Bedduacı Teyze
“Ne yapayım, en iyisi bedduacı teyzeye bir gideyim de paramı çalana beddua etsin”
"Yazmak, dili terbiye etme girişimidir; yazar ise terbiyesizliği sevgiyle kucaklayan bir sanatçı." – Umberto Eco"
"Yazmak, dili terbiye etme girişimidir; yazar ise terbiyesizliği sevgiyle kucaklayan bir sanatçı." – Umberto Eco"
“Ne yapayım, en iyisi bedduacı teyzeye bir gideyim de paramı çalana beddua etsin”
Dedekorkut Destanlarının tarafımdan manzum biçimde anlatılışı.
Dilencinin birisi hergün padişahın geçtiği yola oturup, “Allah rızası için bir hayır, size duacıyım Padişahım” diye dilenirmiş.
Bu öyküyü birkaç edebiyat sitesine asmıştım. Çok beğenilmiş ki, "FORMİSTAN; FORUMSAL.NET ve MAİN BOARD siteler de iznimi almadan bu öyküyü kendi sitelerine koymuşlar. Adımı yazdıkları için sorun yapmadım. Öyküm, bu sitemizde de bulunsun istedim.
Gece,ucuz ve nahoş rayihalarla doluyken ay işveli ve oynak bir kadın edasında tavırlar sergiliyor ışığı müstehcen ve davetkar öpücükleri yolun kıvrımlarında arsız bir sırıtışken bir de yağmurun sesleri rüküş havanın kokoşluğunda kendine yer ediniyor anıların fısıltıları rüzgarın kahkahalarında boğulurken adamın adımları unutulmaya yüz tutmuş birininki gibiydi.
Kendini çaresiz, yorgun ve yalnız hissediyordu. Yanına oturduğu yatağın üstüne kapattı yüzünü. Bir elin omzunu tutup, onu kaldırmasını ve sarılmasını diledi. İmkansızı diledi yani...
Bir an duraksayıp vitrindeki aynadan kendimi inceliyorum. Yeşil, bedenimi sımsıkı saran elbisem, onunla aynı boyda önünü düğmelemeyerek, elbisemin ve onun altın sarısı kemerinin görünmesine izin verdiğim siyah montum, ince topuklu bilekte biten kısa botlarım, aynı deriden portföy çantam ve özenle yapılmış makyajımla iyi göründüğüm kanısına varıp, karşıya geçiyorum.
Beyaz şarapla pişirilmiş Fransız usulü soğan çorbasının üstündeki kaşarı, çatalıyla bir ileri bir geri dürttü. İştahı yoktu. Kaçamak bakışlarla karın yağışını izlerken, havanın bu puslu halinden için için mutluluk duyuyordu
Toprak sevdalısı Cahit Sıtkıya Her doğan günün bir dert olduğunu insan bu yaşa gelince anlarmış. Dizelerinden sonra Yeter ki gün eksilmesin penceremden serzenişlerini yazdıran gün, cüretkâr gülümsemesini göstermişti.
Yedi tepeymiş İstanbul evvel zaman içinde. Yürekler de fethedilsin diye belki de her tepesine bir muhteşem Cami yapılmış. Şimdilerde adına gökdelen dedikleri göklere meydan okumaya adanmış heyulalar arasında kaybolsalar da hala yüreklerimizin tepelerindeler.
Ülkemizde yaşanan makam, mevki düşkünlüğü ve bu makamlara gelebilmek için kimlere yüz suyu döküldüğü malum. Bu hikâyedeki Tâli Bey bir prototip.Nice nice Tâli Bey'ler kimlere nice taklalar atıyor...