Kahpe Kurşun
yol uzun zahiride kısalmaz sen varken
saat gece yarısı semam kalkma sen daha çok erken
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
yol uzun zahiride kısalmaz sen varken
saat gece yarısı semam kalkma sen daha çok erken
Kapı açıldı. Kapıya ağaç yarması gibi bir adam çıktı. “Buyrun!” Rahatlıkla söyleyebilirim ki, adam, babamın tam iki misli.
YZO gün sadece dersi asmamışlardı, arkadaşlarını da atlatmışlardı. Cep telefonu da henüz icat edilmediği için kimse onlara ulaşamamıştı. Kızı “Anneciğim nerelere gittin yine” diye sordu. “Hiç” dedi kadın “Hiçbir yere”. Deniz çok neşeli bir çocuktu. Babası gittikten sonra tam bir yıl depresyonda idi, ancak güçlü bir çocuk olduğu
Ercan Kesal
Adeta bir mıknatıs çekermişcesine o insanlar, aileler o sokağa gelip yerleşir. Sokağın apartman isimleri de bir hayli ilginç sayılır. Ahu apartmanı ya da Gül, Lale , Yonca, Papatya adları eskilerin Beyoğlu pavyon isimlerini aratmaz. Sanki onlarla yarış halindedir bu evler...
aleköy sahilindeki askeri kampın gerisinde karadut ağaçları vardı. Denizden çıkıp karadut ağaçlarına tırmanıp bol bol dut yedik. Karadutun tadını bilenler ağaca çıkan kişinin temiz kalmasının mümkün olmadığını da bilirler. Önce korunmaya çalıştık. Ama olmadı, baktık hepimizin bir yerleri boyanmış. İlerleyen dakikalarda işin çivisi kendiliğinden çıktı. Baktık ki temiz
Bak işte. Alışverişe yollanmayacak adam mıymışız biz?
Ama balıkları tutarken, ağızlarından demir çengeli çıkarırken, babamın ameliyatlarda gösterdiği özeni gösteriyor, acıtmamaya dikkat ediyordum. Ve onları, asla çıkamayacakları , üstü kesilmiş su dolu, plastik bidonun içine atarken hiçbir şey düşünmüyordum, onların biten hayatları dışında. İçeri tıkıldıklarında, bir süre kurtulduklarını düşünürler, azalan oksijen ve değişmeyen görüntü onlara her
Çocuklar bizim geleceğimizin küçük birer kandilidir.Yolumuzun aydınlık olması için onlara iyi bakalım.
O gece yarısı yürüyordum yine o güzergahta Onu arıyordum. Kalabalıklar arasında o kadını fark ettim. Peşine takıldım. Pavyonların, barların, taksilerin arasında onu takip ediyordum. Caddeler, sokaklar geçiyordu önümüzde. Dilenen bir adam bizi görünce ürktü adeta yalvarıyordu: Ulu Tanrım bu gece neler oluyor dercesine ellerini gökyüzüne kaldırmıştı.
O zamanlar çok küçüktüm. Yarı ahşap, yarı sıvalı bir evde gözlerimi açmıştım. Önce annemin memelerini görmüştüm. Beni emziriyordu. O emzirirken yanaklarımda gezinen o fırça, sert tüyün acısıyla başımı çevirdiğimde o bıyığı gördüm. Babam beni öpüyordu.
Tez-Can, eski hayatına döndü. Tabii bu hayatta onun adının Tez-Can olduğunu bilen yoktu. O, şimdi karşılaştığı olaylara, yaşadıklarına, etrafındaki insanlara başka bir gözle bakıyor; tahammül ve anlayış gösteriyordu.
Yüreğimden bir çığlık kopmuştu adeta.
Hızla ikinci kez yanımdan geçerken, o açık pembe şişkin meme uçlarından kan, fiskiye gibi sütle birlikte fışkırmaktaydı.
İlber Ortaylı