..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Umutsuzluða düþmeyin. -Charlie Chaplin
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Engin Yavuz




2 Ekim 2002
Evleniyorum, öptüm  
Engin Yavuz
Poyrazýn Ege Denizi’nin nemini soðuk bir yorgan gibi Ýzmir’in üzerine örttüðü bir akþamdý.Seni sinemanýn kapýsýnda görmüþtüm. Sanki o soruyu sormak için özellikle beni beklediðini düþünmüþtüm.“Affedersiniz, saatiniz kaç?..”“


:BBGE:
Poyrazýn Ege Denizi’nin nemini soðuk bir yorgan gibi Ýzmir’in üzerine örttüðü bir akþamdý.
Seni sinemanýn kapýsýnda görmüþtüm. Sanki o soruyu sormak için özellikle beni beklediðini düþünmüþtüm.
“Affedersiniz, saatiniz kaç?..”
“Dokuzu onbir geçiyor..”
Yaðmur çiseliyordu o sýra.. Sarý saçlarýn ýslaktý. Sinemanýn yanýbaþýndaki kuyumcu dükkanýnýn saçaðýnýn altýnda korunmaya çalýþýyordun yaðmurdan..
Yalnýzdýn..
Bej renkli kabanýn yaðmur damlalarýyla ýslanýp aðýrlaþýyordu biliyordum.
Benimse þemsiyem vardý.
Sanki seni otobüs duraðýna götürmek için özellikle görevlendirilmiþ biriydim. Sanki ikimiz o gece karþýlaþmak için önceden hazýrlýklýydýk.
“Sizi otobüs duraðýna býrakayým isterseniz baþka bir seçeneðiniz yoksa..”
“Yok” demiþtin kýsaca..
“Kim davet etse gidecekti zaten” diye düþünmüþtüm. Poyraz bile Konak Meydaný’na bir ölüm bulutu gibi çökmüþ sisi daðýtmýyordu. Saat Kulesi’nin çevresindeki lambalar ancak kendi direðini aydýnlatýyordu.
Soðuktu, yaðmurluydu hava, ellerim buz kesiyordu, üþüyordum, üþüyor muydu?
“Yok caným üþüse kabanýnýn altýna bu kadar ince ipek bir gömlek giyer miydi? Üstelik düðmeleri de açýk..”
“Üþüyor musunuz?” Sorduðum anda piþman olmuþtum.
“Evet, sinemaya gelmek için evden çýkarken havanýn bu denli soðuk olabileceðini düþünmemiþtim..”
Öyle ya, aylardan Nisan’dý. Nereden çýkmýþtý bu soðuk böyle. Þaþýrtýyordu Ýzmir’in havasý kimi yýllar. Hasta ediyordu, ne giyeceðini þaþýrýyordu insan.
2. Beyler’den Kemeraltý Caddesi’ne çýkmýþtýk. Islanmamak için þemsiyenin altýna ve bana sokulmuþtun iyice. Her adým atýþýnda, bana her dokunuþunda ayaklarýmdan beynime doðru bir ateþ yürüyordu. Neydi bu?
Kuzeybatýda Ýnciraltý üzerinde bulutlar daðýlmýþtý, sisler arasýnda birkaç yýldýzý seçebilmiþtin. Soluk soluk belirip yokoluyorlar, parýldýyorlardý.
“Öptü beni, bunlar kainat gibi gerçek dudaklardýr” dedi
“Bu ýtýr senin icadýn deðil saçlarýmdan uçan bahardýr” dedi
“Ýster gökyüzünde seyret ister gözlerimde
Körler onlarý göremese de yýldýzlar vardýr” dedi
Nazým Hikmet’in dizeleri gelmiþti aklýma..
Duraklara yaklaþýyorduk. Sanki saatlerce yürümüþtük, hayattan, ac ýlardan, kendimizden, iliþkilerden, sanattan, kitaptan, sinemadan konuþmuþuz gibi geliyordu bana.. Þu duraklar kilometrelerce uzakta olsa, daha saatlerce yürüsek, gece hiç bitmese diyordum içimden..
“Þiir sever misiniz?”
“Bazen okurum ama ben roman ve öyküleri tercih ederim” demiþtin, gülümsemiþtin.
Bembeyaz, tertemiz diþlerini görmüþtüm. Gözlerinle birlikte gülmüþtün-Sanýrým kahverengiydiler- Sarý saçlarýn daðýlmýþtý, yüzünde yaðmur damlalarý, bir elin kabanýnýn cebindeydi.
“Narlýdere’de oturuyorum. Otobüsüm de gelmiþ. Teþekkür ederim beni buraya kadar getirdiðiniz için” demiþtin.
“Ne güzel, benim evim de Üçkuyular’da, dilerseniz size oraya kadar eþlik edebilirim..”
Ýkramiye kazanmýþ gibi sevinmiþtim.
Teklifime buðday renkli yüzüne kondurduðun ufacýk bir gülümseme ile karþýlýk vermiþtin.
Bir bankanýn kültür ve sanat iþlerinden sorumlu olduðunu, Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bitirdiðini otobüs yolculuðumuz sýrasýnda öðrendim. 30 yaþýndaydýn, duldun, bir kýz çocuk annesiydin. Kýzýnla birlikte yaþýyordun. -Çok çekici olduðunu söylerlerdi. Benim içimi titreten de bu çekiciliðin deðil miydi? Sarý dalgalý saçlarýn, gözlerin, kulaklarýndaki küçücük küpeler, bembeyaz ellerin ve insanýn içini ýsýtan gülümsemen ile ne hoþtun- Ýçimden iþte aradýðým kadýn demiþtim.
Ama henüz içinde kopan fýrtýnalardan haberim yoktu, sonradan öðrenecektim birer birer.
Otobüs Karataþ’ý, Faikbey’i, Küçükyalý’yý geçti. Ýçerideki kalabalýðýn nefesiyle- Çoðu tütün kokuyordu- camlar giderek buðulandý sonra dýþarýsý görünmez oldu.
Nerede olduðumuzu anlamaya çalýþtýðýn bir suskunluk anýmýzda cama adýný yazmýþtýn- Ayþegül- O ana kadar sana neden adýný sormadýðýma þaþýrmýþtým.
“Ben de Sedat” demiþtim, “Tanýþtýðýmýza memnun oldum..”
Sonra ben sana kendimi anlattým, otobüs Güzelyalý Parký’nýn önünden geçiyordu.
