"Ýþimden büyük tat aldýðýmý söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Ancak, Osmanlý’ da nihai þeklini bulacak olan harem, Ýslâmî anlamda Emevî ve Abbasîler dönemimde kurumsal hale gelmiþ, Karahanlýlar’ dan Selçuklular’ a kadar ki dönemlerde geliþmiþtir. Osmanlý Ýmparatorluðu’ nda önce Bursa’ daki mütevazý Sarayda küçük bir bölüm olarak yer aldýktan sonra, Edirne’ de “ Harem-i Hümâyûn “ ismini alýr. Burada, baþta Padiþah’ ýn annesi, kýz kardeþleri, eþleri ve câriyelerinin yaþadýðý, devlet yönetim mekânýndan müstakil bir özel mülkiyet alaný olarak kurulmuþsa da, zaman içerisinde giderek aynen Enderûn gibi bir eðitim kurumuna dönüþmüþtür. Fatih, Ýstanbul’ u fethettikten sonra, bu gün Beyazýt’ ta üniversitenin bulunduðu yerde yaptýrdýðý Saray’ ýn içinde de yer alan harem, 1478 senesinde Topkapý Sarayý’ nýn inþaatý tamamlandýktan sonra, o zamana kadar eski Sarayda kalan ailesinden az sayýda kadýný burada “Harem-i Duhteran” olarak isimlendirilen küçük bir mekâna taþýr. Fatih’ ten sonra 3. Murad dönemine kadar bu þekilde varlýk gösteren Harem, ancak Sultan 3. Murad’ ýn annesi Nurbânu Hatun’ un giriþimiyle geniþler. Topkapý Sarayý bünyesinde iki yüzyýla yakýn bir zamanda, nitelikli bir mekân haline gelir ve 400 bölümünde 1000’ den fazla kadýný barýndýrýr. Harem Topkapý Sarayý’ nda, iki ana mekândan ibarettir. Birinci bölüm, bazý erkek görevliler ve þehzadelere ders veren hocalarýn da serbestçe girip çýktýklarý bir mahaldir. Ýkinci bölüm ise, haremin kendi ismi ile baðlantýlý, yani sadece kadýnlarýn girip çýkabildiði, tam anlamý ile erkeklere yasak bir mekândýr. Bir anlamda Padiþah’ ýn özel hayat alanýdýr. Osmanlý Harem’ inde en yüksek makam “ Valide Sultanlýk” týr. Oranýn yönetiminde tek söz sahibi isim, dönemin Padiþahýnýn annesidir. Emrinde büyük bir cariye (hizmetçi) kadrosu vardýr. Haremin günlük iþlerinin idaresini de Validesultan’ ýn direktifleri çerçevesinde “ Hazinedâr Kalfa “ yönetirdi. Harem’ in protokolunda Validesultan’ dan sonra “ Baþ Kadýn Efendi “ gelirdi. Baþ Kadýn efendi ise Padiþah’ ýn birinci hanýmýdýr. 16 y.y. dan sonra bunlar, Hasekî Sultan olarak adlandýrýlmýþlardýr. Harem konusu gündeme geldiðinde, burasý hakkýnda yeterli bilgi birikimine sahip olmayan kiþiler, özellikle Osmanlý kadýnýnýn, toplum tarafýndan dýþlandýðý önyargýsýndan hareketle, aklýna ne kadar olumsuz niteleme gelirse fütursuzca ifadeden çekinmemektedir. Hatta öyle ki, bu durum Osmanlý Sarayý’ ný konu alan yerli ve yabancý ressamlarýn tablolarýnda somut bir þekilde hayata geçirilmiþ ve bir anlamda yarý belgesel bir gerçek gibi sunulmaya baþlanmýþtýr. Oysa ciddi araþtýrma sonuçlarý, kadýnýn saraydaki statüsünün, günümüzde topluma ifade ve resmedildiði konumdan oldukça farklý bir durum gösterdiðini ortaya çýkarmaktadýr. Harem’ deki kadýnlara, baþta davranýþ olmak üzere , dikiþ- nakýþ ev ve el iþleri gibi bir çok konuda