Öykü > Anı
Çağa Ayak Uydururken
Böylesine ilerlemiş olan teknolojiye hayranlık duymamak elde değil. Evimize bilgisayar ilk girdiğinde düğmesine bile dokunmaya korkarken, şimdi haberleşmelerimi İnternet yoluyla yapabiliyorum.
Bizim çocukluk ve gençlik dönemlerimizde teknoloji böylesine
Deli Serpil
Sarışın, tombulca, akli dengesi yerinde olmadığı belli olan genç bir kız görürdüm yeni taşındığım kentin sokaklarında
Bir Anı Defteri Buldum - 7
Yıllarca kaldığı müzeden çıkarılıp sefere konulan trmvayın içinde, Bahariyeye doğru yol alıyorum. Aracın içindeki yolcuların çoğu orta yaşın üzerinde, genç denebilecek sadece bir-iki kişi var. Tramvay rahatsız edici bir metalik ses çıkararak ilerliyor. Her durağa yaklaştığında duramayacak, frenleri tutmayacak sanıyorum, ama zorla da olsa duruyor ve beni yanıltıyor.
Saklamıyorum Artık...
Soğuk kış gecelerinde,buz gibi yatakta ısınmak için sarılırken ,fare korkusuyla daha da bir sokuluyorduk birbirimize.Bir süre sonra hamam gibi olana yatağımızda nöbet başlıyordu.Sevmiyordum nöbeti o zamanlar uyku daha
tatlı geliyordu,zaten nöbette de ikiyüzü tamamlayamayan hep ben oluyordum.
Otuz Altı Yıldan Kalanlar
Orhanlar, Erdallar sizi hep anımsayacak öğretmeniniz. Yeter ki ona gördüğünüzde bir merhaba diyesiniz.
Götürülüş
Daha birkaç ay önce, henüz ortadan kaybolmamışken bir şiir yazmıştım onunla ilgili. Sanırım bir buçuk ay filan ortalarda gözükmemişti. Kendini sakınmayan tavrıyla sarfettiği politik içerikli sözleriyle, ciddi görünüşüyle, sessiz ve efendi duruşuyla dikkatimi çekiyordu.
Benim Anam
" Senin yanmayan öpülesi ellerin
Duaya açılırdı bizim için
Toprak kokulu yüzünde
Küçük gözlerinde
Sessizliği sevginin "
90"larda Çocuk Olmak
Çocuk olmak,
Ailemiz vardı bizim, sabahları bize kızarmış ekmek üzerine yağ süren annemiz, ananemiz vardı. Bize bakan ananelerimiz, babaannelerimiz, bizi kızdıran teyzelerimiz, şair dayılarımız, hayta kardeşlerimiz, akşam gelirken elleri ekmek dolu dedelerimiz vardı bizim. Mutlu bir yuvanın neşesiydik biz, en sevilen, en değerli olan, en kıymetliydik,
Katıksız Ekmeklere Umut
Yirmidört saat yaşayan, uğultusu dinmeyen sesiyle herkesin kulağına farklı nağmeler fısıldar tren istasyonları. Kiminin yüreğine ayrılığı dağlar, kimine vuslatın o ılık nefesini üfler. Bana ise, içinde o hüzünlü çocuğu yaşatan dedemi hatırlatır...
Koleksiyoncu Amca
1991 ile 1998 yılları arasında memuriyet görevim nedeniyle Bayburt’ta yaşadım. İşyerimiz Bayburt’un Erzurum yönünde girişinde şehir merkezine üç, dört km uzaktaydı. Misafirhanemiz de aynı işyeri içindeydi. Mesai arkadaşlarım genelde göreve yeni başlamış, bekar arkadaşlardan oluşuyordu. Misafirhanede akşamları yemek çıkmadığından dolayı yemek yemek için topluca şehre giderdik.
Kırmızı Manto
Yedi yaşındaydım ilkokula yeni başlamıştım. Evimiz ile okul arası oldukça yakındı. Ben o güne kadar sürekli sokakta oyun oynayan eve hava kararırken giren haylaz bir çocuktum.
Deli Ertan
Sıska mı sıska, uzunca boylu bir delikanlıydı Ertan. Kentin en zengin ailesinin tek evladı ve tek varisiydi
Cino ve Binalar
Ufacık şeylerden mutlu olanlara ithafen.
(Cino hakkında bilgisi olmayanlara dair açıklama: cino bir çikolata türüdür. Özellikle 90lı yıllarda çocukluğunu yaşayanlar bu çikolatayı iyi hatırlarlar ve çok severeler. En azından benim için öyle.)
Benim Ankaram
Sıhhiye'deki Adliye Sarayı'nın yerinde Tekel Depoları var o günlerde bir de Tekel çalışanlarının lojmanları. Enerji Bakanlığı; Bakanlıklarda, bugünkü Yargıtay binasında, Pertol Ofisi Kocatepe Camii'nin oralarda bir yerlerde. Ama camii falan yok daha. Tepeyi yok etme aşamasındalar henüz, camiiyi kondurmak icin patlattıkları her dinamitle Petrol Ofisi'nin camları şangur şungur...
Kümeler
Son Eklenenler
-
01
-
02
-
03
-
04
-
05
-
06
-
07
-
08
-
09
-
10
-
11
-
12
-
13
-
14
-
15
-
16
-
17
-
18
-
19
-
20