðildi ki bu, gezilsin, dönülsün! Hem sonra yeryüzünde kaç kiþiye nasip olurdu ki böylesi. Onca insanýn arasýndan neden o seçilmiþti?
“Sen özelsin” diyerek düþüncelerini böldü melek, genç adamýn. “Sen, senin gibiler arasýndan seçilip yetiþtirildin, çocuk. Gün gelip sanat ve bilim yok olduðunda aksettir insanlara yaþadýklarýný -daha öncekiler gibi-... Senden önce kimileri resmetti bunlarý, kimileri yazdý, kimileri iþledi. Kimileri de sadece düþündü. Baþka deðil, sadece akledip öðrenesiniz diye seçildiniz hepiniz.”
Biteviye uzanan doyumsuz güzellikteki parýltýlarýn arasýnda seyrederken beyaz hayvanýn boynuna baþýný daha bir rahat yasladý. Çok önceleri dinlediði hoþ bir parçanýn hüzünlü melodilerini hatýrlamaya çalýþtý önce, sonra içinden mýrýldanmaya baþladý þarkýyý. Gözlerinin dolduðunu hissetti; yaþlar boþanacaktý kapamýþ olmasaydý gözlerini eðer... Buna raðmen birkaç damlanýn sýzdýðýný farketti. Karmakarýþýk duygular içine girdi.
Garip bir þehrin ücra mahallelerinden birinde baþtan sona lümpen bir hayat sürmüþtü genç adam. Sekiz kardeþin en küçük, annesini görememiþ tek çocuðuydu. Doðduðu günden itibaren kanýksamaya baþladýðý garip yaþamý aslýnda o yeni yeni garipsiyordu. Sütünü aðabeyleri vermiþ, altýný ablalarý deðiþtirmiþti. Bir yýl geç baþlayýp iki yýlda bitirdiði ilkokuldan sonra kendisindeki cevheri farkeden bir öðretmenin desteðiyle girebildiði kýz lisesini “lisenin ilk erkek mezunu” olarak bir yýlda bitirdi. Yüzünü pek sýk görmediði, ama yine de sevdiði -en azýndan sevmeye çalýþtýðý- babasýný besleyebilmek için küçük iþlerde çalýþtý. Ne de olsa kardeþlerinin çoðu evden kaçmýþtý, bununla birlikte okula da babasýndan gizli ve kardeþlerinin yardýmýyla gitmiþti. Kýsacasý baþka þansý da kalmamýþtý zaten. Kendisi doðarken ölen annesinin ardýndan iyice azýtan ayyaþ babasýný býrakýp gitmeye vicdaný bir türlü elvermemiþti. Artýk bilinci de pek yerinde olmayan, günün çoðunu sarhoþ geçirip sokaklarda sabahlayan adama birtek aðabeyiyle ikisi bakar olmuþlardý.
Þimdi yaþadýklarýnaysa ne garip, ne de olaðan diyebiliyordu.
-----------
Havada bir süre süzüldükten sonra için için yanan bir ateþ gibi görünen lacivert-mor bir bulutsudan içeriye süzüldüler. Karþýsýnda herhangi bir renkle tanýmlayamadýðý koyu, siyaha yakýn bir renkteki kara parçasýný görünce ineceklerini anladý genç. Hayvan kanatlarýný boþlukta gerdi ve karanlýk kara parçasýna bir tüy gibi konuverdiler.
Genç adam indi ve ayaðýný yere bastý. Küçük gezegene ayaklarýndan çakýlý kalmýþ gibi hissetti kendini birden. Öyle ki, bir ayaðýný diðerinin önüne atmakta zorluk çekti.
Etrafýna dikkatlice bakýnca, muhtelif yerlerinden, gezegenin buram buram tüttüðünü gördü. Üzerinde durduðu karanlýk kara parçasýnýn aslýnda üstüne basýlamayacak kadar sýcak olduðunu farketmesi ise uzun sürmedi. Buna raðmen bu garip gezegenin üzerinde hayvan ve çocuk, yanmadan duruyorlardý!