ciddî bir eðitim verilirdi. Bunun ötesinde içlerinde müziðe yetenekli olanlar ise , mükemmel bir þekilde Türk Musýkîsi dersleri ile eðitilirlerdi. Bu gün elimizde Harem’ deki hayatýn nasýl olduðunun tarihi gerçekler içinde resmedildiði bir minyatür koleksiyonu mevcuttur. Bu koleksiyon, haremdeki sosyal hayat hakkýnda önemli bilgiler vermektedir. Anýlan minyatürlerin önemli bir bölümü ise, Harem kadýnlarýnýn musýkî meþklerine dair ayrýntýlý fotograflar vermektedir. Daha 15. y.y. da, Fatih Sultan Mehmed döneminde çizilen minyatürlerde Harem’ deki meþkler, bu meþklerde kullanýlan enstümanlar, hatta kadýn ve erkeklerin ayný ortamda birlikte meþk ettiklerine þahid oluyoruz. Osmanlý’ nýn önemli müzik adamlarýndan biri olan 17. y. y. da yaþamýþ Ali Ufkî Bey’ in yazýlarýnda Harem dairesindeki musiki faaliyetlerinden geniþ bir þekilde bahseder. Öyle ki, Enderûn’ da erkek musikîþinaslar için verilen konservatuvar nitelikli dersler, haremde eksiksiz olarak kadýn câriyelere geçilirdi. Önce Topkapý, daha sonra da Çýraðan ve Dolmabahçe Saraylarýnda müziðe karþý yetenekleri belirlenen cariyeler, dönemin önemli müzisyelerinin verdiði derslere katýlýrlar ve aldýklarý eðitim sonucunda hânende ve sâzende olarak Saray’ daki fasýllarýn bir üyesi olarak yerlerini alýrlardý. Hatta, bunlarýn arasýndan bestekârlar ve sonraki kuþaklarý yetiþtirecek hocalar dahi çýkacaktýr. Bu isimlerden en önemlileri Dilhayat Kalfa ( ö.1740 ) ve Leyla Saz (1845-1936) dýr. Ayrýca, Hacý Arif Bey ve Hacý Sadullah Aða gibi iki büyük bestekârýn, haremde hoca olarak ders verdikleri zamanlarda cariyelerle olan gönül iliþkileri günümüze kadar efsâneleþmiþ bir þekilde anlatýlagelmiþtir. Hacý Sadullah Aða (ö.1825) Türk musýkîsinin en büyük hâmisi III.Selim’ in gözde bestekârlarýndandýr. III. Selim’ in þehzadeliðinden itibaren padiþahlýðýna kadar geçen süreçte, Enderun’ daki baþarýlý çalýþmalarý sebebiyle Padiþah’ ýn güvenini kazanýr ve Enderun’ un önemli mevkilerinden biri olan Musahiblik görevine getirilir. Ayný zamanda Harem’ de Cariyelerin musýkî hocalýðý da yapmaktadýr. Musýkî bilgisi ve ses güzelliðinin yanýnda, yakýþýklýlýðýyla da Harem’ de oldukça yaygýn bir þöhreti vardýr. Ders verdiði cariyeler arasýnda Mihriban isimli kadýnla aralarýnda bir gönül iliþkisi baþlar. Bunun dedikodusu Padiþah’ ýn kulaðýna kadar gider. Bu cariye III. Selim’ in gözdelerinden biridir. Bu yüzden gazaplanýr, hemen Sadullah Aða’ nýn hapsedilmesini ve kellesinin vurulmasýný ister. Ýdamýn infazýnda yetkili ve görevli olanlar, Sultan’ ýn bestekâra olan sevgisi yüzünden daha sonra piþman olacaðýný düþünerek fermanýn gereðini yapmazlar. Sadullah Aða bir kaç günlük hapislik süresi içinde Beyâtî Arabân faslýný besteler ve faslý öðrencileri ile meþk imkâný bulur. Daha sonra III. Selim’ in huzurunda fasýl geçilir. Fasýlýn içindeki: “ Padiþahým, lûtfedib mesrûr-u þâd eyle beni Nâ ümîdim, bir nazar kýl bermurâd eyle beni. Hatýrýmdan bir nefes gitmez dua-i devletin Sen de ey kan-ý kerem lûtfunla þâd eyle beni “ sözlü beste Padiþahýn oldukça hoþuna gider. Bunun bestekârýnýn kim olduðunu sorar. Eseri icra eden öðrencileri, Hacý Sadullah Aða’ ya ait olduðunu söylediklerinde III. Selim verdiði idam fermanýndan piþmanlýðýný bildirip, üzüntülerini söyler. Bunun üzerine, cezanýn henüz infaz edilmediði, halen hapiste olduðu söylendiðinde ise, derhal Sadullah Aða’ nýn tahliyesini ve Mihriban ile evlendirilmesini ister. Konuyu 1950 yýlýnda ele alan Yeþilçam, Vedat Ar’ ýn yönetiminde baþrollerini Münir Nureddin Selçuk ( Hacý Sadullah Aða) ve Perihan Altýndað Sözeri ( Mihriban) nin oynadýklarý, diðer rollerde Pola Moreli , Münir Özkul , Cahit Irgat , Ýhsan Evrim , Feridun Çölgeçen , Sema Renkler , Meral Körmükçü ve Þükran Söðüt’ ün oynadýðý “ Üçüncü Selim’ in gözdesi” isimli filmi yapar. Bu filmde Hacý Sadullah Aða’ nýn , Mihriban ile olan gönül hikâyesi anlatýlýr. Harem’ deki hoca-öðrenci gönül iliþkilerinde þüphesiz en çok konuþulan isim, þarký formunun en büyük bestekârý Hacý Arif Bey (1831-1885) dir. Arif Bey, Hocasý Eyyûbî Mehmed Bey tarafýndan Mýzýka-i Hümâyûn’ da öðrenime baþlatýlarak, Saray’ a ilk adýmýnýn atmasý saðlanýr. Burada Haþim Bey’ in çok ilgilendiði bir öðrencisi olur. Mýzýka-i Hümâyûn’ da daha 19 yaþýnda iken, sesinin güzelliðinin þöhreti, Padiþah Abdülmecid’ e kadar ulaþýr. Huzurunda düzenlenen bir fasýl sonrasýnda kendisinin Saray’ a ‘’ mâbeyinci ‘’ olarak saraya alýnmasýný , bir süre sonra da Harem’ deki câriyelere mûsikî dersi vermesini ister. Harem’ deki derslerine baþlamasýyla birlikte hem sesi, hem de yakýþýklýlýðýyla cariyelerin hayranlýðýný kazanýr. Ancak onun gönlü, Çeþm-i Dilber isimli, padiþahýn gözdesi olan ve bir süre sonra onunla evlenmeyi düþündüðü bir çerkez cariyeye düþer. Aþkýný o günlerde yeni oluþturduðu kürdilihicazkâr makamýnýn naðmeleriyle , “ Geçti zahm-ý tîr-i hicrin, tâ dil-i nâþâdýma “ þarkýsýný besteler. Hacý Arif Bey ile Çeþm-i Dilber arasýndaki gönül iliþkisinin dedikodusu Sultan Abdülmecid’ in kulaðýna kadar gelir. Padiþah, iliþkiye olumlu bakar ve onlarý evlendirir. Ancak Hacý Arif Bey’ e de belli bir maaþ baðlayarak Saray’ dan uzaklaþtýrýr. Evliliðin üzerinden iki sene geçmiþ ve çiftin iki çocuðu olmuþtur. Ne acýdýr ki, Çeþm-i Dilber’ in Hacý Arif Bey’ e olan yakýnlýðýnýn bir aþk deðil, geçici bir heves olduðu ortaya çýkar. Karþýsýna çýkan ilk erkekle birlikte evini terk eder, gider. Fakat Hacý Arif Bey onu halâ sevmektedir. Olay bir þekilde Padiþah Abdülmecid’ e iletilir. Sultan onu affederek, yeniden Saray’ a alýr. Hacý Arif Bey yeniden Harem’ de cariyelerin musýkî hocalýðýna baþlamýþtýr. Kýsa zamanda gönlü bu sefer Zülf-i Nigâr isimli cariyeye düþer. Abdülmecid, yine onlarý evlendirir ve yine Saray’ dan uzaklaþtýrýr. Hacý Arif Bey ikinci eþinde