“Dilerseniz kendimi tanýtayým size.. Neredeyse yarým saattir tanýþýyoruz ve benim hakkýmda hiçbir þey bilmiyorsunuz. – Ne önemi var der gibi bakmýþtýn yüzüme- 40 yaþýndayým. Ýnþaat mühendisiyim. 20 yaþýmdan beri mesleðimi sürdürüyorum. 10 yýldan bu yana otoyol inþaatlarý yapan büyük bir holdingte sürdürüyorum mesleðimi..”
Hatýrlýyor musun?
“Yaptýðýnýz viyadükler uydurukmuþ, depreme dayanýksýzmýþ” diye kestirip atmýþtýn ve þöyle demiþtin:
“Yüzmilyonlarca dolar para alýyorsunuz devletten, bizim vergilerimizle yollar yapýyorsunuz ve sonra bizim paramýzla bizim hayatýmýzý tehlikeye atýyorsunuz. Buna hakkýnýz olmadýðýný düþünüyorum. Marmara depreminden sonra araþtýrma yaptýlar, viyadüklerin çoðu çürük çýktý.
Aslýnda gerçeðin senin söylediðin gibi olmadýðýný bildiðim için kýrýlmýþ ama belli etmemiþtim, gülümsemekle yetinmiþtim sadece.
Kendimi anlatýyordum:
“Tabiatý severim. Tabiat insana karþý güçsüzdür. Sabýrlýdýr. Acý çeker uzun süre belli etmez. Ama bir gün intikamýný alýr. Çünkü tabiatýn hafýzasý kuvvetlidir. Ben doða ile dostum. Çevreci olduðumu söylerler arkadaþlarým. Ýnsan ve doðanýn birbirlerine zarar vermeden, uyumla birlikte yaþamasýndan yanayým. Doða ile en uyumlu araç bisiklettir. O yüzden bisiklete binmeyi çok severim. Arkadaþlarla sýk sýk keþfedilmemiþ yerlere bisiklet turlarýna çýkarýz. Bilinmeyenleri ilk gören biz olur fotoðraflar çekeriz. Böyle bir iki sergi açtým. Yazdýðým gezi notlarýmý bazen gazetelere gönderirim yayýnlarlar. Bu keyfi baþkalarý da paylaþsýn isterim. Bir gün size de anlatýrým bisiklet gezilerimizi..”
“Ben de bayýlýyorum bisikletle dolaþmaya ama bir daha görüþeceðimizden bu kadar emin misiniz?” diye sormuþtun.
“Özür dilerim yeniden görüþebilecekmiþiz gibi geldi bana.. Galiba yanýldým.”
Yaðmur damlalarýnýn birikip aðýrlaþarak iz býrakan meteorlar gibi hýzla aþaðýya aktýðý otobüs penceresinden dýþarýya bakarken, “Görüþebiliriz belki” demiþtin. Sana evmli olduðumu söylemeliydim ama söyleyememiþtim bir oðlumun da olduðunu. Sonradan “parmaðýmda yüzük var, farketmemiþ olamaz. En azýndan evli biriyle görüþmekten hoþlanmasa niye yeniden görüþmek istesin” diye düþünmüþtüm.
Aylar sonra senin bütün erkek arkadaþlarýnýn evli birer insan olduklarýný öðrendiðimde, o gece evli olduðumu bile bile, bunun senin için önem taþýmadýðýný niye anlamadýðýma þaþýrmýþtým. Senin tercihin böyleydi.
Yaðmurda sýrýlsýklam olmuþ kýzlý erkekli gençler, esprilerine kahkahalar katarak otobüse bindiði sýrada, inmem gereken duraðýn çoktan geride kaldýðýný farketmiþtim.
“Sizin gibi güzel bir kadýnla sohbete dalýnca insan hangi durakta ineceðini de unutuyor. Narlýdere’ye gelmiþiz. Sizinle birlikte ben de inerim oradan geriye dönerim.”
“Zaten iki durak kalmýþtý evime.”
Yaðmur bulutlarý Yamanlar Daðý’nýn üzerine çekilmiþ, kuzeybatýdan esen rüzgarlar kentin üzerine çöken aðýr havayý daðýtmýþ, yýldýzlar az önceki yaðmurla yýkanmýþ gibi pýrýl pýrýl ortaya çýkmýþlardý.
“Hava ne güzel olmuþ, ne hoþ kokuyor bahar ama hala biraz soðuk..”
“Ýnþallah yarýn daha güzel olur, arkadaþlarýmla buluþup kadýn kadýna eðleneceðiz de..”
Elini uzatmýþtýn- Sýcacýktý gözlerin gibi-iyi geceler” demiþtin;
“Belki yine görüþürüz..”
Cep telefonu numaraný vermiþtin:
“Beni arayabilirsin-Ýstersen iþyeri numaramý da vereyim. Belki yine yaðmurlu bir güne denk geliriz kimbilir.”
Benim gibi yaðmuru sevdiðini anlamýþtým. -Hüznü de seviyor mu acaba?
Cep telefonu kullanmaktan hiç hoþlanmazdým. Proje hazýrlýklarý sýrasýnda bazen saatlerce bilgisayarýn baþýndan kalkmadýðým için-Yanýbaþýmda iki telefon vardý-araziye çýkmadýðým zamanlarda cep telefonu benim için bir ihtiyaç deðildi. Yine de almýþ ara sýra gerekebilir diye bir kenara koymuþtum.
Hele otomobil kullanýrken biri aradýðýnda iðrençti. Birden bire iki kiþi oluveriyordu insan. Ýlk araç kullanan- önünden gidene, saðýndan geçene, yayalara ýþýklara dikkat eden- diðeri dert dinleyen, paylaþan ya da derdini anlatmaya çalýþan.
Kýzýyordum araç kullanýrken cep telefonu ile konuþanlara- Züppeler diyordum. Cep telefonu ile konuþurken araç da kullanabildiðini herkese gösterecek.
Ve bir gün bir arkadaþým- Seninle durakta vedalaþtýktan iki gün sonraydý- bana mesaj göndermeyi öðretti.
Doðrudan telefon etmeye çekinmiþtim- Þakaydý belki o sözlerin-bilemezdim ki. Þansýmý böyle denemek istemiþtim belki. Ýlk mesajým þöyleydi:
“Ýyi günler, ben Sedat, nasýlsýn?”
Cevabý birkaç dakika sonra iki sinyal sesiyle gelmiþti:
“Ýyiyim, ya sen..”
“Görüþebilir miyiz, gönderdiðim ikinci mesajdý.
“Saat 18.00’den sonra evden arayabilirsin.”