“Her güzelliðin içinde bir çirkinlik, hey iyiliðin önünde bir kötülük vardýr” diye söze baþladý melek:
“Eðer yaðmura kavuþmak istiyorsan rüzgâra katlanmalýsýn. Yaza kavuþmak istiyorsan eðer, kýþa katlanmalýsýn. Her tezatýn bir ucu diðerini güzel kýlar ve her güzellik zýttýyla çekilir olur. Sevinci hüzün, kahkahayý gözyaþý belirginleþtirir. Bununla birlikte saf ve mükemmel güzelliðe kavuþmayý da bekleme ve her çirkinliðin içinde de bir güzellik ara, derim sana.”
Bunu söyledikten sonra o beyaz, güzel baþýyla genç adama binmesini iþaret etti. Genç adam çýplak ayaklarýný yerden kesti, bir hamlede hayvanýn sýrtýna bindi. Hayvan kanatlarýný küçük bir kasýlmayla kýstý ve tekrar havalanýp gökyüzünde süzülmeye baþladýlar.
Küçük gezegen arkalarýnda iyice küçülene dek yol aldýlar. Melek gence arkasýna bakmasýný söyledi ve genç geriye döndüðünde o küçük kara parçasýnýn ona doðru giderken olduðundan daha parlak ve dumanlý olduðunu gördü. Önüne döndü. Ve biraz sonra hayvanýn yelelerine vuran ýþýktan arkasýnda birþeyler olduðunu anladý. Geriye dönüp baktýðýnda az önce üzerinde bulunduðu gezegenin yerinde müthiþ bir patlamayla ortaya çýkan müthiþ bir parýltý ve renk cümbüþü gördü. O ýþýk gözden kaybolana dek aralýksýz bakmaya devam etti.
-----------
Parmaklarýyla gayri ihtiyari, hayvanýn yelelerini taradýðýnýn, okþadýðýnýn farkýna vardý genç adam; simsiyah boþlukta parýldayan olaðanüstü pýrýltýlarýn arasýnda ilerlerlerken... Etrafýna bakýnmayý býrakmýþ, gözü dalmýþ gitmiþti uzaklara. Dünyasýnda tanýyýp içten içe sevdiði, karþýlýk görmediði -aslýnda bir karþýlýk da beklemediði- o kimselere söyleyemediði (sevdiðine bile) gizli aþkýný düþünüyordu. Acaba o da bir kez olsun böyle kendisini düþünmüþ müydü?
“Melek, bana karþý cinsi sevmekten bahset” deyiverdi.
“Sizin aþk diye tanýmladýðýnýz þey, çoðu zaman kendinizden farklý görüp merak ettiðiniz karþý cinsten bir insana ilgi duymaktan baþka bir þey deðildir. Onu bu merak kýlýfýndan kurtarýp da gerçek anlamda yaþadýðýnýzda o hasletin uluhiyetini bizler bile kýskanýrýz. Siz, ayrý cinsten iki insan, gönül baðýyla birleþtiðinizde bir üçüncü gözünüz açýlýr ki bununla diðer iki gözünüzle göremediklerinizi görür, yaþadýðýnýz yeryüzüne sýðamaz olursunuz gördüklerinizin etkisiyle. Birbirinizi aydýnlatan iki güneþ gibisinizdir artýk. Ayný dalda oluþan iki kiraz gibisinizdir -ki sevmek paylaþmaktýr- ayný özsuyu paylaþýrsýnýz.
“Ama bu konuda da hataya düþersiniz her konuda olduðu gibi. Aþký aramaya kalkar, kovalarsýnýz; koþarsýnýz peþisýra. Halbuki yerinizde oturuyor da olsanýz o gelir sizi bulur. Unutma ki aþký aradýðýn zaman bulamazsýn. Hiç beklemediðin bir anda o gelir seni bulur ve aniden yapar bunu.
“Pek çoðunuz da aþk konusunda ileri gider. Aþký yaþamýn ta kendisiymiþ gibi görür de sorumluluklarýný unutur. Bu aþýrýya kaçýþ zehir olur kendisine. Aþký arzulayýp onsuz kalmamak isterken onu hepten yitirir.”
