..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþam baþlangýcý olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Engin Yavuz




7 Ekim 2002
Karpuzkaldýran  
Engin Yavuz
Turgutlu, Ýzmir’e ve bu büyük kenti çevreleyen körfeze pek uzakta deðildir. Nemli ve boðucu sýcaklarýn hüküm sürdüðü yaz mevsimlerinde, Ýzmirlinin içini ferahlatan imbat rüzgarý Bornova Ovasý’ndan içeriye sokulur, sokulmasýna da Belkahve rampa


:CBEH:

KARPUZKALDIRAN

Turgutlu, Ýzmir’e ve bu büyük kenti çevreleyen körfeze pek uzakta deðildir. Nemli ve boðucu sýcaklarýn hüküm sürdüðü yaz mevsimlerinde, Ýzmirlinin içini ferahlatan imbat rüzgarý Bornova Ovasý’ndan içeriye sokulur, sokulmasýna da Belkahve rampalarýný aþamaz.
Ýzmir’in tipik Akdeniz iklimi yerini Turgutlu Ovasý’nda ýlýmlý bir kara iklimine býrakýr. Kasaba yazlarý kuru ve sýcaktýr. Evlerin çatýlarý, asfaltlar, baðlardaki asmalar yaz güneþiyle buðulanýr.
Güneþin en yakýcý olduðu saatlerde sokaklar sakinleþir, kimi öðle uykusuna yatar, kimi komþu ziyaretlerinde havanýn serinlemesini bekler. Gençler kasabayý ikiye bölen bulvarda tur atacaðý ya da Karpuzkaldýran Parký’nýn havuzu baþýnda sohbet edeceði saatlere hazýrlanýr sabýrsýzlýkla..
Derken parke taþlý Cumhuriyet Bulvarý’ndan sularýný saça saça, etrafa toz kokularý yayarak soluk kýrmýzý renkli ilk itfaiye arazözü geçer.
Bulvarýn ilk sakinleri, kýzlý erkekli liseli öðrenciler ile kasaba dýþýnda okuyan ama yaz tatillerini burada geçiren üniversiteliler olur genellikle.
Bu saatlerde bulvar gençlerindir. Kaçamak bakýþmalarýn, ilk gözgöze geliþlerin, ilk laf atmalarýn, ilk utangaç gülümsemelerin, ilk tanýþmalarýn, ilk heyecanlarýn ve ilk mevsimlik aþklarýn yaþandýðý yerdir burasý.
Bulvar kasabanýn atardamarýdýr, hayat burada bir aþaðýya (Ýstasyon’a doðru) bir yukarýya (Karpuzkaldýran Parký’na doðru) akar, akar..
En temiz giysiler giyilir, ayakkabýlar boyanýr, saçlar taranýr, bazen biryantinlenir.
Açýk renkli gömleklerin cebine karþýdan görülebilecek bir þekilde fiyakalý yabancý sigaralardan bir paket koymak- eðer cebinizde paranýz varsa- adettendir.