aradýðý mutluluðu bulmuþsa da bu oldukça kýsa bir süre devam eder. Zülf-i Nigâr dönemin menhus hastalýðý olan vereme yakalanýr ve çok geçmeden hayata vedâ eder. Karýsýnýn hastalýðý safhasýnda , sözleri Namýk Kemal’ e ait olan segâh, “ Olmaz ilaç sine-i sâd pâreme” þarkýsýný besteler. Karýsýnýn ölümü üzerine de, Recâîzâde Mahmud Ekrem Efendi’ ye ait Nigâh-ý mestine cânlar dayanmaz, Uyanmaz uykudan cânân, uyanmaz, Bu nâz ü iþveden aslâ usanmaz, Sabah olduðuna gûyâ, inanmaz, Uyanmaz uykudan cânân, uyanmaz. güfteli þarkýyý ölen eþine sabâ makamýnda mersiye olarak besteler. Hacý Arif Bey artýk bunalýmdadýr ve günümüzde dahi büyük hayranlýk uyandýracak kadar güzel þarkýlarýný peþpeþe bestelemektedir. Bu arada Padiþah Abdülmecid ölmüþtür.Yerine geçen Abdülaziz de, þehzadeliðinden bu yana yakinen tanýdýðý bestekârý tekrar Saray’ a davet eder. Hacý Arif Bey, Saray’ a üçüncü dönüþünde de uslanmamýþtýr. Haremde musýkî meþkleri sýrasýnda, gönlü bu sefer Pertevniyal Valide Sultan’ ýn nedimelerinden Nigârnik Kalfa’ ya düþer. Ona olan aþkýný, o günlerde bestelediði : “ Ârif’ em, ahkâm-ý sevdâdan þikâyet eylemem “dizesiyle baþlayan kürdilihicazkâr þarkýsý ile anlatýr. Valide Sultan’ ýn önayak olmasýyla, yeni sevgilisiyle evlendirilir. Ancak, o güne kadar yaþadýðý acýlar Hacý Arif Bey’ in ruh durumunda oldukça hasar yapmýþtýr. Her seferinde Padiþah tarafýndan affediliþi ise, Saray protokolünü de önemsemeyecek kadar pervasýzlaþtýr. Bu durum karþýsýnda Saray’ dan bir daha dönmemek üzere son olarak çýkarýlýr. O güne kadar yaþadýðý olaylar, onu artýk bir kâlp hastasý yapmýþtýr. Bu yüzden günden güne saðlýðý bozulur ve son olarak kürdilihicazkâr makamýndaki : Gurûb etti güneþ, dünyâ karardý, Gül-i bað-ý emel soldu, sarardý, Felek de böyle mâtemler arardý, Gül-i bað-ý emel soldu, sarardý Þarkýsýný besteledikten birkaç gün sonra 28 Haziran 1885 günü, dünya hayatýna vedâ eder. Þurasý muhakkak ki, Harem’ in uzun yýllar, hatta asýrlarý kapsayan tarihinde, daha nice ilginç aþklar, acýlar, ihanetler barýnmaktadýr. Halâ yeterince ayýklanýp, incelenmeyen Osmanlý Tarihinde yapýlan ciddi çalýþmalar sonuçlanýp yazýldýðýnda, Harem’ e iliþkin de yeni yeni bilgiler ortaya çýkacaktýr. Y A R A R L A N I L A N K A Y N A K L A R : AKSOY Bülent, “ Geçmiþin Musiki Mirasýna Bakýþlar”, Pan yay. , 2008 AKSOY Bülent “Avrupalý Gezginlerin Gözüyle Osmanlýlarda Musiki”, Pan yay. 2003 BEHAR Cem, “ Ali Ufkî Mezmurlar “, Pan yay. , 1990 BEÞÝROÐLU Prof. Dr. Þ.Þehvar; “Türk Müzik Geleneðinde Kadinlardan Kadýnca Müzik “ http://www.musikidergisi.net/?p=896 ÖZALP M. Nazmi; “Türk Musikisi Tarihi ”, MEB yay. Ankara 1986 ÖZTUNA Yýlmaz; “ Türk Musikisi Ansiklopedisi “ c. I-II, MEB, 1974 TANRIKORUR Cinuçen; “Osmanlý Dönemi Türk Musikisi “, Dergâh yay.2003 http://ferahnak.wordpress.com/2010/04/24/harem%e2%80%99-de-muzik/
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |