..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Engin Yavuz




20 Aralýk 2002
Pantolon  
Engin Yavuz
Çaylarýný yudumlayýp, dolunaya karþý birer sigara yaktýlar, hala büyüklerinden gizli sigara içiyor olmanýn heyecanýyla.. Sonra türküler söylediler birlikte, sesleri ovada yankýlandý: “Derdim çoktur hangisine yanayým Yine tazelendi yürek yaresi Ben bu d


:CEAI:
PANTOLON

“Ahhh!
Dönülmez akþamýn ufkundayým
vakit çok geç..”
“Bestesi Münir Nurettin Selçuk’a, güftesi Yahya Kemal Beyatlý’ya ait segah makamýndaki þarkýyý Müzeyyen Senar’dan dinlediniz.. Burasý Ýzmir Radyosu. Programýmýz beraber ve solo türküler ile devam ediyor.”
Paçalarýna sarhoþ bacaðý yaptýðý pantolonu yana býraktý, lacivert iplik takýlý iðneyi sýrtýný yasladýðý yastýða iliþtirdi, oturduðu divandan doðruldu, gerindi.. Kalktý, karþýda dolabýn üzerinde duran Sierra marka kahve radyosunu kapattý. Balkonda oturan oðluna seslendi:
“Eren, acýktýn mý yavrum?”
“Ne yiyeceðiz anne?”
“Sabahtan beri pantolonlarý yetiþtirmeye çalýþýyorum. Þu divandan bir yere adým atamadým. Onbeþ tane pantolon, dik dik bitmiyor. O yüzden yemek yapacak vaktim olmadý. Sana yumurta kýrayým istersen. Ýçine biraz da peynir.. Mis gibi olur, ister misin?”
“Olur anne.”
“O zaman git bakkaldan sýcak ekmek al, gel..”
“Tamam!”
Mutfaða girdi, dolaptan sahan çýkardý, ocaða koydu. Ýki kilogramlýk sarý teneke kutudan bir kaþýk vita aldý, sahana koydu, kýzdýrmaya býraktý. Yumurta kýrdý sonra, iki dilim beyaz peyniri ekledi, karýþtýrdý. Yumurta piþince ocaðý kapattý.
Çiçek desenli muþamba masa örtüsünü kaldýrdý, altlýðý koydu, elini yakmamaya çalýþarak sahaný üzerine yerleþtirdi. Bir bardak su doldurdu sürahiden.. Yumurta kokusu daðýlsýn diye mutfak kapýsýný açtý, balkondaki çiçeklerin mis gibi kokusunu çekti içine.
Bahardý yaþanan, kendisinin yaþayamadýðý..
Balkona çýktý, oturduklarý dört katlý evin- çatý katýnda kiracýydýlar- önünden bir sokak geçiyordu. Bu sokak kentin sonu gibiydi, sokaðýn karþýsýnda hiç ev yoktu.
Aþaðýdaki vadiden akan dereye doðru uzanan yamaç ve karþýdaki tepeler zeytin aðaçlarýyla kaplýydý. Vadinin alt ucunda oðlunun okuduðu ilkokulun iki katlý sarý boyalý binasý, onun yanýnda içinde yaþý ilerlemiþ bir çiftin yaþadýðý kerpiçten yapýlmýþ bir çiftlik evi vardý.
Vadi yemyeþildi. Birkaç kez komþularla birlikte gitmiþler, diz boyu otlarýn, rengarenk çiçeklerin arasýnda piknik yapmýþlardý. Burasý mahalle çocuklarýnýn oyun alanýydý ayný zamanda..
Þimdi oraya inmenin tam sýrasýydý ama terzi kocasýnýn geceleri eve getirdiði pantolonlardan vakit bulamýyordu ki..
Kapýnýn zili çalýnca düþüncelerinden sýyrýldý. Oðlu elinde gazete kaðýdýna sarýlý sýcak bir ekmekle içeriye girdi.
“Anne piþti mi yumurta? Arkadaþým Cengiz dýþarýda.. Yemeðimi yedikten sonra ben de çýkabilir miyim? Derslerimi gelince yaparým. Ne olur anne hava çok güzel!”
“Haydi, yumurtaný soðutma! Ye de çýk ondan sonra. Geç kalma! Dükkana gideceksin, pantolonlarý götüreceksin. Dükkandan dönünce yaparsýn derslerini. Nasýl olsa günler uzadý..”
Yemeðini bitirip sokaða çýkmaya hazýrlanan oðluna yeniden tembihledi:
“Fazla uzaklaþmak, terlemek yok. Çaðýrdým mý geleceksin!”
Yeniden divana oturdu, yarým býraktýðý son pantolonu çekti kucaðýna, paçasýný dikmeye koyuldu. Düþünüyordu bir yandan..
“Daha beþ pantolon var. Paçasý, iliði, düðmesi, astarý… Yap yap bitmiyor. Ne çileli hayatým var benim.. Ortalýðý topla, yemek hazýrla, çocuklarýn derdi ile uðraþ, bir de bu pantolonlar.. Hepsinin üstesinden geliyorum ama bu pantolonlara tahammül edemiyorum. Karþýlýðýnda bir güleryüz olsa, gezmeye götürse beni, deniz kýyýsýna gitsek, piknik yapsak.. Nerede? Hapsetti beni bu eve.. Kendini gezdiriyor yalnýzca. Þimdi dükkana gitsem eminim yine kaðýt oynuyordur pasajdaki kahvede..”
Ýðneye iplik takmaya hazýrlanýrken kapýnýn zili çaldý yine..
“Kýzým okuldan dönmüþtür” diye düþündü. Kapýyý açtý. Alt kattaki ev sahibi Melahat hanýmdý gelen..
“Kolay gelsin. Kahveni içmeye geldim. Laflayalým biraz..”
“Melahat abla, nasýl olsun kahven?”
Ýçinden, “Tam sýrasýydý” dedi, “Zaten bütün sinirim üzerimde..”
“Pantolon mu dikiyorsun yine? Bitmiyor hiç bu pantolonlar. Allah yardýmcýn olsun. Çok sabýrlýsýn, þaþýyorum sana..! Konuþmuyor musun hiç kocanla? Çekilir mi bu, hergün pantolon? Otursun kendi diksin, yoksa bir kalfa tutsun ona diktirsin..”
“Laf anlamýyor Melahat abla. Yýlda birkaç ayýný da pantolonlara ayýrsan ne olacak diyor. Yaz bir an önce gelse de baða gidip dinlensem diye düþünüyorum inan..”
“Neyse, ben gideyim. Mahmut gelir birazdan, kahve için teþekkürler..”
Ev sahibini uðurladý, divana oturdu, pantolonlarý saydý yeniden.
“Ohh, þükür.!” dedi içinden. Sýra son pantolona gelmiþti.