++++

Ýzmir’de külrengi bir akþamüzeriydi. Aylardan Aralýk’tý, soðuktu, yaðmur çiseliyordu. Erkenden kararmýþtý hava. Hergün iþe gidip gelirken yürüdüðü caddede bütün lambalar yanýyordu. Evlerin içi sýcacýk olmalýydý, camlarýn çoðu buðuluydu. Burasý zengin ailelerin oturduðu en iyi semtin en seçkin mahallelerinden biriydi.
Rifat on katlý Orkide apartmanýn önünden geçerken her zamanki alýþkanlýðý ile zemin kattaki dairenin penceresine baktý. O kadýn yine pencerenin kýyýsýnda, koltuðunda oturuyordu.
Binanýn giriþ kapýsý yandaydý. Bu yüzden apartman ile kaldýrým arasýnda kalan bölüm bahçe haline getirilmiþti.
Taflanlar, güller, sardunyalar, küçük palmiyeler, üçüncü katýn balkon parmaklýklarýna kadar boy atmýþ begonvil yapýnýn ön cephesini süslüyordu. Yaðmurla yýkanýnca yeþilin en güzel tonlarýna bezenen bahçe ile bitiþik zemindeki dairenin pencere suluklarý neredeyse bitkiler ile ayný seviyede idi.
Tül perdeler tamamen açýlmamýþ ama kadýnýn caddeyi ve çevresini rahatça görebileceði kadar açýk tutulmuþtu.
Tüllerin arkasýnda sütlükahve rengi kalýn kadife perdeler pencerenin dekorunu tamamlýyor bir abajurla aydýnlanan odanýn loþ görüntüsü insanda yalnýzlýk hissi uyandýrýyordu.
O kadýn oturduðu koltukta hafifçe sallanýr-belki de özellikle sallanan koltuðu tercih etmiþti- pencereden hep ayný yöne bakardý.
Her zaman bakýmlý, makyajlý, saçlarý özenle yapýlmýþ ve tertemiz giyinen 30-35 yaþlarýndaki bu kadýný her görüþünde Rifat’ýn meraký biraz daha artardý.
Hep mutlu bir yüz ifadesiyle, sanki gülümser gibi etrafý seyrederken hep gelmeyecek birini bekler gibiydi.
Kimi zaman, özellikle ýlýk bahar günlerinde kadýnýn oturduðu yerde sürgülü pencere hafif aralýk olurdu.
Oradan gelip geçerken nihavent, hisarbuselik, acemaþiran þarkýlarýn cýzýrtýlý seslerini duyardý Rifat.
“Eski bir pikap ya da gramafon olmalý. Belki de taþ plak dinliyor” diye düþünürdü:
“Bir bahar akþamý rastladým size
sevinçli bir telaþ içindeydiniz
derinden bakýnca gözlerinize
neden baþýnýzý öne eðdiniz.”
“Kimdi bu kadýn, neden hep ayný koltukta oturup ayný pencereden bakýyordu, neden gülümsüyordu acaba iþe gidiþ ve dönüþ saatlerine mi denk geliyordu kadýnýn pencere önünde oturduðu zaman dilimleri. Yoksa bütün gün boyunca mý oturuyordu orada?”
Bu sorulara cevap arýyor bulamýyordu Rifat. Ama her seferinde daha da büyüyordu sorular, beynini kemiriyordu.
“Nereden sevdim o zalim kadýný
bana zehretti hayatýn tadýný.”
Kadýnla göz göze gelmeye çalýþýyor, bunda baþarýlý da oluyordu ama sanki kadýnýn bakýþlarý gözlerini delip geçiyor sonsuzluða uzanýyordu.
Özellikle akþamüzerleri, üzerinde bütün bir günün yorgunluðunu taþýyarak eve dönerken, kendini bir anda yýllar öncesinde, günbatýmýnda havagazý lambalarýyla aydýnlatýlmýþ parke kaplý bir sokakta yürürken buluyor, her seferinde hüzün veren bir þiirin dizelerini tekrarlýyordu içinden:
“Ýzmir’de bu akþam
deniz ufkunda þölen var
renk cümbüþüdür þimdi
uzaklarda ýþýklar
körfez yanýyor erguvan olmuþ
bir musiki halindedir
artýk o sedalar.”