Bunlarý düþünürken çocuk; kar gibi beyaz, uçsuz bucaksýz uzanan bir kaya tarlasýnýn içinde buldu kendisini. Vakarla hareket eden, dönüp duran, her hareketinde ýþýltýlar saçan bu bembeyaz tarlanýn arasýnda ilerlerken meleðin sözünü iþitti:
-     Etrafýna bir bak; gördüðün herþey usta bir ressamýn fýrça darbeleri, þairin dizeleri, bir müzisyenin notalarý, heykeltýraþýn yontularý, bir oyuncunun ya da dansçýnýn vücut hareketleri gibi bir ruh taþýr. Evrenin kendisinde de bir estetik güzellik vardýr.
-     Sanat nedir melek?
-     Ýnsanlar için, bir tutkunun ifadesidir sanat. O tutku ki bastýrýlma güdüsü içerir. Ýnsanlarýn yaþamýný o tutkuya yöneltir. Ýcrasý da, ortaya çýkan meyvesi de insanlara ayrý bir zevk verir.
“Yaratýcýnýn da bir sanatý vardýr. Onunki ise bambaþkadýr bundan.
“Her sanat eseri izler taþýr sanatçýsýndan. Onu icra edenin gölgesi vurur üzerine. Çünkü sanatçý, usta olsun olmasýn, bilerek ya da bilmeyerek gerçek kendisinin, yani benliðinin bir portresini çiziyor demektir sanatýyla. Ve herbiri duygularýný, ruh halini sergilemiþ olur eserinde. Bununla birlikte hiçbiri sanatýnda beceriksiz deðildir, derim sana. Çünkü beceri, hiçbir ‘gerçek sanatçý’ için ölçü olamaz.
“O, sanatýný icra ederken sizin dünyanýzdan ayrýlýr -kýsmen de olsa-. Bunun farkýna vararak, bunun bilincinde olarak çalýþtýðý zaman gerçekten sanatçý kimliðine kavuþmuþ olur.
“Sanatçýlara saygý duymalýsýn. Çünkü usta bir sanatçý, ruhunu da ustalýkla terbiye etmesini bilir.”
-----------
Daha önce içinden geçtikleri o ýþýk þelalesini yine karþýsýnda buldu genç adam. O hoþ -belki biraz da korku kokan- duyguyu, þelaleyi karþýsýnda tekrar görünce yine hissetti; ama bu sefer bu hissi ner’den tanýdýðýný hatýrladý: uzun bir kaydýraktan kayarken de ayný þeyleri hissederdi küçükken. Ömründe iki kez gittiði lunaparkta tatmýþtý bu hissi bir defasýnda da (o da hýzlý bir aletle yine buna benzer alacalý ýþýklarýn arasýndan geçerken). Bu da gördüðü ikinci renkli rüya deðil miydi zaten (ilki lunaparktý)...
O küçük, tanýdýk serüvenden sonra karþýsýnda kendi dünyasýný gördü çocuk -o gözalýcý güzellikteki renkleriyle tatlý tatlý ýþýldayan-.
“Küçük yolculuðumuzun sonuna yaklaþtýk çocuk.
“ ‘Ýyi’ oldun þimdiye dek. Bundan sonra da ‘iyi’ kalacaðýný umuyorum. Bunun mükâfatýný her zaman -bir þekilde- göreceksin. Ýyilik et, iyilik bulacaksýn fazlasýyla. Ama unutma ki hiç kötülük yapmamýþ olan iyilik yapamaz. Hata yapmayansa hiçbir þey yapamaz. Hata yapmaktan korkma sakýn, unutma ki kusursuzluða asla ulaþamazsýn. ‘Kötülük’e gelince, yaptýðýnýn kötü olduðunu anlamýþsan zaten kazançlýsýn. Ve sana þunu derim: Yaptýðýn iyilikleri unut, ama yaptýðýn kötülükleri asla unutma.”