Paçasýný yaptý, iliðini açtý, düðmelerini dikti. Sonra bütün pantolonlarý ambalaj kaðýdý ile paketleyip fileye yerleþtirdi, balkona çýkýp oðluna seslendi:
“Eren, neredesin?
     “Geliyorum anne!”
“Haydi, babanýn yanýna gideceksin..”
Fileyi verdi kapýdan, eline on kuruþ tutuþturdu oðlunun, “Dönüþte baban versin, bende baþka para kalmadý” dedi..
Sonra balkona çýktý, duraða yürüyen oðluna seslendi:
“Yoruldum, baban bu akþam pantolon getirmesin baþka, vallahi yapamam yarýn..”
Otobüs duraðýndan ondört numaralý Esentepe-Konak otobüsüne bininceye kadar balkondan izledi Eren’i. Henüz içeriye girmemiþti aþaðýdan diðer otobüsün geldiðini gördü, bekledi. Kýzý indi otobüsten, koþa koþa geldi...
“Merhaba anne! Ne yapýyorsun?”
“Daha bir iþin ucundan tutamadým. Nerede kaldýn sen? Baban duysa bu saatte geldiðini, benim baþýma ekþir biliyorsun, söylemediðini býrakmaz. Bir daha geç kalma olur mu Zeynep?”
“Bir arkadaþým Nazým Hikmet’in þiir kitabýný verecekti. Onun evine uðradýk. Gecikme nedenim bu. Sen yine de babama söz etme.”
“Tamam! Dersin yoksa soyun gel de yemek hazýrlayalým akþama..”
Ýki oðlan, bir kýz annesiydi.
Büyük oðlu Murat týp fakültesi son sýnýfta, kýzý Zeynep lisede, Eren ilkokulda okuyordu.
Murat ailesinin karþý çýkmasýna raðmen bir yýl önce niþanlanmýþ, niþanlýsýna yakýn olsun diye, ayný semtte bulunan bir öðrenci yurduna yerleþmiþti.
Çamaþýrlarý kirlendikçe, annesinin yemeklerini özledikçe geliyordu ziyaretlerine..
Zeynep ise, “Ne mükemmel bir kýz yetiþtirmiþsin “ diyen yakýnlarýnýn her zaman övgüyle sözettiði uysal karakterli bir kýzdý. Aðabeyi ile kardeþinin aksine Zeynep babasýna benzerdi. Mavi gözlü beyaz tenliydi.
“Tenin benzesin de karakterin benzemesin” derdi hep kýzýna..
Zeynep seslendi o sýra:
“Hazýrým anne, ne yapacaksak yapalým.”
“Sen þu taze fasulyeleri ayýklayýver, ben þu makarnanýn suyunu koyayým. Sonra domatesleri doðrarým. Dikkat et, fasulyelerde kýlçýk kalmasýn!”
Alüminyum tencereyi ocaða yerleþtirdi, çeþmeden yarýsýna kadar su doldurup ocaða yerleþtirdi.
Sustular bir süre iþlerini yaparlarken.. Makarna tenceresine tuz atarken Zeynep bozdu evin sessizliðini:
“Anne, Eren nerede? Sokakta mý yine?”
“Babana pantolon götürdü, gelir birazdan..”
“Ne zaman kurtulacaksýn sen bu pantolonlardan? Ýçin dýþýn pantolon oldu. Fýrsatým olsa yardým edeceðim ama olmuyor biliyorsun..”
“Ýnan, rüyalarýma giriyor geceleri. Nefret ediyorum artýk. Yardým etmesen olmuyor. Babanýn dükkanda çalýþtýðý bilsem hiç üzülmem seve seve yaparým. Ama ben bunlarla uðraþýrken biliyorum ki baban kaðýt oynuyor..”
“Haklýsýn anne, ev iþleri yetmiyormuþ gibi seni dükkan için de çalýþtýrýyor. Haksýzlýk bu! Yýllarca aðabeyimle ben dükkana pantolon taþýdýk. Þimdi sýra Eren’de. Anlayacaðýn bitmiyor çilemiz!”
“Haydi karýþtýr biraz makarnayý. Top top olmasýn! Ýyi bari, akþam yemeðini de hallettik..”
Zeynep, bir þeyler atýþtýrýp ders çalýþmak üzere misafir odasýna kapanýnca mutfakla bitiþik salonda yalnýz kaldý yine.. Sýkýldý, balkona çýktý, küçük divana oturdu..
Mayýs ikindisi buðulanýyordu körfezin üzerinde.. Yamanlar Daðý’na, puslar arasýndaki 1. Kordon’a, Susuz Dede tepesine, troleybüs deposuna, inþaatý yeni biten Hatay Caddesi’nin üzerindeki çýplak tepelere, neþeyle uçuþan kýrlangýçlara, martýlara, iki kýsa bir uzun düdükle birbirlerini selamlayan körfez vapurlarýna baktý, düþündü..
“Tek þansým böyle bir çatý katýnda kiracý olmak. Hiç olmazsa gökyüzünü, denizi, bütün güzelliklerini böylesine cömertçe sergileyen daðlarý görebildiðim için mutluyum. Evlenip Ýzmir’e gelirken neler hayal etmiþtim, yaþadýðým þu hayata bak.”
Kasabadaki annesi, babasý, bekar kýzkardeþi geldi aklýna. Ne kadar özlemiþti. Orada olsaydý þimdi, baba ocaðýnda..
“Çiçeklerle ve aðaçlarla süslü avluyu seyretseydi oturma odasýndaki küçük pencerelerden. Karþýdaki mutfaktan annesi seslenseydi. Samanlýktaki tavuklarý besleseydi. Ninesinden kalan konsolun aynasýnda saçlarýný tarasaydý. Kardeþiyle birlikte, ayný sokakta oturan, birbirlerine komþu yaþayan akrabalarýný ziyaret etselerdi birer birer. Babasý sýcacýk ekmek getirseydi Memiþ Eniþte’nin fýrýnýndan..
Çocuk muydu, hangi yýldý kimbilir. Bir kýþ günüydü. Kar tek katlý evlerinin pencerelerine kadar yükselmiþti. Kar yýðýnlarýnýn arasýndan takunyalarýyla fýrýna giden sarý saçlý küçük komþu kýzýný anýmsadý. Anlamý olmayan bir þarkýyý söylüyordu neþe içinde:
“Kokoçiya, kokoçiya. Çiya, çiya, çiya Allah!”
Kendi kendine gülümsedi.
“Yine dalmýþsýn anne, ne düþünüyorsun körfeze karþý?”
