Avtio Eftelya
Her şeylerini alıp gittiler / Bir, çiçekleri kaldı saksılarda / Bir, uykuda düşleri / Yürekleri birde...
"Her yeni gün, hayal gücünün sınırlarını zorlamak ve yaşamın anlamını yeniden keşfetmek için bir davettir."
"Her yeni gün, hayal gücünün sınırlarını zorlamak ve yaşamın anlamını yeniden keşfetmek için bir davettir."
Her şeylerini alıp gittiler / Bir, çiçekleri kaldı saksılarda / Bir, uykuda düşleri / Yürekleri birde...
Hasret serpilmez umudun yanına,bir kere serptin mi kendi kendini eker.Önce toprağı kandırıp sokulur yanıbaşına ve salmaya başlar zehir salgılayan kökünü.O kök salmaya başlayınca anlarsın hasretin toprağa nasıl sımsıkı tutunduğunu,serptiğine pişman olup sökmek istersin umudun yanından.Vurduğun kazmalar,attığın kürek kürek topraklar...
bir ihtimal peşinde bir ömrü savurmak ne dâhiyane ne de çılgınca… Bir panayır kalabalığında, lunapark sevincindeki çocuk gibi bekledim seni bir elimde elma şekeri, öbür elimde kırmızı uçan balonla…
Ne güzeldi köyümün kirlenmemiş yağmurlarında ıslanmak… Bütün kaygılardan azade, sokaklarda akşama kadar topraklarla hemhal olmak… Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp aydınlığa ‘merhaba’ demek, gönül kapılarını ve göz kapaklarını ardına kadar açarak hayata sımsıkı sarılmak, gökkuşağını hayallere yorgan eylemek… Ne güzeldi, âh ne güzeldi.
hislerim beynimle vals yaparken yüreğim fikirler üretiyor. üç kişi bile kalabalık kardeşim bu yaşamı sadece aklı olanlar yaşıyor.
duygular ve hisler artık lüxe giriyor
geçmişte bıraktığımız yılların aslında ne kadar önemli olduğu vurgulanmak istenmiştir
Sadece mutsuz ve yorgunum şimdi
Kendimi dinliyorum...
Cam renksizdir, cam şaffaftır. Cam, bir kafayı yaracak kadar güçlü, bir kadeh tokuşturmasında kırılacak kadar hassastır..
Aynı sen gibi, aynı ben gibi, aynı sizler gibi..
ağzım zehir gibiydi.ne zaman tükürüğümü yutacak olsam zehirlenme hissine kapılıyordum...
En sevdiğim kadın, diye başlamak istiyorum bazen. Sola yatık yazmamayı öğretmiştiler bana, kalbimin olduğu yöne eğilmedim o günden beri.
Şarkılar taç yapmıyor artık sevgilinin başına. Çünkü bilmiyor sevgiyi kendini sevdirenler…
Uçuk pembe olmuş dünyanın rengi. Uçan pembe mi, yoksa pembenin düşleri mi gören yok. Bir tren kalkıyor acı çığlıklarla gardan… İçinde pembenin kaçan fırsatları olmalı…
Bana sarılırken avucunda sakladığın minik bıçağı sırtıma saplamasaydın keşke!
Öyle bir ev düşünün ki, içi tıka basa eşyalarla dolu.
Kat kat elbiseler, gidilmek istenen yer için ayarlanmış ağzı açık bavullar, yere sağlam basmak adına alınan ayakkabılar, güneşin zararlı ışınlarına karşı biriktirilmiş sayısız güneş kremi, sayısız güneş gözlüğü, dört bir yana savrulmuş içilen içki şişeleri, yer;