*     *     *     *

Yine yaðmurlu bir günde iþ çýkýþý otomobilini almak üzere ayný yoldan otoparka yürüyordu Rifat..
Bardaktan boþanýrcasýna yaðmur yaðýyordu. Þiddetli lodosa direnmeye çalýþan yapraklar en sonunda dayanamýyor rüzgarýn kucaðýna býrakýyordu kendisini. Zorlukla adým atabiliyordu.
Oradaydý yine. Her zamanki gibi, bakýmlý, makyajlý, güleryüzlü ayný yöne bakýyordu.
Pencerenin önünden geçti, birkaç adým attý, durakladý. Rüzgarýn þemsiyesini ters çevirmesine aldýrmadan geriye döndü. Zemin kattaki dairenin ziline bastý. Elleri titriyordu. Sýrýlsýklamdý.
Kapýnýn açýlmasýný beklemek zorunda olduðu zaman belki çok kýsaydý ama ona saatler gibi geldi.
Ne diyecekti, nasýl anlatacaktý, neyi soracaktý, niye soracaktý, bilmiyordu. Ama ayaklarý beynini dinlememiþ Rifat’ý dairenin kapýsýna sürüklemiþti. Geri dönüp gitmeyi düþündüðü an yavaþça kapý açýldý, karþýsýnda yaþlý bir kadýn duruyordu, sanki onu yýllardýr tanýyormuþ, buraya her zaman girip çýkan biriymiþ gibi “buyrun, içeri girin efendim” dedi.
Saatler sonra eve döndüðünde bu ziyareti, telefonla sohbet etmekten hoþlandýðý yakýn bir arkadaþýna anlattý Rifat:
“Bir evden çok müzeye benziyordu. Her taraf loþtu. Bazý köþelerde yanan abajurlar mistik bir hava veriyordu daireye. Resimden pek anlamam ama þampanya rengi duvarlarýn tamamý hangi ressamlarýn fýrçasýndan çýktýðýný bilmediðim birbirinden güzel resimlerle doluydu. Mobilyalar klasikti. Koltuklar, dolaplar, büfeler, sehpalar, abajurlar yýllar önce satýn alýnmýþ, sonra hiç ellenmemiþ gibiydi. Cilalý parkelerin üzerinde yine antika olduðunu sandýðým büyük halýlar seriliydi. Bana kapýyý açan yaþlý kadýnla birlikte aylardýr kim olduðunu merak ettiðim kadýnýn oturduðu odaya girdik. Karþýmdaydý iþte, koltukta oturuyor, gülümser yüz ifadesiyle pencereden dýþarýya bakýyordu. Benim odaya girdiðimi fark etmemiþ gibiydi. Bana refakat eden yaþlý kadýn, ‘Perihan bir misafirin var’ deyip çýktý. Ne söyleyecektim þimdi? Sessizlik oldu, ne kadar sürdü bilmiyorum. Gözlerimle duvarlarda gezindim yine.. Buranýn görünümü de salondan hiç farklý deðildi. Resim sergisi gibiydi.. Duvarlarý kaplayan sarý yaldýzlý çerçevelere yerleþtirilmiþ resimlerin arasýnda siyah beyaz büyükçe bir fotoðraf gözüme çarptý. Fotoðrafta asýrlýk çam aðaçlarý, çiçekler, ortadaki havuzun kenarýna sýralanmýþ üzeri muþamba örtülü tahta masalarý ve sandalyeleriyle bir park vardý. Bu parký hatýrlýyor gibiydim. Sohbet etmek istiyordum, kafama takýlanlarý sormak istiyordum, söze baþlamak istiyordum, yapamýyordum. Sonra bütün cesaretimi topladým, “Ne güzel fotoðraf” dedim sanki bu fotoðrafýn dýþýnda duvarlarda hiçbir þey yokmuþ gibi. Bana cevap verecek miydi, konuþacak mýydý, sesi nasýl acaba diye düþünürken gözlerini yine pencereden ayýrmadan, “Hiç Turgutlu’ya gittiniz mi” diye sordu, sonra ekledi:
“Orada bir Karpuzkaldýran Parký vardýr bilir misiniz? Ýlçenin en güzel mesire yeridir.”


++++

Turgutlu’nun piknik alaný Selvilitepe, Ankara karayolunun üzerinde Çardak Kahve’nin arkasýnda çam aðaçlarýyla kaplý küçücük bir tepedir.
Aðaçlarýn arasýnda nerelerde biriktiði belli olmayan berrak, pýlý pýrýl, buz gibi bir su kumlarý da havalandýrarak yerden kaynar, birkaç metre ötede yine kaybolur. Bu kaynak Antalya çevresindeki düdenlere benzer.
Bu pýnar aþaðýya doðru yeraltýndan Ankara karayolunu aþar yaklaþýk 500 metre ötede Karpuzkaldýran Parký’nýn giriþinde yeniden ortaya çýkar.
Su bir süre parkýn içinden akar daha sonra park duvarýnýn yanýbaþýnda kendi kendine oluþturduðu yataðýndan ilçenin aþaðý mahallelerine doðru yoluna devam eder.
Parka adýný veren pýnar gerçekten çok soðuktur. Yazýn buraya pikniðe gelenlerin karpuzlarýný dereye býraktýklarý, bazý karpuzlarýn suyun aþýrý soðukluðu yüzünden çatladýðý söylenirdi.
Rifat kaç yaþýndaydý hatýrlamýyordu, ablasý daha niþanlýyken, eniþtesinin kardeþine ait av köpeðini- simsiyah bir köpekti, çok severlerdi, ailenin bir ferdi gibiydi- serinletmek için o dereye sokmuþ- aylardan temmuzdu sanýrým- bol bol yýkamýþtý. Köpek de halinden pek þikayetçi deðildi. Rifat Ýzmir’e döndükten sonra üþütüp öldüðünü öðrenmiþti- kýzmamýþlar, kýrýlmamýþlardý. Ýyiniyetli bir çocuk olduðunu bilirlerdi. Galiba en çok üzülenlerden biri de oydu. Çünkü kasabada geçirdiði günlerde en yakýn arkadaþý, adýný hatýrlayamadýðý bu köpekti.
Karpuzkaldýran Parký, ilçenin giriþinde Turgutlu’yu bir ucundan diðer ucuna aþarak Ýstasyon Meydaný’na baðlayan Atatürk Bulvarý’nýn yanýbaþýndadýr. Fýstýk çamlarýnýn tamamen gölgelediði parkýn ortasýnda büyük bir havuz vardýr.
Billur kaynak sularýnýn bir kýsmý bu havuzun bir ucundan dekor olarak konulmuþ kaya parçalarýnýn arasýndan çaðýltýlarla akarak girer diðer ucundan çýkýp parkýn yanýndan akan dereye karýþýr.
Geniþ bir parktýr Karpuzkaldýran, on dönüme yakýndýr. Mavi, yeþil, kahverengi, sarý boyalý yüzlerce masa ve sandalye süsler parký.
Baþka yazlýk mekan olmadýðý için kasabanýn bütün düðünleri de bu parkta yapýlýr.
Mayýs ayýnýn sonlarýndan itibaren haftada iki gece düðün olur, serinlemek için parka gelenlere de eðlence çýkar. Akþamüzerleri arazözlerle sulanan bulvarda birkaç tur atýp piyasa yapan gençlerin son duraðý Karpuzkaldýran Parký olur.
Çam aðaçlarýnýn serinliðinde ve gün batýmýna yakýn, çevreye dikilmiþ güller, taflanlar, akþamsefalarý, begonya ve sardunyalarýn mis gibi kokularý arasýnda içilen çayýn tadýna doyum olmaz.
Ýlk bakýþmalarýn da..