“Turgutlu’yu, dedenleri özledim Zeynep. Ayda bir mektuplaþýyoruz, bu azaltmýyor özlemimi. Kaç aydýr görüþmedik biliyorsun. En son bayramda gitmiþtik. Okullarýn tatile girmesine çok az kaldý. Pantolonlarýn da sonu gelirse eðer gidelim kasabaya kalalým biraz.. Sizin için de deðiþiklik olur, benim için de.. Kafamý dinlerim biraz..”
Eren geldi o sýrada, elleri boþtu bu kez..
“Neredesin oðlum, neden geciktin bu kadar?”
“Babamý yol parasý versin diye bekledim.”
“Parasý mý yoktu?”
“Bilmem. Pasajda arkadaþlarýyla kaðýt oynuyordu. Sen dükkana git otur beni bekle dedi. Gazoz söyledi bana. Oturdum bir saat.. Sonra gönderdi beni. Yazýn beni dükkana alacakmýþ, hayatý öðrenecekmiþim. Öyle hazýr yemek olmazmýþ.. Anne oynamak istiyorum ben, baða gitmek istiyorum. Dükkana gitmem, söyle babama ne olur?”

*     *     *     *
“Zekeriya, artýk okullar tatil oldu, ben çocuklarla kasabaya gitsem diyorum. Hem hasret gideririm annemlerle, hem de dinlenirim biraz ne dersin?”
“ Ýþler azaldý zaten. Madem çok istiyorsun olur.. Cumartesi sabahý garaja götürür, uðurlarým sizi..”
Götürecekleri giysileri, çamaþýrlarý hazýrladýlar ertesi gün. Zeynep kalburabastý piþirdi. Anne-kýz daha önce yaptýklarý viþne reçelinden- dede ile anneanne çok severdi- doldurdular kavanozlara..
Cumartesi erkenden kahvaltý masasýnda idiler.
Çaylarýný yudumlarken ön terastan Çatalkaya Daðlarý’ný, bu mevsimde mandalin çiçeklerinin mis gibi koktuðu Ýnciraltý Ovasý’ný, Çakalburnu Dalyaný’ný, açýklarda kendini rüzgara býrakmýþ birkaç küçük yelkenliyi, Karaburun Daðlarý üzerinde biriken ak bulutlarý seyrettiler..
Zekeriya taksi getirmek için yürüyerek, mahalledeki tek taksi duraðýnýn bulunduðu Kennedy Meydaný’na gitti. Az sonra -1956 Buick- kýrmýzý renkli bir taksi ile döndü geriye.. Giysilerinin ve hediyeliklerin konulduðu iki çantayý bagaja yerleþtirip yola çýktýlar..
Basmane’deki garajda bir tatil sabahýnýn olaðan telaþý yaþanýyordu yine.. Ford’lar, Magirus’lar, Austin’ler, Mercedes’ler küçücük garajda karmakarýþýktý. Hamallar, gelip-giden otobüsler, seyyar satýcýlar, çýðýrtkanlar, muavinler, baþörtülü kadýnlar, bir gün önceden Ýzmir’e alýþveriþe gelmiþ poþulu köylü erkekler, yaþlýlar ve gençlerle bir kentin kalbi gibiydi burasý.. Her yöne otobüs vardý. Ýllerin, ilçelerin isimleri karýþýyordu birbirlerine..
“Haydi Ýsparta-Keçiborlu..”
“Salihli - Güven, Salihli - Güven..”
“Kasaba… Kasaba… Gidiyor…”
Ön alýnlýðýnda Acemoðlu yazýlý, geniþ ve uzun burunlu, beyaz boyasýnýn üzerine yeþil kuþak çekilmiþ Chevrolet marka Turgutlu otobüsünün hareket etmeye çalýþtýðý hangara girdiler. Muavin tanýdýktý, hatýrlarýný sordu, sonra hemen koþup biletlerini aldý, giderken özellikle uyardýlar, “Ön koltuklarda yer varsa daha iyi olur” dediler.
Otobüse binmeden önce Zekeriya, “Güle güle gidin. Ýyi eðlenin, dinlenin” dedi..
Otobüs yola çýkýncaya kadar peronun kenarýnda bekledi..
Son yolcularýn çantalarýný otobüsün üzerindeki bagaja yerleþtiren muavin, iþini bitirince þoför motoru çalýþtýrdý.
“Yol tutmasýna, mide bulantýsýna birebir, nane þeker” diyen satýcý da iyi yolculuklar dileyip aceleyle indi arka kapýdan..
Gazi Bulvarý’ndan Basmane’ye, oradan Gaziler Caddesi’ne yöneldi otobüs, Altýndað’ý, eskiden deve kervanlarýnýn mola verdiði Pýnarbaþý’ný geçti. Yarým saat sonra Kavaklýdere Köyü’nü de geride býrakmýþlar, Belkahve rampalarýný aþýyorlardý.
Yorgun otobüs daracýk asfalt yolda çam ormanýnýn arasýndan zirveye ulaþtýðýnda Kemalpaþa’ya yaklaþtýklarýna sevindiler. O rampayý hem birlikte týrmanýp yorulmuþ gibi, “Geçmiþ olsun” dediler birbirlerine..
Gülistan’ýn içi içine sýðmýyordu, bir ara elinde taþýdýðý torbadan börek çýkardý birer parça Zeynep’e ile Eren’e uzattý:
“Alýn çocuklar... Yolculuk acýktýrýr insaný..”
“Anneciðim kalsýn þimdi.. Mola vereceðiz ya orada yerim” dedi Zeynep, Eren hayýr demedi.
Þoför radyoyu açtý bir ara, tavandaki küçük hoparlörlerden Zeki Müren’in sesi geliyordu:
“Gözlerinin içine baþka hayal girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin..”
Belkahve geçilince iki bin nüfuslu, köy-kasaba görünümündeki Kemalpaþa’ya yöneldi otobüs.. Turgutlu’dan Ýzmir’e gelen bir otobüsle karþýlaþýlýrsa eðer, sürücü hemen klaksona basýp selamlýyordu diðerini..
Ýlçenin parke taþý kaplý caddesinde, ilk mola yerlerine doðru ilerlerlerken, dükkanlarýn önlerinde, kahvehanelerde otobüsü ve yolcularý izleyen meraklý gözler, sanki yýllar sonra karþýlarýna çýkacak bir tanýdýðý arýyor gibiydi.
Mola zamanýydý..
Asýrlýk çýnarlarýn gölgelediði eski kahvehanede birer çay içmek için yalnýzca on dakikalýk vakitleri vardý. Bu sýrada Kemalpaþa’dan Salihli, Alaþehir yönüne gidecek yolcular, Turgutlu’daki Çardak Kahve’de inmek üzere otobüsteki boþ koltuklara yerleþtiler.