Üç saat vardý daha. Bana hiç geçmeyecekmiþ gibi gelen bir zaman süreciydi beklemem gereken..
Saat 18.01’di dayanamamýþ aramýþtým seni. Galiba özlemiþtim, nedenini kendime de soruyordum.
“Merhaba, nasýlsýnýz?”
“Merhaba Sedat, sen nasýlsýn o geceden beri?.”
“Ýyiyim ben de, görüþecek miyiz?”
Ýlk görüþme talebime aldýðým cevap biraz sarsýcý idi:
“Görüþüyoruz ya..”
“Öyle demek istememiþtim yani dýþarýda görüþebilecek miyiz yeniden?”
Zor bir kadýnla karþý karþýya olduðumu düþünmüþtüm.
“Az sonra arkadaþým gelecek çay içmeye, daha sonra belki olur. Bak, vaktim var daha, konuþabiliriz..”
“Bugün neler yaptýnýz, nasýl geçti gününüz..”
“Öff, ne bileyim ben, hep ayný þeyler. Aldýðým paraya deðmez ala kaç yýlýmý verdim bu iþe.. Býrakýp baþka bir iþe de geçemiyorum. Memurluk ne de olsa. Ýþten çýkýyorum. On dakika sonra evdeyim. Kýzým okuldan geliyor. Onun dersleriyle ilgilen, yemek piþir, sofra hazýrla, ortalýðý topla, bulaþýk yýka, çamaþýrlarý makinaya at, yýkananlarý as, kendini bir sonraki güne hazýrla. Çýkýp gidemiyorum gönlümce istediðim yere, kýzým yüzünden baðlýyým bu eve.. Hafta sonlarý fýrsat bulursa Müge’yi ayrýldýðým kocam alýp götürüyor. Serbest olabiliyorum o zaman. Kýsacasý sýkýcý bir hayat.”
“Neden ayrýldýnýz?”
“Uzun hikaye.. Özetle sana þunu söyleyebilirim. Kafalarýmýz hiç uyuþmadý. Bunu evlendikten hemen sonra farkettik. Kaç defa ayrýldýk- barýþtýk artýk hatýrlamýyorum. Evliliðimizin ilk yýllarýnda perþey çok güzeldi, geziyorduk, eðleniyorduk, evlilik tam hayal ettiðim gibiymiþ diyordum. Ama güzel günler çabuk bitti. Sorumsuzdu kocam- badý Cahit’ti- Çok iþ deðiþtiriyordu. Bazý davranýþlarý beni rahatsýz etmeye baþladý bana, geç geliyordu bazen eve, bazen gelmiyordu. Ýþlerini bahane ediyordu. Beni aldattýðýndan þüpheleniyordukm ama konduramýyordum. Yalnýz kaldýðým çok geceler oldu-Küçücük bebeðimle yapayalnýz- Kýzýmýz doðduktan sonra Cahit’in deðiþeceðini sanmýþtým, her geçen gün daha da kötü oldu. Son kavgamýzda evden gitmesini istedim. Bu evi benim ailem satýn almýþtý. Artýk tutulacak yaný kalmadý bu evliliðin, içimde birþeyler kýrýldý artýk, yeniden biraraya gelmek istemiyorum. Kýzýmla birlikte yeni bir düzen kurduk kendimize, alýþtýk buna- Müge, bu ayrýlýkta hep babasýndan yana tavýr alýyor, hep beni suçluyor ama- böyle gidiyor þimdilik... Ya sen..”
“Evliyim ben, ama kaðýt üzerinde kaldý artýk. Benim de oðlum var. Ýlkokulda okuyor. Eþimle birlikte ayný evi paylaþan birer pansiyoner gibiyiz. Yaþayýp gidiyoruz iþte. Ama bir türlü noktalayamýyoruz bu evliliði. Galiba ikimizin de korkularý var..”
“Mutlu musun?”
“Mutlu olduðumu, yaþadýðým bu hayattan keyif aldýðýmý söyleyemem. Bizim de anlaþmazlýklarýmýz var hem de çok.. Onun hoþlandýklarýndan ben hoþlanmýyorum, benim beðendiklerimi o beðenmiyor. Farklý tellerden çalýyoruz. Yürüyor kendi kendine.. Bazen patladýðýmýz da oluyor. Ýsteksizliðimizi baþka türlü ifade etmeye kalkýþýyoruz. Aslýnda demek istediklerimiz çok farklý.. Her kavgada içimizde birþeyler kýrýlýp dökülüyor. Her defasýnda sevgimiz biraz daha azalýyor biliyorum..”
“Mutsuzsun sen de..”
“Evet, mutlu sayýlmam..”
“Ne kötü mutsuz evlilikler için de üzülüyorum. Olan bu anlaþmazlýklara, kavgalara tanýk olan çocuklara oluyor. Çocuk anne ile babanýn nefretini de sevgisini de gözlerinden anlýyor. Bu ortamda yaþayan çocuklar sinirli, huzursuz ve mutsuz büyüyor. Bizim baþarýsýz evliliðimiz de kýzýmda derin izler býraktý. Belki de kýz çocuðu olduðundan babasýna çok düþkün, benden zaman zaman nefret ettiðini biliyorum. Sürekli olarak bizi biraraya getirmeye çalýþýyor ama imkansýz artýk. Çünkü sevgi bitti. Geriye yaþam boyunca izleri silinmeyecek kötü anýlar kaldý..”
“Haklýsýn ama ne yapayým. Ben de aklýmca oðlum anne ve babasýný hep birarada görsün, eksikliðimizi hissetmesin diye sürdürüyorum bu evliliði. Galiba bu benim yazgým..”
“Hayýr, yazgý deðil bence aptallýk bu. Yaþayacaðýmýz yýllar giderek azalýyor. Bu gerçek, birlikte olduðun insan için de geçerli. Belki o da çok daha mutlu olabilir, sen de acýyý, sevinci, kederi paylaþtýðýn, hayata ayný gözle baktýðýn biriyle daha mutlu olabilirsin..”
Bir yandan o sýrada ev ödevlerini yaptýðýný tahmin ettiðim kýzýna baðýrýyordun:
“Bir toplama iþlemini yapamýyorsun Müfe. Salak mýsýn nesin? 72 ile 17’yi toplayamýyorsun. Sinir etme insaný. Oyun oynamaya, yaramazlýða gelince bütün þeytanlýklara kafan çalýþýyor ama..”