++++

Yaþlý kadýnýn yanýna birkaç kuru pasta koyarak büyükçe tabaklarda ikram ettiði demli çaylarý yudumluyorduk. Perihan cevabýmý beklememiþti, belki de benim ne cevap vereceðim hiç önem taþýmýyordu. Hikayesini anlatacaktý, ben de çok merak ediyordum. Derin derin nefes alarak, zaman zaman dinlenerek devam etti sözlerine:
“Talat ile ilk kez orada karþýlaþmýþtýk. Bir yaz akþamýydý. Bana kardeþim kadar yakýn iki kýz arkadaþýmla oradaydýk. Talat’ýn dedesi bu arkadaþlarýmdan biri ile ayný sokakta oturuyordu. Ailecek tanýrlardý birbirlerini. Ýki masa ötemizde o da arkadaþlarýyla birlikte tam karþýmdaki masadaydý. Ýzmirli olduðunu öðrenmiþtim. Kasabaya geldiðinde dedesinin evinde kalýyordu. Büyük bir kentte yaþýyor olmasý benim ilgimi çekmiþti. Ýleride Ýzmir’e yerleþmeyi hep hayal ediyordum çünkü. Ama hepsi o kadardý. Ben kasabalýydým, o þehirliydi. Beni beðenmez ki, kasabalý kýzý ne yapsýn demiþtim kendi kendime..”

++++

Talat, Perihan’ý ilk olarak Karpuzkaldýran Parký’nda görmüþtü. Aylardan Aðustos muydu?
Aðaçlarýn gövdelerine asýlý hoparlörlerden Cem Karaca’nýn bir þarkýsýný mý dinliyorlardý, bütün park birlikte..
“Bir gün belki hayattan
geçmiþteki günlerden
bir teselli ararsan
bak o zaman resmime”
Serindi, rüzgarlýydý hava..
Masalarýn üzerindeki örtüler uçuþuyordu.
Bir köþede düðün için hazýrlýk vardý. Ýlk konuklar gelip oturmuþlardý bile yerlerine.. Havuzun yüzeyinden ürpertiler gelip geçiyordu.
Talat bir yelek bile almamýþtý yanýna, üþüyordu enikonu, Perihan da öyle.. Birkaç masa ötesindeydi. Ama sanki masalar yoktu aralarýnda. Ayný masada oturuyormuþ gibiydiler.
Perihan’ý yakýndan tanýyan kasabalý arkadaþlarý, “Lakabý þeftali” demiþlerdi. Hoþ bir kýzdý. Beyaz tenli, buðday saçlýydý, yanaklarý al aldý..
Günler sonra Perihan’ýn okuduðu lisenin veda gecesi vardý. Talat da oradaydý.
Rengarenk folklor giysileri içindeydi Perihan, gösteri bitmiþ sahneden inmiþlerdi ailelerinin coþkulu tezahüratý arasýnda..
Bir arkadaþýný Perihan’ýn yanýna kulise göndermiþti Talat. “Neden olmasýn” diye haber iletmiþti genç kýz da. Gururlanmýþtý Talat, bu cevabý beklemiyordu. Çünkü kasabanýn en güzel kýzlarýndan biriydi Perihan. Herkes gýptayla bakacaktý, kýskanýlacaktý, çoðu yaþýtý onun yerinde olmak isteyecekti. Ne müthiþti bu duygu.
Böylece kasabaya haftada en çok bir gün uðrayan Talat, þimdi Ýzmir’e haftada bir gider olmuþtu.
Ne de olsa artýk yaz mevsimiydi, zamaný çoktu sevmek için..
Ýzmir kaçamaklarý baþladý sonra..
Arkadaþýnýn babasýna ait tuðla fabrikasýnda iþe baþlamýþtý, kasabadan Ýzmir’e gelip gidecek parayý saðlayabilmek için.
Götürü diyorlardý, geceleri makinenin baþýnda blok çýkarýyordu ve çalýþtýðý sürece para kazanýyordu.
Güzel bir yaz için yeterliydi bu para..
Ýzmir’de Perihan ile beraber olmadýðý günlerin akþamlarý, eðer fabrikada da iþi yoksa soluðu Karpuzkaldýran Parký’nda alýrdý.
Hep ayný yerde otururlardý. Arkadaþlarý birer birer toplanýrdý masanýn çevresinde, sohbetler koyulaþýrdý ve konu hep siyaset olurdu. Hep birlikte her gece Türkiye’yi yeniden kurtarýrlardý.
“Vecdet geldi mi bizimki..”
“Görmedim þimdiye kadar, gelir herhalde birazdan. Seni görmeden durabilir mi?”
Kasabaydý burasý. Talat bir masada Perihan baþka bir masada, kaçamak öpücük ve gülücüklerle tatlandýrýrlardý toplumdan gizledikleri aþklarýný..
Beraberliklerini bilenler bile, bilmez anlamaz görünürdü.
Parktaki masalarýn, sandalyelerin, kartopu çiçeklerinin, sardunyalarýn, havuzda þarýldayan suyun, demli çaylarýn, haþlama gazozlarýn, dallarda demlenen kumrularýn, gece serinliklerinin bir anlamý vardý o günlerde.
Mektuplar gelir giderdi sevgi sözcükleriyle dolu..
Talat mektuplarýnýn çoðunu Karpuzkaldýran Parký’nda yazardý sabah çayýný yudumlarken.. Kimsecikler olmazdý o saatlerde.
Kuþlar cývýldaþýrdý çamlarýn dallarýnda, O Perihan’ý düþünürdü.