Sonra bir aðaç denizinin ortasýnda yola koyuldu otobüs… Þeftaliler, elmalar, armutlar, kavak ve incir aðaçlarý üzüm baðlarýný gölgeliyordu…
Armutlu’yu, Ören’i, Parsa’yý geride býraktýlar bazen bir kamyonla, bazen bir otobüsle selamlaþarak..
Fýrýnlarýn, vitrinlerine þurup þiþeleri dizilmiþ eczanelerin, kapýsýna birer takým elbise asýlmýþ terzihanelerin, kasap dükkanlarýnýn, çevreye mis gibi kokularýn yayýldýðý çorbacýlarýn, fýrýnlarýn sýralandýðý caddelerden gürültülerle geçtiler.
Armutlu’da uçlarý dantel iþlemeli beyaz patiskadan perdeleri iki yana gerilmiþ, önünde beyonga, sandunya saksýlarý dizili pencerelerden birinde çarþaf silkeleyen bir kýz merakla baktý geçen otobüse..
Kaç virajdan oluþtuðu bilinmeyen Kýzýlyokuþ’tan nefes nefese inen otobüsün soluklandýðý düzlükte, kýþýn akýntýsýnýn yarattýðý uðultudan kasabalýnýn uyku uyuyamadýðý Irlamaz Çayý, tüm sakinliði ile karþýladý yolcularý..
Otobüs köprüyü geçip Çardak Kahve’de ilk yolcularýný indirdikten sonra çarþýya gitmek üzere kasabanýn ana caddesi Atatürk Bulvarý’na yöneldiðinde yürümek istedi caný. Eren, muavine seslendi:
“Parkýn önünde inecek var.!”
Kalpuzkaldýran Parký’nýn önünde indiler. Ýki yanýnda geniþ, gölgeleri serin dut aðaçlarýnýn ve çoðu bahçeli tek katlý evlerin sýralandýðý bulvarda yürümek yerine, heykelin bulunduðu meydaný geçip Baltacý Mahmut Yolu’na saptý çocuklarýyla birlikte.
Yolun en sonunda Menekþe Sokak ile kesiþtiði köþede oturuyordu ailesi..
Babasýyla amcasýnýn ortaklaþa kullandýðý yapý, duvarlarý kerpiç-ahþap karýþýmý iki katlý bir evdi. Geniþ avlusu olan evi adam boyunda bir duvar ikiye ayýrýyor, iki aileye birer oda, birer mutfak ve ahýr kalýyordu günlük yaþam için..
Evlerin giriþ kapýlarý ayrý ayrýydý. Babalarýnýn evine Baltacý Mahmut Yolu’ndan, amcasýnýn evine Menekþe Sokak’taki çift kanatlý büyük kapýdan giriliyordu.
Çocukluðu ile gençlik yýllarýný yaþadýðý oda ile mutfaðýn unutulmaz izleri vardý yaþamýnda.
Baþka bir odalarý olmadýðý için misafir odasý olarak da kullanýlan oturma odasý üç metreye-dört metre geniþliðinde, duvarlarý kil ve samanla sývalý, açýk mavi boyalýydý. Odanýn iki penceresi Baltacý Mahmut Yolu’na, iki penceresi toprak zeminli, aðaçlarý ve çiçekleriyle avludan daha çok küçük bir bahçeye benzeyen ve bu haliyle insana huzur veren avluya bakardý.
Zemini ince bir beton tabakasýyla kaplý oturma odasýnýn zemini hasýr döþeliydi, üzerinde ise annesiyle babasýnýn kaç yýllýk olduðunu artýk hatýrlayamadýðý kýrmýzý-bordo çiçekli kalýn bir halý seriliydi.
Odanýn iki duvarý boylu boyunca sedirdi. Tahta sedirin örtüsü ve saman yastýklarýn üzeri her zaman özenle ütülenmiþ, uçlarý dantel iþlemeli sakýz gibi örtülerle örtülmüþ olurdu.
Yere kadar örtülü bu sedirlerin altý çamaþýrlar, temizlik malzemeleri,bakliyat torbalarý ve yayýntýlarý gizlemek üzere kullanýlýrdý.
Odanýn pirinç mandalla açýlan tek kapýsýnýn yanýnda ceviz aðacýndan yapýlma, hangi aile büyüðünden kaldýðý belli olmayan aynalý, iki yanýnda üçer çekmece olan bir konsol duruyordu.
Ýzmir’e gelin gidinceye kadar bu konsolda, kendisinin de sabah-akþam özenle düzenlediði, içine süs eþyalarýný, bazý takýlarýný ve hatýra defterini koyduðu bir çekmecesi vardý..
Kýzkardeþinin de kendisinin de en deðerli eþyalarý bu çekmecelerdi.
Odanýn geri kalaný, babasý hariç evdeki herkesin ortak kullaným alanýydý. Babalarý mutfakta uyurdu.
Sabah, öðle ve akþam yemekleri dýþýnda bu oda hem oturma odasý, hem gelen konuklarýn aðýrlandýðý bir yer hem de yatak odasýydý.
O yüzden bir duvarýnda kýlýfý içinde kuran, bir duvarýnda camekan içinde Serkisof marka saatin, kapý giriþinde ise kýrmýzý ýþýklý küçük gece lambasýnýn asýlý olduðu oda her zaman tertemiz ve bakýmlýydý.
Baltacý Mahmut Yolu’na bakan ve zaman zaman gelen geçenle sohbet edilen boyasýz, alçak ahþap pencereler ile avluya bakan iki pencerenin içine konulan begonya, fesleðen, sardunya ve fulya çiçeði saksýlarý odayý güzelleþtirmek içindi.
Yer yataðýnda yattýðý gecelerin sabahlarýnda pencere dibinden geçen simitçinin sesiyle nasýl uyandýðýný ve bundan büyük mutluluk duyduðunu anýmsadý o an.
“Haydi çocuklar” dedi, “Biraz daha hýzlý yürüyelim. Yoksa siz özlemediniz mi anneannenizi?”
Eþ-dost, ahbap-tanýdýk selamlaþarak, hal-hatýr sorarak yürüdüler eve kadar..
Zeynep mandalý kaldýrýp tahta kapýyý iteledi yavaþça, içeriye seslendi sonra:
“Kimse yok mu, teyze biz geldik!”
Kapýlarýn açýk býrakýlmasý þaþýrtýcý deðildi kasabada. Çünkü þimdiye kadar herhangi bir evden bir toplu iðne bile çalýndýðý görülmediði için kimse kapýsýný kilitlemeye gerek duymazdý. Güvenirdi herkes birbirine..
“Neredeler anne?”
“Git amcanlarýn kapýsýný çal, onlar evde mi bakalým..”
O sýrada komþulardan biri uzandý pencereden, seslendi:
“Gülistan abla, hoþ geldiniz. Ama onlar dün eþyalarý yükleyip hep beraber ovaya gittiler..”
