Sevgi ile
Bazen buz tutmuş olsa da o pencere, inanmaktan
vazgeçmedim, sıcacık bir ateşin alevleri vardır diye içinde bir yerde...
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Günlük hayatın zorluklarına ve kayıplarına rağmen umudu koruma çağrısı yapan, içimizdeki çocuğu yaşatmanın önemini vurgulayan samimi bir deneme. Yazar, modern yaşamın eksiltici etkilerine karşı direnirken, hayatın güzel yanlarını görmeyi ve kendi doğrularımızı yaşatmayı öneriyor.
İnsanı var kılan, önemli kılan, işe yarar kılan da tıpkı çınar ağacı gibi geriye kalan , iz bırakabileceği bir yaşam. Bir yaraya merhem olabiliyorsak, bir çaresize çare, bir dertliye derman gerisi boş ve anlamsız. İşte geldik, işte gidiyoruz.
“Olduğun işte gerçek değerine göre davranıp, giyside, hizmet adamlarında ve gösterişte ifrata (aşırıya) gitmeyeler”.
Film izliyoruz 3 yaşındaki çocukla, bana bu anılar eşlik ediyor...
Zaman ne çok geçmiş diye düşünüyorum ne çok yaşamışım, ne çok yaş almışım ve ne çabuk geçmiş ve ne büyük bir hızla..
Hepiniz kitap okumayı çok seviyorsunuz eminim.Okumadan, uygulamadan, deneyimlemeden dolunmaz ki.Dolmadan yazılmaz.Düştüyse okuma ve yazma aşkı... durulmaz durdurulamaz...
Saygı ve sevgilerle...
Kadın sever zaten renkleri!
Ama renklerini ondan calmazsan ADAM!
İnsan kendisiyle konuşmaya başladığında kimseyi duyamayacak kadar yalnızlaşır.
Şükredenler; iyi ki onun hissettiği sessizliği hissetmiyorum demişlerdir herhalde. Gıpta edenler; ne kadar rahat, hesap verme derdi yok, diye mırıldanmışlardır.
Günümüz kentleri de insanlar gibi, canhıraş bir telâşın içindeler.sükûneti ve sessizliği çoktan unutmuşlar. Alelacele dolmuşa binen, tedirginlikle geç kalan otobüsü bekleyen insan misali
ya sıcakta kavrulmakta yahut soğukta titremekteler.
Kimilerine uçsuz bucaksız yollar vaad edilir kimileri ise ömürlerini kısa verimsiz vadilerde bitirir...
Loş bir oda, soğuk, tozlu... Bir saat duvarda, ömrün azaldığını fısıldıyor yavaş yavaş, sessizliğin içinde, sessizliğe inat.
Çocuklar daha geç fark ederler dünya değiştirdiklerini.Çoğu zaman oynamaya kalkarlar.Onlara o kadar zordur ki öldüklerini anlatmak. Hiç hoş bir işimiz olduğunu düşünmüyorsunuzdur eminim.Ama biz alışkınız ölülerle konuşmaya, onları öldüklerine inandırmaya
İnsan her aynaya baktığında geçmişine bakar bence. Aynada gördüğü yüzü ona geçmişini gösterir, bakışlardaki mana, yüz hatlarının duruşu ve çizgiler… Hepsi maziden bize birer hatıradır aslında.
Kanser kelimesi, her duyanın irkilerek dinlediği, lanetli bir kelime gibidir. Hastalığa yakalanmamış olanların burun kıvırarak uzaklaşmaya çalıştığı, ancak hastalığa yakalanmış olanların da kafalarında ölüm tamtamlarının çaldığı korkunç bir travma gibidir. Her iki yaklaşım da bana göre yanlıştır.
Fikret Başkaya