Gurur
O mel’un günün üzerinden tamı tamına iki yıl geçti. İki yıl önce bugün; balta ile kolumu kesip, Kasap Mehmet’in yüzüne fırlatmıştım...
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
O mel’un günün üzerinden tamı tamına iki yıl geçti. İki yıl önce bugün; balta ile kolumu kesip, Kasap Mehmet’in yüzüne fırlatmıştım...
Tunali Hilmi Caddesi’ne gidecektim. Yürümeyi gözüm kesmedi. Balgat’dan ilk gelen otobüse bindim. Otobüste hemen bir koltuğa iliştim.
Bekle deseydim bekleyecekmiydin sanki?
Bekle demedinki bekleyeyim seni.
Beklemeyeceğini bile bile neden bekle diyeyim ki sana?
Nerden biliyorsun ki beklemeyeceğimi?
Ne zaman bekle dediğim de bekledinki?
İlkokul iki veya üçüncü sınıftaydım. Okumayı öğrenmiştim. İlk heveslerimden biri, her çocuk gibi resimli kovboy kitapları okumaktı.
Nenemle Ursula K. Le Guin arasındaki tek farkın, onun gibi bir fantastik köy hikayeleri müellifinin ölüm döşeğinde -muhtemelen yine bir şeyler anlatırken- birdenbire çenesinin kilitlenip, tavana asılı kalan gözleriyle birlikte, dört yıl önce ölmüş olmasıydı ve bu durum bir hayli acıydı.
trene binmek, geride bırakılan şehir, gidilen şehir, üzerine bir yazı.
Merdivenlerde çarpışıp, kitaplarını düşüren iki andavallının yoluna devam etmesi gibidir aslında hayat.
O senin dediğin, anca filmlerde olur
Gözlerimi kapayıp bir başladım ama ondan sonrasını hatırlamıyorum. Neden sonra kendime geldiğimde klarneti masanın üstüne koyarken kimseden ses seda çıkmıyordu.
İçimde iki tane ruh yaşıyor. Biri delinin teki: Herkes diyebilir ben deliyim diye. Ama onu tanıyanlar bir daha bu kelimeyi kullanmaktan kaçınabilir. Ve diğer ruh, ben ona Yürek demekle yetiniyorum. Bir yürekten öte o da bir ruh, ama tarzı dolayısı ile bu lakabı taktım ona.
-Öğretmenim, ben koymuştum o ölü fareyi müdire hanımın koltuğuna, dedi Nihal
Saat 10.40,adımlarımı hızlandırıyorum. Gerçi duruşma saat 11.10 da,olsun erken gitmekte fayda var.Sanki heyecanlanıyor gibiyim,kendimi yokluyorum hayır heyecan falan yok.Bu halimi çok seviyorum.
Bir poyraz eser ki el ayak şişer, bir kar yağar ki diz boyu.Evimiz aşağı mahallede. İçi yırtık, yıpranmış kitaplarla dolu, örgü çantalarımız omuzumuzda, ayaklarımızda soğukkuyular okula gideriz.
Daha tavşanları görür görmez anlamam gerekirdi bir şeylerin ters gittiğini. İç paralayıcı bir şeyler vardı nedense hallerinde. Hayatlarından memnun görünseler de… bir bırakılmışlık içindeydiler sanki.
Mutsuz çocukluklar romancılar yaratır der büyük usta Lessing... Bu da bir gün yazmak istediğim romanın ufak bir parçası olsun istedim.
Duydu mu Ceylan? Duymadı belli ki, duyduysa bile bunu belli edecek bir damlacık mecali kalmamış. Araba yolun kıvrımından dönüp te kayboluncaya kadar saçları sulara salınmış bir söğüt dalı gibi olduğu yerde kalakalıyor. Kulaklarındaki ses sürekli kendini yenileyerek halka halka bütün yeryüzünü kuşatıyor sanki Emir Allahın.
Sema Kaygusuz