Yalnýz ve özgür olmak, anlaþamadýðý bir erkeðe baðýmlý olmadan yaþamak, hiçbir sorununu çözmemiþti besbelli. Sorunlarýn bazýlarý bitmiþ ama yeni sorunlar baþlamýþtý. Bu yüzden yüklenmek istemediði bir sorumluluk yüzünden- EV ödevleri- kaderine baðýrýyordun aslýnda..
“Salak mýsýn nesin?” Ben bu aðýr yükü tek baþýma kaldýramýyorum demekti..
O sýrada kapýnýn zilinin çaldýðýný ben de duymuþtum:
“Veda etme zamaný, misafirlerim geldi. Ben seni daha sonra ararým.-Ýþyeri telefonumu almýþtýn- Hoþça kal, kendine iyi bak” demiþtin.
Aramamýþtýn, tam üç gün geçmiþti. Sanki ben bir saat sonra aramaný bekliyordum, ne saçma..
Dayanamamýþ, üçüncü gün bir mesaj göndermiþtim:
“Güzel ve çekici bayan, nasýlsýnýz?”
“Ýþteyim, arayabilirsin..”
Aramýþtým. Ýstemediði bir kiþiyle görüþmeye hazýrlanan bir insanýn soðuk ve yabancý ses tonuyla karþýmdaydýn:
“Na’ber, nasýlsýn, ne var ne yok?”
Benim en nefret ettiðim, laf olsun diye söylendiði belli olan kelimelerdi bunlar- Aklýn baþka yerdeydi biliyordum-
“Ýyiyim., ya sen, senden ne var ne yok?”
“Aman, ne olacak? Burada iþler bitmiyor, evde iþler bitmiyor. Gündüz burada çalýþ,g ece evde çalýþ, sabah kalk iþe git. Tatsýz, çok tatsýz. Bulacaðým zengin birini, bu iþten de kurtulacaðým, evimin kadýný olacaðým..”
Susmuþtum. Hayatýndan hiç memnun olmayan, ama ne yapacaðýna da bir türlü karar veremeyen mutsuz, huzursuz bir ruh halinin belirtisiydi bu sözler. Ne diyebilirdim:
“Para herþeyi çözecek mi. Mutlu eder mi tek baþýna para.. Sevgi ne olacak?” diye sormuþtum sana.
“Seviyordum da ne oldu? Bundan sonra karþýmdaki insaný sevmeden de bir evlilik yürütebilirim.”
Vedalaþýp kapamýþtým telefonu, karmakarýþýktým. Ne istiyordu bu kadýn?
Ben, hoþuma giden bir insanla yaþadýðým tekdüze hayata renk getirececek, daha mutlu olabileceðim yeni bir adým atmak istiyordum. Zaten pek cesaretim yoktu. Oysa bu gücü bana verebileceðine inandýðým sen, hiç de öyle görünmüyordun.
Birkaç ay böyle seni çözmeye çalýþmakla geçti, çözülmüyordun, ruhunun derinliklerine inemiyordum, sýrlarýný paylaþamýyordum, bilmem gerektiði kadarýný söylüyordun. Ama inatçýydým, çözecektim seni, sevecektim, sen de beni sevecektin..
Bürada bulunduðum zamanlar-Senin o dönemde bu kadar yoðun iþlerin yoktu- Eve döneceðin saati heyecanla bekler, hep ayný saatlerde telefona sarýlýrdým. Bazen yarým saat, bazen aralýklarla gecenin geç saatlerine kadar telefon görüþmelerimizde, çocuklarýmýzdan, o gün yaptýklarýmýzdan söz ederdik, fýkralar anlatýrdým sana. Bazen ileri giderdik, fantazilerimizi açýklardýk birbirimize..
Bir gün telefonda bana karþý fazlasýyla cüretkar davranan sana, “Beni sen cesaretlendiriyorsun; galiba biraz ileri gittim, dur demediðin için bu kadar rahat konuþabiliyorum” demiþtim.
“Neden rahatsýz olayým, ben de zevk alýyorum bu tür konuþmalardan. Ýþten çýkýnca kýzýmý okuldan alýyorum, ayaklarým beni eve doðru götürüyor, elimde olmadan, farkýnda olmadan kulaðým telefonda, aramaný bekliyorum” diye anlatmýþtýn, bunun bir alýþkanlýk haline geldiðini..
Evinden arayamýyordum, iþten eve dönüþ saatini bekliyordum ama boþuna, seni evde bulamýyordum. Ýlgilenmek zorunda olduðun sanat-kültür faaliyetleri Eylül ayýna doðru iyice yoðunlaþmýþtý. Eve uðrayacak vaktin yoktu, biliyordum-Kýzýn bile geceleri uyku saatine kadar sensiz geçirmeye alýþmak üzereydi, ya da odanda kanapenin üzerinde uyukluyordu senin iþin bitene kadar- sen anlatmýþtýn.
Koþturuyordun, memnun edemiyordun yine de- Öyle söylüyordun- Cep telefonundan seni arasam, karþýmda hep sinirli, yorgun ve bitkin biri vardý- Ya da bana öyle görünmeyi seviyordun- Ve neden aradýn der gibiydin benimle konuþurken- Ýþlerinin yoðunluðuna veriyordum. Yüzünü görmek hemen hemen imkansýz gibiydi ama seni giderek önemsiyordum. Aradýðýmda hep meþgul buluyordum.
“Ben seni biraz sonra ararým” diyor aramýyordun. Kulaðým cep telefonunda sesini ya da mesajýný boþuna bekliyordum.
Mesajlar kýsaydý, bazen alýyordum cevabýmý. Umudum artýyordu, hayat sevincim çoðalýyordu-Þeytan tüyü vardý sende- bir renk oluyordun hayatýmda:
“Dünya güzeli, sohbet için bana vakit ayýrabilecek bir kadýn arýyorum. Böyle birini tanýyor musun?”
Cevap iki uyarý sinyali ile geliyordu biraz sonra:
“Ben seni arayacaðým..”
Kendi kendimi bitiriyordum. Ben kovalýyordum sen kaçýyordun, anlamýyordum.
Beynim zonkluyordu, baþaðrýlarým hiç dinmiyordu- birbiri ardýnca, kendime zarar verdiðimi bile bile-sigara yakýyordum. Hep ayný þarkýlarý dinliyordum:
“Görmesen de sana yakýn bir yerdeyim,
ayný sevda, ayný dudak, ayný tendeyim
Kadehinde, sigaranda, gecendeyim
Ýstemem benim gibi acý çekme..”