Meleðin sözü son bulduðunda kendisini dünyanýn üzerinde geziyor buldu genç adam. Gözalabildiðine uzanan denizlerin üzerinde uçtu; Güneþ’in denizdeki yansýmalarýný gördü. Gemilerin üzerinden geçti; büyük-küçük, eski-yeni gemilerin... Uçsuz bucaksýz ormanlarýn üzerinde süzüldü, aðaçlarý seyretti: Ýrili-ufaklý, yaþlý-genç, yeþil-sarý-kýrmýzý-mor; geniþ, kocaman yapraklý, iðne yapraklý ve sýk (bazýlarý kel). Çýplak tepelerde koþuþan hayvanlar gördü çeþit çeþit. Ormancýlar gördü, balýkçýlar gördü küçük göllerde balýk tutan. Karlý daðlarýn, yalçýn kayalýklarýn, zirvesi bulutlu tepelerin üzerinden uçtu. Bahar yaðmuru görmüþ, gencecik yeþermiþ ovalarda, yamaçlarda küçük köyler gördü. Tarlalar, bahçeler gördü; üzerlerinde çalýþan insanlar gördü (bir keresinde küçük bir çocuðun kendisine el salladýðýný gördü, bahçelerin birinde). Sular, nehirler, þelaleler gördü; çaylarda çamaþýr yýkayan kadýnlar; yüzen, oynayan, birbirini ýslatan gençler gördü. Çöllerin üzerinde uçtu; kara çadýrlarý, sarý develeri, boz atlarý seyretti. Þehirlerin üzerinden geçti; yürüyen, koþuþturan insanlarý gözledi; yüksek, ýþýltýlý binalar gördü. Arabalar gördü; büyük-küçük, korna çalan, kaza yapan... Bir tren yolunun üzerinde uçtu, yol boyunca uzanan bir treni izledi. Kavgalar gördü, savaþlar gördü, yangýnlar gördü, aðlayan insanlar gördü (içlerinde gülümseyebilen bir çocuðun yine kendisini görüp el salladýðýný gördü, o da ona el salladý). Açlar gördü; toklar gördü; zenginler gördü; yoksullar gördü; ihtiþamlý saraylar, debdebeli yaþamlar gördü; sazdan, kerpiçten, aðaçtan, taþtan yapýlmýþ kulübeler gördü. Seviþen çiftler, eðlenen gençler, oynayan çocuklar gördü; hepsine de el salladý. Derken ýþýltýlý bir þehir, yoksul sokaklar, bir kestane aðacý ve bir küçük pencere...
Ay ýþýðýyla yarý aydýnlanan - yarý karanlýk küçük odada buldu kendisini...
-     Bitti yolculuðumuz çocuk... Bak, yataðýn hâlâ sýcacýk. Þunu bil ki gördüklerin, göremediklerinin yanýnda okyanusta damla bile deðildir.
“Güzel bir rüyayý yaþadýn benimle... Hayat zaten bir rüya deðil mi, rüya içinde?
-     Yine görüþecek miyiz melek?
-     Kimbilir, belki yine gelir seni görürüm.
Birazdan gözlerini açacaksýn ve rüyalarýn en garibi olan Dünya’ya baþlayacaksýn. Aðaracak gün ve senin o garip dünyanýn uzak ayrýntýlarý aydýnlanmaya baþlayacak yavaþ yavaþ...
                                   Günaydýn çocuk!
-----------
Sabah, Güneþ’in ilk ýþýklarýnda uyandýðýnda genç adam, dünyasýnda daha önce hiç farketmediði güzellikteki arý výzýltýsýný ve penceresinin perdesini havalandýran rüzgârýn beraberinde getirdiði sardunya kokularýný duydu. Yüzünde sýcak bir gülümsemeyle, yalýnayak dýþarý fýrladý. Kapýnýn önünde duraksadý; ayaklarýnýn altýnda önce buz gibi soðuk beton eþiði, ardýndan da ýlýk-nemli topraðý farketti. Güneþ’e karþý, bahçelerindeki yaþlý kestane aðacýna sýrtýný verip oturdu. Önce yerdeki çoktan sararmýþ otlara, ardýndan çok yükseklerdeki tüy gibi bulutlara bakarak yüzündeki ayný sýcak gülümsemeyle sabahýn serin havasýndan daha önce hiç çekmediði kadar derin bir nefes çekti; sabah güneþi kadar ýlýk gözyaþlarýnýn yýrtýk gömleðinden içeriye doðru yavaþça süzüldüðünü hissetti.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sürrealizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güvercin
Hayat Aðacý
Meleðin Ziyareti - 2

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tuhaf Gerçek
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor!
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine
Hayatýn Anlamý
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir
Doðu - Batý
Sevgili Günlük!..
Yabancý Bir Gezegendeki Tuhaf Canlýlar
Aþk Þarkýsý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Þu Dil Sorunu Dediðimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatýn Ýfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.