Ne Kadar Üzülmüştüm!
Nereden bilecektik!
Onca zaman çocukluğun heyecanıyla bir oyana bir buyana koşardık.
"Bu kadar çok kitap okudum da, hâlâ niye bu kadar aptalım anlamıyorum." - Oscar Wilde"
"Bu kadar çok kitap okudum da, hâlâ niye bu kadar aptalım anlamıyorum." - Oscar Wilde"
Nereden bilecektik!
Onca zaman çocukluğun heyecanıyla bir oyana bir buyana koşardık.
Bunu ailenize söyleyemezsiniz bunu saklamalısınız sanki çok büyük bir günahla doğmuş gibi
Düşürmedi de.! ama o refleksle bana oğlum sen büyüyünce ben yaşlanmış olacağım. Sen de beni böyle omuzlarına alacak mısın dedi. Nasıl aklıma geldi ise, büyüyünce bende oğlumu omuzuma alacağım dedim. Ve bugün o söz aklıma düştü.....
İnsanlarımızın bu denli monoton yaşamaları, tek düze hayat koşullarını sürdürmeleri gerçekten de zor. Her ne kadarda sömürülmeye muhtaç kalsak da gezmeye ve eğlenmeye vakit ayırmamız gerekmiyor mu? Düşük maaşla çalışıp, çok emek sarf etsem de Kıyıda köşede biriktirdiğim birkaç kuruşumla Vandan Siirtte doğru yol almaya başlıyoruz. Saatler sıfır
Okulda her tip insan bulunur ama bunun farkına birçok şey gibi sonraları varırsınız tembeller mutsuzlar çalışkanlar orta düzey zenginler...
Yedi yaşındaydım ilkokula yeni başlamıştım. Evimiz ile okul arası oldukça yakındı. Ben o güne kadar sürekli sokakta oyun oynayan eve hava kararırken giren haylaz bir çocuktum.
İşte o sıralarda hiyerarşik yapıyla tanıştım güzelliğin nasıl şehvet için kullanıldığıyla erkeklik olgusunun şiddetle yıpratılışıyla...
İçime sığdıramadığım herşeyi, sana anlatırdım. Şimdi mezarına anlatmak zorunda kalıyorum...
Masada üç kişiyiz. Biri ben biri Opera ve Bale’nin koro sanatçısı Tanju Albayrak ve rahmetli Aziz Nesin oturmaktayız.
Az sonra sıcak köpüklü kahvelerimiz gelecek ve biz koyu bir sohbeti başlatacağız. Damak tadında bir sohbet hem de…
O da gülümsedi. Yüzünde hoş ve babacan bir ifade vardı. Daha sonra da, kulübesine girdi. Ardından bakarken nedense içimde ki bir ses; bu insanın farklı bir öyküsü olabileceğini düşündüm.
O mucizevi karşılaşmayı babam hep gözleri dolarak anlatırdı. Huzuruna çıkarıldığı engin bakışlı paşanın ona kim olduğunu soruşunu, kendisini eski bahriye zabitlerinden Mollaoğlu Mustafa olarak tanıtırken yaşadığı heyecanı, Acele etmelisiniz Paşam. İngilizler gelmek üzere olabilirler, biran önce sizi karaya ulaştırayım derken ki telaşını sanki o anları yeniden yaşıyormuş gibi
Yol uzundu. Nedense hiç bitmiyordu. Kırk dakika bana saatler gibi gelmişti.
Yüzüm gülmüyordu. Her zaman olduğu gibi şimdi şen, şakrak, mutlu değildim. Etrafımda gördüğüm her şey ve hiç kimse, pek hoş, pek güzel gelmiyordu bu sefer bana. Bir umutsuzluk, bir acı bekleyiş vardı yüreğimde. Sanki önümü
Neler mi anlatıyor? Neler anlatmıyor ki, neredeyse her şeyi. Futbolun neden bütün dünyada yanlış oynandığından tutun da, limanda yıllar önce batan bir geminin tonlarca pirinç yüklü konteynerlerinin çıkarılmasında kendisinin oynadığı rolün bıktırıcı ayrıntılarına kadar akla gelebilecek her türlü şey olabiliyor bu. Dalgıçmış bu Alaaddin, ne kadar dinlemeseniz de
Seyfi bir gün istanbuldaki bir arkadaşının düğününe gitmek için yola çıkar ve 4-5 saat sonra hapse girmenin eşiğinden kurtulduğu ve bir daha asla geri dönmek istemedi o büyük şehre varmıştı. Aklına yaptığı hataların yanında nasıl eğlendiğide geldi çünkü Seyfi eğlenceyi çok severdi ve eğlenirken para harcamasınıda. Her türlü
O mel’un günün üzerinden tamı tamına iki yıl geçti. İki yıl önce bugün; balta ile kolumu kesip, Kasap Mehmet’in yüzüne fırlatmıştım...
İlkokul iki veya üçüncü sınıftaydım. Okumayı öğrenmiştim. İlk heveslerimden biri, her çocuk gibi resimli kovboy kitapları okumaktı.