“Böylesi sevdiðim için
bir kördüðüm oldu için
aðlýyorsun için için
demedim mi sana gönül..”

“Beni unutma, unutma,
beni unutma,
bilirsin unutulmak
dokunur ya her insana..”

Hep ayný þiirleri okuyordum:

“Gözlerimi kapasam
Sen boylu boyunca yanýbaþýmdasýn
Diþlerinin arasýnda bembeyaz bir nilüfer
Alevleri bile öpebilirmiþ gibi güçlü ve gururlu aðzýn
Beni öptüðün zaman erkek
Seni öptüðüm zaman kadýn
Yanýbaþýmdasýn..”
Atilla Ýlhan’ý, Erol Çankaya’yý okuyordum-Herkes uykuda oluyordu o saatlerde- kentin sessizliðine yýldýrýmlar düþüyordu.
“Dünden bugüne çektiklerin eksilmedi dede yaðmur bana
Eksilmeyecek dedi bugünden yarýna
Sual sorduðun herþey senden sual soracak
Bitirdiðini sandýðýn vakit baþladýðýný göreceksin..”

“Sen olmadýðýn vakit büyük yalnýzlýðým var
Dalgalarýn kendilerini taþtan taþa vurmalarý
Sohbahar yýldýzlarýnýh sessiz sedasýz çýrpýnmalarý
Ve büyük yalnýzlýðým var
Biliyorsun hani o
Rüzgarýn gözüne karanlýk bir yelken gibi açtýðýl
Ýçimsýra vahþi bir kadýn gibi taþýdýðým yalnýzlýðým..”

“Sökülüp salkým salkým leylekler gelirse
Ýlkbahar olur
Kül mavinin yanýna kirliði sarý gelirse
Sonbahar
Sen benim yanýma gelirsen
Kýyamet olur..”

“Ne kadýnlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiþtir..”

Okudukça daha çok acýtýyordum içimi, belki bundan zevk alýyordum:

“Beni kör kuyularda merdivensiz býraktýn
Denizler ortasýnda bak yelkensiz býraktýn
Öylesine yýktýn ki bütün inançlarýmý
Beni sensiz býraktýn, beni bensiz býraktýn..”

Hesaplaþýyordum kendi kendime:
“Aramýyor iþte, ne bekliyorsun, cevap bile vermiyor. Onun gözünde senin deðerin bu kadar. Bunu anlamýyor musun? O’nun hayatýna giremezsin. Boþuna çabalýyorsun. Seni isteseydi eðer, görüþmek için mutlaka bir fýrsat yaratýrdý. Sen O’nun kafasýndaki adam deðilsin. Sen sýradan bir arkadaþ olabilirsin ancak..”
Ýçimdeki diðer ses- Kalbine yakýn yerden duyduðun- ise þöyle diyordu:
“Hayýr sana yakýnlýk duyuyor, yoksa kestirip atardý, dürüstçe söylerdi..”
Bir defasýnda seni ziyarete gelmiþtim. Mesai bitimine yakýndý. Akþam bir tiyatro gösterisi yapýlacaktý. Personeli oyundan bir saat önce yeniden gelmek üzere evlerine göndermiþtin. Koca binada yapayalnýz kalmýþtýk. Sohbet etmiþtik uzun süre.. Sonra çay demlediðin mutfakta sana sarýlmama, seni öpmeme izin vermiþtin. Birbirimize sarýlmýþ dakikalarca ayrýlmamýþtýk.
Bu yakýnlýk bir umuttu benim için.
Ýki kez evine davet etmiþtin. Ýkisinde de gelememiþ kýzdýrmýþtým seni:
“Bu tür erkekler benim tarzým deðil” demiþtin, “Söz verdin mi geleceksin..”
O zaman sana kendimi dul kadýnlarýn evlerine girip çýkan bir evli çapkýn olarak görmekten rahatsýz olduðumu, senin adýna da çekindiðimi söyleyememiþtim.
Evliliðimi, eþimle geçinip geçinmediðimi, mutlu olup olmadýðýmý fazla merak etmiyordun ve bu sorunun yanýtýný kendim bulmaya çalýþmýþtým.
Belki de nefret ediyordun ilgilendiðin erkeklerin eþlerinden. Evli erkekler ile dostluk kurmayý tercih ederek belki de kendi mutsuz evliliðinin benzerlerini baþkalarýnýn da yaþamasý için zemin hazýrlayarak intikam almak istiyordun kimbilir?
“Fýstýk, ne alemdesin?”
“......”
“Uyuyor musun?”
“......”
“Ayþegül..”

Cevap alamadýðýn dakikalar, bana saatler gibi geliyordu. Uðraþtýðýn herþey, çevrem, ailem, iþim biranda bütün önemini kaybediyordu. Sana odaklanýyordum.
Cep telefonuna gelecek ya da gelmeyecek bir mesaj benim için herþey, yaþam, gelecek, mutluluk demekti..
“Sedat ablam ciddi rahatsýz. Çok üzgünüm, bildiðin gibi deðil”
Yalaný hiç sevmediðini söylemiþtin bir ara..
Üzülmüþtüm o mesajý alýnca.”Dertleri hiç bitmiyor, ne çileli kadýn” demiþtim kendi kendime..
Oysa ertesi akþam seninle ayný üzüntüyü paylaþtýðýmý belirtmek ve ablanýn durumunu sormak için gönderdiðim mesaja aldýðým cevapla çok þaþýrmýþtým:
“Ablan nasýl, ne alemdesin?”
“Kumkapý’da içiyorum..”
Bu kadar deðiþken bir ruh yapýsýna sahip bir insanla ilk kez karþýlaþtýðýmý düþünmüþtüm. Bu kadar iniþli çýkýþlý bir yaþam olamazdý. Bir insan bu kadar yakýn, bu kadar uzak, bu kadar sevgili, bu kadar sevgisiz olabilir miydi? Sen karþýmda yaþayan bir örnektin. Ýçinde fýrtýnalar kopan bir kadýn. Bu sendin..
“Senin en güzel yerin kahverengi gözlerin..”
“Yanýlýyorsun, daha güzel yerlerim de var..”
“Rüyanda beni görürsün inþallah..”
“Sen de beni..”
“Nasýldý dün gece, rüyanda beni gördün mü, iyi miydi?”
“Ben seni her zaman rüyamda görüyorum ve bu rüyalarýn bir gün gerçek olacaðýný biliyorum..”
Cevap alamýyordum böyle mesajlara..
“Senin kadar güzel bedeni olan bir kadýn görmedim. Ama ben senin vücudun kadar arkadaþlýðýný da seviyorum.”
“Ben de senin sohbetlerini seviyorum. Seninle konuþmak keyif veriyor, beni rahatlatýyor..”
Kültür-sanat merkezinde birkaç saat süren bir sohbetin ardýndan, gönderdiðim mesaj ve aldýðým cevap böyleydi.
“Dünyanda ufacýk bir yerim olsun istedim, baþaramadým..”
“..........”
“Yaþýyor musun, bir derdin mi var?”
“Yaþýyorum, iyiyim, oynuyorum..”
“Nasýlsýn?”
“Ýyiyim öptüm..”
Bu iki kelime “mesajlarý kýsa kes, uzatma, meþgulüm, sana ayýracak vaktim yok” demekti.
Merak, özlem, elde etme arzusu ve aptallýk bende biraradaydý..
Hiçbir zaman birlikte olamazdýk. Evliydim, kabul etsen, beni sevdiðini söylesen, yaþamý paylaþmak istesen ne olacaktý?
Metresim mi olacaktýn, imkansýzdý bu..
Ama kabullenemiyordum.
Sen benim için eriþilmesi gereken bir hedeftin, eriþemiyordum, ben kovalýyordum sen kaçýyordun.
“Yavrum, iyi misin?”
“........”
“Duyuyor musun?”
“.........”
“Ne olur, cevap ver..”

