Yola Çıktık Bir Kere (3) (Son)
Dağın eteklerinde tipi gibi yola yağan araçların arasında olduğu yerde erimeden kalakalmış beyaz bir kar tanesi kadar yalnızdılar.
"“Yazarlık, kelimelerle dans etmektir; ama dikkat et, ayağa basarsan sadece kahve dökersin.” — Franz Kafka"
"“Yazarlık, kelimelerle dans etmektir; ama dikkat et, ayağa basarsan sadece kahve dökersin.” — Franz Kafka"
Dağın eteklerinde tipi gibi yola yağan araçların arasında olduğu yerde erimeden kalakalmış beyaz bir kar tanesi kadar yalnızdılar.
Rahmetli dedem ilginç bir adamdı. Yaşar Kemal'in "Yer Demir Gök Bakır" adlı romanındaki Koca Halil gibi neredeyse köyün hepsine küserdi
Haziran sonu. Gece karanlığında otobüs hızla yol alıyor. Otobüste hiç uyuyamam. Yolculuk ne kadar sürerse sürsün ara sıra uyuklarım
Seyfi bir gün istanbuldaki bir arkadaşının düğününe gitmek için yola çıkar ve 4-5 saat sonra hapse girmenin eşiğinden kurtulduğu ve bir daha asla geri dönmek istemedi o büyük şehre varmıştı. Aklına yaptığı hataların yanında nasıl eğlendiğide geldi çünkü Seyfi eğlenceyi çok severdi ve eğlenirken para harcamasınıda. Her türlü
O'nun düşünü kurduğu minik bir leydi olmadım, içimde yaşayan ve her fırsatta ortaya çıkardığım anarşist ruhlu bir kız ve gereksiz tüm kuralları çiğnemeye her an hazır bir kadın oluverdim.
Daha içeri girmeden sokak kapısından bağırdım. Baba anne bana biraz süt versene diye
Bayramlarda
Ya da gurbetten geldiğimizde
Onlardı bizi bağrına basanlar
Basmasalar da bağırlarına
Sevgiyle bakanlar
Yüreğimden bir çığlık kopmuştu adeta.
Hızla ikinci kez yanımdan geçerken, o açık pembe şişkin meme uçlarından kan, fiskiye gibi sütle birlikte fışkırmaktaydı.
Yok usta o kimseden para almaz. Ona Deli Aziz derler. Kimsenin verdiğini kabul lenmeyen bu zavallı adam ilgimi çekmişti
Deniz kıyısında büyüyüp, ördek gibi iyi yüzebilen bir sahil çocuğunun denizde boğulması bana hep şaka gibi gelir. Belki de buna mistik bir yaklaşım eklemeliyim. Mademki biz denize aşığız, o da bize âşık. Bu aşkın mutlu sonlandığı zamanlar olmalı. Deniz sevgilileri arasından seçtiklerini arada sırada koynuna almalı. Aşk dediğimiz
Sürekli oturduğum kahvehanede görürdüm onu. Şişmanca, tombul yanaklı, kırmızı yüzlü, otuz beş kırk yaşlarında biriydi
Tren kalkmadan 1 saat öncesinde almıştım biletimi ve bu zamanı yiyecek bişeyler almak için değerlendirdim.. alışverişimi bitirip geldiğimde ise hala yarım saatimin kaldığını görünce bu zamanı yerimde oturarak geçirme kararına vardım ve alsancak garının tarihi mimarisi içerisinde peronuna yanaşmış olan trenimde 3. vagon 21 numaralı koltuğuma gelip oturdum
halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Günlerden Salı, normal bir gün, her zamanki gibi sabah kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra doğru okula. İlk dersleri hiç sevmezdim zaten ve her zaman uyumakla uyumamak arasında sıranın üstüne kollarımı koyup başımıda kollarımın üstüne tabiki, öğretmen sanki masal anlatırdı bende dinlerdim. Genelde benim bu ilgisiz tavrıma bozulurdu öğretmenler.
Böylesine ilerlemiş olan teknolojiye hayranlık duymamak elde değil. Evimize bilgisayar ilk girdiğinde düğmesine bile dokunmaya korkarken, şimdi haberleşmelerimi İnternet yoluyla yapabiliyorum.
Bizim çocukluk ve gençlik dönemlerimizde teknoloji böylesine
Yıllarca kaldığı müzeden çıkarılıp sefere konulan trmvayın içinde, Bahariyeye doğru yol alıyorum. Aracın içindeki yolcuların çoğu orta yaşın üzerinde, genç denebilecek sadece bir-iki kişi var. Tramvay rahatsız edici bir metalik ses çıkararak ilerliyor. Her durağa yaklaştığında duramayacak, frenleri tutmayacak sanıyorum, ama zorla da olsa duruyor ve beni yanıltıyor.
Soğuk kış gecelerinde,buz gibi yatakta ısınmak için sarılırken ,fare korkusuyla daha da bir sokuluyorduk birbirimize.Bir süre sonra hamam gibi olana yatağımızda nöbet başlıyordu.Sevmiyordum nöbeti o zamanlar uyku daha
tatlı geliyordu,zaten nöbette de ikiyüzü tamamlayamayan hep ben oluyordum.