Varolamamanın Dayanılmaz Öfkesi
Özgür olmadığınız bir yalan. Seçimlerinizi her an baştan, yeniden yapabilirsiniz.
"Modern roman, okunmak için yazılmaktan çok, hakkında konuşulmak için yazılır." — Virginia Woolf (kurgusal)"
"Modern roman, okunmak için yazılmaktan çok, hakkında konuşulmak için yazılır." — Virginia Woolf (kurgusal)"
Özgür olmadığınız bir yalan. Seçimlerinizi her an baştan, yeniden yapabilirsiniz.
Dünya bizden intikam alıyor... Tüm bu olanlara bakarsanız gün gibi aşikâr bu. Gerçi bugüne kadar insanoğlunun yaptıklarına karşılık intikamı bu ise dünyanın, az bile belki. Ama bir de düşünürsek, dünya bir ana; evlatlarının ona verdiği zararı veremez ki o
Gerçekleri göstermeyecek kadar bizi kör eden aşk mı suçlu sence, yoksa kör numarası yapan bizler mi?
Çocukluğumuzun yemyeşil ovaalrı,verimli topraklar yavaş yavaş yok oluyor ama bizler aldırmıyor,büyük şehirlerin kirli havasını solumaya,bir garip koşuşturmacaya mahkum olmuş,tarifsiz yalnızlıkalr içindeyiz
“Derdim nedir benim” dedim, içime döndüm, ve baktım. Baktığım yerde Şeytanımla göz göze geldim.
Şeytanımın gözlerinde aynı bendeki gibi bir hüzün
ve gözlerinde aynı bendeki gibi iki damla yaş…
“Ne haber?”dedim şeytanıma, “nasıl gidiyor işler?”...
Varsın olsun tecrübe tecrübedir. Belki bir faydasını görür yahut hayatın bir kalem zararından muaf olmayı becerebilirsiniz yürüdüğümüz dikenli patikaların birisinde belki de bu okuyacaklarınız sayesinde.
Sen, “Filistin’in çiçeği” küçük kız. Sana sesleniyorum; daha doğrusu seslenmek istiyorum bütün çaresiz susuşlar için, bütün hissiyatıyla kahroluşlar için…
Diyeceklerim anlamsız biliyorum, ne dudağındaki buruk âminlerine yetişebilir ne de yüreğinde düğüm düğüm olmuş hıçkırıklarına karışabilir.
Sen, çocukken uçurtması uçmayan çocuk ve elinde yarım ekmek arası zeytinle dolaşan biraz hüzünlü biraz kapanık bir o kadar da narin çocuk.
Sessiz geceyi bölen çığlıkla yeni doğan bebeğin ağlamasıdır yaşamak. Her şeyi akışına, oluruna bırakmaktır yaşamak yolunu bulan su misali.
Göz açıp kapayana kadar geçen zaman... Uzun ve kısa bekleyişler... İnsan ruhunun zıtlıkları... Satır aralarına gömülmüş hüzünler... Aynı tada sahip göz yaşları olan yabancılar... Soyut...
"...gözlerini açtı...
Nefes helezonlar çizerek buharlaşıp karışırken dünyanın pisliğine, içine kirletmek veya kirletilmek için bir nefes daha aldı. Hücreleri
O akşam çeyrek asırlık bir adam olmasını kutlayamadık. Ağladık... Bizi tam yirmi beş sene boyunca sadece mutlu eden bir varlığın bir daha dönmemek üzere gidişine ağladık.
Ölümü yitirmek... Uzayda yüzen sınırsızlıklarla sınırlandırılmış özgür ruh... Yaşam, ölümün perdesiydi yürekteki gizli bahçede. Seslerse bu bahçenin bekçileri...
Nuray Şerifoğlu
Çatık kaşlı kumbaracının başı boynundan çıkık, sarılmış rüzgarın ateşesindeki çıplaklığa, bağlamış gövdesindeki özgürlüklerin her birini bir bataklığa, hem de öyle bir bataklık ki, görene de görmeyene de halis bir muamma.
“ Dur “ dedim nefsime “ dur “ bağışla beni hayat, yüreğim, gözlerim, ellerim beni bağışla, tüm iyi insanlar, börtü böcek, kuşlar ağaçlar ... Allah’ ım bağışla ...