Telefon etmek için can atýyor, arayamýyordum. Tersleneceðimden korkuyordum belki de..
“Anlamýyor musun, sen benim için sadece bir arkadaþsýn..Birbirimiz için yaþamamýz imkansýz..”
Ellerim titriyordu- Ne kadýnlar sevdim zaten yoktular-aramaya , sesini duymaya cesaret edemiyordum..
Uykusuz geçecek bir geceye, “Neden” sorularýna yanýt aramaya ve ertesi güne hazýrlýyordum kendimi..
Sonra günlerce inat ediyordum. Elim telefona gitse, frenliyordum kendimi..
“Oðlum Sedat sil þunu kafandan.. Yürümez bu iliþki- Hem zaten öyle fazla hoþ bir kadýn da deðil- Ýliþkileri karmakarýþýk. Neden bu kadar önemsiyorsun..”
Birara mesaj gönderiyordum sitem dolu. Cevap alamýyordum. Bir gün dayanamýþ evine telefon etmiþtim. Sýcacýk bir merhabaydý duyduðum ilk ses..
Bana evde tadilat yaptýrdýðýný, boyacý ustasýnýn iþi yarým býrakýp gittiðini, onun ayný anda baþka bir evde boya yaptýrdýðýný öðrenince sinirlendiðini anlatmýþtýn.
“O kadar kýzdým ki dayanamadým baðýrdým. Korktu adam. Üstelik parasýnýn da tamamýný ödemiþtim. Ne biçim esnaf bunlar.. 15 gündür toz-toprak içinde yaþýyorum.”
Yatýþtýrmýþ, sakinleþtirmiþtim seni..
“Mis gibi evinde mutluluk içinde yaþa..”
“Tam buldun mis gibi evi..”
“Keþke senin yerine ben yorulsaydým..”
“Keþke..”
“Eve ustalarý alýyorsun, bir ben gelemedim utan..”
Piþman olmuþtum sonra.
“Aptalca bir espri idi. Geri alýyor, özür diliyorum..”
“Saçmalama, haklýsýn, geri almana hiç gerek yok, seni seviyorum..”
Bu görüþmelerle karþýlýklý mesajlar ayný zamanda telefon sohbetlerimizin yeniden baþlamasýnýn ilk adýmý olmuþtu. Demek ki, “sorun yoktu.”
Ama içimdeki kurt beynimi kemiriyordu.
“Yok oðlum bu kadýn deðiþmez, iki gün sonra bambaþka biri olup yeniden çýkar karþýna, ya da çýkmaz. Þaþýrtýr seni. Sen vakit varken umudunu kes..”
Aklýma yarasý kapanmayan hangi beraberlikten geriye kalan, bir kaðýt parçasýna karaladýðým þiir takýlýyordu. Ýrlanda’daki kýz arkadaþýmdan aylarca mektup beklediðim günleri hatýrlýyordum:
“Dur!
Çürümüþ bu aþk
Düþüyor kurtlanmýþ gövdesiyle göðsüne
Bir mum daha söndür ruhunun aydýnlýðýndan
Yaþa git öylesine.”

“Fýstýk, Na’ber?”
“Sevgililer günün kutlu olsun..”
“Benim sevgilim yok ki..”
“Ben varým ya, ruhen de olsa sevgilin deðil miyim?”
Mesajýn hoþuma gitmiþti:
“Gördün mü bak. Senden hoþlanmasa bu mesajý gönderir mi? Yoksa alay mý ediyor? Niye alay etsin? Mutlaka ilgisi var ki.. Sabret,herþey senin istediðin gibi olacak. Sonunda onu elde edeceksin” diye armaðan veriyordum kendime..

Tiyatro gösterisi mi vardý o gece. Konser miydi hatýrlamýyorum, beni de davet etmiþtin. Kuzu gibi gelmiþtim. Ama sen yoktun. Bir not bile býrakmamýþtýn. Ertesi gün de özür bile dilememiþtin. Orada, “Söz verdi, unutmaz, mutlaka gelir” diyerek sabýrla seni beklerken, aslýnda bir hayal dünyasýnda yaþadýðýmý bildiðim halde, bunu kendime kabullendirememiþtim.
Ýkna edemiyordum kendimi. Ve ertesi gün sanki buna hakkým varmýþ gibi hesap sormaya kalkmýþtým ve almýþtým cevabýmý:
“Aaa, Sedat vallahi unuttum. Arkadaþlar aniden gelip eve, alýp götürdüler.”
Affemiþtim bir gülücük karþýlýðýnda seni, her zamanki gibi..
Oysa-aptal yerine konulmuþ biri olarak- bir hayli sinirli- eve döndüðüm gece aklýmda herþeyi bitirmiþtim.
“Sen istediðin kadar þehirliyim de.. Kafa yapýsý olarak kasabalýsýn..”
“Sen öyle zannediyorsun..”
“O zaman benden hoþlanmýyorsun..”
“Manyak!.”
“Hiç belli etmiyorsun da..”
“Þu anda müsait deðil ruh halim, bana biraz zaman ver..”
“Yüreðine girip, ruhunla konuþmak isterdim. Neler anlatýrdý kimbilir? Senin için aslýnda güzelliklerle dolu..”
“Emin deðilim..”
“Yanlýþ zamanda yanlýþ kiþiler senin talihsizliðin. Kendini suçlu mu hissediyorsun..”
“Suçlu hissetmiyorum sadece kýrgýným..”
“Ýleriye geleceðe bak. Seni sevenler de var..”
Radyoda, kimbilir hangi kanalda Elvis Presley gençlik döneminin en sevilen þarkýlarýndan birini söylüyordu:
“Ýt’s now or never..”
Þarký bitmiþ ama ben son mesajýma cevap alamamýþtým.
“Sdt sndn hslnyr.”
“Ben de senden..”
“Görmesen de sana yakýn bir yerdeyim. Kadehinde, sigaranda, gecendeyim.”
“Çok güzel..”
“Seni çözmek güç..”
“Ben iki bilinmeyenli çözümsüz bir denklemim..”
Karekterin sürekli deðiþiyordu, bazen tutkulu, istekli, arzulu, ümit veren, bazen bana herhangi biriymiþim gibi davranýyordun. Kendimde kavga ediyordum o zaman..”
“Oynuyor benimle, ben de sessizce alet oluyorum..”
“Yaþadýklarýmýz, aramýzda geçenler ilginç bir öykü gibi biliyor musun?”
“Benim rolüm ne?”
“Sen güzel ve akýllý bir kadýnsýn, ben senin ruhuna girmeye çalýþan bir aptal rolündeyim.” Sonu da hüzünlü bitiyor bu öykünün..”
“Hüzün istemiyorum, huzur istiyorum..”
“Huzurlu olmaný kim engelliyor, mutlu olmaný önleyen mi var?”
“Olmanýn yolu?”
“Geçmiþini unutmak, yeniden sevmeyi denemek. Bugün bundan sonraki yaþamýmýn ilk günü diyebilmek..”
Yaðmur yaðýyordu Ýzmir’de. Tabiat henüz canlanýyordu. Yemyeþil yapraklarýn büyümek için yarýþtýðý, kuþlarýn en güzel þarkýlarýný söylediði günlerden biriydi. Hava çiçek ve nem kokuyordu. Seninle birlikte olmayý, yaðmuru birlikte seyretmeyi, hatta yürümeyi çok istemiþtim o gün..”
“Yaðmur, çay ve sohbet zamaný..”
“Teklifin çok güzeldi. Saðol. Komþularla çay içiyorum..”
“Kabul edilmeyen tekliflerin hiçbir güzelliði yoktur..”
“Senin her teklifin hoþ..”
“Ama geri çevrilen teklifler hiçbir anlam ifade etmiyor. Benden neden bu kadar kaçýyorsun..”
“Kaçmýyorum, korkuyorum..”
“Gelmesen de saat 17.00’de Ýnciraltý’nda yaðmur ve çay ile birlikte olacaðým..”
Boþuna beklemiþtim. Hava kararýyordu, þu mesajý geçmiþtim sana:
“Dünyanýzda benim de bir yerim olsun istiyorum ama boþuna, öpüldünüz..”
“......”
“Sessiz kalarak bana gereken cevabý veriyorsun..”

Yeni evinde kullanman için sana bir resim çerçevesi göndermiþtim. En azýndan teþekkür edersin diye beklemiþti. Günlerce ses çýkmayýnca anlamýþtým yine bir sorunla karþý karþýya olduðunu:
“Yumruk yedim” demiþtin.
Tahmin etmek zor deðildi. Ayrýldýðýn kocandý seni hýrpalayan. Gözün morarmýþtý. Uzun zaman iþsiz gezen, nihayet iþ bulan Cahit’le yeniden bir birliktelik düþündüðünü anlamýþ ama o yumruðu neden yediðini çözememiþtim. Doðrusu sen de anlatamamýþtým.
“Anlaþamýyorlar, neden kaderlerini zorluyorlar” demiþtim.
Kýzgýn, kýrgýn, umutsuz ve bitkindin.
“Artýk nefret ediyorum” diyordun, “Bir daha hiç olmayacak. Çocuðunu görmek için bile bu eve giremeyecek. Acýyordum eskiden, o kadar yolu geriye dönmesin diyordum. Evde yatmasýna izin veriyordum. Ama imkansýz artýk. Kýzýmý gelip aþaðýdan alsýn bundan sonra.. Cehennemin dibine kadar yolu var..”
Doðum günümdü birkaç gün sonra. Sen bilmiyordun. Bir mesaj göndermiþtim sana:
“Bana öyle bir þey söyle ki benim için en güzel doðum günü armaðaný olsun.”
Saatler sonra telefon etmiþtin:
“Doðum günün kutlu olsun. Kaç yaþýna girdin. Kýrkbir. Yaþlýsýn artýk. Onbir yaþ var aramýzda. Ben doðduðumda sen onbir yaþýndaydýn. Yaþ farký çok, ben seninle olamam..”
Baþým dönmüþtü, düþecek gibi olmuþtum oturduðum koltukta. Nasýl söyleyebilmiþtin bunu bana..
“Sürprizleri seviyorsun ve hep kötü sürprizler yapýyorsun. Doðum günü armaðanýn için teþekkür ederim..”
Gece uyuyamamýþ, sabahýn 5’inde cep telefonunun açýk olmayacaðýný bile bile sana þu mesajý göndermiþtim:
“Kalbinin kapýlarýný zorladýðým için ve seni sevdiðim için özür dilerim. Ýnsan bazen ne kadar yaþlandýðýný unutuyor. Seni bir daha rahatsýz etmeyeceðim..”
Aramýþtýn, açmamýþtým telefonu. Öðlene doðru mesajýn gelmiþti:
“Sedat seni üzmek ve kýrmak istememiþtim. Çok piþmaným. O sýralarda moralim çok bozuktu. Ne olur beni affet..”
Oysa daha iki gün önce senin iþyerinden birlikte çýkmýþ, alýþveriþ etmiþ-Kýzýn tavuk kanadý severdi- evine gitmiþtik. Müge gelmemiþti okuldan daha- Kahve içmiþ, sohbet etmiþtik. Bana evini gezdirmiþtin.. Ellerimi tutmuþ, sarýlmýþ, öpmüþtün beni. Okuldan döndüðünde kýzýnla tanýþtýrmýþtýn.
“Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum. Ben senin peþindeyim sen baþka bir hayatýn. Koþmaktan yoruldum artýk. Çünkü bu ihtimalin gerçek olmayacaðýný biliyorum. Senden beni zorla sevmeni bekleyemem..”
“Çok yorgunum Sedat, içim yorgun..Özür dilerim, seni seviyorum..”
“Hala bana net cevap veremiyorsun. Susmayý tercih ediyorsun. Aralýk tutulan kapýlarý sevmem. Ya tam aç ya da tamamen kapat. Umut etmekten býktým. Çünkü açýk tutulan kapýlar umuttur..”
“Ne zamandýr sana deliyim. Sonunda kendimi ele verdim..”
“Biliyor olmaktan mutluyum..”

