Şiir Yazan Şair
Bir zamanlar vapurlarda üzerinde “Şiir yazan şair” yazılı çantasıyla şiirlerini gençlerle paylaşan yaşlı bir adama ithafen…
"Okumak, bir insanın kendi kafasıyla düşünmesine engel olur." Arthur Schopenhauer"
"Okumak, bir insanın kendi kafasıyla düşünmesine engel olur." Arthur Schopenhauer"
Bir zamanlar vapurlarda üzerinde “Şiir yazan şair” yazılı çantasıyla şiirlerini gençlerle paylaşan yaşlı bir adama ithafen…
İnsan bir başkasını sevebilir, ancak bulunulan zamanın tadını çıkarmaktan çok, sevilen kişiyi kaybetme korkusuyla yaşayıp durmak, aşkı ıstıraba dönüştürüverir. Sevgi duygularla beslenip aşka dönüştüğünde maşuku kaybetme korkusuna kapılan kişi karşısındakini yaralamaya başlar. Onu, sevdiği ve sonsuza dek ayrılmayacağını düşündüğü kişiyi kaybetmemek için elinden geleni yapmak ister.
Belki yakışıklı bir yalnızlık, üzerimizde güzel duruyor olabilir. Neden mi? Biz seçmişizdir o yalnızlığı da ondan. Ya bizim seçmediğimiz yalnızlıklar?
Şermin Yaşar
Sahildeki yarısı parçalanmış bankın sağlam tarafına oturdu. Neden sonra bir iki metre ilerde yatan adamı fark etti. Kalkıp çevirdi. Yüzü yoktu. İrkilip sol elini yüzüne götürdü. Biraz ıslaktı ama derisi yerindeydi. Rahatlayıp yerine döndü. Islaklığın sebebini düşünmemeyi yeğledi
bitti,sabahın ışıklarını görüyorum ve kamaşıyor gözlerim.Biram bitti artık kahve içme zamanı şöyle en sertinden.Gece bitti,bira bitti.Sen niye bitmiyorsun?
Seni seviyormuyum bilmiyorum ama fotoğrafını sevmiyorum. Sevemedim. Ve sevmeyeceğim.
İçindeki umut, gözlerindeki ışık, yüzündeki bitmek bilmeyen gülümseme... Kendini hiç böyle görmemişti. Aslında tek o değildi onu daha önce böyle görmeyen; ne yağmura hasret çöl toprakları ne biryerlerde gizli babilin hazineleri nede güneş onu böylesine mutlu, umut dolu, gözbebekleri gülerken görmemişti. O geldiğinden beri bu çorak, sıcak memlekete
Fakülte çıkış saatleri,ders bitimleri, birikmiş yorgunluğumun ulaştığı son dayanılmazlık ve güçsüzlük safhası olur hep.Bitkin ve kendinden geçmiş bir halde beklerim otobüsleri durakta.Çoğu zaman ayakta duracak kadar bile mecalim olmadığından ,banklara çuvallanarak bekler,sayarım otobüsleri...
Ter kokuyordu Yılmaz topraklardan... Elleri kaplumbağa kabuğu gibi yarıktı, ayakları çıplak... Eski giysileri içinde hala neşeliydi.. /
Olympos adlı öyküde gerçeküstü tatların daha yoğun olduğu görülmekte.
Mert Başaran