“Biraz erken deðil mi?”
“Bilirsin Kemal amca sýcaðý sevmez.. Bu yaz da kasaba oldukça sýcak.. nefes alýnmýyor baksana! Bunalýyor insan. Alacalý týmarý hiç olmazsa daha serin kasabadan.. Biz de gideceðiz önümüzdeki hafta. Onbeþ gün sonra bakarsýn kimse kalmaz bu sokakta..”
“Ne yapalým, payton tutup gidelim biz de.. Ýzmir’e dönecek halimiz yok ya! Buraya niye geldik?”
Fýrýna uðrayýp eniþtelerinin hatýrýný sordular, halalarýna selam gönderdiler.. Payton pazarýna yürüdüler oradan.
“Çakalazmaðý’na gideceðiz, kaça götürürsün?”
“Üç liraya olur yenge..”
Az sonra mezarlýðý geçip ortasýnda ayrýk otlarý bitmiþ, çukuru tümseði bol toprak yoldan ovaya girdiler. Bögürtlen, kýzýlcýk, hayýt ve sazlarýn arasýndan sallana sallana ilerleyen çift atlý payton yarým saat sonra incir aðacýnýn dibindeki küçük havuzun yanýndan dönüp, tozlarý havalandýrarak bað yoluna yöneldi.
Eren, sevinçle baðýrdý o anda, “Anne, oradalar, oradalar!”
Paytondan atlayýp koþmaya baþladý. Gülistan keyifle gülümsedi..
Damýn önünde durdu payton, çantalarýyla indiler. Eren ayaðýndaki ayakkabýlarý fýrlatýp atmýþtý bile.
“Anneanne, dede, teyze biz geldik..!”
Nihal’di onlarý ilk karþýlayan.
“Aman da aman, kimler gelmiþ, kimler gelmiþ! Hoþ geldiniz, burnumuzda tütüyordunuz, hissetmiþtik geleceðinizi, annem rüyasýnda görmüþ sizi dün gece.”
Bað damýnýn önünde bayram havasýydý yaþanan. Amcalarý Adem, eþi Ayþe, çocuklarý Cevdet ile Vecdet de katýldý bu coþkuya..
“Hoþ geldiniz, ne iyi ettiniz de geldiniz!”
Sohbet edip dinlendiler bir süre.. Kemal Bey, Nazile Haným’ý uyardý:
“ Bizimkiler yol yorgunu. Haydi bir çay demleyip kahvaltý hazýrlayýn da karýnlarýný doyursunlar. Akþam yemeðine daha çok var..”
Zeynep ile Eren amcaoðullarýnýn peþine takýlýp diðer dama gittiler. Gülistan, söðüt aðacýnýn altýna serili kýrmýzý renkli kilimin üzerine oturdu, sýrtýný aðaca dayadý. Kýzkardeþi de geldi yanýna iliþti..
“Ne o abla, senin canýn mý sýkkýn?”
“Galiba Zuhal, pek keyfim yok..”
“Sebep, eniþtem mi?”
“Evet, son zamanlarda canýmdan bezdir beni. Hep ayný hayatý yaþamaktan býktým, bunaldým artýk. Evlenirken hayal ettiklerimin hiçbiri gerçekleþmedi.. Yaþadýðým hep hayal kýrýklýðý oldu evlendiðimden beri.. Üç çocuk büyüttüm, ömrümü tükettim. Gün yüzü görmedim, hizmetçi oldum þimdiye kadar.. Saçýmý süpürge ettim. Geriye benden bir þey kalmadý. Hala sabahtan akþama kadar pantolon dik, yemek hazýrla, evi temizle, tabiatý uzaktan seyret, ev sahibinde sohbet et. Zaman zaman birkaç akraban ziyaretine gelsin, haline acýsýn.. Ýþte hayatým bu. Kasabada daha mutluydum ben. Zekeriya’ya evet demeseydim belki öðretmenlik yapýyor olacaktým þimdi.. Aptallýk benimkisi.. Buraya aslýnda iyice düþünüp bir karar vermeye geldim. Nasýl mutlu olabilirim bundan sonra, onu düþüneceðim. Çocuklar nasýl olsa büyüdüler, Murat’ýn yardýma ihtiyacý yok artýk, çamaþýrlarýný müstakbel kayýnvalidesine yýkatsýn. Zeynep seneye liseyi bitirecek, üniversiteye giderse o da Ýzmir’de öðrenci yurdunda kalýr.. Eren’i de yanýma alýrým, burada okusun.. Nasýl olsa bir iþ bulabilirim kendime. Olmadý dikiþ dikerim bakarým baþýmýn çaresine. Geçinebilirim senin anlayacaðýn..”
“Sen bilirsin abla. Mutsuzsun anladým. Neler yaþadýðýný senden daha iyi kim bilebilir? Hayat senin hayatýn. Kendinle ilgili en doðru kararý sen vereceksin. Peki çocuklara nasýl anlatacaksýn bunu? Anlamalarý, kabul etmeleri zor olacak. Kaç yýldýr kurulu bir düzen var Ýzmir’de..”
*     *     *     *
Biryantinli kýzýl saçlarý her zaman geriye doðru özenle taralý, sarý suratlý iþportacý, sesi yettiðince baðýrýyordu Ýkinci Beyler’in giriþinde:
“Haydi, tarak yirmibeþ, tarak yirmibeþ!”
Ýþportacýlarýn sesleri birbirine karýþýyordu.
“Çakmaklara taþ,benzin, çakmaklara taþ, benzin!”
“Gel, gel gömleðe gel, bu fiyata böyle gömlek olur mu deme.. Ucuz deðil bu gömlekler bedava, gel vatandaþ..!”
“Milli Piyango, büyük ikramiye elli bin lira. Kazan hayatýn deðiþsin, fýrsatý kaçýrmayýn..!”
Zekeriya bir insan seline kapýlmýþ Kestane Pazarý’na doðru ilerlemeye çalýþýyordu Kemeraltý Çarþýsý’nda, bir yandan düþünüyordu:
“Dükkan bitmiþ pantolon, ceket dolu.. Cebimde beþ kuruþ para yok.. Kim dedi sana evlen Allahýn aptalý.. Böyle beþ parasýz dolaþýr, eþten-dosttan boþ para dilenirsin. Niye dinlemedim Ömer’i, niye gülüp geçtim Veysel’in söylediklerine. Sen akýllý deðilsin oðlum, akýllý adam evlenmez derdi, ver dizginleri gör gününü!”
Baharatçý arkadaþýna gidiyordu borç para istemeye. Sýkýþtý mý, en zor anýnda imdadýna yetiþirdi her zaman..
“Hayýrlý iþler Ýsmail”
“Hoþ geldin Zekeriya, buyur, seni görmek ne güzel, ne içersin?”
“Çay, zahmet olmazsa”
“Ne var, ne yok, nasýl iþler?”
“Nasýl olsun be Ýsmail? Politikada teklifleri elimizin tersiyle ittik, þimdi terzilikle sürünüyoruz. Ýþler açýlsýn diye kasabayý býrakýp Ýzmir’e taþýndýk.. Piyasa berbat.. Deðiþen hiçbirþey olmadý. Fazladan bir de ev kirasý, dükkan kirasý ödüyoruz þimdi. Turgutlu’da hiç olmazsa babamlarla birlikte oturuyorduk, kira derdimiz yoktu. Dükkan iþ dolu, para gelmiyor bir türlü, kalfalara týkýr týkýr ödüyoruz ama bizim cebimiz bir türlü para görmüyor. Kasaba daha güzeldi, galiba daha iyi idi iþler orada.. Bir de alacaktým bankadan torpilli krediyi, sýrtým yere gelmeyecekti. Partidekiler çok ýsrar ettiler ama kabul etmedim. Aptallýk benimkisi.. Okuyan üç çocuk, kiralar, evin masraflarý, dükkanýn giderleri, bitmek tükenmek bilmeyen istekler, bunalýyorum bazen.. Kendi baþýma yaþamak istiyorum artýk. Gerçekten bunalýyorum. Bazen ne diye yaþadýðýmý soruyorum kendime, ot gibi bir hayat.. Birkaç samimi arkadaþým olmasa hiç çekilmez inan..”
“Hayatýný deðiþtirmek için biraz geç kalmadýn mý? Senin üniversitede okuyan oðlun yok mu? Bunca yýllýk evlilikten sonra ne derler adama, kýrkýndan sonra azaný…”
“Býrak þakayý Ýsmail.. Ben çok ciddiyim. Yeter onlar için yaþadýðým, biraz da kendimi düþünmek istiyorum artýk..”
“Bence geçici bir bunalým Zekeriya.. Bu yaþtaki erkeklerin sýk sýk yaþadýklarýndan.. Bir süre sonra geçer, sýkýlma bu kadar. Kendin için küçük deðiþiklikler yap. Monotonluktan kurtul biraz.. Evliliðinden fazla uzaklaþma, sonra ararsýn sýcak yuvaný. Piþman olursun, benden söylemesi…”
“Sen de iyi moral verdin Ýsmail. Saðolasýn.. Çay için teþekkürler. Ben gideyim. Seni de meþgul ettim. Þey, aklýma gelmiþken yanýnda paran varsa bir onluk verir misin? Haftaya geri öderim.. Bankaya iþ teslim edeceðim de..”
Çýktý arkadaþýnýn dükkanýndan, vitrinlere baka baka Hisar Camii’nin avlusuna kadar, ne yapacaðýný bilemeden, amaçsýzca yürüdü..
“Ne o Zekeriya, nereye gidiyorsun?”
Tanýdýk bir sesti, geriye döndü.
“Ziyacýðým, nasýlsýn?”
“ Sana geliyordum ben de, iyi ki karþýlaþtýk yolda. Yürü gidelim dükkana. Anlatacaklarým var sana.. Ýki dul hatun buldum. Fýstýk gibi ikisi de.. Gel haftasonu Antalya’ya gidelim. Var mý engelin?”
“Yok, ne engelim olacak? Deðiþiklik olur benim için de, gideriz.. Ama biraz daha para bulmam lazým..”
“Boþver parayý, benden, sýkma canýný.. Haydi pasajda elliiki oynayalým, hem konuþuruz bir yandan..”
Gülistan ile çocuklar kasabadaydý ne zamandýr, “Bekarlýk gibisi var mý” diye düþündü kendi kendine, gülümsedi..
Akþam yemeðinde sebze çorbasý içtiler, karnýyarýk ve pilav yediler. Meyve olarak üzüm ve karpuz vardý.. Kemal Bey, onlardan önce bitirdi yemeðini, yanýbaþýnda duran transistörlü radyosunu aldý, “Ben birazdan yatarým çocuklar, siz keyfinize bakýn” dedi torunlarýný öptü, odasýna çekildi. Karþýda, amcalarýnýn bað damýnda asýlý lüks lambasý, sýrý sarý ýþýldýyordu.
Zuhal, “Ayþe abla ile çocuklar birazdan gelir. Adem Amca da uyumaya hazýrlanýyordur. Serginin yanýnda oturur sohbet ederiz. Bir de çay demledik mi ocakta, birer de sigara tüttürürüz babam görmeden..”
“Ýyi olur Zuhal. Ne kadar özlemiþtim sergide oturup dolunayý, ovayý, gelip geçen trenleri seyretmeyi, gecenin sessizliði ile baþ baþa olmayý, sizinle sohbet etmeyi. Ýzmir’de insanlara hasret kaldým biliyor musun? Hiç mutlu deðilim orada olmaktan. Þehrin adý batsýn, büyük kentler bana göre deðil, ben kasabalýyým, kasabada doðdum kasabada ölmek istiyorum..”
Zeynep’e seslendi:
“Kýzým haydi Ayþe teyzenleri çaðýr. Çayý demledik bekliyoruz de. Geç kalmasýnlar..”
Zeynep çocukluðundan kalma bir alýþkanlýkla koþarak asmalarýn arasýnda kayboldu, Eren de koþtu ablasýnýn arkasýndan..
Dolunay karþý daðýn yamaçlarýnda, ovaya armaðan edilmiþ sedef kaplý bir tepsi gibi yükseldi az sonra, buharlý Afyon treni geçti aydýnlýk geceye bembeyaz dumanlar býrakarak, çocuklar serginin dibinde kurumuþ asma çubuðu ve çalýlarla ateþ yaktýlar- onlarýn en büyük eðlencesiydi bu- alevler çatýrtýlarla yükseldi.
Zeynep ile teyzesi çaydanlýðý, þeker kasesini ve bardaklarý taþýdýlar..
Çaylarýný yudumlayýp, dolunaya karþý birer sigara yaktýlar, hala büyüklerinden gizli sigara içiyor olmanýn heyecanýyla.. Sonra türküler söylediler birlikte, sesleri ovada yankýlandý:
“Derdim çoktur hangisine yanayým
Yine tazelendi yürek yaresi
Ben bu derde nerden derman bulayým
Meðer dost elinden ola çaresi..”
Bað komþularý da katýldý bu küçük eðlenceye. Hep birlikte tadýný çýkardýlar ýlýk ve aydýnlýk gecenin. Ova, türküler, köze dönüþen ateþ ve tam tepede parýldayan dolunay öyle güzeldi ki uyumak istemedi hiçbiri…
En mutlulularý Gülistan’dý belki, çocukluðundaki gibiydi her þey. Ve o gece en unutulmaz anýlarý arasýnda yerini aldý..
Ertesi sabah erkenden uyandýlar. Nazile hanýmýn söðüt aðacýnýn altýna hazýrladýðý kahvaltý sofrasýnda yumurta, tereyað, ince yeþil biber, domates, viþne reçeli, sýcak ekmek ve ýlýk süt vardý.
Kahvaltýyý bitirince damýn arkasýndaki küçük bahçeden öðle yemeði için taze fasulye, bamya, domates, salatalýk ve kaynatmak üzere mýsýr topladýlar.
Zeynep inekten süt saðmayý denedi beceremedi…
Nazile haným kerpiç fýrýnda ekmek piþirdi, kete (piþi) yaptý torunlarýna.
Salkým salkým üzüm kopardý çocuklar, hendekteki ördekleri kovaladýlar, kargýlara binip toprak yollarda toz kaldýrdýlar, çamurdan ev yapmayý denediler, baðýn üzerinde dolaþan leylekleri, ibibik kuþlarýný seyrettiler neþeyle…
Gülistan kýzkardeþiyle bað komþularýný ziyaret etti, Kemal Bey atýna binip kasabaya gitti alýþveriþe.. Kasabalý için sýradan, ovanýn konuklarý için her zaman sürprizler ve güzelliklerle dolu bir zaman süreciydi yaþanan…
Gülistan, “Ýnanýr mýsýn, çok mutluyum burada, Ýzmir’e hiç gidesim yok” dedi kýzkardeþine..
Sultaniye üzümlerin iyice olgunlaþtýðý günlerden birinde pekmez hazýrladýlar hep birlikte..
Çiðneme teknesine çuvallar içinde taze üzüm doldurup sýrayla çiðnediler, Kemal Bey’in kasabadan alýp getirdiði pekmez topraðýný döktüler þýranýn içine.. Daha sonra þýrayý aðýrlaþýncaya kadar kaynattýlar. Mis gibi kokan, bir yudumu bile insanýn genzini yakan pekmezi dört kulplu toprak küplere doldurup, küplerin aðýzlarýný kapattýlar..
Ova sakinlerinin her zamanki kýþ hazýrlýklarýydý bunlar…
Bir baþka gün- kuzey rüzgarlarýyla serinledikleri bir öðle sonrasýydý- üzüm köftesi hazýrladýlar iki kardeþ..
Þýra kaynattýlar önce.. Ýçine buðday niþaþtasý karýþtýrdýlar.. Pelte haline gelene kadar piþirdiler odun ateþinde.. Nazile Haným iki tepsi hazýrladý. Pelteyi tepsilere döküp soðumasýný beklediler. Baklava gibi dilim dilim kestiler.. Çarþafa serip kuruttular sonra..
Eren ilk kez görüyordu üzüm köftesini, sordu:
“Köfte diyorsunuz ama bu tatlý!”
“Kýþýn yiyeceðiz” dedi annesi, “Kuru üzümle, cevizle.. Tadýna doyamazsýn..”
Aðustos ayýnýn ortalarýna doðru, baðlarda iyice olgunlaþan üzümlerin kesilmesine yakýn, kýþ hazýrlýklarý baþlardý.
Niþasta, yufka, þeftali, incir ve kýzýlcýk reçelleri, pekmez, eriþte, üzüm köftesi ve tarhana bað komþularýnýn imecesiyle yapýlýrdý.
Her hafta bir baþka komþuda bir araya gelinir, herkes yapýlacak iþin bir ucundan tutar, bu hazýrlýk birlikte söylenen þarkýlar ve türkülerle süslenerek ayrý bir tad ve komþular arasýnda kaynaþma fýrsatý haline getirilirdi.
Bir akþamüzeri bað komþularý Karabiber Mehmet’in eþi Fatma geldi çay içmeye. Nazile Haným’ýn özenle piþirdiði Florina’ya özgü kýymalý böreklerden yediler. Fatma haným, Gülistan ile Zuhal’i evlerine davet etti:
“Yarýn bizde toplanalým. Tarhana yapalým birlikte. Sizin tarhanayý da çýkarýrýz aradan, ne dersiniz?”
Ertesi sabah böðürtlenlerin, ayrýkotlarýnýn, sazlýklarýn çið ile kaplandýðý saatlerde uyandýlar. Güneþin ilk ýþýklarý Derbent kasabasýnýn sýrtlarýndan ovayý ýsýtmaya baþladýðý vakitler çiðler buhara dönüþür, ortalýðý pus kaplar, söðütler, serviler ve tarlalarýn yanýbaþýndaki hendeklerde sýralanan kavaklar ovayý derinleþtiren sülietler haline gelirdi. Güneþ yükseldikçe sülietler kaybolur, ova giderek bir cennet bahçesine dönüþürdü. Babalarýnýn alacakaranlýkta kasabadan alýp getirdiði simitlerle kahvaltýlarýný yaparken birlikte bu eþsiz ova manzarasýnýn tadýný çýkardýlar.
“Bugün tarhana günü” dedi Gülistan, “Tarhanayý da hazýrlarsak kýþa hazýrýz demektir. Nasýl özledim kýþý.. Ovada bile olsak hiç sevmiyorum yaz mevsimlerini..”
Fatma Haným’lara giderken kendi tarhanalýk malzemelerini de götürdüler. Gülistan:
“ Fatma abla, kýrmýzý biber, kuru soðan, domates, tarhana otu ve yoðurt getirdik. Eksiðimiz var mý?”
Önce doðradýklarý kýrmýzý biber, domates ve kuru soðanlarý tarhana otu ile birlikte büyük bir tencerede kaynattýlar. Ýçindeki otu çýkardýlar daha sonra.. Piþen karýþýmý yoðurt ile karýþtýrýp hamur haline getirdiler. Akþamüzeriydi kollarýný kaldýracak halde deðildiler yorgunluktan.. Zuhal sordu:
“Fatma abla bitti mi iþimiz?”
“Eh, bugünlük bitti. Nasýl, yoruyormuþ deðil mi insaný?.. Annen yaparken sen seyrediyordun.. Bu iþin en kolay yaný ne biliyor musunuz? Tabaða konulan tarhanayý iþtahla kaþýklamak.. Hamur hazýr ama daha on gün yoðrulacak. Sonra parçalara ayýrýp çarþaf üzerinde birkaç gün daha elden geçirilecek. Kurumaya baþlayýnca tarhana eleðinde elenip çarþafa yayýlacak yeniden. Tamamen kuruyunca da bez torbalara konulacak. Cana can katar tarhana. Ama hazýrlanmasý çileli iþtir. Bugünlük gücüm var ama birkaç yýl sonra ne yaparým bilmiyorum..”
*     *     *     *
Üzümlerin kesilmeye baþlandýðý gündü. Kemal Beyin birkaç gün önce sýký pazarlýk yaparak anlaþtýðý Musulcalýlý tarým iþçileri gün doðarken baða gelmiþ çalýþmaya baþlamýþtý. Kesilip kelterlere konulan kehribar renkli üzümler büyük varilin içindeki potasaya bandýrýldýktan sonra kil ve samanla sertleþtirilmiþ sergiye seriliyor, kurumaya býrakýlýyordu.
Öðle sonrasýydý, onüç dönümlük baðýn yarýsýnda üzümleri kesen iþçiler, þimdi aðaçlarýn gölgelerine çekilmiþ Nazile hanýmýn hazýrladýðý kuru fasulyeyi kaþýklýyordu..
Bað yolunda ilerilerden, havuzun oralardandan nal sesleri duyuldu o sýrada, hayýtlarýn arkasýndan tozlar havalandý, bir payton geldi damýn önünde durdu. Çocuklar oyunlarýný býrakýp paytona doðru koþtular merakla. Paytondan Zekeriya indi. Eren, “Anne, babam geldi” diye sevinçle baðýrdý, elinden tuttu babasýnýn, dama doðru birlikte geldiler.
Zekeriya’nýn elinde kahverengi kalýn ambalaj kaðýdýyla kaplanmýþ büyük bir paket, bir de içinde öteberi olan file vardý.
Gülistan, duygularýný dýþa vuran soðuk bir sesle, “Hoþ geldin” dedi, elindekileri aldý, dama taþýdý.
Zekeriya, Kemal Bey’i, Nazile Hhaným’ý ellerinden öptü, Zuhal’a, Zeynep’e sarýldý, çocuklara hal-hatýr sordu.
Kemal bey, “Hayrola Zekeriya. Kýzýmý almaya gelmedin umarým. Daha yeni alýþtý buranýn havasýna.. Tadýný çýkaramadý. Kýþ hazýrlýklarýyla telef oldular kaç gündür. Þu üzümleri de kurutup toplayalým. Ben getiririm onu Ýzmir’e..”
“Merak etme baba, Gülistan’ý almaya gelmedim. Bilirim burada çok mutlu.. Kalsýn canýnýn istediði kadar. Evde her gece yumurta, makarna yemekten býktým ama ne yapalým biraz daha katlanýrýz bekarlýða.. Sultanlýk diyorlar ama bekarlýk hiç de öyle deðil,, Neyse.. Biraz pantolon getirdim, burada vakit buldukça iþlesin, oyalansýn.. Sipariþler biraz arttý. Nasýlsa siz onbeþ güne kadar kasabaya dönersiniz. Gelirken getirirsiniz artýk..”
O ana kadar hiç konuþmayan, iþlerle oyalanýr görünüp sadece dinlemekle yetinen Gülistan, dayanamadý, patladý. Ses tonunu yükselterek çýkýþtý kocasýna:
“Ben kafamý dinleyeyim diyorum, buraya geliyorum, pantolonlardan kaçýyorum aslýnda. Gelip burada da buluyorlar beni.. Artýk pantolon dikmek istemiyorum. Eðer engel olmasaydýn emekliliðine az kalmýþ bir enstitü öðretmeni olacaktým ben.. Al bu pantolonlarý götür.. Kim yaparsa yapsýn! Sakýn ýsrar etme! Bundan sonra pantolon dikmek yok.. Kahve köþelerinde kaðýt oynayýp, arkadaþlarýnla eðlencelere gideceðine otur, gece gündüz çalýþ kendin dik! Yok diyorsan, sen bilirsin.. Bir daha Ýzmir’e dönmem. Pantolonlar mý önemli yoksa ben mi?
“Ne diyorsun Gülistan?”
“Ne dediðimi çok iyi anladýn Zekeriya! Ýzmir’e dönmek istemiyorum artýk. Ben burada, kasabada çocuklarla kalmak istiyorum. Ýzmir beni hiç mutlu etmedi. Yýllarca bir þeyler düzelecek diye bekledim, sýkýntýlara katlandým. Sabrettim. Artýk tahammülüm kalmadý.. Beni rahat býrak.. Pantolonlarý da al götür, diktirecek bir kadýný nasýl olsa bulursun. Bundan hiç þüphem yok..”
“Bu mu son sözün!”
“Ne dememi bekliyordun? Þimdiye kadar hep sustum, olan bana oldu. Biraz da sen düþün þimdi.. Ýstiyorsan burada çocuklarla oturabilirsin. Ben amcamlarýn damýna gidiyorum..”
Zekeriya bir þey söyleyemedi, asmalarýn arasýnda uzaklaþan Gülistan’ýn arkasýndan bakarken, “Bunca yýl sonra olur mu Gülistan, ne yaptým ben sana?” dedi usulca..
Yalnýzca kendisi duydu söylediklerini..
Kemal Bey’in, Nazile Hhaným’ýn ýsrarýna raðmen kalmak istemedi, çocuklarýna sarýldý vedalaþtý, “Ben gideyim” dedi, “Gülistan, dinlensin, sakinleþsin. Haftaya yine gelirim..”
Kemal Bey, kasabaya doðru giden bir at arabasýný durdurdu, damadýný bindirip uðurladý..
Uzaktan bir kýrlangýç sürücü geçti baðýrýþarak..
At arabasý gerisinde bir toz bulutu býrakýp uzaklaþýrken, Kemal Bey gökyüzüne baktý bir süre, erkenci yýldýzlarý aradý, bulamadý. Nazile Haným’a seslendi sonra:
“Haydi, çaðýr çocuklarý da sofraya oturalým. Sýkma canýný, her þeyde bir hayýr vardýr..”
Ovada sýcak, sessiz ve huzurlu bir akþam daha baþlýyordu..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Baðbozumu
yeni baþtan
Radyo
Düðün gecesi
Kemik torbasý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Karpuzkaldýran
Ünzile
Sardunyalara veda
Çaylarýnýz þirketin ücretsiz ikramýdýr
Yazlýk sinema
Kar zincirleri
Evleniyorum, öptüm
Ayna

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Çürük aþk [Þiir]
Yazlýk sinema [Þiir]
Alaçam'da bir sabah [Deneme]


Engin Yavuz kimdir?

Ýzmir\'de 23 yýl profesyonel gazetecilik yaptým. Þimdi basýn danýþmaný olarak çalýþýyorum. Gezi notlarýmdan derlediðim Bisikletle Yollar Yolculuklar ve yaðmurlarla ilgili þiir ve düzyazýlardan derlediðim Yaðmur Damlalarý isimli kitabým yayýnlandý. Yazdýklarýmý edebiyatý seven herkesle paylaþmak istiyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Rifat Ilgaz, Necati Cumali ve Yaþar Kemal'den çok etkilendim.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Engin Yavuz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.