++++

“Çok güzeldi birlikteliðimiz. Ýçim içime sýðmýyordu. Anneme arkadaþýma gideceðimi söyleyip geceleri gizli gizli Talat ile buluþuyordum. Görecekler diye korkuyordum ama tutkunduk birbirimize. Sýk sýk ilçenin diðer ucundaki istasyon kahvesine giderdik. Ýki yaný dut aðacý sýralý Ýstasyon Caddesi’nde el ele yürürdük. Burasý gözden ýraktý, bir arada olduðum zamanlar hiç durmadan konuþurduk, konuþacak ne çok þey vardý tanrým, birbirimizi yakýndan tanýmaktý belki amacýmýz, gençtik, hayallerimiz sýnýrsýzdý. Talat okulunu bitirecekti, ben üniversiteye baþlayacaktým. Öðretmen olmaktý amacým. Bir yýl sonra yapraklarýn döküldüðü mevsimde niþanlanacaktýk, Talat diplomasýný alýp askerlik görevine gidecekti. Ben mezun olduktan sonra evlenecektik. Ýzmir’e yerleþecektik. Küçük bir evimiz olacaktý. Azla yetinecektik. Doða ile iç içe olacaktýk hafta sonlarý, o bir köþede ben bir köþede kitap okuyacaktýk. O kadar mutluydum ki. Yakýþýklý, esmer, uzun boylu-hep hayal ittiðim gibi- bir gençle evlenecektim, þehirde yaþayacaktým, bu yüzden kendimi ona vermekte hiç tereddüt etmedim. Dayanamadým bir gün yakýn arkadaþlarýma anlattým Talat’ý.. O da ailesine, Karpuzkaldýran Parký’nda buluþtuðu mahalle arkadaþlarýna benden sözetmiþ. Bu kadar kararlýydýk yani. Hiç ayrýlmayacaktýk birbirimizden. Ama kasaba yaþantýsýna tersti böyle iliþkiler. Deðil el ele tutuþmak, bir erkekle samimi görünmek bile kabullenilmezdi, ayýplanýrdý. Ama ben sevdiðim genç için ailemle ters düþmeyi bile göze almýþtým..”
“O yaz rüya gibi geçti, nasýl Eylül oldu anlamadýk” dedi genç kadýn, sokaða baktý- ya da Rifat öyle sanmýþtý- düþündü, birer çay daha istedi, sonra sürdürdü konuþmasýný:
“Dünyanýn merkezinin ikimiz olmadýðýný Eylül’de anladýk. Ýlk yaðmurlar düþüyordu Karpuzkaldýran Parký’na. Sert rüzgarlar, parkýn yanýbaþýndaki çýnarlarýn sarý yapraklarýný savuruyordu. Geceleri renkli ampuller yanmýyordu artýk. Masalarda oturanlar azalýyordu yavaþ yavaþ.. Okullar yakýnda açýlýyordu. Koca bir yaz doyamamýþtýk birbirimize. Ama ayrýlýk vakti gelmiþti. Talat üniversiteyi bitirmek üzere Ýzmir’e geri dönmek zorundaydý. Hafta sonlarý gelirim, görüþürüz, sen fýrsat buldukça gelirsin. Bir dönem böyle yaþamak zorundayýz. Ama merak etme gönlüm hep seninle olacak, sen benim biricik aþkýmsýn, senden hiç ayrýlmayacaðým, artýk birbirimizin olduk diyordu. Sonra okullar açýldý. Birkaç hafta sonu kasabada görüþtük. Ama benim derslerim, onun sýnavlarý.. Giderek birbirimize daha az zaman ayýrmak zorunda kaldýðýmýzý fark ediyorduk. Ne kadar istesek olmuyordu. Kendi kendime sabretmeliyim diyordum. Ýlk biz miyiz bu günleri yaþayan. Bunlar da geçecek. Ne hayal ettiysek gerçek olacak. Hep böyle gidecek deðil ya..
Kýþ ortasýydý. Karþýyaka’da buluþmuþtuk. Ben okula ara verip askere gitmeye karar verdiðini, eðitimini terhis olduktan sonra sürdürmek istediðini, o zaman hem çalýþýp hem de okuyabileceðini, artýk ailesine yük olmak istemediðini anlattý. Bu kararý vermek için çok zorlandýðýný ama baþka çaresi olmadýðýný söyledi. Çok üzülmüþ, çok þaþýrmýþtým. Biz ne olacaðýz dedim. Beni çok sevdiðini, evlilik konusunu askerlik sonrasý düþüneceðini söyledi. Bekleyip bekleyemeyeceðimi sordu. Tabii beklerim dedim. Biz birbirimize söz vermemiþ miydik?”
Gözleri doluyordu bazen, o günleri yeniden yaþýyordu besbelli.
Anlattýðý sýradan bir aþk hiyakesiydi oysa.
Rifat, “Ýnsanlar ne aþklar yaþýyor. Bu da zamanla unutulacak bir gençlik macerasý iþte. Belli ki çocuk sözünde durmamýþ, terk edip gitmiþ. Hayat sorumluluðunu yükleninceye kadar ne tortular kalýyor yüreðinde..” diye düþündü.
Gençlik günlerini anýmsadý. Arkadaþlarýyla birlikte Atatürk Bulvarý’nda bir aþaðý bir yukarý yürüdükleri akþamüzerlerini, Karpuzkaldýran Parký’nda tadýna doyulmaz yaz gecelerini, dostluklarýný, akrabalarýný, Baltacý Mahmut Yolu’ndaki komþularýný, dedesinin evinin önünde, dut aðacýnýn dibine kim tarafýndan konulduðunu kimsenin bilmediði kaya parçasýný, ovada geçen çocukluðunu..
“Ben de kasabalýyým” dedi genç kadýna, “Ama sizi hatýrlayamadým..”
Þaþýrmadý genç kadýn, kýmýldamadý bile, hiçbir tepki göstermedi, oturduðu koltukta hafifçe sallanarak gözlerini pencereye dikti. Duymuyor gibiydi, hep ayný noktaya bakýyordu.
Bunu þimdiye kadar niye fark edemediðine þaþýrdý Rifat. Yerinden kalktý, genç kadýna yaklaþtý, ellerini uzattý gözlerine doðru ama o bir çift okyanus mavisi gözün bir iþe yaramadýðýný fark etti.
Susmuþtu þimdi, bir sessizlik çöktü loþ odaya, bulutlarýn arasýndan kendi bir anlýðýna kendini gösteren güneþin ýþýklarý, koltuklara, duvardaki, tablolara, halýlara, havada uçuþan tozlara yansýyýp geçti. Soludukça toz kokusu geliyordu burnuna..
O sýrada yaþlý kadýn kapýdan baþýný uzattý. Rifat’ýn ne söyleyeceðini bilemediði en çaresiz anýnda ansýzýn ortaya çýkývermiþti. Baþörtüsünü düzeltti, sessizce yürüdü, karþýsýndaki diðer koltuða oturdu Rifat’ýn..
“Buyrun evladým. Sohbetiniz yarým kaldý.. Bazen böyle suskunluða bürünür kýzým, uzaklara dalar gider, ne düþünür bilmem. Ben annesiyim benimle bile çok nadir konuþur. Belki 20 yýldýr böyleyiz. Alýþtým artýk. Ne kulaklarý duyar, ne gözleri görür. O konuþursa dinlerim.. Bu hikayenin sonunu ben anlatayým isterseniz. Aslýnda hatýrlamak bile istemiyorum ama kasabalýyým dediðini duydum. Bilmem kimlerdensin ama ne önemi var, farklý iki mahallesinde bile olsa kasabada herkes dosttur, ahbaptýr birbirine. Ne de olsa yýllar önce göçtüðümüz yer ayný. Rumeliliyiz hepimiz..”
Talat, Perihan ile son kez Karþýyaka’da buluþmuþ, birkaç gün sonra da genç kýzýn yakýn arkadaþlarýndan birine telefon ederek, “Ben askerlik iþlemlerimi tamamladým. Hafta sonuna kadar teslim oluyorum. Mektupta daha detaylý yazarým. Kendisine söylersin” demiþti.
O mektubu günlerce beklemiþti Perihan, Talat sýr olmuþtu. Askerlik görevine gidip gitmediði bile belirsizdi. Ýnsan bütün bir yaz boyunca dolu dolu yaþanmýþ bir aþkýn hatýrýna birkaç satýr olsun yazmaz mýydý, yazmamýþtý. Aylar sonra Talat’ýn ailesine ulaþmayý denemiþti Perihan, Ýstanbul’a taþýndýklarýný öðrenmiþti.
“ Ýlk olarak o günlerde bana açýldý kýzým. Aldatýlmýþ olmanýn acýsýný benimle de paylaþmak istemiþti. Yaþadýðý her þeyi anlattý bana. Kendisine bu beraberliði güzel yanlarýyla hatýrlamasý gerektiðini anlatmaya çalýþtým. Ama bir türlü kabullenemiyordu. O zaman yaþadýðý iliþkinin sýradan bir aþkýn çok ötesinde olduðunu hissettim ama sormadým hiçbir zaman. Kendisini daha suçlu hissedebilirdi. Bunalým derinleþebilirdi. Babasýna da hiçbir þey söylemedik. Ama Perihan’ýn durgunluðu gözünden kaçmýyordu, ‘Bir sýkýntýn mý var kýzým, anlat bana, gel para vereyim, çarþýya gidin annenle kýyafet alýn biraz’ diyor kýzýnýn içindeki bulutlarý daðýtmaya çalýþýyordu.”

