Soğuttu Kadını
soğuk ve ayazın bacak aralarından sızışı gibiydi hayat.
kasıklarda titrer, dudaklarla sövülürdü belki de!?
"Her yeni gün, içinde keşfedilmeyi bekleyen bir hikaye taşır; kalemini al ve kendi efsaneni yazmaya başla."
"Her yeni gün, içinde keşfedilmeyi bekleyen bir hikaye taşır; kalemini al ve kendi efsaneni yazmaya başla."
soğuk ve ayazın bacak aralarından sızışı gibiydi hayat.
kasıklarda titrer, dudaklarla sövülürdü belki de!?
-Beyler canı sıkılan iki kişi yardım etsinde, sorgu var.Bir esrarkeşi konuşturacağız.Meraklısı varsa buyursun.-
"Ey oğul sana ben ne demiştim?..Küffar toprağı Konstantinopolis seni bekliyor. Bir görevin vardı senin. Sen öncüsün, arkandan gelecekler var demiştim. Ama sen ne yaptın, bre şerefsiz?.. Sen Allah'tan korkmaz mısın, bre kafir, bre dürzü, bre namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz sapık. Karın Haticeye acımaz mısın?.. Oğlun Hıdır'dan kızın Fadime'den utanmaz
Bu bina evime benziyor sanki. Peki ya şu yaşlı ağaç değişmiş mi? Yoksa kesip yerine başkasını m dikmişler? Sanırım doğru yerdeyim. Sanırım. Tabii aklım ve hafızam beni yanıltmıyorsa…
Dar bir koridor, gördüğüm dar bir koridordu, yüksek duvarlar arasında kalmış daracık bir yolda yere çömelmiş bekleyen birini gördüm. Duvarların üzerinden yere doğru usulca kayarken aşağıda bekleyen kişi beni fark etti. Yavaşça başını kaldırdı ve bana doğru baktı. Kendimi görüyordum, koridordun tabanında çömelmiş bana doğru bakarken kendimi görüyordum,
“Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ayıbını örtmek için, bu kargadan da mı aciz oldum?”
Rahat ol, lütuf aşağı ikinci aşamada. Şamata aşağı sanırım, meraklanma. Canım kadar duruyorum. Lağımda olsun, dün olsun püskürtülen eşyalarla ilgileniliyordu. ...
saye gibi paymal oldu gözlerim.gölgem gibi çaresiz kaldım ellerimin hareketine düşman.satırlar arsında parçalanmış yakalarımladüşmüş düğmelerimi ıslatıyorum gözyaşlarımla
Kimse farkında mı? Hayır... Farkında olmalılar mı? Tabii ki hayır. Az sonra olacakların kimse farkında olacak mı peki? İşte bu belirsiz...
yaşlanabileceğinin garantisi yoktu. zaten yaşlanmayı kim ister. götünü yıkayamayacak kadar yaşlanan insanlar tanıdım. insanın zavallılığına lanet okudum. ne boktan bir düzen içinde yaşıyorduk. bir başka acı gerçek de şu ; insan, ömrünün neredeyse yarısını uykuda geçiriyormuş. tabi bunun yanında tuvaletde, trafikte, banyoda market de, banka da kuyruklarda, hastane
umutsuzluğun içine doğru yürüdüm, hava kararmaya başlamıştı. içimde korkunç bir hüzün çöreklenmişti nedense. ağlıyormuydum yoksa. hayır olamazdı. bu utanç verici. parkın içinden geçip minübüse binmek için caddeye çıkacaktım. tam o sırada inanılmaz bir şey oldu. evet oradaydı. yarısına kadar içilip atılmış bir su şişesinin yanında duruyordu. gözlerime inanamadım.
...Birkaç kere boğazıma bıçağı dayadığım da oldu ama hiçbir zaman bunu yapabilecek kadar cesur olamadım. Belki Tolstoy’a inanmasaydım bunu yapabilirdim. Yapamadım ama bunun sebebi Tolstoy değil babamdı...
Zaman Ki̇rli̇li̇k Zamani, Beyaz Deği̇l Hi̇ç Bi̇r Güverci̇n Ve Dolayisi İle Umutlar Si̇yaha Ermek Üzere. Yola Çikişlar Ölüme Gebeyken., Korkusuz Bi̇r Yi̇ği̇tti̇ Ölüm Gi̇yi̇ndi̇ Üzeri̇ne Hemde En Gri̇ Hali̇yle.
Tepeden bakıyordu şehre,beyazlar giyinmiş o yüksek tepeden...Yirmi dört saat o beyaz elbisenin üstünde otururken kenti izliyordu o siyah lekeyle.Kucak açmıştı kimsesiz bir dağ,sarmıştı kollarıyla,unutması için bir daha hatırlamaması için basmıştı sımsıkı bağrına.Kenti dinliyordu kızaran kulaklarına aldırmadan,o kulakları sağır eden insan kalabalığının sesini.Herkes birbirine benziyordu yukarıdan bakınca,aynıydı herkes farklı