"Yazmak, aslında var olmayan bir yazarın okuyucudan intikam alma biçimidir." - Jorge Luis Borges"

Kızların Alevden Yalnızlığı 19, Herkesin bir yarası

yazı resim

Çalışma alanına geldiler. Kamyonetten indiler. Haydar, onu bir eliyle enseden tutup salladı çaktırmadan ve savurdu, Hasan güçlü savruluşla yere yıkılmış, acı duyuyordu, ensesi, elleri, dizleri… Öyle ki acıdan gözlerinden yaş çıktı, öfkeliydi ve ağlayacak gibiydi.
“Evlat, hemen yıkıldın, ayakların, karın kasların çok zayıf. Ama çalıştıkça açılırsın.”
Öfkesini bastırdı Hasan: “Ya Haydar abi, şu yaptığın işe bak, ayının yavrusuyla oynaması gibi oynuyorsun benle. Tabi güzel bir kahvaltı verdin, çay içirdin, değil mi?”
“Kendini acındırma dostum.” dedi, “bana öfkeni kusmadan derdini zarif biçimde mizahla anlatman çok hoşuma gitti.” Ceketinin cebinden bir gofret çıkardı, gofretimi kimseye vermem ama sana veriyorum.”
Vermeden önce elini uzattı, Hasan eli yakaladı ve Haydar onu çekip ayağa kaldırdı.
Hasan, hemen çikolatalı gofreti yedi ve Haydar’ı yıkmak için yandan belden sarıldı. Haydar gülmeye başladı, ellemiyordu ona, yan tarafındakini, bütün gücüyle uğraşanı böceği seyreder gibiyi bakıyordu.
“Ya kene gibi ne ediyorsun orada?”
“Ing!” dedi Hasan.
“Zorlama lan altına sıçacaksın!”
Hasan bırakmadı: “Azimle sıçan betonu deler.”
Güldü: “Ergenlik dönemimde en çok yaptığım espriydi dediğin.”
Haydar beton direk gibiydi.
Hasan, omzundan güç alarak onu yerinden oynatmaya çabalıyor, bacaktan tutup kaldırıp yıkmak istiyor; ama Haydar sanki toprağa çakılı kazık gibi sağlamdı.
“Bütün enerjini bitiriyorsun; bırak!”
Haydar, gülüyordu, onu itti.
Hasan, kan ter içindeydi.
“Heyecanlandın mı? Ya sen kimsin ki beni yere yıkabileceksin; ama merak etme, seni öyle dizayn edeceğim ki, bedenini enerjini, boğayı bile yıkabilecek hale geleceksin. Heyecanlı tosbağa!” Güldü.
“İyi iş yap, ne kadar yaptığını kontrol edeceğim. Yan gelip yatma.”
Haydar çekip gitti. O gözden kaybolunca Hasan işe başladı. İki saat geçmişti ve yorgunlukla ağaçların oraya gidip uzandı ölü gibi, bir şeyler yemeliydi, gücü yerine gelince bastı gitti.
Armut ağacının oraya yaklaşmıştı, aniden ayı gibi büyük bir çoban köpeği fırlayıp geliyordu, hasan anne diyerek kaçıyordu, durdu, uzun iple bağlı köpek şaha kalkıp havlıyordu. Armut yemesi imkansızdı.
Yaşlı çiftin evinin oraya gitti.
Kapı önünde oturan yaşlı kadın yavru kediyi seviyordu. Hemen ayaklandı ve genç adama yanaştı: “Hasan, oğlum, sakın buraya bir daha gelme. Haydar buraya geldiğini, karnını doyurduğunu öğrenmiş. Benim morukla konuşurken duydum, yemek yedirme bahanesiyle seni bağlayıp ahıra kapatacak, Haydar da gelip alacak seni. Cezalandıracak. Sen sen ol bas git. O deli herifin yanında çalışma. Git kasabada iş bul kendine. Ama ben sana yardım edeceği. İki saat sonra şuraya gel. Oraya yiyecek getireceğim. Şu aşağıda üç ağacın tam altına. Beni kapı önünde görünce ve İşaret verdim mi git oraya. Elimi kaldıracağım. Benim moruk görmesin. İşi bozar pislik.”

Hasan, adımlarını hızlandırdı ve koşarak uzaklaştı oradan. Ağaçların arasına girdi ve durdu, geriye, eve bakıyordu, yaşlı adamı dedesi gibi bilmişti, güvenmişti, yaşlı adam onu tuzağa çekecekti, gıcık oldu ona, intikam hisleriyle düşünmeye başladı.
Yaşlı adam evden çıktı ve yaşlı kadının yanına oturdu.
Hasan, eve girmeye karar vermişti.
Dolandı ve evin arka tarafına geçti, burası mısır ekili tarlaydı. Kenarlarda meyve ağaçları vardı. Evin arka pencerelerini kontrol ediyordu, çok eskiydi ev, tamamen ahşap eve girmek zor olmasa gerek, elinde bir levye, demir olsa çok kolay olurdu. Pencerenin biri kapalıydı; ama pervazda aralık vardı, oraya bir şey sokup zorlarsa açardı, bir an durdu, bu hırsızlığa giriyordu, Haydar duyarsa iyi olmazdı; ama moruktan intikam almadan edemezdi, kısa bir tahta parçası ilişti gözüne, onu alıp aralığa soktu ve usul usul zorladı, açılmıyordu ve bastırdı bütün gücüyle. “Carttt” diye bir kırılma sesi çıktı. Hemen içeri girdi ve pencereyi çekti, sonra tülle perdeyi çekti.
“Sesi buradan geldi bey” diyordu yaşlı kadın.
Arkasındaki yaşlı adam şöyle dedi: “Ben öyle bir şey duymadım, gel haber saati geldi, çay yap da haberleri izleyelim, bugün patates haşla. Canım patates çekti.”
“Şu çocuğu umarım kafesleriz bugün.”
“Umarım.”
“Çok özledim kız kardeşimi.”
“Çocuğa içim acıdı, peki sen acımıyor musun?”
“Elin piçi! Adam bana kız kardeşimi getirecek. Hap getirecek. Çıkar dünyası. (Güldü) Ne yaparsın. Ama ben ona demiştim. Haydar’ın yanında durma. Senin için iyi olmaz. Biri şeyler geveledi, o çocukta var bir arıza. Ne işi var dağlarda? Gitsin şehirde iş yapsın. Kız arkadaş bulsun. Herkes şehirlere gider.”

Yorumlar

Başa Dön