++++

Dört yýl geçmiþti aradan. Perihan okulu bitirmiþ öðretmenliðe hak kazanmýþtý. Turgutlu Lisesi’ne resim öðretmeni olarak atanmýþ, göreve baþlamak için okullarýn açýlmasýný bekliyordu. Günler yine evde, arkadaþ ziyaretlerinde, akþamüzerleri ve geceleri Karpuzkaldýran Parký’nda geçiyordu.
Vakit yine sonbahara yakýndý. Kasaba dýþýnda okuyanlar birer birer veda edip ayrýlýyorlardý. Tatil için gelenler de geri dönüyordu artýk. Bu yüzden park tenhalaþmýþtý. Perihan hemen hemen her gün arkadaþlarýyla buluþuyor, havuzun kenarýndaki masalardan birinde mutlaka bir yer buluyordu kendine. Park anýlarla yüklüydü. Nereye baksa Talat’ý görüyor, ondan bir iz buluyordu.. O kadar zaman geçtiði halde unutamamýþtý.
Parkýn kapýsýndaydý hep gözleri.
“Hep þu kapýdan girecekmiþ gibi..” diyordu.
“Aman Perihan, unut artýk þunu. Seni ortada býrakýp gidiverdi. Bir kez olsun aramadý bunca yýl. Hala onunlasýn.. Hayalleri býrak artýk gerçeklere bak. Hayat devam ediyor. Kendine bu kadar acý vermenin bir anlamý yok artýk. Çevreden dolaþan bir sürü yakýþýklý var. Öðretmen de oldun. Evlen artýk, yuvaný kur, yolunu çiz, böyle daha ne kadar yaþayabilirsin..”
Haklýydýlar. Yeni bir adým atmanýn zamaný gelmiþti artýk. Kimseyi mutsuz etmeye hakký yoktu.      
Ýki hafta sonraydý. Hava daha erken kararýyordu artýk. Yaðmur az önce dinmiþ kasabanýn bütün tozlarýný yýkamýþtý. Parke kaplý bulvar, aðaçlardaki son yapraklar pýrýl pýrýl parlýyordu.
Parkta iki-üç masa doluyordu. Eski neþesinden eser yoktu. Suskunluk vardý. Hoparlörden Ajda Pekkan’ýn bir þarkýsý bozuyordu parkýn sessizliðini.
“Uykusuz her gece, yorgun ölesiye, sabahlarýnm bazen ben, rüyalarýma girme diye..”
Yýllardýr unutulmamýþ bir aþký özetliyordu bu þarký.
Perihan, iki þeker attý, yudumlamak üzere çay bardaðýný kaldýrdý, aðzýna götürdü, öylece kalakaldý.
Parkýn kapýsýnda Talat duruyordu. Bir yandan bakýnýyor, bir yandan elini sýký sýký tutan kadýna - Ya sevgilisi ya da eþiydi- bir þeyler anlatýyordu.
Arkadaþý, “Perihan bak kim geldi, gördün mü” diye koluna dokundu.
Aç karnýna içilmiþ birkaç kadeh içkinin sarhoþluðu vardý Perihan’da. Hissetmiyordu, kolunu oynatamýyordu, baþýný çeviremiyordu, gözleri Talat’a kilitlenmiþti.
Birkaç saniye sürdü ama saatler gibi geldi Perihan’a.
Talat ile yanýndaki kadýn bulvardan istasyona doðru el ele yürüyüp gittiler. Belki her zamanki þakalarýndan birini yapan Talat’a sýcacýk gülüyordu kadýn.
Yaðmurun yeniden baþladýðýný, yüzüne iri bir damla çarptýðý zaman fark etti Perihan. Hiç konuþmadýlar, hesabý ödeyip, hýzlý adýmlarla çýktýlar parktan.
Elinde sýký sýký tuttuðu kasabalý þairin kitabýndan bir dize beyninin içinde dolanýp duruyordu Perihan’ýn:
“Hepsi budur þarkýlar, aþklarýn özeti olarak kalýr..”

