Yalnızlığın En Sevdiği Yaratık İnsandır...
Yalnızlığın sevdikleri: Mustafa, Kader, Kemal, Attila, Can, Nazım, Sabiha, Pablo, Nietzsche, Locke, Nesimi, Edip, Frida, Uğur, Adnan, Kazım, Özdemir...
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Yalnızlığın sevdikleri: Mustafa, Kader, Kemal, Attila, Can, Nazım, Sabiha, Pablo, Nietzsche, Locke, Nesimi, Edip, Frida, Uğur, Adnan, Kazım, Özdemir...
Nazım Hikmet, Abidin Dino'dan mutluluğun resmini istediği gibi, benden de mutsuzluğun resmini isteseydi şayet resimden sıfır derece anlayan ben eminim o kadına ve adama bakarak "mutsuzluğun resmi" diye bir resim çizebilirdim...
Dedim ya bazı duygular geri donusumsuzdur diye. Semazen olmaya niyet etsek, eminim ki daha onurlu bir amaci sahiplenirdik. Tekrarlanan yalanlar ve sadakatsizliklere karşı olan tepkilerimizi değil.
Düşündü. Bir ocakta fokurdayan demliğe baktı, bir de az ileride ağzına kadar dolu bekleyen çöp tenekesine. ‘Altı üstü bir bardak çay değil mi?’ dedi içinden el arabasını özenle park ettikten sonra oturdu kaldırımdaki tahta iskemlelerden birine....
40'larında zordur hayat...3 Y asla yakanı bırakmaz. Yaşlılık,yorgunluk ve yalnızlık...
Hava bulutlu ve bir türlü dağılmıyorsa, o zaman rüzgâr biz olmalıyız. Güneş de yüreğimizden doğmalı.
Dünyaya geldiğimiz tarih bizim kurtuluşumuzdur aslında her ne kadar buna doğuş deniliyorsa da. Kolay mı? Dışarıda ne olup bittiğinden haberin olmadan, dar bir alanda, ayağını bile doğru dürüst uzatamadan, boynuna dolanırsa boğulmana bile sebep olabilecek bir göbek bağıyla dokuz ay on gün korku içinde yaşamak ve dışarı çıkmayı
Bir yerden sonra yeter artık! Diye bağırmak geliyor içimden. Uzun süredir de günlük politik gelişmeleri sadece yüzeysel takip ediyorum, hatta etmiyorum. Köşe yazıları, yorumlar hep politikacılar üzerine, manşetler ona keza.
eğitimde fırsat eşiitliğini anlatmaya çalıştım.senfoni orkestrasına karşı tek telli sazın mücadelesini anlattım
Herkesin bir hikayesi var olduğunu ifade eden, klâsik bir söylemden sonra, Hac yolundaki karınca misali yazmak serüvenimi hikaye etmek gibi bir ham hayalin peşinde, kaleme ve kağıda sarıldım. Kaleme ve kağıda sarıldım diyorum. Çünkü, kağıt ve kalemdeki içtenliği,sıcaklığı bilgisayarın ışıltılı ekranında ve duygusuz tuşlarında bulamıyorum.
Herkesi rahatlatan ve bazen açıkladığı bazense hiç açıklayamadığı o kadar çok şey varki bu dünyada.
21-24 nisan 2011 tarihleri arasında, şehir merkezindeki havuzlu çarşı bitişiğindeki ara sokaktan girilerek ulaşılan ve halk arasında da artık “sanat sokağı “ diye anılmakta olan meydanda ; iskenderun kültür ve sanat şenliğini, iki dernek ortaklaşa bir şekilde gerçekleştirdik.
Karların arasında alevlenip parlayan, gökyüzünde yaşamını saklayan, fırtınada ağlayan, yalnız yerinde aralıksız ışıldayan..
Matemi saklamak zordur. Belli olur, keder saklayamaz duygularını belki de gerçek budur.
Seni sen yapan, rüzgara aldanmaktır. Seni alıp götüren, eski bir hatıradır.
Bugün iniltilerin yeniden duyuluyor. Bir çağlayan
Ormandaki vahşi hayat bile daha masum duruyor yanımızda.Oradaki yasa mağlup ve galip üzerine kurulu iken,kalanlar daha tutarlı ve net bir şekilde yaşamlarına devam ediyorlar.Markalarınız vahşi çığlıklarınız naralarınız olmuş, ideolojileriniz en tepedeki zümrenin önünüze yem olarak attığı sanal rahatlatıcı bir marmelat.
. akşamın karanlığı iyice basmıstı. evin yanında iki üç tane erik ağacı vardı. erik ağaçlarının altından bir ses duydum. önce korktum, sonra yanaştım baktım, bir adam! baktım; mehmet amcam..
Beyin planladığı intiharlardan sağ çıkmayı nasıl başarıyorsa. yüreğinde diplere çakılması olası...
Ege’de yaz başkadır. Gecesiyle gündüzüyle…Siz hiç Ege’den yıldız savaşlarını izlediniz mi mesela?
İncecik kesilmiş köy ekmeğinin üzerine salça sürüp bahçeye dalarak yeşil soğan, maydanoz, taze bakla yediniz mi mesela?
Sapanınızla keskin nişancılık yapar mıydız peki?
Serkan Karaismailoğlu