O gece bir kaðýt parçasýna karaladýklarýmý ertesi sabah okumuþtum:
Sevgi paylaþýlýrsa eðer
Ve birlikte tad alýnýrsa yasak bir meyveden
Ayný çiçekler koklanýrsa eðer
Þebnemler, nergisler, papatyalar
Hayat budur sevgilim geçenler unutulur..
Suskunluðun uzayýnca yeni bir mesaj göndermiþtim:
“Kaç gündür nasýlsýn diye sorarsýn diye bekledim. Aklýnýn ucundan bile geçmedim besbelli. Kimi sevdiðini ya da kimi sevmek istediðini bilmiyorum. Ama senin için bir þey ifade etmediðimden eminim. Bana cevap veremiyorsun..”
“Kitap okurum
Ýçinde sen varsýn
Þarký dinlerim
Ýçinde sen
Oturdum ekmeðimi yerim
Karþýmda sen oturursun
Çalýþýrým
Karþýmda sen”





Ulaþamýyordum bir türlü sana:

“O þimdi ne yapýyor?
Þu anda, þimdi, þimdi
Evde mi, sokakta mý
Çalýþýyor, uzanmýþ mý, ayakta mý?
Kolunu kaldýrmýþ olabilir
-Hey gülüm
Beyaz, kalýn bileðini nasýl da çýrýlçýplak eder bu hareketi
O þimdi ne yapýyor?
Þu anda, þimdi, þimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var okþuyor
Belki de yürüyordur adýmýný atmak üzeredir
Ve ne düþünüyor
Beni mi
Yoksa ne bileyim
Fasülyenin neden bir türlü piþmediðini mi
Yoksa insanlarýn çoðunun neden böyle bedbaht olduðunu mu
O þimdi ne düþünüyor, þu anda, þimdi, þimdi..”

Birkaç gün geçmiþti aradan. Aðaçlarla, kuþlarla, arkadaþlarla, kitaplarla, fotoðraflarla, þiirlerle, körfezin güzelliði ile, Kestane Pazarý’ndaki baharatlarla, gelecek güzel günlerle, güneyden kuzeye akan yüklü yaðmur bulutlarý ile, sedef rengi dolunayla, oðlumla ilgileniyor seninle ilgilenmiyordum artýk. Alýþýyordum. Birkaç gün geçmiþti aradan. Bir gün, vakit akþama yakýndý. Ne zamandýr ilk kez cep telefonundan iki sinyal sesi duymuþtum, tuþa basmýþtým hemen heyecanla..
“Mesaj alýndý..”
Tuþa basmýþtým yeniden..
Cep telefonunun ekranýnda iki kelime vardý:
“Evleniyorum, öptüm..”
Gözlerimden, engel olmaya çalýþsam da iki damla yaþ süzülmüþtü. Telefonumu bir daha kullanmamak üzere kapatmadan önce, o iki damla yaþ, iki tomurcuk coþkulu bir sel gibi ekranýn üzerine aktý:
“Evleniyorum, öptüm..”
Vapur iskelesinin yakýnlarýndaydým. Bir sigara yaktým. Günbatýmýný seyrettim. Kimbilir kaç milyar yýldýr körfezde Karaburun Yarýmadasý üzerinde güneþ kavuþuyordu. Hayat devam ediyordu.
Aceleci, sakin, meraklý, üzgün, neþeli, kýrgýn, mahsun, mutlu, umutlu onbinlerce kiþi bir insan seline kapýlmýþ, gidiyor geliyordu.
Denize bakmýþtým, batan güneþten alev alev yanýyordu sular. Telefonu alevlerin ortasýna fýrlatmýþtým.
2. Beyler’e girmiþtim daha sonra. O sinemanýn yanýndaki kuyumcunun eterniti altýnda elim yeniden sigara paketine uzanmýþtý. Sinemanýn bulunduðu pasajýn giriþine bakmýþtým, kimsecikler yoktu, seni boþuna aramýþtý gözlerim.
“Mahremiyet” oynuyordu.. Filme yetiþmek isteyen bir kiþi pasaja koþarak girmiþti, bir baþkasý köþedeki butiðin vitrinindeki kahverengi ceketi incelemiþ, daha sonra o da gitmiþti.
Sonra sessizlik çökmüþtü pasajýn giriþine.
Gökyüzüne bakmýþtým. Çatýlarýn gece mavisi ile buluþtuðu yerde irili ufaklý erkenci yýldýzlar paraldýyordu. Aklýma yeniden o þiir gelmiþti nedense:
“Ýster gökyüzünde seyret ister gözlerimde
Körler onlarý göremese de yýldýzlar vardýr.”
Uzatmayacaktým artýk, kederle ve acýyla içiçe olmanýn bir anlamý yoktu. Beyhude aþklarýn peþinde koþmanýn da.. Ne diyordu Ataol Behramoðlu:
“Yaþadýklarýmdan öðrendiðim bir þey var. Yaþadýn mý yoðunluðuna yaþayacaksýn herþeyi/ Sevgilin bitkin kalmalý öpülmekten, sen bitkin düþmelisin koklamaktan bir çiçeði/ Yaþadýklarýmdan öðrendiðim birþey var/ Yaþadýn mý büyük yaþayacaksýn/ Irmaklara, göllere, bütün evrene karýþýrcasýna/ Çünkü ömür dediðimiz þey hayata sunulmuþ bir armaðandýr/ Ve hayat sunulmuþ bir armaðandýr insana..”
Yaþamak gerekiyor diye düþünmüþtüm, yaþayacak ne ömrüm kalmýþtý ki. Güzel günler de olmalýydý anýlarým arasýnda.
Yeniden eve dönmeyi de yakýþtýramamýþtým kendime. Aldanmýþtým ve aldatmaya hiç hakkým yoktu.
Hayata yeni baþlamýþ bir insan gibi yürümeye baþlýyordum artýk. Hafiflemiþ, mutlu olmaya kararlý ve yalnýzlýðýma gülümseyerek.
Yürüyordum, otobüs duraklarýna doðru. Yanýmda yürüyen liselilerden erkek olaný kýz arkadaþýna yüksek sesle, ezberlediði bir þiiri okuyordu:
“Her gelen vapuru treni
Yeni bir ümitle beklemeli
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir
Ben esmerdim güzelim
Bu sefer bir sarýþýný seversin
Aþk yaþayanlar içindir..”




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Karpuzkaldýran
Yazlýk sinema

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Pantolon
Baðbozumu
Ünzile
yeni baþtan
Sardunyalara veda
Çaylarýnýz þirketin ücretsiz ikramýdýr
Kar zincirleri
Radyo
Düðün gecesi
Kemik torbasý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Çürük aþk [Þiir]
Yazlýk sinema [Þiir]
Alaçam'da bir sabah [Deneme]


Engin Yavuz kimdir?

Ýzmir\'de 23 yýl profesyonel gazetecilik yaptým. Þimdi basýn danýþmaný olarak çalýþýyorum. Gezi notlarýmdan derlediðim Bisikletle Yollar Yolculuklar ve yaðmurlarla ilgili þiir ve düzyazýlardan derlediðim Yaðmur Damlalarý isimli kitabým yayýnlandý. Yazdýklarýmý edebiyatý seven herkesle paylaþmak istiyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Rifat Ilgaz, Necati Cumali ve Yaþar Kemal'den çok etkilendim.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Engin Yavuz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.