++++

Hüzünlü bir öykü” dedi Rifat yaþlý kadýna, ekledi:
“Peki Perihan hanýmýn gözlerine ne oldu?”
“Talat’ýn baþka bir kadýnla evlendiðini öðrenince umudunu yitirdi kýzým. Okul baþladý zaten. Öðrencilerine ayýrdý zamanýnýn çoðunu. Belki unutmadý ama unutur göründü. Çok isteyen oldu, hiçbirini kabul etmedi. Evlenmeyeceðim dedi. Her þey yoluna giriyordu yavaþ yavaþ. Hiç olmazsa zaman zaman yüzü gülüyordu. Kýzýmýz mutlu oldukça biz de hüznümüzü unuttuk. Ama huzurlu günlerimiz fazla sürmedi. Sanýrým bir yýl sonraydý. Kýzým arkadaþlarýyla birlikte Ýstanbul’a giderken trafik kazasý geçirdi. En samimi arkadaþý öldü. Kendisi de gözlerinden oldu. Bu olay onu tamamen yýktý. Hastanede yatarken karar verdik Ýzmir’e yerleþmeye. Okula gitme þansý da yoktu artýk. Tedavi imkansýzdý çünkü. Taþýnýp buraya gelmemiz onbeþ günün içinde oldu.. Kötü günleri kasabada býraktýk.. Yaþayýp gidiyoruz iþte…”
Parký anýmsadý Rifat.
“Bu aylarda Karpuzkaldýran ne güzeldir kimbilir?” dedi kendi kendine.
Çürümüþ yaprak, kömür dumaný ve kara fýrýn ekmeðinin kokusunu ne kadar özlemiþti..



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yazlýk sinema
Evleniyorum, öptüm

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Pantolon
Baðbozumu
Ünzile
yeni baþtan
Sardunyalara veda
Çaylarýnýz þirketin ücretsiz ikramýdýr
Kar zincirleri
Radyo
Düðün gecesi
Kemik torbasý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Çürük aþk [Þiir]
Yazlýk sinema [Þiir]
Alaçam'da bir sabah [Deneme]


Engin Yavuz kimdir?

Ýzmir\'de 23 yýl profesyonel gazetecilik yaptým. Þimdi basýn danýþmaný olarak çalýþýyorum. Gezi notlarýmdan derlediðim Bisikletle Yollar Yolculuklar ve yaðmurlarla ilgili þiir ve düzyazýlardan derlediðim Yaðmur Damlalarý isimli kitabým yayýnlandý. Yazdýklarýmý edebiyatý seven herkesle paylaþmak istiyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Rifat Ilgaz, Necati Cumali ve Yaþar Kemal'den çok etkilendim.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Engin Yavuz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.