Bal Gözlüm
Yazan benim.
Yazdıran yaratıcı.
Yazan kalemim.
Cemre yok…Emre yok…Onlara iftira atanlar yok…Bunları izleyen O hala var.Hala şahit…Onların hikayesini yazmama şahit. Emre…
Yüreğimin gurbeti.
"Yazar olmak kolaydır. Sadece oturun ve kanayın." - Ernest Hemingway"
"Yazar olmak kolaydır. Sadece oturun ve kanayın." - Ernest Hemingway"
Yazan benim.
Yazdıran yaratıcı.
Yazan kalemim.
Cemre yok…Emre yok…Onlara iftira atanlar yok…Bunları izleyen O hala var.Hala şahit…Onların hikayesini yazmama şahit. Emre…
Yüreğimin gurbeti.
Kız gözlerini kapattı ve "Sense şu ana kadar gördüğüm her şeyden daha güzelsin." dedi.
Anneme çıkıyordu tüm sevdaların yokuşlu yolu,büyüdükçe unutuluyordu okşanan saçlar,öpülen alınlar ve sevdiğim herkes eteğini çekiştirip korkuyla arkasına saklandığım annem oluyordu aslında
Annesinin sesiyle bir anda irkilerek kalktı.
Yüzünde bir gülümseme ve birde hüzün vardı.Gördüğü rüya karşısında umutlanmıştı ama biliyordu ki bu bir rüyaydı.Hisleri ve duyguları mantığını eziyordu birşey düşünemiyordu.
Bir tek uykumda sevemiyorum seni,gözümü açar açmaz resmini arıyorum yatağımda,önce alıp göğsüme basıyorum sonra sayısız buseler.Ayaklarım değiyor yere,iki ayağım birden;o an anlıyorum seni daha da sevebilmek daha da yaşatabilmek için hayata direnmişliğimi...Duvardaki saate takılıyor gözlerim;akrep kaçarken yelkovan kovalamakta,her altmış beş dakikada bir buluşmaları.O buluşmadaki hasretle sarılışları,akrebin başının yelkovanın
"Ben de öyle sanmıştım bir zamanlar. Senin günün birinde bu kadar zengin olacağını bilseydim belki sonsuza kadar kendimi de seni de kandırabilirdim, ama nerde bende o akıl?"
"Peki küçükken sana hiç öğretmediler mi, hikaye, masal kitaplarında okumadın mı hiç?"
"Neyi?"
"Hazineler hep
Gök gürlediğinde içime düşmezdi şimşeğin fotoğraf çeken görüntüsü ve toplanmazdı kara kara kümülüsler yüreğime,humus kokardı topraklarım el değmemişçesine,ne de çekerdim üşüyen ciğerlerime bir duman;keşke sen beni sevmeseydin ama ben seni sevdim,kendimi kendime muhtaç edecek kadar çok sevdim işte...
Güldüğünde kenarlarında çizgiler oluşan ela gözlerini, hayatı basite indirgediğini gösteren yürüyüşü... Asla gözümün önünden gitmeyecek.
Ne düşündüm biliyor musunuz? Kendimiz için ‘’doğru olduğuna inandığınız’’ şeyi yaparken bir başkasının yaşamını alt üst ediyorduk… Benim yapmaya çalıştığım şey gibi. Biliyorum o da günün birinde bir başkasını terk ettiğinde anlayacak bunu. Biliyorum.
Parasal başarının en üstün değer olarak görüldüğü, pazarlamanın hakim olduğu bir kültürde insanlar arasındaki ilişkilerinde ticari ve iş piyasalarında geçerli olan alış-veriş yöntemleriyle gerçekleştirilmesine şaşmamak gerekti!
Sen iki adım önden yürürken fay hattımdan geçiyor, artçı sarsıntılar başlatıyordun kalbimde.
Hayat arkadaşından daha da öte maşukasını arayan bir aşığın öyküsünü anlattığım bu yazım bayağı iltfata mazhar olan ve çok yorumlanan yazılarımdan biridir
Duygularımızı örmüş veya dokumuş olduğumuz kilim ve halılara, çoraplara işlerdik. Çorap motifleri yaşadığımız hayatların dili idi. Çeşme ve su kenarlarında konuşma fırsatımız olmadığından giydiğimiz çoraplar yaşamımızı ele verirdi.
Selim, çav bella (hoşçakal güzelim)şarkısını ilk defa ODTÜ''te duydu ve çok sevdi. Ölüm anında da o şarkı dudaklarındaydı.
Biliyor musun, sesin çok güzel kokuyor” dedi, bir gün. Kalakaldım. Aptallaştım. İki üç kez, içimden yineledim, dediklerini. Yine de anlamsız bir boşluğu delemedi söz.
Eşinin konuşmalarını artık duymaz olmuştu,kafasında okadar sorular birikmiştiki yaşamını alt üst edecek bu sözler onun sağlıklı çözümler üreteceğini engelliyordu.
Odanın duvarlarına baktı bir kaç düğün fotografları vardı,onlara baktı uzun uzun anılarını canlandırdı ve düğün gününü kafasında canlandırdı.
Celis-i halvetim, varım, habibim mah-ı tabanım
Enisim, mahremim, varım, güzeller şahı sultanım Anlamı:
"Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ayım,
Can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım." diyerek
Gerçekler soğuktu ve üşüyordu kadının elleri. Saçlarına dolanırken sevda kokusu, terk edilmeyi öğreniyor mavi bulutlardan. Toprağın ve sonbaharın cesur kızı oluyor “Eylül”… Yanıp tutuşurken hüzünler, adaklar adıyor çocuksu sevinçlere… Düşlerine yanaşıyor, hazana dalaşıyor gül yaprakları. Gözlerinde bir damla yaş olurken özlem; ”Ben Eylül’üm” der genç kadın savrulan hırçın